Dil DÜŞÜNCE

Endonezya’da Varlığını Sürdüren Üç Türkçe Sözcük

Tarihi Çerçeve

Tarihî Türk kültür sahası içerisnde yer alan coğrafyada bulunan sulama kanallarına ait kalıntılar, Eski Türklerin tarım kültüründe sulama kanallarının büyük bir yer tuttuğunu göstermektedir. Mesela Hun Devri’nde Çulışman Nehri’nden açılan kanallarla Kudırge önünde bulunan ovanın sulandığı bilinmektedir (Ögel, 1991a: 140). Bugün Doğu Türkistan olarak adlandırılan kadim Türk yurdunda ise M.Ö. II. Yüzyıl’dan beri kanallar aracılığı ile tarım arazilerinin nehirlerden sulandığını Çinli seyyahlar kaydetmişlerdir (Gömeç, tarihsiz: 84). Göktürk Devri’nde ise Tötö Bozkırı’nda, Kuray ve Ursula Vadileri’nde, Kurot ve Şişikman Nehirleri arasındaki İlgumen Vadisi’nde, Habarovski civarında ve Altay çevresinde daha birçok yerde kanallar ile sulama yapıldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır (Ögel, 1991a: 164). Bunlardan 10 km uzunluğunda olan ve kayaların işlenmesi ile inşa edilmiş olan Tötö Kanalı, 1935 yılında bölgeyi sulamak isteyen Ruslar tarafından da kullanılmıştır (Ögel, 1991a: 164, Ögel, 1991b: 51). Daha sonraki devirlerde sulama kanallarının Uygurlar ve Yenisey Kırgızları tarafından da kullanıldığı görülmektedir. Kırgızlar, birçok büyük ve küçük nehrin yeraldığı Minusinsk Stepleri’nde açılan kanallarla tarım yapmışlardır. Bu kanallardan Uybat Bozkırı’nda yer alan Bey Nehri Kanalı günümüze kadar gelmiştir. (Ögel, 1991a: 222, 353).

Anlaşılacağı üzere Hun Devri’nden beri kanallar ile sulama yapmasını bildikleri kayıtlı olan Türklerin bu teknolojiyi çok eski devirlerde Endonezya’ya götürmüş olmaları mümkündür. Ancak eldeki tarihi kayıtlar, birer kara devleti olan Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Kırgızlar gibi eski Türk Devletleri’nden hiçbirisinin Hint Okyanusu’nu aşıp Endonezya’ya ulaştığını kaydetmemektedir. Ancak Kubilay Han Dönemi’nde Moğolların Hint Okyanusu’ndaki diğer adalarla birlikte Endonezya’ya da ulaştıkları bilinmektedir. Başta Uygurlar olmak üzere Orta Asya’nın Müslüman Halkları, sahip oldukları bilimsel birikim ve devlet geleneği sayesinde Moğol İmparatorluğu’nda devlet yönetiminde önemli görevlerde bulunmuşlar ve fethedilen ülkelerin idaresinde stratejik makamlarda yer almışlardır (Bira, 1998: 258). D’Ohsson’un (2006: 236) Kubilay Han’ın Hint Okyanusu’ndaki adaları davet ile itaat altına aldığını öne sürmesine karşılık Phillips (1969: 108), Moğolların Endonezya’nın Java Adası’nı önce savaş yolu ile ele geçirdiklerini fakat daha sonra ani bir baskınla büyük bir bozguna uğradıklarını kaydetmektedir. Ancak gerçek durumun her iki görüşün karışımından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Endonezya’nın geneli Kubilay’ın daveti üzerine Moğollara boyun eğerken Java’da bulunan Kadiri Krallığı bunu reddetti  ve 1293 yılında büyük bir Moğol Donanması’nın adaya gelmesine sebep oldu. Moğollar yapılan savaş neticesinde Kadiri Krallığı’nın başkentini ele geçirdiler. Ancak bu durum üzerine daha önce Moğollara baş eğmiş bulunan bölgelerin halkı dahil tüm halk silahlanıp Moğollara karşı direnişe geçti. Bu durum üzerine adalarda tutunamayacaklarını anlayan Moğollar dağınık kalıntılarla birlikte yeni yerleşimler başlatmakla vazifelendirilen Çinli birlikleri adalarda konuşlandırarak geri çekildiler (Roux, 2001: 383).

Türklerin yeniden Endonezya topraklarına ayak basmaları için Osmanlı Devri’ni beklemeleri gerekmiştir. Osmanlı Türkleri’nin ilk kez Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde yani 16. Yy.’da hem Hint Altkıtası’ndaki ve Hint Okyanusu’ndaki adalarda bulunan devletlere Portekizlilere karşı yardım amacı ile hem de Kızıldeniz’deki kendi topraklarını korumak amacı ile girdikleri bilinmektedir (Uzunçarşılı, 1951: 31-32). Osmanlıların Hint Okyanusu’ndaki etkileri, Portekizlilerin yerini İngiliz ve Hollandalıların alması ile bu yüzyılın sonunda zayıflamıştır (Emecen, 1994: 41). Osmanlıların 18. Yy.’ın ikinci yarısından sonra tekrar Hint Okyanusu’nda faaliyet gösterdikleri görülmektedir (Uzunçarşılı, 1983: 150-164). Osmanlı Devleti’nin 18. Yy.’daki faaliyetlerinin daha çok Hint Altkıtası ile alakalı olduğuna şahit olunur. Bu devirde Baburlüler, Malabar Sultanlığı ve Meysur Sultanlığı gibi altkıta üzerinde bulunan devletler ile münasebette bulunulmuştur. Ancak 16. Yy.’da Osmanlı Devleti’nin Hint Okyanusu’ndaki adalarla münasebette bulunduğu görülmektedir. Bilhassa Endonezya’nın Sumatra Adası’nda temerküz etmiş olan Açe Sultanlığı ile tabi – metbu münasebetine girilmiş ve Sultan Alaüddin’in 1567 yılındaki müracaatı üzerine Açe Sultanlığı’na asker ve mühimmat desteğinde bulunulmuştur.  Hatta Osmanlı Devleti’nin desteği ile Açe Sultanlığı’nın diğer adalarda fütühatta bulunduğu görülmüştür (Ricklefs, 1994: 33).

(Bir sonraki sayfaya geçiniz)