Tarih

Manisa ve Çevresinde Ayanlık – Karaosmanoğulları Üzerine Bir İnceleme

Osmanlı döneminde Aydın vilayeti [13]

Osmanlı Devleti’nde Merkezi Sistemin Bozulması

Ayanlık örgütünü incelemeden önce, ayanlık örgütünün en güçlü olduğu dönem olan XVIII. yy. Osmanlı idari yapısını izah etmekte fayda vardır.

XVIII. yy. Osmanlı taşrası eyalet, sancak (liva), kaza, nahiye ve köylerden oluşmaktaydı. Her eyalette ‘Paşa Sancağı’ adı ile bir merkez sancak bulunmakta ve burada beylerbeyi oturrmakta, diğer sancaklarda da sancakbeyleri idarenin başında bulunmaktaydı. Beylerbeyi kendisine tabi olan bütün sancakbeylerinin amiri ve eyaletin askeri kumandanıydı. Eğer beylerbeyi sancağına gitmezse, yerine bir mütesellim tayin eder ve beylerbeyine ait olan gelirleri toplayıp beylerbeyine gönderirdi.

Sancaklar, birden fazla kazanın birleşmesi ile meydana gelirdi. Bazı sancaklar sancakbeyleri, bazıları ise voyvodalar tarafından idare edilirdi. Voyvoda, eğer bir sancak has olarak verilmiş ise ki haslar genellikle saray çevresinden olanlara verilirdi, has sahibinin sancağı idare etmesi için atadığı görevliye denirdi.

Sancakbeyleri savaş zamanında emrindeki kuvvetler ile beylerbeyinin emrine girerek savaşa katılırdı. Sancakbeylerine XVIII. yy.da ‘Mutasarrıf’ da denilmiştir. Sancakbeyleri, subaşılar vasıtasıyla asayişi de temin etmişler, emirlerinde bulunan sarıca sekban adlı kapı halkı ile seferlere de katılırlardı.1

Beylerbeyleri ve sancakbeyleri tayinleri ile ilgili merkeze birtakım harçlar ve hediyeler vermek zorundaydılar. Pek tabii ki atandıkları bölge halkından bunları fazlasıyla tahsil ederler, bu sebepten de sıklıkla başkente şikayet edilirlerdi. Bununla beraber beylerbeyleri ve sancakbeyleri her tayin edildiklerinde hazineye ve devlet ileri gelenlerine para ve hediye verirler ve bu tayinler sebebiyle ortaya çıkan yol masraflarını da halktan çıkarırlardı.2

Bu noktada şu da anlaşılmaktadır ki beylerbeyleri ve sancakbeyleri merkeze ödedikleri paraları çıkarmek için ayanlık görevini de kim fazla para verirse ona vermişlerdir.

Eyalet ve sancak valileri adalet teşkilatına da etki etmişlerdir. Ayan ve valilerin birlikte hareket ettikleri ve kadıların doğru karar vermelerini önledikleri vesikalardan anlaşılmaktadır. Kadı, XVIII. yy.da eski gücünü ve yaptırımını kaybetmiştir. Nahiye ve köylerde kadıların görevlerini görmekte olan naipler (kadı vekilleri) de herhengi bir bilgi ve eğitimden yoksun cahil kimseler oldukları için XVIII.yy.da memleketin her yerinde adaletsizlik alabildiğine artmıştır.İlmiye sinifi da servet edinme yoluna yönelmiş ve bunu elde ettiklerinde voyvodalık gibi görevlere geçmek için çaba sarfetmişlerdir.

Kazaların başında kadılar bulunmaktaydı. Kadı kazada sadece idareci değil, aynı zamanda adli işlerin ve belediyecilik işlerinin de amiriydi. Ancak XVIII.yy.dan itibaren kazalarda kadılar değil kadı naipleri idareyi elinde tutmaktaydı. Bu durum adalet mekanizmasını sekteye uğratmıştır. Bununla beraber kadılar beylerbeyi ve sancakbeyi karşısında XVI.yy.da sahip olduğu statüsünü kaybetmiş ve onların doğru-yanlış isteklerine boyun eğmek zorunda kalmışlardır.

Kazalarda bulunan subaşılar da kadıların emrinde görev yapmaktaydı. Asayişi sağlamak ile görevliydiler. Ancak XVIII.yy.da sahip oldukları kuvvetler yetersiz olduğu için faydalı olamamışlardır.

Köylerde idareden köy kethüdaları ve köy ihtiyarları sorumluydu. Bunlar köy ile ilgili idari işlerden ve köyden vergilerin toplanmasından sorumluydu. Serbestlik üzerine idare olunan köylere müdahale etmek yasaktı ancak XVIII.yy.da beylerbeyleri, sancakbeyleri, kale dizdarları gibi idareciler sık sık köylere inerek köy halkına zarar vermişlerdir.

Ayanlık Ve Ortaya Çıkışı

Osmanlı Devleti’nin klasik devinde taşrada görülen ve XVII. yüzyıl sonlarından itibaren kazandığı yeni konumuyla dikkati çeken bir kurum olan ayanlık, eyalet yönetiminde üstlendiği işlevleriyle Osmanlı Devleti tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir.

Klasik dönemde, şehir ve kasabaların ileri gelen nüfuzlu ailelerine genel olarak eşraf ve ayan adı veriliyordu. Bu aileler, “ayan-ı memleket”, “ayan-ı vilayet”, “ayan ve eşraf’ ve “ayan-ı belde” gibi deyimlerle de tanımlanmaktaydı.3 Şehrin zengin tüccarları, yaşlı esnafları, tanınmış din adamları, ünlü tarikat şeyhleri ve emekli devlet görevlilerinden oluşan eşraf ve ayan, bir anlamda Osmanlı şehir toplumunda halkın temsilcisi durumundaydı. Çünkü, halk ile devlet arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde ve devlet emirlerinin yerine getirilmesinde resmi görevlilere yardımcı olurlardı. Eşraf ve ayan vakıf yönetmek, üretilen çeşitli malların fiyatlarının saptanmasında görüş bildirmek, para ayarlanmasında ve basılmasında hazır bulunmak, şehrin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak, şehir yöneticilerinin kanunlara uygun görev yapmalarını denetlemek gibi görevlerinin yanısıra şehrin korunması, adli işlerin kanunlara göre yürütülmesi, yolsuzlukların önlenmesi ve halkın isteklerinin devlete iletilmesi gibi görevlerle kasaba ve şehir yönetimine katılırlardı. Ayrıca kadıların başkanlığındaki mahkemelerde hazır bulunarak şahitlik ve bilirkişilik yaparlardı. Hatta, bazı araştırmacılar eşraf ve ayanı üstlendikleri bu görevler nedeniyle “Osmanlı şehrinin fiili yöneticileri” olarak kabul etmektedirler.4

Klasik dönemde, yukarıda açıkladığımız gibi bir toplumsal konuma sahip olan eşraf ve ayanın, Osmanlı devlet yapısının bozulmaya başlamasıyla birlikte eyalet yönetiminde daha etkin bir güç olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Eyaletlerde uygulanan toprak sisteminin bozulması ve timarların iltizam usulüyle yönetilmeye başlanması bu değişimi hazırlayan en önemli faktörlerden birisidir. XVI. yüzyılın ikinci yansından itibaren artan savaş giderleri ve devlet harcamaları Osmanlı devletini büyük bir mali sıkıntı içerisine sürüklemiştir. Devlet artan bu giderleri karşılamak amacıyla, sipahiler aracılığıyla yönettiği tımarlarını iltizama vermeye başlamıştır. Büyük paralarla belirli bir toprak parçası veya bir bölgenin işletme hakkını elde eden mültezimler ise, devlete ödedikleri bu parayı köylüden kat kat fazlasıyla talep etmişlerdir. XVII. yüzyıl boyunca yaygınlık kazanarak devam eden bu uygulama, tımar sisteminin tam anlamıyla bozulmasına neden olmuştur. Köylülerin bu uygulama sonucunda mültezim ve devlet görevlilerinin haksız vergi toplamaları nedeniyle topraklarını terk etmeleri ve bu topraklara bölge ayanının el koyarak, buralarda büyük çiftlikler kurmaları, ayanların güçlenmesinde ilk adımı oluşturmuştur. Bu arada, topraklarını terk eden köylüler de, ayanların kurdukları bu çiftliklere sığınarak, onlara kapı halkı yazılmışlardır. Ayanlar da kapı halkı olarak çevrelerine topladıkları saruca, sekban ve levent bölüklerini gerektiğinde devlete bile karşı koyabilecek bir güç olarak kullanmışlardır.5

Ayanlığın güçlenmesinde etkin olan diğer bir faktör de, I682-1699 yıllan arasında devam eden Osmanlı-Avusturya Savaşı’ nın devlete getirdiği mali sıkıntılar nedeniyle, mukataaların ömür boyu işletilmek üzere 1695 yılında malikane usulüyle verilmeye başlanmasıdır.Mukataaların büyük bir kısmının bu uygulamayla birlikte ayanlar tarafından ele geçirilmesi bu ailelerin nüfuz ve kuvvetlerini arttırmış ve servetlerinin babadan-oğula geçmesinin sonucunda da büyük hanedanların oluşmasına ortam hazırlamıştır.6

Savaş dönemi ve onu takip eden yıllarda, taşrada devlet otoritesinin azalması, ayanların voyvodalık, mütesellimlik gibi devlet görevlerini edinmelerine yol açmıştır. Ayrıca, 1726 yılından itibaren, devletin merkezden vali tayini uygulamasından vazgeçerek, vilayet ayanlarından birini vali ve sancakbeyi olarak tayin etmeye başlaması, artık memleket idaresinin ayan derebeyi diye adlandırılan mütegallibe bir grubun eline geçmesine neden olmuştur.

Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız gibi, ayanların bir yandan tımar, mukataa vb. gelir kaynaklarını, diğer yandan da valilik, sancakbeyliği, mütesellimlik, voyvodalık gibi devlet görevlerini ele geçirmeleri, onların hem zenginleşmelerini, hem de yönetimde etkin bir güç olmalarını sağlamıştır. Devletin, eyaletlerde böyle güçlü bir konuma ulaşan ayanlara vergilerin toplatılması, posta sisteminin yürütülmesi, savaşlarda asker temini gibi görevler vermesi, ayanlığı resmi bir görev haline getirmiştir. Devletin kendisine verdiği görevleri yapan ve idari yetkileri olan ayan, “resmi ayan” dır. XVIII. yüzyılın ikinci yansından itibaren, “reis’ül-Ayan” veya “kaza ayanı” olarak karşımıza çıkan bu ayan tipi, klasik dönemdeki kasaba ve şehirlerin ileri gelenleri anlamındaki “eşraf ve ayan” dan artık iyice farklılaşmıştır. Eyalet yönetiminde etkinleşen resmi ayanlık görevini, ele geçirmek için bölge ayanlarının kendi aralarında ve devlet güçleriyle mücadeleye girişmeleri, devlet işlerinin aksamaya başlamasının yanı sıra halkın da büyük zarar görmesine yol açmıştır.7

Devlet işlerinin aksaması ve halkın sürekli şikayetleri, devleti resmi ayan seçiminde bazı düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. XVIII. yüzyılın ilk yansından “itibaren şehrin ileri gelenleri ve halkın istediği bir kişi ayan seçilebiliyordu. Ayrıca, bu kişiler devletin verdiği görevleri yapabilecek güçte olduklarını, kadıdan aldıkları bir ilamla belgelemek zorundaydılar. Bu aşamadan sonra da padişah veya sadrazamın onaylamasıyla, resmi ayan olarak atanmaları gerçekleşiyordu. XVIII. yüzyılın ikinci yansından itibaren ise, ayan adayı olan kişiler, valiye “ayaniye” adı verilen bir ücret ödeyerek, validen “ayanlık buyruldusu” almak suretiyle ayan olarak atanmaya başlamışlardı. Bu uygulamada da halkın istediği kişilerin ayan seçilmesi gerektiği halde, valiler, zamanla halkın isteklerini göz ardı ederek, kendilerine fazla ayaniye ve rüşvet veren kişilere ayanlık buyruldusu vererek, ayanlar arasındaki mücadelelerin artmasına neden olmuşlardır. Bunun yanı sıra, ayanların valilere hem ayaniye hem de rüşvet olarak verdikleri bu paralan halktan fazlasıyla talep etmeleri, halkın fakirleşerek ayanlardan sürekli şikayetçi olmalarına yol açmıştır.8

Halkın sürekli şikayetleri ve ayanlık seçiminde görülen yolsuzluklar, devleti bu konuda çeşitli zamanlarda birtakım düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. Hatta bir süre ayanlık kurumu yerine şehir kethüdalığı görevini kurmuştur. Fakat alınan önlemler, bu konuda görülen sorunları çözümleyememiştir.

Devletin gerek seçimleri, gerekse gittikçe artan otoritelerini sınırlama konusunda ayanlar hakkında giriştiği uygulamalar, onların güçlenmelerini önleyememiştir. Ayanlar, XVIII. Yüzyılın sonlarına doğu artık eyalet yönetiminde hemen hemen tek söz sahibi durumuna gelmişlerdir. Bu arada, taşrada giderek artan eşkıyalık hareketleri, halkı kendilerini koruyacak güçlü kişiler aramaya itmiştir. Bu nedenle de devletin, 1800’ lü yıllardan itibaren halkın güvenliği açsından ayanlık görevini yörelerin en güçlü kişilerine Vermeye özen gösterdiği görülmektedir.9 Tüm bu gelişmeler sonucunda Anadolu ve Rumeli’de çok büyük ayan aileleri ortaya çıkmıştır. Bu ailelerin en tanınmışları ve bölgeleri şunlardır: Saruhan ve Aydın’da Kara Osman-Oğullan: Yozgat ve çevresinde Çapanoğulları; Muğla’da İlyas-oğulları; Canik’ de Canikli Ali Paşa ve Oğulları; Payas’ da Küçük Ali Oğulları; Isparta’da Yılanlı-Oğulları; Rusçuk’ da Tirsinikli İsmail ve Alemdar Mustafa Paşa; Serez’de İsmail Bey…gibi

Yukarda örneklerini verdiğimiz ayan aileleri, artık öyle bir konuma gelmişlerdi ki, kendi çıkarlarına dokunulduğu zaman, devlete bile karşı koymaktan çekinmez olmuşlardı. Ayanların keyfi baskı ve yolsuzluklarına son verme amacını da taşıyan, Nizam-ı Cedid’ in Rumeli’de uygulanmasını sağlamak amacıyla 1806 yılında gönderilen orduya karşı koymak için Rumeli ayanlarının Edirne’de toplanmaları buna güzel bir örnektir. Bu olaydan kısa bir süre sonra, III. Selim yenilik hareketlerinden dolayı 1807 yılında İstanbul’da çıkan bir ayaklanmayla (Kabakçı Mustafa Ayaklanması) tahttan indirilmiştir. Bunun üzerine gelişen olaylar, ayanların devlet merkezindeki işlerde bile ne kadar söz sahibi olduklarını göstermesi açısından” ilgi çekicidir. 1808 yılında Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i tekrar tahta çıkartmak için kendi ordusuyla İstanbul’a gelmiştir. Ancak, III. Selim’in öldürülmesi üzerine II. Mahmut’u tahta çıkartmış, kendisi de sadrazam olmuştur.10

Alemdar Mustafa Paşa sadrazam olduktan sonra, eyaletlerin tartışmasız hakimi olan ayanları, memleketin sorunlarını görüşmek üzere İstanbul’a çağırdı. Yapılan görüşmelerin sonucunda 1808 yılında padişah ile ayanlar arasında “Sened-i İttifak” imzalandı. Sened-i İttifak, a göre padişah ayanlara adil ve eşit vergi salacağına dair söz verirken; ayanlar da padişaha bağlılıklarını ve ona ait vergilere el koymayacaklarını belirtiyorlardı. Ayrıca eyaletlerinde adil bir yönetim sağlayacaklarını, birbirleriyle mücadelelerine son vereceklerini, eyaletlerinde asker toplama işine yardım edeceklerini ve eğer İstanbul’da bir ayaklanma olursa emir beklemeksizin İstanbul, a geleceklerini garanti ediyorlardı.11 Sened-i İttifak, devletin eyaletlerdeki ayanları resmen kabul ettiğini göstermesi açısından önemli bir belge sayılmaktadır.

Sened-i İttifak, uzun süre yürürlükte kalmamış, belgenin kendi otoritesini, sınırladığını düşünen padişah tarafından aynı yıl iptal edilmiştir. Çok geçmeden de devlet otoritesini tehdit eden ve bazı araştırmacılar tarafından “tevaif-i mülük” olarak nitelendirilen Kara Osman-oğlu, Çapanoğlu gibi yerel hanedanların ve diğer ayanların 1810 yılından itibaren aşamalı olarak kaldırılması yoluna gidilmiştir.12

1829 yılında İstanbul’ da, 1833 yılından itibaren de taşrada ayanlık kurumu yerine muhtarlık teşkilatı kurulmaya başlanmıştı. 1839 yılında da Tanzimat’ın ilanı ile birlikte, taşra idaresinin din adamlarının ve ayanların etkisinden kurtarılarak, merkezi idarenin etkinliğinin arttırılması yoluna gidilmiştir.

Ayanlığın kaldırılarak yerine muhtarlık teşkilatın kurulması ve Tanzimatla birlikte taşrada merkezi otoritenin arttırılmasına yönelik idari önlemlerin alınması çalışmaları, ayanların resmi görevlerine belki son vermiştir. Fakat, ayan ailelerinin gerek ekonomik güçleri, gerekse bölgelerindeki nüfusları Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar devam etmiştir.

Osmanlı döneminde Aydın vilayeti [13]

3 Karaosmanoğulları Ailesi

Osmanlı imparatorluğu tarihinde klasik dönem (XV. yüzyılın ikinci yansından XVII. Yüzyılın başlarına kadar) olarak adlandırılan devrin sonlarından başlayarak, devlet düzeninde görülen değişimler taşra yönetiminde de bazı değişikliklere neden olmuştur. Taşra yönetiminde özellikle tirnarlann, mukataalann verilişi ve işletilmesi usullerinde somutlaşan klasik dönemden farklı uygulama şekilleriyle devletin bu getir kaynaklan yöresel güçlü ailelerin eline geçmeye başlamıştır. Bu güçlü aileler, ekonomik açıdan kendilerini kuvvetlendirecek bu gelir kaynaklarını ele geçirdikten sonra giderek hakimiyet alanlarını genişleterek imparatorluk tarihinde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Batı Anadolu bölgesinde, bugünkü Manisa, İzmir, Aydın çevresinde etkin olan Kara Osmanoğlu ailesi de önemli ayan ailelerinin başında gelmektedir.

Batı Anadolu bölgesinin bu güçlü ailesinin kökeni hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bu görüşlerin kimisi halk arasındaki söylentilere dayanan o dönemde bölgeye gelen Batılı seyyahların verdiği bilgilerden, kimisi ise günümüzde yapılan bazı araştırma sonuçlarından oluşmaktadır.

Bu araştırmalardan Ç. Uluçay’ın belgelere dayalı olarak yapmış olduğu çalışmalar bütün bu iddiaların dışında bilimsel ve inandırıcı olarak dikkati çekmektedir ki ailenin tarihini araştıran Yuzo Nagata da Uluçay’ın verdiği bilgileri doğrular.14 Bu çalışmalara göre Kara Osman-oğulları, bugün Manisa ili Akhisar ilçesine bağlı olan Zeytinliova (o zamanki adıyla Yaya köyü) halkındandır. Ç. Uluçay’ın Manisa Şer’iye-Sicilleri’nden ve aileye ait vakfiyelerden derlediği bilgilere göre aileye adını veren Kara Osman ve babası Mehmed Çavuş, Yaya köyündendirler. Kara Osman Ağa ve Babası Mehmed Çavuş’ un mezarlarının bulunduğu, Yaya köyü bir Türkmen köyüdür.15

Aileye adını veren Kara Osman Ağa’nın babasının kim olduğu konusunda iki değişik düşünce bulunmaktadır. Bu düşüncelerden birisi Kara Osman Ağanın baba adının Abdurrahman olduğu yolunda ise de M.Ç. Uluçay bunun aksine, Kara Osman Ağa’nın babasının Kara Çavuş Ağa da denilen Mehmed Çavuş olduğunu çeşitli belgelere dayanarak ileri sürmektedir. Adı geçen araştırmacı Dergah-ı Ali kapıcıbaşlarından olan Mehmed Çavuşun Kara Osman Ağa’nın babası olduğunu gerek mahkeme sicillerine gerekse Mehmed çavuşun Yayaköy’de bulunan mezartaşına göre kesin olarak kabul etmektedir. Aynca Mehmed Çavuş’un hem Manisa’da, hem de Yayaköy’de ikamet ettiği ve 1640 yılında Yayaköy’de bir cami yaptırmak için devletten izin istediği de bilinmektedir. Mehmed Çavuş’un Kara Osman Ağa’dan başka üç oğlu daha vardır.16

Aileye adını veren Kara Osman Ağa, bir sipahi emeklisidir. Emekli olduktan sonra mütesellim kethüdalığı, devlete ait mukataa eminliği, defter harici kalmış olan Rumların cizyedarlığı gibi görevlerde bulunmuştur. Ayrıca 1691 yılında Avusturya seferine gelmeyen zaim ve timarların mahsullerini devlet için toplamaya memur edilmiştir. Kara Osman Ağa, bu görevleri sırasında servet ve nüfuz sahibi olmuştur. Bu konuma ulaşan Kara Osman Ağa, Saruhan ayanı arasına girmiş ve 1706 yılında Yaya Köyde ölmüştür. Osman Ağa’nın ölümünden sonra oğulları bölge yönetiminde söz sahibi olmuşlar ve aile bundan sonra “Kara Osmanoğullan” veya “Osman-zadeler” adıyla anılmağa başlamıştır.

Kara Osman Ağa’nın Mustafa, Abdullah, Ahmed ve İbrahim adlı dört oğlu vardı. Babasının ölümünden sonra büyük oğlu Hacı Mustafa Ağa’nın ailenin önde gelen kişisi olduğu ve çeşitli devlet görevleri aldığı bilinmektedir. Manisa’da Mukataa eminliği yapan Hacı Mustafa Ağa, İran savaşlarına da katılmış ve Batı Anadolu bölgesinde türeyen Sanbeyoğlu ile Sıracalı Himmet gibi eşkıyaların bertaraf edilmesinde devlete yardımcı olmuştu. Bu hizmetlerine karşılık devlet tarafından 1743 yılında Manisa mütesellimliğine atanarak ödüllendirildiği bilinmektedir.

Hacı Mustafa Ağa, mütesellimliği sırasında kendisine rakip gördüğü ayanlar ve sipahiler ile mücadele etmiş ve bölgenin en etkin ayanı haline gelmiştir. 1754 yılına kadar mütesellim olan Hacı Mustafa Ağa’nın zorba yönetiminden ve usulsüz vergilerinden bunalan halkın şikayetleri üzerine azl edildiği bilinmektedir. Yapılan soruşturma sonunda suçlu bulunarak, başr kesilrniş ve İstanbul’a gönderilmiştir.17

Bu olaydan sonra, Kara Osman-oğlu ailesine bir daha mütesellimlik verilmemesi yolundaki devlet emrine rağmen Hacı Mustafa Ağa’nın büyük oğlu Hacı Ataullah Ağa bir yolunu bularak,1757 ylında Manisa Mütesellimliğini ele geçirmeyi başarmıştır.

Tipik bir zorba olarak nitelendirilebilecek Hacı Ataullah Ağa gerek ile giriştiği üstünlük çevredeki diğer ayanlar mücadelesi gerekse halka ve yörüklere yaptığı zorbaca uygulamalar, topladığı kanun dışı vergiler nedeniyle devletin takibatına uğramış ve l761 yılında azledilmiştir. Bu konuya ilişkin fermanda Hacı Ataullah Ağa’nın Yayaköyde zorunlu ikameti ve devlet işlerine karışmaması istendiği halde, o bu isteklere uymamıştır. Manisa yakınlarındaki Papaslı çiftliğine giderek, yine mütesellim gibi hareket etmeye ve vergi toplamaya devam etmiştir. Yapılan şikayetler üzerine hakkında ölüm fermanı çıkarılan Hacı ataullah Ağa, devlet kuvvetleri ile savaştıktan sonra kaçmış ve bu olaylardan kısa bir süre sonra 1766 yılında ölmüştür.18

Bu olaydan sonra devlet, Kara Osmanoğulları’ na görev verilmemesi konusunda yeni bir karar almıştır. Buna rağmen, 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşının başlamasıyla birlikte devlet, Hacı Mustafa Ağa’nın diğer oğlu Hacı Ahmet Ağa’ya ordunun ihtiyacı olan zahirenin toplanması ve satılması görevini vermiştir. Ayrıca, Hacı Ahmet Ağa 1770 yılında İzmir voyvodalığı ve Sancakburnu muhafızlığı görevlerini de ele geçirmiştir.19

177l yılından itibaren Kara Osmanoğlu ailesinin etki alanının oldukça genişlediğini ve aile bireylerinin yörenin en güçlü ayanları olduklarını görmekteyiz. Aynı yıl Hacı Ahmet Ağa’ya diğer görevlerinin yanısıra Sakız muhafızlığı görevi de verilmiştir. Bu hizmetlerine karşılık kapıcıbaşılık rütbesiyle ödüllendirilen Hacı Ahmed Ağa, 1793 yılında Manisa mütesellimi olmuştur.

Hacı Ahmet Ağa, Manisa Mütesellimi olduğu sırada amcası Hacı İbrahim Ağa’nın oğlu Hacı Mehmet Ağa’ya da Aydın Muhasıslığı ve Saruhan Mütesellimliği görevleri verilmiştir. Hacı Ahmet Ağa 1793 yılında, Kara Mütesellim olarak da tanınan Hacı Mehmet Ağa ise 1796 yılında ölmüştür.

Kara Mütesellim Hacı Mehmet Ağa’dan sonra, Hacı Ahmet Ağa’nın oğlu Hacı Hüseyin Ağa, Manisa Mütesellimi ve Aydın Muhassılı olmuştur. Aynı zamanda İzmir muhafızlığı görevini de elinde bulunduran Hacı Hüseyin Ağa 1816 yılında ölmüştür.

Ailenin önemli bir diğer ferdi ise Kara Mütesellim Hacı Mehmet Ağa’nın kardeşi Hacı Ömer Ağa’dır. Hacı Ömer Ağa 1780 yılından itibaren Bergama voyvodası ve aynı zamanda da Çandarlı ve Bandırma İskeleleri mübayaacısı olmuştur. Bu görevlerinin yanı sıra Karasi Mütesellimliği de yapmıştır.

Muhassıllık, mütesellimlik gibi önemli görevlere atanan Kara Osman-oğlu ailesinin bu fertlerinin yanında, Saruhan ve Aydın bölgelerindeki daha küçük idari birimlerin yönetiminde görev alan aile fertleri de bulunmaktadır. Bu kişilerden Hacı Ataullah Ağa’nın oğlu, Hacı Osman Ağa; Menemen voyvodalığı, Polat Hacı Mehmet Ağa ile Küçük Mehmet Ağa; Menemen ve Turgutlu voyvodalığı, Hacı Abdullah Ağa; Turgutlu voyvodalığı, Hacı Abdullah Ağa’nın oğlu Hacı Mehmet Ağa ise Gelembe voyvodalığı görevlerini yürütmüşlerdir.20

Daha önce sözünü ettiğimiz Kara Osman-oğulları’ nın önemli şahsiyetlerinden Manisa Mütesellimi Hacı Hüseyin Ağa ile Bergama voyvodası Hacı Ömer Ağa’nın ölümleri sırasında devletin ayanlığı tasfiye yoluna gitmesi, ailenin bölgedeki nüfuzunu olumsuz yönde etkilemiştir. Fakat buna rağmen bu yılardan sonra da mütesellimlik ve muhassıllık görevlerine atanan aile fertleri bulunmaktadır. Bu kişilerden Kara Mütesellim Mehmet Ağa’nın oğlu Yetim Ahmet Ağa; Viranşehir ve Bolu voyvodalığı ile Antalya ve Aydın Mütesellimliği, Polat Hacı Mehmet Ağa’nın oğullanndan Hacı Eyüp Ağa; Aydın Muhassıllığı ile Saruhan ve Manisa Mütesellimliği, diğer oğlu Yakup Paşa ise Siroz Mütesellimliği, vezirlik, Edirne, Rumeli, Aydın, Selanik, Vidin ve Kudüs valiliği görevlerini yapmışlardır.21

Günümüze kadar varlığını sürdüren Kara Osman-oğulları’ nın bölge yönetimindeki etkilerinin, Hacı Eyüp Ağa’nın oğlu Saruhan Kaymakamı Hacı Mehmed Sadık Bey’in 1862 yılında ölümüyle tamamen kaybolduğu görülmektedir.

Aile fertleri hakkında kısaca bilgi vermeye çalıştığımız Kara Osmanoğulları’ nın XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Batı Anadolu bölgesinin en etkin ve nüfuzlu ailesi haline geldiği bilinmektedir. Kara Osman-oğulları hakimiyet alanlarını genişlettikçe ister istemez çevredeki ayan aileleriyle mücadeleye girişmişlerdir. Hacı Ahmet Ağa’nın Akhisar voyvodası Şabanoğulları ile Kara Mütesellim Mehmet Ağa ve kardeşi Hacı Ömer Ağa’nın Uşak voyvodası Acem-oğulları ile giriştikleri mücadeleler örnek olarak verilebilir. Ayrıca Hacı Ahmet Ağa’nın oğlu Hüseyin Ağa’nın; Aydın; Muhassılı Yeniceli Ahmet ve Uşak ayanı Nasuh-oğlu Nasuh ile uzun süren iktidar mücadelesi yaptığı bilinmektedir. Bu mücadeleler, genellikle Kara Osman-oğulları’nın lehine sonuçlanmış ve ailenin bölgedeki nüfuzu tartışmasız biçimde kurulmuştur.

Bölgedeki egemenlikleri kesinleşen Kara Osman-oğullan’nın Manisa ve Bergama Şer’iye Sicillerinde bulunan tereke defterlerinden22anlaşıldığına göre mal varlıkları hızlı bir şekilde sürekli olarak artmıştır. Çeşitli devlet görevleri alan aile fertlerinin ölümlerinden sonra görevliler nezaretinde tutulan bu defterlerde Kara Osman-oğulları’nın sahip oldukları çiftlikler, zeytinlikler, değirmenler, han ve dükkanların yanısıra bölge halkının bunlara olan borçlan da yazılı bulunmaktadır. Hatta, halka faizle borç para vererek, onları kendilerine bağladıkları ve gereğinde bu borçlara karşılık fazla faiz aldıkları da bilinmektedir. Halkla olan ilişkilerinde genellikle kendi çıkarlarına göre hareket eden Kara Osman-oğulları’nın bu tutumu, halkın sürekli şikâyetlerine neden olmuştur. Bu şikâyetler sonucunda devletin Kara Osman-oğulları hakkında bazı uygulamalarda bulunduğu da bilinmektedir. Bu gibi sorunlar devlete yardımcı hizmetlerini de gördüğümüz aile fertlerinden kimilerinin idamına yol açmıştır. Aileye adını veren Kara Osman Ağa’nın oğlu Hacı Mustafa Ağa, halka yaptığı zulüm, haksız vergi toplama gibi hareketlerinden dolayı şikâyet edilmesi üzerine idam edilmiştir. Hacı Mustafa Ağa’nın idamından sonra devlet gerek kendisinin, gerekse kardeşlerinin elinde bulunan hububata el koymuş ve bu hububatın İstanbul’a gönderilmesini emretmiştir. Hacı Mustafa Ağa’nın oğlu Hacı Ataullah Ağa’nın ise yine aynı sebeplerden dolayı mütesellimlikten uzaklaştırıldığı ve devlet işlerine karışmaması istendiği bilinmektedir. Ancak, o bu emirlere uymayarak devlet güçleriyle mücadeleye girişmiş ve kaybettiği bu mücadeleden kaçarken ölmüştür. Ancak, bu örneklerin yanında aile fertlerinden halkla ilişkileri iyi olanlar da vardır. Buna rağmen, Kara Osmanoğulları da, diğer ayan ailelerinde olduğu gibi kendi çıkarlan için halkı ezmekten geri kalmamışlardır.23

Bölgedeki diğer ayanlar ve halkla olan ilişkilerinden kısaca söz etmeye çalıştığımız Kara Osman-oğulları’nın devletle olan ilişkilerinde kimi zaman anlaşmazlıklara düştükleri bilinmekle birlikte kimi zaman da devlete yardımcı görevler üstlendikleri dikkati çekmektedir. Devlete yardımcı oldukları görevlerin başında eşkıyaların bertaraf edilmesi ve orduya yardım konusu gelmektedir. Eşkıya ile mücadele konusunda ailenin Sarıbey-oğlu İsyanı’nın bastırılması ve Sıracalı Himmet adlı eşkıyanın takibinde büyük yararlılıklar gösterdiği bilinmektedir. Yetim Ahmet Ağa ise Zeybek Kel Mehmet isyanı’nda devlet tarafından görevlendirilmiştir.

Kara Osman-oğulları’nın çeşitli savaşlar sırasında istenilen asker ve zahireyi göndererek devlete yardımcı oldukları da bilinmektedir. Bu yardımlarından dolayı özellikle Bergama voyvodası Hacı Ömer Ağa ve Manisa Mütesellimi Hacı Hüseyin Ağa’nın devletle ilişkileri genellikle iyi olmuştur. Hacı Hüseyin Ağa’nın Fransızların Mısır’a asker çıkartmaları sırasında asker göndermesi ve İzmir’de yeniçerilerle Venediklilerin çatışmalarının bastırılmasında önemli hizmetleri görülmüştür.24

Özelikle ailenin bu iki ferdinin devletle olan iyi ilişkileri, Sened-i İttifak’a kadar da sürmüştür. Hatta Hacı Ömer Ağa’nın bu belgede imzasının bulunması bunun bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Büyük bir olasılıkla bu hizmetlerinden ötürü ayanlığın kaldırılması sırasında Kara Osmanoğlu ailesi devletin sert uygulamalarına maruz kalmamıştır.

Ayanlığın kaldırılmasından sonra, ailenin yönetsel etkinlikleri azalmakla birlikte, yine de idari görevler üstlenen aile fertleri görülmektedir. Ancak, bu dönemde görev alan kişilerin bir devlet memuru olarak çalıştıklarını da belirtmek gerekmektedir.

Aileden Hâlid Paşa’nın Yunan işgali sırasında topladığı kuvvetlerle direndiği, ancak 1919 Haziranında öldüğü bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde aile fertleri arasında yazar, ekonomist ve politikacılar çıkmıştır. Bunların içinde en çok tanınanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur.25

Yaklaşık 150 yıl, Batı Anadolu bölgesinde olumlu ve olumsuz yönleriyle birlikte etkin bir rol oynayan Kara Osmanoğulları’nın Manisa, Bergama, İzmir çevresinde çok sayıda yapı inşa ettirdikleri bilinmektedir. Yaptırdıkları cami, medrese, çeşme, sebil gibi hayır yapılarına vakfettikleri bu eserleri ailenin yaptırma amacının mal varlıklarını müsadereden kurtarmak gibi bir nedeni olabileceği akla geliyorsa da, bunca eser yaptıran Kara Osman-oğulları’nın hayır işlerine önem vermediği de söylenemez. Aileye ait yapılar içinde kendi ikamet ettikleri konaklar ile ticaret amacına yönelik hanlar bu eserlerin büyük çoğunluğunu oluşturuyor ise de cami, medrese, kütüphane, çeşme, sebil gibi toplumsal hizmete yönelik eserleri de bulunmaktadır.

KAYNAKÇA

İnternet siteleri

http://tr.wikipedia.org/wiki/izmir tarihi

www.manisakulturturizm.gov.tr/TR,73046/carsilar-bedestenler-hanlar.html

Kronikler

CEVDET, Ahmet, Tarih, İstanbul, 1309

Araştırma eserleri

AKDAĞ, Mustafa, “Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri 1730-1839Tarih Araştırmaları Dergisi, 1975, Ankara

BERKES, Niyazi, “Türkiye’de Çağdaşlaşma”, Yapı kredi Yayınları, İstanbul, 2003.

ERGENÇ, Özer, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerine Bazı Düşünceler” T.T.K. zabıtları, Ankara, 1981

KARAL, Enver Ziya, “Büyük Osmanlı Tarihi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.

ÖZKAYA, Yücel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlık”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014

NAGATA, Yuzo, “Tarihte Ayanlar – Karaosmanoğulları Üzerinde Bir İnceleme”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997

Ansiklopediler

İslam Ansiklopedisi, “Karaosmanoğulları”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara

 

1 Yücel Özkaya “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlık” Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014, S:20

 

2 Ahmet Cevdet, “Tarih” İstanbul, 1309, c.IV, S:285

 

3 Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma” Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003, S:106

 

4 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Yönetim Kurumlarının Niteliği Üzerine Bazı Düşünceler” T.T.K. zabıtları, Ankara, 1981, C:2, S:1269

 

5 Mustafa Akdağ, “Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri 1730-1839” Tarih Araştırmaları Dergisi, 1975, Ankara, C:VIII-XII, S:14-23

 

6 Yücel Özkaya, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ayanlık” TTK Yayınları, Ankara, 2014, S:112

 

7 Özkaya, a.g.e. S:146-173

 

8 Özkaya, a.g.e. S:275-276

 

9 Özkaya, a.g.e. S:296-298

10 Enver Ziya Karal, “Osmanlı Tarihi” Cilt V, Ankara, 1983, S:53-94

 

11 Karal, a.g.e., S:91-94

 

12 Özkaya, a.g.e. S:299-301

 

13 Memalik-i Mahruse-i Şahane’ye Mahsus Mükemmel Ve Mufassal Atlas, 1907

 

14 Yuzo Nagata, “Tarihte Ayanlar-Karaosmanoğulları Üzerine bir inceleme” T.T.K. Yayınları, Ankara, 1997, S:25

 

15 Nagata, a.g.e. S:25

 

16 Nagata, a.g.e. S:26

 

17 Nagata, a.g.e. S:27

 

18 Nagata, a.g.e. S:27-31

 

19 Nagata, a.g.e. S:32

 

20 Nagata, a.g.e. S:32-39

 

21 Nagata, a.g.e. S:39-52

 

22 Ailenin Manisa ve Bergama Şer’iye sicillerinde 24 adet tereke defteri bulunmaktadır.

 

23 İncelediğimiz pek çok eserde bu husus belirtilmiştir.

 

24 Nagata, a.g.e. S:48

 

25 İslam Ansiklopedisi, Karaosmanoğulları, TDV Yayınları, C.XXIV, S:469

Yıldırım Boyacı

Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölüm Mezunu
yildirimboyaci@bilimdili.com

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...