DÜŞÜNCE Sosyoloji

Konfüçyüsçülük ve Asyalı Değerler

Asya devletleri, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti, son yıllarda yaptıkları atılımla dikkatleri üzerlerine çekmişlerdir. Bu ekonomik sıçrayışı nasıl gerçekleştirdikleri konusunda çeşitli çalışmalar yapılmış ve bazı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan biri de Konfüçyüsçülüktür. Konfüçyüsçü değerlerin, Asyalı devletlerin ekonomik mucizesinin nedeni olduğu iddiası ortaya atılmıştır. Bu çalışmada Konfüçyüsçülüğün ortaya çıkışı ve Çin devleti üzerindeki etkisi incelenecek; son dönemde Çin’in ve Asya Kaplanları adı verilen ülkeler grubunun ekonomik atılımının altında yatan sebeplere bakılacaktır.

Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük

Konfüçyüs

Konfüçyüs, Çin’in Qufu kentinde M.Ö. 551’de dünyaya gelmiştir. Konfüçyüs ismi K’ung Fu-tzu (Üstat Kung)’un Latincesidir. M.Ö. 479’da vefat etmiştir. Konfüçyüs’ün amacı ideal insanlardan oluşan ideal bir toplum kurmaktı. Ona göre ideal insan akıllı, cesur, kibar, hırslı olmayan ve törelere bağlı insandır. İdeal insana Chün-tzu adını vermiştir. Kelime anlamı ‘hükümdar oğlu’ olan Chün-tzu, Konfüçyüs ile beraber farklı bir anlam kazanmıştır. Konfüçyüs’ün öğretileri, o öldükten sonra daha çok yayılmaya başlamış ve geniş bir kesimi etkilemiştir. Han hanedanlığı (M.Ö. 206 – M.S. 220) zamanında ahlaki ve politik etkisi giderek artmış ve adına bir mabet inşa edilmiştir. Bu Konfüçyüsçülüğün din olarak başlangıcı sayılmıştır. Konfüçyüs’ün öğretileri ve anlattıkları, “Beş Klasik (Wou King)” ve “Dört Kitap (Se Chou)” adı verilen iki koleksiyonda toplanmıştır.

Konfüçyüs, kendini ilahi bir gücün elçisi olarak tanımlamamış ve tabiatüstü varlıklardan, üstün kuvvetlerden bahsetmemiştir. Çin’de Konfüçyüsçülük ortaya çıkmadan önce, atalara saygı, gök ve tabiat ruhlarına tapınma ve kurban sunma ve Şang-ti adı verilen bir yüce varlık inanışı vardı. Şang-ti Çincede ‘Yüce Tanrı’ demektir. Aynı zamanda T’ien adı verilen ve ‘Gök’ manasına gelen, daha geniş kapsamı olan bir inanış da vardı. T’ien, her şeyin üstündeki yaratıcı kudrettir. Dünyadaki kanunu veren ‘Gök’tür. Çin’de atalar kültü çok önemlidir. “Her şeyin kökü göklerdedir, insanın kökü ise atalarındadır. ” atasözü bunu çok iyi bir şekilde göstermektedir. Çinliler atalarına tapınmaktadır. Onlar için, doğum ve ölüm yıldönümlerinde mezarına yiyecek ve içki sunarlar ve bu sayede onun soyundan geldikleri için onlara teşekkür ederler. Konfüçyüs, bir din öğreticisi değil, ahlak öğreticisidir. Çünkü kendi de T’ien inancına sahipti ve onu ön plana çıkarmıştır.

Konfüçyüs, ahlaki kurallara bağlılığa, iyi ahlaka çok büyük önem vermiştir. Dünyada beş şeyi her şeye uyarlayabilmeyi ‘mükemmel erdem’ olarak tanımlamıştır. Bunlar; ağırbaşlılık, cömertlik, samimiyet, doğruluk ve nezakettir. Konfüçyüs’e göre, “Ağırbaşlı isen saygısızlık görmezsin. Cömert isen her şeyi elde edersin. Samimi isen halk sana güvenir. Doğru isen çok şeyi başarırsın. Nazik isen başkalarını hizmetinde kullanabilirsin. Konfüçyüsçülükte toplum şu ilişkilere göre değerlendirilir; kadının kocasına, çocukların anne-babasına, gençlerin yaşlılara ve vatandaşların hükümdara karşı olan ilişkileridir. Bu ilişkiler toplumun itaati kabul eden ve bu sorgulamayan hiyerarşik bir yapıya bürünmesine neden olmuştur.

Konfüçyüsçülük ve Çin Cumhuriyeti

1900’lere kadar Konfüçyüsçülük Çin’de devlet felsefesi olarak yürürlükte kalmıştır ve var olan düzeni meşru kılmak için kullanılmıştır. 1911 Devrimi’yle beraber Qing Hanedanlığı yıkılmış ve yerine 1912’de Çin Cumhuriyeti kurulmuştur. Devrimin yapılmasında, Çin’deki Afyon Savaşları (1839-1842, 1856-1860), sonrasında yapılan Nanking Anlaşması (1842), Taiping Ayaklanması (1850-1864) ve Boxer Ayaklanması (1899-1901) gibi gelişmeler etkili olmuştur. Bu dönemde ortaya çıkan Dört Mayıs Hareketi, Yeni Kültür Hareketi’nin parçası olarak geleneksel Konfüçyüsçü inanışa karşı çıkmıştır ve Çin’in geleneksel toplum yapısını değiştirmeye çalışmıştır. Bu hareketin sonucunda Komünist Parti ortaya çıkmıştır. Ayrıca Sun Yat-Sen’in liderliğini yaptığı Kuomintang isimli milliyetçi parti de güçlenmiştir. Çünkü onlar geleneksel değerlere yapılan bu harekete topluma zarar verdiği gerekçesi ile karşı çıkmışlardır. Sun Yat-Sen’in ölümünden sonra Kuomintang’ın başına Çan Kay Şek geçmiştir. Komünistleri yok etmek istemesi nedeniyle 1927 yılında Çin İç Savaşı başlamıştır ve komünistler ve milliyetçiler arasındaki mücadele başlamıştır. İç savaş devam ederken Çin-Japon savaşı başlamıştır ve Japonya Çin’in içlerine kadar girmiştir ve çok sayıda sivil halk ölmüştür. Amerika ve Sovyetlerin yardımıyla Çin, Japon işgalinden kurtarılmıştır. Bu savaştan sonra milliyetçiler zayıflamıştır ve Sovyetlerin de etkisiyle komünistler etkilerini arttırmışlardır. Sonuç olarak Çan Kay Şek iç savaşı kaybetmiştir ve Komünist Parti ülkede kontrolü ele geçirmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti ve Konfüçyüsçülük

1 Ekim 1949’da, Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Mao, 1976 yılındaki ölümüne kadar Çin Halk Cumhuriyeti’nin başında kalmıştır. Bu dönemde Konfüçyüsçülüğe karşı değişken bir tutum gösterilmiştir. 1966 yılında başlatılacak Kültür Devrimi’ne kadar, Konfüçyüs’ün öğretileri saygı görmüş ve komünizmin, Konfüçyüsçülükteki ilerici düşüncelerden beslenebileceği söylenmiştir. Mao, Konfüçyüs’ü demokrat bulduğunu ve onun öğretilerine inandığını söylemiştir.

Konfüçyüsçülükteki babaya, aileye ve imparatora sadakat ilkesi, Mao’nun demokrasi anlayışına benziyordu ve bu ilke, Parti’ye, anavatana ve lidere sadakat şekline bürünebilirdi. Halkın Konfüçyüs’e olan inancı kullanılarak bu Parti’ye ve lidere itaat kültürü oluşturulmaya çalışılmıştır.

Mao kendi görüşlerinin Çin’deki tek görüş olmasını istediği için Kültür Devrimi’ni başlatmıştır. Kültür Devrimi’yle yapılmak istenen Mao’nun kendi oluşturduğu ideolojinin halka yayılmasını sağlamaktır. Bu ideolojiye göre; Çin’de Asya tipi üretim tarzı geçerlidir ve toprağın mülkiyeti kişilerde değil, devlettedir. Mao bu gerçekten hareketle komünizmin tam iktidarının sağlanabilmesi için farklı bir örgütlenme biçimi geliştirmiştir. Çin nüfusunun büyük bölümünün köylü olması ve işçi nüfusun azlığı nedeniyle sosyalist devrimin köylü sınıfıyla gerçekleştirilebileceğini söylemiştir. Köylü örgütlenmesiyle birlikte Çin’de sosyalistler iktidarı ele geçirmiştir fakat Mao’ya göre asıl mücadele bundan sonra başlıyordu ve kapitalizmin etkilerinden insanların tamamen kurtulabilmesi için sosyalizmin toplumun her kesimine yayılması gerektiğini söylüyordu. Bu yüzden Kültür Devrimi’nin yapılması gerekiyordu. Kültür Devrimi sırasında Maoist ideoloji Konfüçyüs’ün öğretilerinin yerini aldı ve Konfüçyüs ideolojinin düşmanı olarak görüldü. Ayrıca Konfüçyüs’ün doğum yeri olan Qufu şehri talan edilmiş ve bazı önemli eserler tahrip edilmiştir. Kültür Devrimi ile Çin geçmişle arasındaki bağı koparmış ve “Dört Eski” olarak adlandırılan eski kültürü, eski töreleri, eski düşünceleri ve eski alışkanlıkları ortadan kaldırmayı planlamıştır.

Mao’nun ölümünden sonra, Deng Şiaoping iktidarı eline almıştır. Kültür Devrimi sırasında etkili olan ve Dörtlü Çete olarak adlandırılan Jiang Qing, Wang Hongwen, Zhang Chunqiao ve Yao Wenyuan’dan oluşan grup tutuklandı. Deng Şiaoping, iktidarı sırasında ideolojik reformlardan çok ekonomik reformlarla ilgilenmiştir. Mao’nun ölümünden sonra, Konfüçyüs’e itibarı geri verilmiştir. Onun adına çeşitli konferanslar yapılmış, vakıf ve topluluk kurulmuştur. 1985 yılında ise Konfüçyüs Araştırma Enstitüsü kuruldu. Bu enstitüde Konfüçyüsçü etiğin ve öğretinin Çin’in modernizasyonunda nasıl kullanılabilineceğinin araştırılması amaçlanmıştır.

Özetle, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Konfüçyüs’e gösterilen itibar değişiklik göstermiştir. Mao’nun iktidarı eline aldığı dönemde Konfüçyüs’ün öğretileri önemsenmiştir, Kültür Devrimi’yle beraber Konfüçyüs düşman olarak görülmüş ve Mao’nun ölümünden sonra Konfüçyüsçülük tekrar yükselişe geçmiştir.

Çin’in Yükselişi

Deng Şiaoping, öncülüğünde Çin’de ekonomik alanda reformlar başlatılmıştır. Bu reformların, “Dört Modernleştirme” adı altında tarım, endüstri, milli savunma ve bilim ve teknolojiyi kapsayacak şekilde yapılması planlanmıştır. Bu alanlarda yapılacak olan reformların amacı ‘sosyalist piyasa ekonomisi’ni oluşturmaktır. Deng Şiaoping “Planlama ve piyasa güçleri (arz ve talep), sosyalizm ve kapitalizm arasındaki temel fark değildir. Planlı ekonomi sosyalizmin tanımı değildir, çünkü kapitalizmde de planlama vardır ve sosyalizmin altında da piyasa ekonomisi olur. Planlama ve piyasa güçleri her ikisi de ekonomik etkinlikleri kontrol etmenin yoludur.” açıklamasıyla sosyalist piyasa ekonomisinin ne olduğunu anlatmıştır. Sosyalist piyasa ekonomisi özetle hükümetin ‘görünür eli’ ve piyasanın ‘görünmez eli’nin uyum içinde çalışmasıdır. Böylece hem kaynakların dağıtımında piyasanın etkinliği hem de sosyalist makroekonomik dengenin kurulmasını sağlar. Sosyalist piyasa ekonomisini asıl amacı toplum için ‘ortak refahı’ elde etmektir.

Deng Şiaoping’den sonra Jiang Zemin devlet başkanı oldu. Deng’in ekonomik reformlarını devam ettirdi ve piyasa ekonomisine geçiş süreci devam etti. 1997 Asya Mali Krizi bu Jiang Zemin’in dönemine denk geldi. Çin bu krizden diğer Asya ülkeleri kadar çok etkilenmedi. Nedeni ise Çin’deki yabancı sermayenin tahvil değil, tesis şeklinde olmasıydı. Yani, yabancı sermaye ülkeden kolay şekilde çıkamamıştır. Bu yüzden Çin bu krizi daha az etkilenerek atlatmıştır. Ayrıca, bu krizden sonra, yabancı yatırım diğer Asya ülkelerinden Çin’e kaymıştır. Bu da Çin’in ekonomik gelişimini etkileyen önemli faktörlerden biri olmuştur.

Jiang Zemin’den sonra ise Hu Jintao başa geçmiştir. Hu Jintao döneminde Çin Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmuştur ve Çin’in ekonomik büyümesi bu dönemde de devam etmiştir. 2005 yılında, Hu Jintao bir konuşmasında Konfüçyüsçü uyumun öneminden bahsetmiş ve uyumlu bir toplum kurulması gerektiğini söylemiştir. Hu Jintao’nun uyum kavramı barış, işbirliği ve yumuşak gücü temel alır. Yani Çin’in ekonomik olarak büyürken çevresine karşı barışçı bir politika izleyeceği belirtilmek istenmiştir. Bu dönemde Konfüçyüs’e verilen önem artmıştır. Yurtdışında Konfüçyüs enstitüleri kurulmuş ve Konfüçyüsçü değerler teşvik edilmiştir. Uyumlu bir toplum kurulması isteğinin bu kadar ön plana çıkarılmasının nedeni, iktidar partisi olan Çin Komünist Partisi’nin endişeleridir. Parti Çin’in küresel piyasa ekonomisinin bir parçası haline gelmesi ve ekonomi üzerideki devlet kontrolünün azalması endişesi vardır. Konfüçyüsçü değerler kullanılarak kendi kontrollerini devam ettirmek istemektedirler.

Çin’deki ‘otoriter kapitalizm’ ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki serbest piyasa arasında çok farklar incelenmiş ve serbest piyasanın önemi vurgulanmıştır. Fakat 2008 yılındaki küresel krizden sonra piyasalardaki devlet düzenlemeleri tartışılmaya başlanmıştır.

Çin’in Yükselişinin Nedenleri

Çin, ekonomik açıdan son dönemde çok büyük bir gelişme göstermiştir ve süper güç olma yolunda önemli mesafe katetmiştir. Çin’in ekonomik olarak bu noktaya gelmesinde en önemli etken küreselleşmedir. Üretim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde tamamen bütünleşen ticaret ve finans sistemiyle Çin ihracata dayalı ekonomisini büyütmeyi başarmıştır. Küreselleşmenin, Çin ekonomisinin gelişmesindeki etkisinin bu kadar büyük olmasının nedenini Çin tarihinden görebiliriz. M.S. 500 -1500 yılları arasında Çin teknolojik ve ekonomik açıdan dünya lideri olmasına karşın, bunun farkında bile olmamıştır. Bu bize Çin’in son dönemdeki yükselişinin en önemli nedeninin küreselleşme olduğunu gösteriyor.

Çin’in ekonomik ve teknolojik olarak dünyada en iyi olduğunu bilmeyişi durumu benimsemiş olduğu inanç sisteminden kaynaklanmaktadır. Çin inancında, en iyi yaşam tarzı Çin ülkesinde olacaktır ve Çin’in dünyanın merkezi olduğu görüşü vardır. Bu yüzden dışarıya açılmak gibi bir ihtiyaçları olmamıştır. Fakat son dönemdeki yükseliş ivmesini devam ettirmesi için ülke bütün küresel etkilere açılmalı ve kendini diğer ülkelerden izole etmemelidir.

Çin’in büyümesinin diğer önemli etkeni ucuz işçilik maliyetidir. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin’de işgücünün maliyeti diğer ülkelere göre çok düşüktür. Bu da küresel şirketlerin Çin’e yatırım yapmasını sağlamıştır. İşgücünün ucuz olmasının nedeni Mao’dan sonra yapılan reformlarda işgücünün hareketliliğinin artması ve genç işgücünün kente olan göçüdür.

Çin’in ekonomik açıdan zenginleşmesinin bir diğer önemli etkeni patenti başka ülkede olan ürünlerin daha düşük maliyetle yeniden üretilmesidir. Kendine özgü sanayi sektörü olmayan Çin taklit ürünlerle piyasada yer bulmuştur ve ihracatı bu ürünlere dayalıdır.

Asya Kaplanları ve Konfüçyüsçülük

4 asya kaplanı

Singapur, Tayvan, Güney Kore ve Hong Kong ekonomilerini tanımlamak için Asya Kaplanları terimi kullanılır. 1960 ve 1990 yılları arasında bu ülkelerde yüksek büyüme oranları ve hızlı bir şekilde endüstrileşme görülmüştür.

30 yılda ekonomilerinin bu kadar gelişmesinin çeşitli nedenleri vardır. İlk olarak, eğitime verilen önem. Eğitilen insanlar teknolojide yaşanan hızlı değişikliklere daha kolay uyum sağlar, bu sayede ekonomik gelişme daha hızlı olur. Örnek olarak Singapur verilebilir. Singapur’da, 1966 yılında işçilerin yarıdan fazlasının eğitimi yoktu, 1990 yılında bu oran üçte bire düştü. 1966 ve 1990 yılları arasında Singapur ekonomisi yıllık %8,5 büyüdü ve kişi başına düşen gelir de %6,6 arttı. Bu oranlar Amerika Birleşik Devletleri’nin oranların neredeyse üç katıdır. Bu örnekten görebileceğimiz gibi işçilerin eğitimi ekonomik kalkınmaya çok büyük katkı sunmuştur. Bir diğer neden ise emek ve sermaye birikimidir. Bu ülkelerde işgücünün ucuz olması ve yüksek faiz oranları sermayeyi bu bölgeye çekmiştir ve çeşitli yatırımlarla ekonomik alan genişletilmiştir. Yapılan bu yatırımlarla bölgede çok hızlı bir endüstrileşme gerçekleşmiş ve ekonomik yapı ihracata dayalı olarak gelişmiştir.

1997 Doğu Asya Mali Krizi’nden büyük oranda etkilendiler. Asya Kaplanları içinde bu krizden en çok etkilenen ülkeler Güney Kore ve Hong Kong oldu. Bu ülkelerin para birimleri dolar karşısında değer kaybetti, ihracatları büyük zarar gördü ve cari açıkları daha da arttı. Ayrıca yabancı sermaye bu bölgeye yaptığı yatırımları çekti. Daha sonraki yıllarda ekonomilerini toparladılar ve yeniden dünyada sayılı ekonomilerin arasına girebilmeyi başardılar.

Konfüçyüsçülüğün, bu ülkelerin son dönemdeki ekonomik atılımlarında etkisi var mıydı? Bu ülkelerde bulunan otoriter yönetimleri halkın kabullenmesi, eğitime verilen önem gibi konularda Konfüçyüsçülük ile ortak noktaları vardır. Fakat bu ülkelerden sadece Singapur ve Tayvan’da Konfüçyüsçü öğretiler halkın kimliğinin bir parçasıdır. Güney Kore ve Hong Kong’da, Konfüçyüsçü değerler halk tarafından ilgi görmemiştir ve bu ülkede yaşayan insanların büyük çoğunluğu herhangi bir dine inanmamaktadır ve Güney Kore’de Hıristiyan bir çoğunluk bulunmaktadır. Yani Konfüçyüsçülüğün, Asya Kaplanları’nın son dönemde gerçekleştirdiği ekonomik büyümede etkisi yoktur. Büyümenin nedenleri eğitim, emek ve sermaye birikimi ve bölgeye yapılan yatırımlardır.

Sonuç

Çin’in son dönemdeki ekonomik büyümesinin nedeni piyasa ekonomisine girmesi ve ülkesini dışa açmasıdır. Bu büyümenin altında ucuz işgücü, taklit ürünleri daha ucuza mal edip satmak ve ihracata dayalı bir ekonomisinin olması etkenleri vardır. Küreselleşen ekonomik yapının mevcudiyeti Çin’in bu kadar yükselmesine izin vermiştir.

Konfüçyüsçülüğün, Çin’in son dönemdeki yükselmesine doğrudan bir etkisi yoktur. Dolaylı olarak, Konfüçyüsçü öğretinin itaat ilkesi nedeniyle toplumun devlete itaat etmesi sağlanmıştır. İşgücünün, insani olmayacak derecede ucuz olmasına herhangi bir tepkinin olmaması buna bağlanabilir. Ekonomik alanda yapılan reformların kolay bir şekilde hayata geçirilmesi de buna bağlanabilir. Ayrıca Konfüçyüsçülüğün en etkin olduğu dönemlerde Çin teknolojik ve ekonomik olarak dünyada üstün bir konumdaydı, fakat kendi üstünlüğünün farkında değildi. Yani Konfüçyüsçülük, Çin’in dünyaya açılıp üstünlüğünü göstermesini tek başına sağlayamamıştır.

Asya Kaplanları’nın son dönemdeki atılımının temelinde ise eğitim, Çin’le benzer olarak ucuz işgücü ve yatırım ve ihracata dayalı bir ekonomi vardır.

Ek olarak, Paul Krugman ve Alwyn Young gibi bazı ekonomistler, bu ülkelerin ekonomik büyümelerinin hep bu şekilde yüksek olmayacağını ve zamanla düşeceğini söylemişlerdir. Buradan çıkarmamız gereken soru şudur; eğer bu ülkelerin büyüme hızları düşerse, bunu hangi duruma bağlamamız gerekecek? Çünkü Çin’de Konfüçyüsçülük hala önemli bir değer ve devlet başkanları ona önemli atıflarda bulunmaktadır. Diğer Asya ülkelerinde ise Asyalı değerler önemli bir yere sahip. Bu ülkeler bu değerler inanırken ekonomik olarak kötü duruma gelirlerse, bunun nedenini başka şeylerde aramamız gerekecektir, bu değerlerde değil.

Sonuç olarak, bütün bu nedenlerden ötürü, Çin’in ve Asya Kaplanları’nın son dönemdeki yükselişinin ardında Konfüçyüsçülük veya Asyalı değerler yoktur.

Kaynakça

Bell, Daniel A. China’s New Confucianism: Politics and Everyday Life, Princeton University Press, 2010

Buzan, Barry- Cox, Michael. China and the US: Comparable Cases of ‘Peaceful Rise’? China and the US: Comparable Cases of ‘Peaceful Rise’?, The Chinese Journal of International Politics, 2013

Fettahoğlu, Selahattin. “Konfüçyüs ve Öğretisi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S:16 (2003)

Gittings, John. The Changing Face of China: From Mao to Market, Oxford University Press, Oxford, 2005

Güç, Ahmet. “Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, S:2 (2001)

Konfüçyüs, Konuşmalar (çev. Muhaddere N. Özerdim), Ankara 1963

Mitter, Rana, A Bitter Revolution: China’s Struggle with the Modern World, Oxford University Press 2004

Nye, Joseph S. China’s Re-emergence and the Future of the Asia-Pacific, Survival, Winter, 34(4)

Tümer, Günay – Küçük, Abdurrahman. Dinler Tarihi, Ankara 1993

Xing Lu, Rhetoric of the Chinese Cultural Revolution: The Impact on Chinese Thought, Culture, and Communication, University of South Carolina Press

China’s Socialist Market Economic Reform and its Strong Theoretical Consciousness and Confidence. (2012, 17 Ekim), People’s Daily Online. http://en.people.cn/100668/102793/7980397.html (10 Aralık 2015)

Krugman, Paul. The Myth of Asia’s Miracle, https://www.foreignaffairs.com/articles/asia/1994-11-01/myth-asias-miracle (13 Aralık 2015)

Sarel, Michael. Growth in East Asia What We Can and What We Cannot Infer, http://www.imf.org/external/pubs/ft/issues1/ (13 Aralık 2015)

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...