DÜŞÜNCE

AFRİN

-Kuvvâ-i Millîye’den Kürd milliyetçiliğine-

    Afrin, 2014 yılında terör örgütü PKK’nın Sûriye kolu PYD tarafından ilân edilen “özyönetim” ile tekrar gündemimize girdi. Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Özgür Sûriye Ordusu ile berâber Afrin’e yönelik başlattığı harekât ile de Türk ve dünyâ gündeminin merkezine oturdu. Bununla birlikte yaşananları anlayabilmek için Afrin’in coğrafyasına ve târihine bakmak gerekiyor.

             Afrin, Türkiye’nin Hatay ve Kilis illeri arasında yer alan Sûriye’ye âid bir yerleşimi birimidir. Günümüzde Haleb iline bağlı olan Afrin’in merkez nüfûsu, 2004 verilerine göre 32 798 iken ilçenin tamâmının nüfûsu ise 172 095’dir[1]. Eldeki son resmî ve objektif nüfûs bilgisi bu olduğu için buna göre hareket etmek gerekir.

            İlçenin etnik nüfûsu hakkında kesin bir söz söylenemese bile Kürd ağırlıklı olduğu, bununla birlikte önemli bir Türkmen ve Arab nüfûsunun da bulunduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Afrin’in bâzı yerleşimleri doğrudan bâzı Kürd aşîretlerinin adını taşımakta ve nüfûsun tamâmı o aşîretin mensûbları oluşturmaktadır. Meselâ Raco aşiretinin yaşadığı Raco’nun 2004 yılındaki nüfûsu 21 955’tir. Aynı şekilde Şîrvan aşîretinin yaşadığı Şîrvan’ın 2004 yılındaki nüfûsu 13 632’dir[2]. Ayrıca farklı Kürd aşîretlerinin yaşadığı Ma’batlı’nın 2004 yılındaki nüfûsu 12 359 iken, Cîndires’in (Cîn Deresi) 2004 yılındaki nüfûsu 32,947’dir. Bunun dışında Kürd, Türkmen ve Arabların yaşadığı Bülbül ile Şeyh El Hadid’in 2004 yılındaki toplam nüfûsu 26 444’dür[3]. Buna göre Afrin’in dışındaki nâhiyelerde 90 000 ilâ 100 000 arasında bir Kürd nüfûsun yaşadığını söylersek, yanlış olmaz. Bununla birlikte bu nüfûsa civâr köylerin nüfûsu dâhildir. Merkez için herhangi bir etnik nüfûstan söz edemesek de, çevre yerleşimlerin nüfusları üzerinden ancak bir tahmîn yürütülebilir ki, bu durumda da merkezle birlikte toplam Kürd nüfûsun 100 000 ilâ 110 000 arasında olduğu söylenebilir. Bununla birlikte Afrin merkezinin, yaklaşık 1 kilometre, güneydoğusunda yer alan Tûrandah köyü de Türkmenliğe yapılan vurgu olarak yer almaktadır.

            Afrin bölgesi, günümüzde Haleb’in parçası olan bir ilçe iken, Osmanlı döneminde yine Haleb’in Amik ilçesine bağlı bir yerleşim olarak görüyoruz[4].  Bununla birlikte burada Afrin adı, bir yerleşim biriminin ötesinde “çeltük nehri” olarak yer almaktadır. Bu ifâde bize buranın çeltik kaynağı olduğunu göstermektedir. Ayrıca 1536 târihli tahrir defterinde de Afrin nehrine dâir iki kayıt yer almaktadır. Buna göre birinde, 20 kantar tohuma karşılık 34 neferin (kişi) olduğu ve hâsılâtın 120 000 birim olduğu, yarısının mîrî hisse, yâni devletin payı, yarısının da rencberlerin hissesi, yâni çiftçilerin hissesi olduğu belirtilmektedir. Diğerinde de bölgeye 40 kantar tohum verildiği ve 40 neferin olduğu belirtilip, hâsılâtın 20 000 birim olduğu, yarısının mîrî hisse, yâni devletin payı, yarısının da rencberlerin hissesi, yâni çiftçilerin hissesi olduğu belirtilmektedir[5].

            Bunun dışında Osmanlı arşivlerinde de sâdece birkaç defâ yer almaktadır. Bunlardan biri 4 Temmûz 1891’de bölgede görülen koleraya, diğeri 15 Kasım 1887’de Afrin’in yanan tahta köprüsü yerine yenisinin yapımına başlandığı yönünde… Bu dönemde Afrin’i içine alan bölgenin A’zaz-ı Ekrâd olarak adlandırılması[6], Kilis’in güneyinde kalan ve bugünkü Afrin bölgesini oluşturan alana da Ekrâdî Kilis[7] denilmesi, bölgede çok uzun zamandır yoğun bir Kürd nüfûsun yaşadığını göstermektedir. 

1.Dünyâ Savaşı’nın bitmesiyle berâber başlayan işgâller, bilindiği gibi ilk olarak güney bölgeleri olan İskenderun-Musul hattı üzerinde gerçekleşmiş ve bölge, ilk olarak İngilizler tarafından işgâl edilmişti. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzâlandığı 30 Ekim 1918’de 3. Kolordu’nun karargâhı bulunuyordu. Ancak ateşkesten sonra Afrin de, A’zaz ile birlikte İngilizler tarafından 12 Mart 1919 târihinde işgâl edilmişti[8].

Kaynaklara baktığımızda bölgedeki Türkmenlerin dışında Kürd ve Arab aşîretlerinin büyük oranda direnişe geçtikleri ve Kuvvâ-i Millîye grupları oluşturdukları bilinmektedir. Buradaki ve bütün Sûriye’deki direniş, “güney cephesi”nin parçası olarak yürütülmektedir. Anteb’in 8 Şubat 1921’de düşmesinden sonra “Sûriye Harekât-ı Millîye Reisliği”ne getirilen Özdemir Bey, mart başlarında Maraş’ta bir toplantı yaparak, Sûriye’deki direniş bölgesini beş mıntıkaya ayırmıştır. Afrin’i kapsayan mıntıka ise 1. Mıntıka olarak yer almaktadır. Bu mıntıkada şu bölgeler vardı: Bütün Amik, Hassa, Meydân-ı Ekbez, Cebel-i Ekrâd, Hamam, Muratpaşa Köprüsü Mıntıkası[9].

Bunun öncesinde 1920 yılının ortalarında Raco ve Katma arasında Türk ve Kürd aşîretlerinden oluşan birlikler, gece yarısı tren raylarına saldırıp, bir Fransız ikmâl trenini raydan çıkarmışlardır. Devâmında yaşanan baskınla berâber Fransızlar ağır bir bozgun yaşamışlardır. Ancak Fransızlar, buna karşın Ermenî çetelerini, intikâm amacıyla Afrin köylerine saldırtmıştır[10].

Ağustos 1920 târihinde Afrin’de Kuvvâ-i Millîye adına faâliyet yürüten 2000 kişinin olduğunu kaynaklar belirtmektedir. Yine Afrin’den Mülâzım Kemâl Efendi, Haleb’de Fransızlara saldıran akıncı müfrezelerine destek için 500 kişilik bir birlikte toplamıştır[11].

1921 yılında Afrin civârında ilk olarak Âsım Bey’in, onun öldürülmesinden sonra da Bedri Bey’in komutasında çatışmalar yapılmış ve Fransızlara büyük kayıplar verdirilmiştir[12]. Özdemir Bey komutasında gerçekleşen bu mücâdeleler, Rakka’dan Haleb’e, Haseke’ye, Cerablus’a ve Afrin’e kadar uzanmaktaydı. Böylece hem Mîsâk-ı Millî’nin önemli parçaları olan bu yerler, korunmaya ve kurtarılmaya çalışılıyor, hem de günümüzde Türkiye sınırları içerisinde kalan Anteb, Maraş, Urfa ve Adana’nın yardımına koşulmuş olunuyordu.

Ancak bu mücâdeleye rağmen Fransızlar, özellikle Afrin’in Türkiye’ye bırakılmaması için ciddî anlamda ısrar ediyordu. Türkiye’ye sundukları taslaktaki sınıra (günümüzdeki sınır), en sert tepkiyi, bölgeyi iyi bilen ve El Cezîre Grup Komutanı Selahaddin Âdil Bey, kendisine sorulması üzerine, vermiş ve şöyle demiştir[13]:

“… Mezkur hudud Hayfa kazasıyla Kürd Dağı ve Kilis Kazasını ikiye taksim ediyor ki; bu mahzurludur… Hudud civârında sakin İlbeyli ve sair Türkmen aşiretleri ki; kamilen Türkdürler ve kısmen Türk, kısmen Suriye idaresinde kaldıkları takdirde… pek çok ihtilafa ebep olur.”

            Bununla birlikte savaşın gidişatıyla birlikte bölge halkında da önemli değişimler başlamıştır ki, bu durum, günümüze kadar devâm eden sürecin başıdır, dersem yanılmış olmam. Bu bölge hakkında 5 Temmûz 1921 târihinde Özdemir Bey’in gönderdiği rapordaki şu cümleler, oldukça önemlidir[14]:

            “… Bu havali ahalisi… Türkiye’nin kendilerine ciddi bir muavenet edemeyeceğini, evvelemirde kendi nefislerine güvenmek lazım geldiğini biliyorlar… ancak cephanesizlikten dolayı metanetleri kırılıyor… Şeyh Salih El-Ali’nin mıntıkası büyük Fransız kuvvetlerince işgal edildi, zira; Cebel-i Ekrad havalisindeki aşair rüesesının tamamı Fransız hizmetindedir.”

            21 Temmûz 1921 târihinde de TBMM’nin Fransa ile barış görüşmelerine başlaması üzerine gönderilen bir emirle, bölgedeki bütün Kuvvâ-i Millîye grupları, Kilis bölgesine doğru geri çekildi ve Özdemir Bey’in liderliğindeki Sûriye Harekât-ı Millîyesi ortadan kaldırıldı.

            Savaş içerisinde bölgedeki aşiretlerdeki değişim, Fransızların kalıcı olacağı ve ayrı bir Sûriye devletinin parçası olacakları düşüncesiyle gerçekleştiği belli oluyor. Arab aşiretler, zamanla Sûriye krallığının parçası olmayı benimserken, Kürd aşîretlerinin Kürd millîyetçiliğine yöneldiğini görüyoruz. Kalan Türkmenler ise önce Fransızların, sonra da Sûriye yönetimlerinin “Türkiye ajanı”, “Pan-Türkist” gibi suçlamalarına mâruz kalıp sık sık baskı ve şiddete mâruz kaldığı bilinmektedir.

            Bilindiği üzere Haleb ili, Türkiye Cumhûriyeti’nin kurulmasından sonraki Kürd millîyetçiliğinin en önemli merkezi olmuştur. Ancak asıl merkezin, etkin bir Türk nüfûsun olduğu il merkezi değil, çoğunluğunu Kürdlerin oluşturduğu Afrin olduğunu bilmemiz gerekir.

            Dönemin en önemli Kürd örgütlerinden Hoybun’un (Kürd-Ermenî) öncesinde de 1925 yılında, isyânın hemen öncesinde Kürd isyâncı Şeyh Sâid’in oğlu Ali Rıza, Haleb’e, 20 sürü koyunla gelmiş, burada İngiliz ve önemli Kürd aşîret reisleriyle görüşmüş, yanında bir heybe dolusu altınla geri dönmüştür[15].  

            Bununla birlikte Lübnân’da 5 Ekim 1927’de Ermenî Taşnak ile Kürd Âzâdî örgütlerinin bir araya gelmesiyle Hoybun kuruldu. Hoybun, bir Kürd-Ermenî örgütü olarak Türkiye toprakları üzerinde Kürdistan ve Ermenistan kurulmasını öngörüyordu[16].

            Cemiyetin Sûriye’den yönetilmesinin sebebi ise hem tehcirle gelen büyük bir Ermenî nüfûsun olması, hem de Afrin gibi Kürd millîyetçiliğini benimsemiş yerlerin bulunmasıydı. 1929 yılında cemiyetin merkezinin resmî olarak da Haleb’e taşınmasıyla berâber Afrin’in Kürd millîyetçiliği açısından önemi arttı. Hem Türkiye sınırında olması, hem denize yakın olması, hem de silâhlı bir yapının olmasından dolayı burası etkisini büyük oranda gösterdi. 1930 yılındaki Ağrı İsyânı’nda da bu örgütün payı büyüktü ve bu isyân, Afrin’de planlanmış ve yabancı desteği buradan sağlanmıştı.  

            Afrin’in bu geçen süreyle berâber Kürd millîyetçiliği noktasında git gide radikalleşen yapısı ve bir merkez olduğu gerçeği, bütün çıplaklığı ile ortada durmaktadır. Ancak maâlesef, şimdiye kadar bu konuda sayın Enes Demir’in Post Yayınları’ndan çıkan “Yeni Belgeler Işığına Vazgeçilmeyen Topraklar Mîsâk-ı Millî Rakka, Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü’l Arap, İdlib, Haleb, Azez, Cerablus, Deyr-i Zor, Sincar, Telafer, Zaho)” adlı eserinin dışında derli toplu bir eser yayınlanmamıştır.

 

Kaynaklar 

 [1] http://www.cbssyr.sy/General%20census/census%202004/pop-man.pdf (Erişim târihi: 24.01.2018)

[2] a.g.e.

[3] a.g.e.

[4] Özkılınç, Ahmet; Coşkun, Ali; Sivridağ, Abdullah (haz.), Anadolu, Karaman, Rum, Diyarbakır, Arap ve Zülkadriye Eyaletleri (1530-1556) (Şam ve Halep dahil), s.47, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: Osmanlı Yer Adları: II, Ankara – 2013

[5] Özkılınç, Ahmet; Coşkun, Ali; Sivridağ, Abdullah; Yüzbaşıoğlu, Murat (haz.), 397 Numaralı Haleb Livâsı Mufassal Tahrîr Defteri 943/1536) 1, s.234, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu:109, Defter-i Hâkânî Dizisi:XVI, Ankara – 2010

[6] Demir, Enes, Yeni Belgeler Işığına Vazgeçilmeyen Topraklar Mîsâk-ı Millî Rakka, Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü’l Arap, İdlib, Haleb, Azez, Cerablus, Deyr-i Zor, Sincar, Telafer, Zaho), s.55, Post Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2017

[7] Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları (Alfabetik Sırayla), s.312, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın Nu:21, Ankara – 2006

[8] Demir, Enes, a.g.e., s.201

[9] Kılınçkaya, M. Derviş, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, s.191, Atatürk Araştırmaları Merkezi, 2. Baskı, Ankara, 2008

[10] Demir, Enes, a.g.e., s.202-203

[11] Demir, Enes, a.g.e., s.203

[12] Demir, Enes, a.g.e., s.206

[13] Kılınçkaya, M. Derviş, a.g.e., s.195

[14] Kılınçkaya, M. Derviş, a.g.e., s.200

[15] Köçer Mehmet, “Hoybun Cemiyeti ve Doğu Anadolu’daki Faaliyetleri”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, c.1, s.2, ss.79, Elazığ, 2003

[16] Sarınay, “Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye Karşı Faaliyetleri”, http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-40/hoybun-cemiyeti-ve-turkiyeye-karsi-faaliyetleri (Erişim târihi: 24.01.2018)