Canlı Bilimi Endüstri

Hayvancılıkta Yavru Kayıpları Sorunlarının Çözümüne Bilimin Katkısı

Okuyucularımdan katkılar geldiğinde çok keyifleniyorum. 

Bu seferki katkı Selim Özkök’ten.  

Selim Özkök bir veteriner hekim. Selçuk Üniversitesi Teknokenti’nde ileri hayvancılık teknolojileri geliştiren Algıfarm şirketinin kurucusu. Şu anda hayvanlarda üreme verimliliği ve kimliklendirme güvenliği konularında çalıştığını belirtmiş. Büyükbaşlarda kimliklendirme güvenliği sağlayan HİS (Hayvancılık İzleme ve Kontrol Sistemi) ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Patentini de aldığı YANKI Kızgınlık Takip Sistemi, TÜBİTAK ve TEB tarafından desteklenmiş, 2017’de, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Verimlilik Proje Ödülü’ne layık görülmüş.  

Tanışmamıza da vesile teşkil eden kısa notunda demiş ki: 

“Türkiye hayvancılığında, çözülmeden çözüm üretilemeyecek iki temel problem vardır. Bunlardan birincisi ve en önemli ‘küpe güvenliği’ konusudur. İkinci temel problem ürüme verimliliği sorunlarıdır. Bu iki temel probleme çözüm getiremezseniz, çözümler delik kovaya su eklemekten öteye gidemez. Çözüm var mı? Evet var. Tek bir metotla hem kimliklendirme güvenliği hem de üreme verimliliği problemlerini çözebilirsiniz.” 

Bahsettiği metodu  merak ettim ve telefonda görüştük. Köşemde yayımlamak üzere daha geniş ve aydınlatıcı bir yazı rica ettim. 

Yazıyı gönderdiği halde kendisi ve çalışmaları ile ilgili bilgileri, “Önemli ve öncelikli olan karşı karşıya olduğumuz sorunun öneminin ve çözümsüz olmadığının anlaşılması.” gerekçesiyle göndermek istemediyse de ısrar ettim. Ülkesinin sorunlarını dert edinen, bunlar üzerinde düşünen ve çözümler geliştirenler insanlarımızı tanıtmazsak, hemen her sektörde her geçen gün artan dış bağımlılığımızın, bağımsızlığımızı tehdit eder noktaya gelmesini başka türlü nasıl önleyebiliriz? 

İzleme ve kontrol sorunu 

Hayvancılık İzleme ve Kontrol Sistemi, teknolojinin hayvancılığın gelişmesine olan en önemli katkılarından biri. Kızgınlık Takip Sistemleri ile birlikte düşünüldüğünde belki de en önemlisi.  

Hayvanların, haklarında birçok bilgiyi içinde barındıran çipler (yongalar) vasıtasıyla elektronik olarak kimliklendirilmesi, bir takip sistemi olarak, gıda güvenliği için de son derece önemli bir işleve sahip.  

Bu noktadan itibaren sözü Selim Bey’e bırakıyorum: 

“Hayvan nüfusu yoğun olan Türkiye’de sürekli hayvancılık sorunları tartışılmaktadır. Bu sorunları tartışmak ve çözüm yollarını aramaktan, ‘Nasıl daha iyi hayvancılık yaparız?’ konusunu tartışamıyoruz. Hayvan sayımızı nasıl artırırız problemine takılıp kaldık. (…) 

İki temel sorun çözülmeden bu sorunlar ve tartışmaları gelecekte de duymaya devam edeceğiz. Bunlar “küpe güvenliği ve üreme verimliliği” sorunlarıdır. Bu sorunlar çözülmeden, Türkiye hayvancılığı hiçbir zaman istenilen düzeye gelemez.  

Küpe güvenliği, hayvanlarda ömür boyu kalıcı, değiştirilemez ve insan müdahalesine olanak vermeyen bir kimliklendirme sisteminin sağlanmasıdır.  

Türkiye’de hayvanların kimliklendirilmesi üzerinde numaralar bulunan kulak küpeleriyle sağlanmaktadır. Yıllar içerisinde hayvancılığımızın bu duruma gelmesinde çok önemli bir sorun işte bu sarı küpelerdir. 

Konunun daha net anlaşılabilmesi için bunu bir araba örneğiyle açıklamaya çalışayım: 

Biliyorsunuz, bir arabanın görünen kimliği plakalardır ve plakaların bilgileri emniyet müdürlüklerindedir. Bir plakadan, bir arabanın kime ait olduğu, neredelerden geçtiği, bakım işlemleri, hasar kayıtları, modeli vb. pek çok veriyi takip edebilirsiniz. Bu plakalar üzerinden araçlarla ilgili her türlü işlemi yapabilirsiniz, denetimi sağlayabilirsiniz.  

Yine de plakalar kolayca değiştirilebilen kimliklerdir ve sahteleri yapılarak kullanılabilir. Araçlarda, plakanın yanında, şaşe ve motor üzerinde seri numaraları da bulunur. Gerekli durumlarda bu numaralara bakarak, plaka, araç ve araç sahibi ile uyumlu mu değil mi anlarsınız. 

Bu örneği bir de hayvancılığımız için ele alalım. Her araba için ayrı plaka (kulak küpesi) var ama her plaka, dilediğimiz diğer araçlarda da (hayvanlarda da) kullanılabiliyor. Bunu kimsenin anlamasına olanak yok. Araç sayılarımızı, plaka sayısına göre hesap ediyoruz ama bir galeri sahibinde araçtan çok plaka var ve bunları istediği araçta kullanılabiliyor. İsterse bu araçlar çalıntı olsun. Plaka tak ve kullan. Hasarlı, arızalı ve emisyon değerleri yüksek arabalar yollarda. Yollarda trafik ışıkları çok az. Araçların bazıları yollara sürekli yağ akıtıyor. Daha fazlasını dilediğiniz kadar modelleyebilirsiniz.  

Hayvanlarımızın istenildiği gibi değiştirilebilen plakaları var ama şasi veya motor numaraları yok. (…) 

Bu açıklamalardan sonra  şu soruyu sorabilirsiniz:  

‘Nasıl oluyor da hayvanların kimliklendirilmesi konusu Türkiye hayvancılığının en temel sorunu olabiliyor?’  

işin aslına bakarsanız, araba örneği vermek yerine küpe güvenliği konusunu yüzlerce sayfa hekimlik ve teknik terimlerle açıklayabilirdim. Elbette bu çok sıkıcı olurdu. Hiç kimse de okumadığı gibi, anlamazdı da. 

Geçmişten günümüze kadar hayvanlarımız üzerinde etkin bir kimliklendirme yapılamadığı, bundan dolayı kontrol sağlanamadığı için bugünlere geldik. Kovadaki delik bu nedenle bir gün büyüyecek ve eklenen suyu tutamaz hale gelecekti. Bugün bunu yaşıyoruz. 

Peki, ne yapmalıyız? 

Elbette teknolojilerin nimetlerinden faydalanmalıyız. Her şeyden önce hiç kimsenin suistimal edemeyeceği ve sistemin dışına çıkaramayacağı bir kimliklendirme sistemi geliştirmeliyiz.  

Bir şeyi değerlendirebilmek için o şeyin ölçülebilir olması gerekir. Hayvanlılığımızı ölçebilirsek, kalıcı çözüm ve politikaları geliştirebiliriz. 

Güvenilir kimliklendirme 

“Mevcut teknolojiler var mı?’ diye sorarsanız ever var ve bu teknolojiler kamu ayağında çalışılmayı bekliyor. O teknolojiler, deri altına enjekte edilen RFID implant çip teknolojileri ancak kimsenin suistimal edemeyeceği bu teknolojilerin kullanımı konusunda Avrupa Birliği’nin bir engeli var ve biz de AB kurallarına tabiyiz. 

AB bu konuda diyor ki: 

Deri altına enjekte edilen RFID çipleri, eti yenilen hayvanlarda kullanamazsınız. Zira bu çipler kesim sonrası karkasta kaldığı için gıda güvenliği riski oluşturuyor. Evet, doğru. Bu çiplerin tamamı kesim sonrasında hayvanlardan çıkarılamıyor. Kimliklendirme güvenliğinde RFID implant teknolojilerinden başka bir alternatif teknoloji şimdilik yok. 

‘Bu sorunları aşarak bir çözüm üretilebilir mi?’ derseniz, ‘Evet! Bu var.’ derim. 

Şimdiye kadar, RFID implantların deri altına enjeksiyonu konusunda pek çok bölge araştırılmış durumda ancak hem bölge hem okuma mesafesi ve hem de ilgili  çiplerin boyutlarından dolayı çalışılmamış bir bölge kalmış. Bu bölgeyi kullanarak hem gıda güvenliği riski oluşturmuyorsunuz hem çok basit bir şekilde hayvanda kalıcı ve müdahale edilemez kimlik oluşturuyorsunuz. Bu patentli sistemde 8-12 mm uzunluğunda kullanılan RFID çipleri büyükbaş  hayvanların 2. kuyruk omuru hizasına deri altı enjekte ediyorsunuz. Gıda güvenliği riski yok. Zira kesim sonrası kuyruk 1. kuyruk omuru bitiminden sonra kesilip ayrılmaktadır. Çip karkasta değil, ayrılan kuyrukta kalmaktadır.  

Bu metot bize eşsiz bir kontrol imkânı sunabilecektir. Bu sistemde, merkezi bilgisayarda RFID çipteki kimlik numarası ile hayvandaki kulak küpesi numaralarının eşleşmesi zorunludur. Okuma sonrası görsel kulak küpesi bilgileri cep telefonuna elle girilmelidir. Onaylama işleminde sadece çipteki kimlik bilgileri değil, kullanıcı bilgileri, tarih, saat ve GPS koordinatı cep telefonu üzerinden merkez bilgisayara gönderilmektedir. Kulak küpesi numarası ile çipteki kimlik bilgisi numarası uyumsuzsa kulak küpesi izinsiz değiştirilmiş demektir.  

Bunun yanında koordinat bilgileri, işletme yerinin koordinatları ile uyuşmuyorsa hayvan ya çalıntıdır veya kanunlara aykırı olarak nakledilmiştir.Bu metot neredeyse hayvancılığın her alanında kontrol imkânı sunabilecektir. Hayvan hırsızlığına engel olunduğu gibi, tek bir tuşa basarak tam hayvan sayımızı, aşılama, nakiller, hangi hayvana hangi ilacın kullanıldığı  gibi pek çok önemli veriyi elde etme imkanına kavuşabileceğiz.  

Doğru çözümler, ölçülebilir verilerle mümkün olabilir.” 

Birkaç fayda da ben ekleyeyim: 

Hayvanların soyu, aşılamalar, tohumlamalar, yavru doğumları;,devlet desteklerinden usulsüz faydalanmalar, ilaç yolsuzlukları, hayvan kaçakçılıkları, hayvan hastalıkları bu yolla takip ve kontrol edilebilir. 

Kızgınlık Takip Sistemleri 

Ne zaman hayvancılıkla ilgili yazsam, bir şekilde lafı yavru kayıplarına getiriyorum. Yavru kayıpları hayvancılığımızın müzmin yarası.  

Elbette kayıpların tek bir sebebi yok. Yanlış damızlık seçiminden yeterli ve dengeli beslememeye, hayvan refahı şartlarından hastalıklara ve tedavi imkânlarına kadar birçok sebep sayabilirim fakat bir tanesi var ki “Bu kadarı da olmaz!” dedirtiyor.   

Hayvanların yıl içinde gebe kalabileceği günler var, bu günlere “kızgınlık” günleri deniliyor. O günler kaçırıldığı zaman, sonraki kızgınlık günlerinin yakalaması gerekiyor. Bir sonraki kızgınlık günleri yakalansa bile gecikmeden kaynaklanan kayıpla karşı karşıya kalınıyor. Hayvanın doğru zamanda tohumlanamamasının sebep olduğu başka ciddi sorunlar da var: Örneğin hayvan, doğum kışa gelecek şekilde tohumlanırsa, yavrunun hayatının tehlikeye girmesi ihtimali çok daha fazla. 

Dolayısıyla yavru kayıplarını önlemenin başlangıç noktası, doğru zamandaki kızgınlık dönemini yakalamak.  

Peki, teknoloji bu konuda bize nasıl yardımcı olabilir? 

Kızgınlık Takip Sistemleri ile. 

Kızgınlık Takip Sistemleri nedir, ne işe yarar? 

Selim Özkök diyor ki: 

“Türkiye Hayvancılığının çözülmesi gereken temel sorunlarından birisi üreme verimliliği sorunudur. İnekler ortalama 21 günde bir kızgınlık gösterirler. Bu kızgınlıkların tespit edilerek hayvanların doğru zamanda tohumlanmaları gerekmektedir. Bu siklusta (devirde), bir inekte kızgınlığı kaçırmanın bir işletmeye maliyeti 112-185 dolar arasında değişmektedir. Örnek verecek olursak, 100 büyükbaş inek sayısına sahip bir işletmenin zararı (Yüzde 50 oranında kızgınlıkları yakalama başarısını farz ederek) yıllık 40.320 dolardır.” 

Görüldüğü gibi, sadece üreme verimliliği sorununu çözerek bile canlı hayvan varlığımızı ülkemizin et ihtiyacını rahatlıkla karşılayacak kadar arttırmak, dolayısıyla canlı hayvan ve et ithalatından kurtulmak mümkün.   

Bu noktada bir konuya açıklık getirmek gerekiyor: 

Farklı çalışma sistemlerine sahip çeşitli Elektronik Kızgınlık Takip Sistemleri mevcut. Yaygın olan sisteme göre, dişilerin boynuna  takılan cihazların hayvandaki davranış değişiklikleri ile ilgili merkeze aktardığı bilgiler değerlendirilerek hayvanın kızgınlık gösterip göstermediğine karar veriliyor.  

YANKI sistemi ise hayvanların kimliklendirilmesinde kullanılan RFID İmplant Çip Teknolojisi ile birlikte kullanılıyor. En önemli özelliği, dişilerin kızgınlık döneminde olup olmadığının boğalar tarafından tespit ediliyor olması. Dolayısıyla kızgınlık tespiti daha kesin şekilde yapılabiliyor. 

Şöyle ki (Selim Bey’in anlatımıyla): 

“YANKI Büyükbaş Kızgınlık Takip Sistemi’nin temeli süt sığırı işletmelerinde arama boğası olarak kullanılan hayvanların aşım hareketlerinin elektronik olarak tespitine dayanmaktadır (Sistem, küçükbaşlarda da aynı şekilde çalışıyor.). Kızgınlık takibinde, klinik belirti göstermeyen kızgınlıklar da dâhil olmak üzere en yüksek başarıyı (yüzde 100) doğal bir şekilde bu arama boğaları sağlamaktadır.  

Bu sistemde RFID çipler, ineklerin kuyruk omuru hizasında deri altına enjekte edilmektedir (Koyunlarda, sırta yapıştırma şeklinde uygulanıyor.). Her 100 ineğe bir tane olmak üzere arama boğası kullanılmaktadır. Arama boğasına bir çip okuyucu yerleştirilmektedir (Ön bacakları arasına gelecek şekilde asılıyor ve sabitleniyor.). Boğanın ineğe aşım hareketinin algılanması o ineğin yüzde 100 kızgın olduğunu göstermektedir. Arama boğasına takılmış olan RFID-RF modül (YANKI) aşım hareketleri sırasında ineğe enjekte edilmiş olan RFID çiplerin okumasını gerçekleştirmektedir. Aşım hareketleri modülde gömülü yazılımla analiz edilmekte ve östrüs (kızgınlık) pozitif sistem üzerinden GSM haberleşme kullanarak yetkililere uyarı mesajı göndermektedir. 

Bu metotla kızgınlıklar yüzde 100 tespit edilebilmekte ve en uygun tohumlama zamanı net bir şekilde ortaya konulabilmektedir. Bu durum ineklerde gebelik oranını yükseltecek eşsiz bir hamle sunmaktadır. 

Sistem, tüm teknolojik kızgınlık takip sistemlerinden daha düşük maliyette olmasına karşın, kullandığı metot sayesinde daha yüksek oranda bir verim ve kesinlik sunmaktadır. “ 

Selim Bey’in tespitlerinin dışında, Kızgınlık Takip Sistemlerinin öneminin daha iyi anlaşılması bakımından, MÜSİAD Hayvancılık Raporu 2017’de “Üretimi Etkileyen Olumsuzluklar, Döl Tutmadaki Olumsuzluklar” başlığı altındaki şu cümlelere dikkatinizi çekerim: 

“Büyükbaş hayvancılığımızın en büyük sorunlarından biri de hiç kuşkusuz döl tutmada yaşanan olumsuzluklardır. (…) Her yıl boğa altı hayvanlarımızın yüzde 30’unun gebe kalamadığı düşünüldüğünde ülke büyükbaş hayvancılığımız açısından acilen çözüm üretmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.” 

Raporda geçen “yüzde 30” tespiti, döllenip de döl tutmayanları ifade ediyor. Döl tutmama sebeplerinden birinin de kızgınlık zamanlarının doğru tespit edilememesi olduğu açık. Diğer tarafta ise hayvanın kızgın olduğu zamanı anlayamadığımız için dölleyememekten kaynaklanan kayıplar var.  

Kızgınlık Takip Sistemleri, sadece yavru kayıplarını önlemiyor. Hayvanların kızgınlık dönemlerinde süt verimlerinin düşmesinden hareketle, süt kaybını dolayısıyla çiftçinin para kaybını da önlüyor.  

Yerli ve millî olan desteklensin 

Selim Bey’in dikkatimi çeken cümlelerinden birisi de şu: 

Bu teknolojiler kamu ayağında çalışılmayı bekliyor.”  

Sanıyorum yaptığı teklifin hayvancılığa yapacağı katkılar konusunda hemfikiriz.  

Bana göre iki sorun var: 

İlki çipin hayvan üzerinde enjekte edileceği yer ile ilgili. Veteriner hekim olmadığım ve çip teknolojisinden anlamadığım için doğrudan bir yorum yapamam fakat her iki alana da hakim olan Selim Bey’in, üzerinde düşünülüp denenebilir bir sistemden bahsettiği aşikâr.  

İkincisi RFID implant çip teknolojilerinin bütün dünyada bilindiği ve eti yenilemeyen hayvanlarda kullanıldığı. Yani kullanılmaya karar verildiğinde ithal edilmesi de gündeme gelecektir.  

İşte bu noktada, yerli ve millî olanın önceliği olmalıdır.