DÜŞÜNCE Tarih

Gaspıralı İsmail Bey 

Gaspıralı İsmail Bey

Geri kalmışlığımızın tek nedeni cehaletimizdir. Avrupa’da neyin icat edildiğine veya neler olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Bu izolasyondan kurtulmak için bunları okuyabiliyor olmamız gerekirdi; Avrupa fikirlerini yine Avrupalı kaynaklardan öğrenmeliyiz. İlk ve orta okullarımızın müfredatlarına bu dersleri koymalıyız ki, göz bebeklerimiz yani öğrencilerimiz bu fikirlere ulaşabilsin.”

Gaspıralı İsmail Bey’i tanımadan ve onun önderlik ettiği yenileşme hareketini bilmeden son dönem Türk tarihini  yazmak kesinlikle mümkün değil. Bu döneme ilişkin Kırım, Kafkasya-Azerbaycan, İdil-Ural, Orta Asya ve de etkileri açısından da Osmamlı ve de İslam tarihini yazacak olanların yanısıra, Türk Eğitim Tarihi, Türk Basın Tarihi ve Sosyal Tarih araştırmacıları için Gaspıralı vazgecilmez bir kaynaktır.

1851’de Bahçesaray’ın yakınındaki Avcı köyünde doğan, Türklerin ve daha da özel olarak Rusya Türklerinin ünlü kuramcı yazarı.

Babası Mustafa Ağa, Alupka ve Yalta arasındaki Gaspıra köyündendir. Mustafa Ağa, Odessa’daki Askerî Lise’nin mezunlarındandı. 1854’de Sivastopol Savaşı sırasında Mustafa Ağa Bahçesaray’a yerleşmiştir ve oğlunu önce Bahçesaray’daki Zincirli Medrese’ye ve daha sonra da 10 yaşında iken Simferopol Gymnasium’una göndermiştir. İki yıl sonra İsmail Gaspıralı, Voronezh Askerî Lisesi’ne gitmiştir, sonrasında Moskova Askerî Lisesi’ne nakledilmiştir.

Gaspıralı aslen Litvanyalı bir Tatar olan Mustafa Mirza Davidoviç’le birlikte, onların müdürü, tanınmış bir Pan-Slavist ve Moskovskiya Vedomosti gazetesinin editörü olan ve onları her hafta kendi evine davet eden İvan Katkov’un dikkatini çekmiştir. 1867’deki Girit ihtilali sırasında Katkov’un Türkiye’ye karşı göstermiş olduğu düşmanlık, bu iki gençte bir tepkinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur ve bu iki genç Girit’de Türk tarafında gönüllü olarak hizmet etmek amacıyla Odessa’ya gitmişlerdir. Bununla birlikte pasaportları olmadığı için tutuklanarak, geriye Kırım’a kendi evlerine gönderilmişlerdir. İsmail Bey, Bahçesaray’da Zincirli Medrese’de mecburî Rusça öğretmenliğine tayin edildi.

O hep Türkiye’ye gitmeyi ve subay olmayı düşünmüştür ve bunu yapmak için Fransızca öğrenmenin gerekli olduğunu fark etmiş, Bahçesaray’daki dört yıllık memurluk yaşamı sırasında Fransızca öğrenmiştir. Aslında bu dil hakkında bazı bilgileri Moskova’da Askerî Lise’de iken elde etmiştir.

1872’de Kırım’dan ayrılan Gaspıralı İstanbul, Viyana, Münih ve Stuttgart üzerinden Paris’e gitmiştir. Paris’de geçirdiği iki yıl içinde ünlü Rus yazarı İvan Turgenyev’e asistanlık yapmak da dahil çeşitli işlerle geçimini sağlamıştır. 1874’de öteden beri içinde yatan Osmanlı zabiti olma arzusuyla İstanbul’a gelmiştir. Ancak burada geçirdiği bir yıla yakın süre içerisinde başvurusuna olumlu karşılık alamamış ve tekrar Kırım’a dönmüştür.

Paris’de iken geçimini bir reklam ajansında tercümanlık yaparak sağlamıştır. Amacı Türkiye’ye gitmek olduğu için Paris’de Genç Osmanlılar’ın yer aldığı oluşumlara çok fazla karışmamıştır. Sonunda 1874’de İstanbul’a gitmiş ve orada daha önce yerleşmiş olan amcası Süleyman Efendi’nin yanında kalmıştır. Türk Harp Okulu’na girmek için büyük bir gayret göstermiş, fakat Rus büyükelçisi İgnatiyev bunu öğrendiğinde Sadrazam Mahmud Nedim Paşa üzerinde nüfuzunu kullanmış ve bu teşebbüsü engellenmiştir. Sonunda bir yıl boş yere bekleyen İsmail Gaspıralı, Kırım’a geri dönmüştür. İstanbul’da bulunduğu sırada St. Petersburg ve Moskova’da çıkan bazı Rusça gazetelerde Doğu’daki yaşamı tanımlayan, siyasî içerikli olmayan makaleler yayımlamıştır.

1874 ve 1878 yılları arasında Kırım Türklerinin köy yaşamı ile içli-dışlı olmaya başlamış ve hayatının bu dönemini 1906’da yayımlanan Gündoğdu adlı öyküsünde tasvir etmiştir. Bu öyküde kendisinden Danyal Bey adı altında söz eder. Milletinin gereksinimleri, köy yaşamı ve öğretim ile içli-dışlı olduğunda bu Danyal Bey, anlar ki, bir gazete çıkarma ve milletini dünyadan haberdar etmek yaşamsal bir gereksinimdir.

İsmail Bey 1878’de Bahçesaray’a belediye başkanı seçilmiş ve 1879’da bir gazete çıkarma izni için Çar hükûmetine başvurmuş ama bu isteği geri çevrilmiştir. Bunun üzerine Simferopol’de Rusça olarak yayınlanan “Tavrida” gazetesine Rusya İmparatorluğu’nun Müslümanlarıyla ilgili ciddî siyasî makaleler yazmıştır. Arada bir makaleler toplusu (koleksiyonu) yayımlamıştır; Gaspıralı, kendi görüşlerini yaymak üzere 1881-1882 yılları arasında “Tonguç”, “Şafak”, “Kamer”, “Ay”, “Yıldız”, “Güneş”, “Hakikat” ve “Latail” olmak üzere çeşitli kitapçıklar yayımlamıştır. Bu kitapçıklarda genel olarak dil sorunu incelenmiştir. Daha sonra ilk ikisi Türkçe olan ve özellikle Rusya coğrafyasındaki Türk topluluklarına, coğrafya olaylarını, eğitim sistemlerini, basını, sağlık konularını anlatan, “Mirat-ı Cedit”(Yenilik Aynası) ve “Salname-i Türki” ile, Rusya’daki Türk topluluklarının durumunun ve çağdaşlaşma sorunsalının incelendiği, Rusça “Russkoe Musulmanstvo” adlı üç yapıt kaleme almıştır. Gaspıralı, bu yapıtında, Ruslar ve Türkler arasında eşitliği savunmuş ve Rus hükümetinin Türkler’in kimliklerini ve kültürlerini eriterek, yok etme uğraşılarına açıkça karşı çıkmıştır

İsmail Bey, bu yapıtta, kendisini Rusya’nın sadık bir tebaası olarak göstermesine ve hatta Ruslar’ın Tatar egemenliğinden kurtulmasını onaylar bir biçimde konuşmasına karşın Rus çevreleri bunun bir araç olduğuna inanmış ve bu yapıtı kuşku ile karşılamışlardır. O, bu yapıtta, Rus yönetimi altındaki Türk-Tatarları tek bir Rus Müslümanları toplumu olarak yansıtmış ve bu yolla Batı uygarlık dairesi içerisinde yer alabileceklerini göstermiştir. Türkçe yayımladığı bu kitapçıklarda O, şunu işaret etmiştir; eğer Türk-Tatar toplulukları dağınık kalırsa sonuç yıkım olur. Kurtuluşun tek yolu olan yeni Batı uygarlık dairesi içerisinde yer almak için birlikte hareket etmeleri gerektiğini onlara kendi dilleri aracılığıyla anlatmayı denedi.

O, 1883’te Tercüman adlı bir gazete yayımlamak için izin almıştır. Gazetenin Rusça adı “Perevodçik”ti ve ilk sayılarında Rusça bölümü daha önemli olmuştur. Uygarlığın nimetlerinin, Rusya’daki Türk toplulukları arasında yayılması konusunda gazetenin bir tercüman rolü oynaması gerektiğini açıklamıştır. Türkçe bölümü giderek genişlemiş ve daha önemli duruma gelmiştir. Daha sonra l890’da Tercüman “politika, öğretim-eğitim ve edebiyatla ilgili millî bir gazete” olmuştur. 1905’den sonra Tercüman-i Ahval-i Zaman  adını almış ve gazetenin başlığına “Dilde, fikirde işte birlik” sözü yerleştirilmiştir. Sonunda Rusça bölümün yayınlanması bırakılmış ve gazete Rus imparatorluğundaki Türk topluluklarının dileklerinin ve düşüncelerinin tercümanı olmuştur. Kazan, Kafkasya, Türkistan ve Sibirya’da yaşayan bütün Türkler, kendilerinin millî ülkülerini genişçe yayan bir gazete olarak kabul etmişlerdir. Bu gazetenin Türk aydınları üzerindeki derin etkisi, 1886’da yayımlanan ve ilk Tatar romanı olan Musa Akyiğit’in Hüsameddin Molla adlı yapıtından, 1908’de Tercüman’ın yayınlanışının 25. yılı dolayısıyla Rus İmparatorluğu’nun her bölgesinden gelmiş delegelerin hediye ve konuşmalarından ve o yıl gazetenin tirajının artmış olmasından anlaşılmaktadır.

-Bu dönemde Rusya’nın Japonlar karşısındaki ani yenilgisi de gazetenin ve bu yöndeki etkinliğinin artmasında etkili olmuştur. Çünkü 2. Nikola’nın tutumu ile birlikte düşünsel alanda bir özgürleşme dönemi-kısa da olsa- olmuştur.-

İsmail Bey, Kazan soylularından ve sanayici Akçurin alilesinden Zehra Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilik nedeniyle O’nun Kazan Türkleriyle bağları kuvvetlenmiştir. O, Azerbaycan Türk yazarları Hasan Bey Melikov, Ünsizade, Topçubaşı ve diğerleriyle sürekli temas hâlinde olmuştur.

1905 devriminden sonra özellikle “edebî dil” ve öğretim sorunlarını gidermek üzere bir program tasarlamıştır. Bu programda ilkokul öğretiminde ilk üç yılda mahallî Türk lehçelerinin kullanılmasını önermiştir. Sonraları “ortak edebî dil”, öğretimin genel dili olacaktır. O’nun özgün bir biçimde ileri sürdüğü “ortak edebî dil” ülküsü, temelde Tatar Türkçesi olan bir dile Osmanlıcanın eklemlenmesidir, ama kendisiyle çalışan kişilerin de etkisiyle Osmanlıca etkisi artmış ve sonuçta Rusya’daki Türk toplulukları tarafından anlaşılabilen basit bir Osmanlıca olmuştu.18.asırda Kaşgardaki Çin işgalini anlatan Aslan Kız ve Gülcemal Bikeç adlı öyküleri ve Bahçesaray’dan Taşkent’e adını taşıyan kendi yolculuk anılarını içeren yazıları “İlâve”nin bir çok sayısında yayınlanmıştır. İlhanlılar tarihinde önemli rol oynamış Bağdat Hatun hakkındaki öyküleri l893’de yayımlamıştır. O, Bursalı Tahir’in “Türklerde İlim ve Fünun” adlı bilimsel eserinin genişletilmiş bir yorumunu  -Saadettin Taftazanî’nin bazı tartışmaları da onun içinde olmak üzere-  “İlâve”de yayımlamıştır. 

Tercüman’da İştirakiyyun başlığı altında yayımladığı makaleler dizisinde Müslüman milletler arasında kültürel bir birlik oluşturmak hakkında düşünmeye başlamıştır. Bu amaçla 1907’de Mısır’da genel bir Müslüman kongresi toplamak istemiştir. Özellikle kendisi oraya giderek, hatta Abdullah Taymas’la birlikte En-Nahda adlı Arapça bir gazete yayımlamağa başlamıştır. Bu çabayla da yetinmeyip Hindistan’a da bir yolculuk yapmış, fakat bu çabaları O’nun ümit etmiş olduğu sonuçları vermeyince, Bahçesaray’daki eski uğraşısına geri dönmüştür.

Gaspıralı, Tercüman’daki “Bizim Hal ve Maişet” adlı makalesinde yeni fikirlerle eski fikirleri, şu alâka çekici cümlelerle anlatır:

“… Umumiyet ve ekseriyet üzere görenek esiri muhafazakâr (konservatör) olan ahâliden terakki ve ıslahat muhibleri (liberaller) ayrılıp, eşya ve ahvâle bakış ve dünyadan istek ve matlab cihetlerinde birbirlerinden tefrik oldular.”

İsmail Bey’in diğer yayınları arasında 1901’de basılan Mebadi-i Temeddün-i İslamiyyan-i Rus ve 1896’da basılan yirmi sayfalık Rusça, Rus ve Şark Anlaşması (Russko-vostoçnoye soglashenye) adlı yapıtlar da vardır. İsmail Bey, çabalarının olumlu sonuçlarını görerek yaşamının son yıllarında Batı uygarlık dairesi içerisinde yer almayı, Rusya’daki Türk toplulukları için manevî bir intihar olarak gören aşırı eğilimlere karşı savaşım vermiştir, I. Dünya Savaşı sırasında ümitlerle coştuktan sonra 11 Eylül 1914’de Bahçesaray’daki evinde ölmüş ve oraya defnedilmiştir. Ölümünden sonra oğlu ve kızları Tercüman gazetesinin yayınını bir süre için devam ettirmiştir. Tercüman 31 yıl yayımlanmıştır

İsmail Gaspıralı’nın dizi olarak çıkartmış olduğu 5 yayın, yine 27 adet kitap-kitapçık ve yüzlerce makalesi bulunmaktadır. Kızı Şefika Gaspıralı babasının kişisel özelliklerini genel olarak şöyle belirtmektedir;

“Babam, şen, konuşkan ve güleç yüzlü bir insandı. Eğlenceyi severdi. Yaz aylarında bahçede şenlikler düzenler, çalgı oyun ve dansla misafirlerini ağırlardı… Babamın insan terbiyesinde, önem verdiği yön, sabır ve alçakgönüllülük idi. Biz evlatlarına da her fırsatta bunların erdemini anlatır, aşılamaya çalışırdı… Rahmetli, biz evlatlarını hep okumaya isteklendirirdi. Okuyacağımız kitapları kendisi seçerek satın alır, özellikle klasik eserleri tercih eder ve dergilere de abone olurdu. Seçtiği eserlerin hepsi anlamlı ve milletseverlik duygusu aşılayan cinsten olurdu.”

-İsmail Bey’in düşünce dünyası ve algılayış farkı kendisini aile fertleri ile olan ilişkilerinde de göstermektedir. O, iyi bir konuşmacı, düşünür, siyasetçi olmasının yanında aynı zamanda da iyi bir aile babasıdır.-

İsmail GASPIRALI, var olan sorunları yakından zilediğinden, yabancı egemenliği altında yaşayan soydaş ve dindaşlarını uyandırmak, onların seslerini duyurmak amacıyla yayın yoluyla etkin bir siyaset gütmek istemiştir. İlk girişim olarak, Akmescit’de çıkan Rusça “Tavrida” gazetesinde “Rus İslâmı” (Russkoe Musulmastvo) başlıklı sonradan kitapçık olarak da yayınlanan bir yazı dizisi kaleme almıştır. Burada, Rusya ile onun Müslüman uyruğu arasındaki ilişkilere değinerek, bu kadar çok sayıda Müslüman’ı içinde bulunduran Rusya’nın bir Ortodoks Hıristiyan devleti olduğu kadar aynı zamanda bir Müslüman devleti sayılmasının da doğru olacağını savunmuştur. Ona göre, imparatorluğun bu iki ana unsuru birbirini daha iyi tanımalı ve Ruslar çağa uygun bir eğitim sisteminden ve bilimden yoksun bir durumda bulunan Müslümanların buna kavuşmasına engel olmamalıdır.

Gaspıralı’nın bu ilk yapıtı özellikle Rus hükümetine ve çevrelerine yönelik yazılmıştır. O, Kırım’dakilerin de içinde olduğu Rusya’daki Türk topluluklarının, millî bir uyanışa geçmedikleri durumda eriyip gitme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu ve bunun ancak Rusya hükümeti karşıya alınmadığı takdirde gerçekleşebileceğini düşünmüştür.

Türk toplulukları üzerindeki Rus egemenliği bu insanların içinde bulundukları geri kalmışlık ve ezilmişlik şartları altında değiştirilmesi mümkün olmayan bir gerçekliktir. Zamansız ve maceracı hareketler ise Gaspıralı’ya göre ancak yıkımla sonuçlanabilir. Öncelikle Rusya içindeki milyonlarca Müslüman cehalet ve ekonomik çöküş durumundan kurtulmalı, ayrıksı durumdaki cemaatlerden birleşmiş, çağdaş bir millet yapısına dönüşmeliydiler. Hepsi Müslüman oldukları için İslâm’ın özünde var olan temel dinî birlik olgusu bunları birleşmeye yönelndirdiği gibi, büyük çoğunluğu itibarıyla da (az-çok farklı lehçelerde de olsa) aynı dili yani Türk dilini konuşan halklar olduklarından etnik ve dinî temellerde tek bir millet halinde bütünleşmeleri gereklidir. Tek tek ele alındığında var olan sorunlarla başa çıkabilmelerine olasılık verilemeyen bu Müslüman-Türk halkları, birleşip bütünleştiklerinde büyük bir gizil güç meydana getirebilirlerdi. Bütün bunların ön koşulu ise, Rusya İmparatorluğu’nda yaşayan Türk-Müslüman toplumların geri kalmışlık ve cehalet zincirlerini kırmalarını sağlayacak ve birbirlerine yakınlaşıp bütünleşmelerini olabilir kılacak çağın gereksinimlerine uygun bir eğitim sisteminin oluşturulmasıdır. Bu sistem Türkçe eğitim vermeli ve Gaspıralı’nın tasarımındaki millî bütünleşmenin altyapısını hazırlayacak bir ortak Türk edebî dilinin gerçekleşmesine araç olmalıydı. Bunun yanı sıra, oluşacak millî bir Türk basını da bu toplumların birbirlerinden haberdar olmalarında ve kaynaşmalarında yaşamsal bir rol oynayacaktır. Ancak, bütün bu evrelerde Rus hükümetinin kızgınlığını çekecek tavırlardan uzak durmalı, Batı’nın bilimini Ruslar aracılığıyla alabilmek için çaba gösterilmeli ve genel olarak Rusya’daki gelişmelerden uzak kalınmamalıdır.

-İsmail bey Türk milletinin siyasi bağımsızlıktan önce eğitim yönünden eksiklerini gidermesi gerektiğini düşünmüş ve eğitimde çağdaşlaşmadan bağımsız bir yapı olamayacağını savunmuştur.-

Gaspıralı öncelikle bu düşüncelerini yavaş yavaş ve temkinli bir bçimde de olsa ortaya koyabileceği Türkçe bir yayın organına gereksinim duymuştur. Sonunda, 1883’de bütün içeriğinin Rusçasının da birlikte yayınlanması koşuluyla Tatar Türkçesi bir gazete yayınlama izni elde edebilmiştir. İlk sayısı 22 Nisan 1883’de Bahçesaray’da basılan Tercüman adındaki bu gazete haftada bir gün yayınlanmıştır (Ekim 1903’den sonra haftada iki gün çıkmaya başlayan Tercüman, 1912’den sonra günlük olmuştur). Tercüman’ın dili başından beri Osmanlıca olup, zaman zaman Kırım Tatar veya diğer Türk lehçelerinden sözcük ve sözlerle pekiştirilmiştir. Tercüman, Kırım’da yayınlanan ilk Türkçe gazete olduğu gibi, Rusya’daki Türk toplulukları arasında Türk dilindeki ancak üçüncü gazetedir. Diğerlerinin (Taşkent’de yayınlanan resmî Türkistan Vilayeti’nin Gazeti hariç tutulursa) kısa sürede kapanmalarıyla uzun süre Tercüman Rusya İmparatorluğu içerisindeki tek Türk ve Müslüman gazetesi olarak kalmıştır. Tercüman’ı ve gerekli olacağını düşündüğü diğer yayınları basabilmek için Gaspıralı Bahçesaray’da Arap harfleriyle bir de matbaa kurmuştur ki, bu Kırım’daki ilk Müslüman matbaasıdır. Tercüman, Kırım Tatarları arasındaki ilk basın organı olduğu için özellikle başlangıçta Gaspıralı gazetenin çıkışındaki her aşamayı en yakın aile fertlerinin yardımıyla yürütmeye zorunlu kalmıştır.

Gaspıralı’nın fikirleri üç ana maddede değerlendirilebilinir:

  1. Batının yeni ve faydalı düşüncelerini öğrenip Türk toplulukları arasında yaymak,
  2. Eğitimi yeni yönteme göre düzeltmek,
  3. Osmanlıcayı, bütün Türk dünyasının anlayacağı ortak bir edebî dil konumuna getirmek.

Bu sayılanları da ilk iş olarak Tercüman gazetesinde yaşama geçirmeye başlamıştır.

-Gaspıralı’nın içinde olduğu Tatar Türkleri, diğer Türk halklarına göre eğitim yönünden daha gelişmiş bir düzeye sahiptiler. Bu bölgedeki Türkler’in gelir düzeyi yüksek, kent soylu bir kesime mensup olmaları eğitsel, kültürel ve düşünsel yönden de gelişmiş olmalarını sağlamıştır.-

On dokuzuncu yüzyılda Türk halklarının yaşadığı toprakları gezen Türkolog Vambery ve K.Fuchs, Tatarlar arasında okuma yazma bilmeyenlerin sayısının, İngiltere ve Fransa’dakilerden daha az olduğunu ve Tatarların okuma yazma bilmeyenlere iyi gözle bakmadıklarını ifade etmektedir.

Gaspıralı, genel olarak Rusya’daki Türkler arasında köklü bir eğitim reformunun altyapısının hazırlanması ve desteklenebilmesi için Tercüman’ı aslî araç olarak görmekteydi. Aynı şekilde, gazete olgusunun benimsenebilmesi ve okunabilmesi için de bu tür köklü bir eğitsel atılım yoluyla Kırım Tatarları ve dolayısı Rusya’daki Türkler içinde gerçek anlamda millî bir aydın kesiminin oluşabilmesi şarttı. Rusya İmparatorluğu içinde mevcut olan, ana dilinde yani Türkçe okuma-yazma öğretebilmekten, en temel fen bilgilerini verebilmekten ve her türlü gerekli donanım ve organizasyondan yoksun bir şekilde varlığını sürdüregelen çürümüş eski usul mektep ve medrese sisteminin ise bu gereksinimi gideredebilmesi olanak dışındaydı.

Yazan:Kadir CELEP

KAYNAKLAR

(1) Gaspralı (Gasprinski), İsma’il – Zeki Velidi Togan – Çev. Prof. Dr. Yavuz Akpınar http://www.ismailgaspirali.org/ismailgaspirali/yazilar/zvtogan.htm

(2) İsmail Bey Gaspıralı (Gasprinskiy) – Doç. Dr. Hakan Kırımlı http://www.ismailgaspirali.org/ismailgaspirali/yazilar/hkirimli01.htm

(3) Devlet, a.g.e., s.22

(4) Hazırlayan: Inci Bowman, http://www.ismailgaspirali.org/ismailgaspirali/eserleri/gaspyayinlar.htm

(5) Babamdan Hatıralar – Şefika Gaspıralı http://www.ismailgaspirali.org/ismailgaspirali/yazilar/sefikagaspirali.htm

(6) İsmail Gaspıralı’nın Fikirleri – Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun

(7) On dört ve on beşinci yüzyıllarda Tatar toplumsal yapısı ve gündelik yaşamı hakkında bkz. Johannes Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında 1394-1427, İletişim Yayınları, İstanbul, 1997; François de Tott, Türkler ve Tatarlar Arasında On Sekizinci Yüzyıl Osmanlı Türkleri, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1995.

(8)Yüzbinlerin sürgünu Kırımda’da Türk soykırımı- Dr. Necip Hablemitoğlu