DÜŞÜNCE Tarih

Tarih, Kimlik ve Coğrafya Üçgeninde Makedonya

Ohri Gölünden Eski Ohri'ye (Türk Ohri'ye) bakış

Okumanın ve duymanın yanında bilakis görmenin; anlamanın ve idrak etmenin başlıca yolu olduğunu bir kez daha fark ettim. Pek çok tarih kitabında, araştırma eserde yakın dönemin bu gizemli bölgesini okuduğumuz gibi, bu bölgeden gelen yanı başımızdaki komşumuz, sıra arkadaşımız, mahallemizdeki esnaf ya da öğrencimizden ismini sıkça duyduk. Bu arada unutmadan türküleriyle de ismini zikrettirdi bu bölge, “Manastır’ın ortasında var bir havuz, Pencere açıldı Bilal oğlan piştov patladı, Şu Prizren’in eğri büğrü yolları…” gibi.  Adını çokça işittiğimiz bu bölgenin adı Makedonya. Bugün Makedonya Cumhuriyeti diye bir ülke var ancak bu yazıda bahsedeceğimiz Balkan Savaşı öncesi Makedonya bölgesi. Yani Selanik, Manastır ve Kosova vilayetlerini içine alan Osmanlı Devletinin hâkimiyetindeki Makedonya. Bu yazıda tarihi Makedonya bölgesinden bugünkü Makedonya Cumhuriyeti ile Kosova’ya kısa bir yolculuk yapacağız

Priştine’den Üsküp’e

Yıllardır hayalim olan Balkan coğrafyasını bu yaz kısa da olsa ziyaret etme imkânı buldum. Okuduklarımızı, dinlediklerimizi bizzat görme imkânına sahip olmak heyecanımı artırmıştı. Tabiri caizse çocuk gibi sevinçliydim. Kosova’nın başkenti Priştine havaalanına indiğimden itibaren heyecan daha artmıştı. Üsküp’e doğru yola çıkınca coğrafyanın bu bölge için ne anlama geldiğini fark ettim. Bölgenin yaşadığı tarihi süreçte bu dağlık coğrafi konumun etkisi kendisini hissettiriyor. Yani 19. yüzyıl’ın son çeyreğinden başlayarak günümüzde bile devam eden çatışma sürecinde coğrafya, Makedonya’nın kaderini belirleyen başat faktörlerden birini teşkil etmiş. Bölgenin coğrafyası dikkatimi çektikten sonra yavaş yavaş etnik meselelerle de yüz yüze gelmeye başladım. Şoförün yanında yoldaş olarak getirdiği Arnavut kökenli Makedonya vatandaşı genç, bana Priştine havaalanının ismi olan Adem Yaşari’yi sordu. Bilmiyorum dedim. O da Adem Yaşari’nin Kosova Kurtuluş Ordusu olan “UÇK” ve Kosova’daki Arnavut milliyetçiliğinin yakın dönem simgesi olduğundan bahsetti. Böylece yolculuğumuzun ilk dakikalarından itibaren Makedonya’nın yüzyılı aşkındır devam eden bu çetrefilli meselesine girmeye başladık. Arnavut genç devam ederek bana “Büyük Arnavutluk” hayallerinden bahsetti, hatta haritalarını bile gösterdi. Yolda UÇK’nın sembolleri, duvarlardaki yazılar ve Arnavutluk Bayrağı Kosova’daki kimlik inşasının sembollerini oluşturan başlıca görselleri oluşturuyor. Arnavut gençteki heyecanı görünce milliyetçilik dalgasının Balkanlarda dipdiri olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

Üsküp-Arnavutların tarihi kahramanları

Makedonya sınırını geçip Üsküp’e yaklaşırken dağın zirvesine dikilen ve şehrin pek çok yerinden görülebilen büyük bir haç sizi karşılıyor. Bu haçları Makedonya Cumhuriyetinin pek çok yerinde özellikle dağ eteklerinde ve köylerde görebiliyorsunuz. Milliyetçi Makedon hükümeti zamanında dikilen bu haçlar, Makedon kimliğinin önemli bir simgesini oluşturuyor. Üsküp merkeze varınca Vardar nehri sizi karşılıyor. Şehri ikiye bölen Vardar, şehri sosyo-ekonomik olarak da ikiye bölmüş vaziyette. Vardar’ın bir yakasını eski Üsküp oluşturuyor. Buradaki çarşı aslında Osmanlı dönemi Türk çarşısı. Şu an Türk nüfus ve esnaf azalsa da çarşının kimliği kendisini doğrudan belli ediyor. Burada hâlihazırda Arnavut nüfus yoğun ve esnafların çoğu da Arnavutlardan oluşuyor. Bu çarşı, 2001 sonrası Makedonlar tarafından bir nevi terk edilmiş ve Vardar’ın diğer yakasındaki Makedonya meydanı Makedonların mekânı haline gelmiş.

Üsküp-Komitacı Heykeli

Vardar nehrinin önüne geldiğinizde sizi büyük heykeller ve binalar karşılıyor. Bu heykellere baktığınızda en ihtişamlısını Büyük İskender’in heykeli, diğerlerini ise Osmanlı Devleti’ne karşı isyan bayrağını açan ünlü Makedon komitacılar oluşturuyor. Makedonya meydanına bakarak Makedon kimlik inşası sürecini yakından takip edebiliyorsunuz. Burada tarihin kimlik kazanımızdaki rolünü de net bir şekilde idrak ediyorsunuz. Üsküp 2014 projesi kapsamında oluşturulan bu meydan, Makedon tarih anlatısının simgeleri hakkında da bize ipucu veriyor. Bu arada Vardar’ın üzerindeki Fatih Sultan Mehmet döneminden kalan köprü ise her şeye rağmen şehirdeki Osmanlı-Türk kimliğinin inkâr edilemez bir parçasını oluşturuyor.

Makedonların simgelerinden bahsederken Arnavutları da atlamamak gerekir. 2000 sonrası Balkanlarda hızla yükselen Arnavut milliyetçiliği kendisini Üsküp’te, Vardar’ın diğer yakasında yer alan Arnavut nüfusun yoğun olduğu bölgede hissettirmiş. Arnavutlar da İskender Bey’in (Fatih döneminde Osmanlı Devleti’ne isyan eden Arnavut Beyi) büyük bir heykelini dikmişler. Heykelin önündeki alana da tarihi süreçte bölgedeki Arnavut kahramanı olarak kabul edilen şahısları ve olayları resmetmişler. Burada Arnavut milliyetçiliğinin öncü isimlerinden İsmail Kemal beyi görebileceğiniz gibi Kosova Kurtuluş Ordusu askerlerini de görebiliyorsunuz. Yani Arnavutlarda tarihi devamlılık algısının hafızalarda yaşadığını ve tarih’in Arnavut kimliğinin inşasında etkili bir araç olduğunu buradan çıkartabilmekteyiz.

Üsküp’te Makedonya meydanı ve bir komitacı

Ohriye doğru…

Üsküp’ten sonra Makedonların Ohrid dediği, Türkçesi ise Ohri olan şehre doğru, genç Balkan tarihçisi Ohri Türklerinden Özcan Derviş ile yola çıktık. Geçtiğimiz güzergâh Makedonya Cumhuriyetinin batısı olduğu için Arnavut,  Makedon ve Türk nüfusun bir arada yaşadığı bölgeleri ve bu birlikteliğin yansımalarını da görmüş olduk. Örneğin Makedonların evlerinin balkonunda ve direklerde Makedonya bayrağı asılıyken, Arnavut köylerinde ve evlerinde Arnavutluk devletinin çift başlı siyah kartallı bayrağı asılıydı. Bu arada Gostivar’da Türk nüfus yoğun olduğu için bazı tabelalarda Türkçe yazılar vardı. Derken Ohri’ye vardık. Ohri “Balkanların Kudüs’ü” olarak adlandırılıyor. Şehir, Ortodoks Hristiyanlar için oldukça büyük öneme sahip. Bunu kiliselerden de anlayabiliyoruz. Bu arada Makedonya Müslümanları açısından da büyük öneme sahip ki Balkanların Türkleşme sürecinde Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” olarak adlandırdığı bölgenin İslamla tanışmasında ve İslamiyet’in yayılmasında büyük rol oynayan Tekkelerden biri olan Pir Mehmet Hayati Halveti Tekkesi Ohri’de yer alıyor. Ohri’deki ilk günümüzde şehrin Türk kimliği ve tarihi süreçte yaşananlar hakkında engin bilgiler sunan İhsan Derviş Bey ile yolculuğumuzu Tekke’de tamamladık. Tekke’nin hemen yanı başında ise Zeynelabidin Paşa Camisi mevcut. Bu iki yapı, tam da Ohri’nin göbeğinde tarihi çınarın bulunduğu meydanda çınarla birlikte yüzyıllara meydan okurcasına dimdik ayakta karşılıyor sizi. Halveti Tekkesi, Ohri’deki Türklerin kimlik mücadelesinin önemli direklerinden biri olmuş. Balkan Savaşlarından günümüze kadar yaşanan acılarda Türklere moral merkezliği yapmış. Bu bakımdan Tekke’ye ayrıca dikkat çekmek gerekiyor. Erol Şeh bey, İstanbul’dan gönderilen Ohri’deki tekkeyle ilgili Osmanlı belgelerini getirdi ve tekke hakkında ilginç ve ayrıntılı bilgiler, görseller sundu. Bu belgeler tekkenin olduğu kadar Ohri’deki Türklerin de bir nevi kimlik kartı. Belgeler, Şeh ailesi tarafından yıllarca özenle korunmuş.

Erol Şeh ile Ohri Halveti Tekkesi ile ilgili belgeleri incelerken

Ohri kalesi, tarihi eserleri yanında deniz dersek abartı olmayacak bir göle de sahip. Göl, Ohri’nin kültür merkezi yanında turistik bir merkez olmasını da sağlamış. Ohri’nin eski mahallelerine gittiğinizde ise kendinizi Safranbolu, Beypazarı yahut Kütahya’nın eski mahallerinden birindeymiş gibi hissediyorsunuz. Çünkü mimari yapı buram buram Osmanlı-Türk kimliği kokuyor. Balkan savaşı öncesi Ohri’nin nüfusunun yarıya yakınının Türk olduğunu da hesaba kattığımızda bunu daha anlıyoruz.

Ohri Gölünden Eski Ohri’ye (Türk Ohri’ye) bakış

Ohri’de tarih üzerinden kimlik mücadelesi devam ediyor. Tarihi Sinan Paşa Camisi yıllar içinde harap olmuş ve bir grup fanatik Makedon tarafından bir gece yarısı iş makinalarıyla yerle bir edilmiş. Ohri kalesinin altındaki Sinan Paşa Cami ve etrafındaki imaret olan bir yapılar topluluğu mevcutmuş ancak cami yıkıldığı gibi imaretten de eser kalmamış. Bugün bu alana eski bir kilise olduğu gerekçesiyle hayali bir tarih anlatısıyla bölgenin en büyük ruhban okullarından birinin inşa edildiğini gördük. Alanın coğrafi olarak şehre hakim ve göle nazır olduğunu hesaba katarsak yazımızın başlığı olan tarih, kimlik ve coğrafya üçgenini daha iyi anlayabiliyoruz.

Ohri

Gölün hemen yanındaki sazlık mahallesinde bir avuç Türk aile kalmış olsa da hatta eski Ohri’den Türkler tasfiye edilse de Ohri, Üsküp’teki eski çarşı gibi Türk kimliğini muhafaza ediyor. 40 bini aşkın nüfus içerisinde Türkler 3 bin civarında ama Türk gençlerindeki kimlik şuuru had safhada. Hatta Ohri Türklerinden Musa Dalib “Ohri’de Yaşayan Türkçe” adlı bir eser kaleme almayı düşünüyor. Ohri, İttihat Terakki hareketinin de önemli merkezlerinden biri olmuş. İbrahim Temo Ohri yakınındaki Struga’dan olsa da Ohrili olarak biliniyor. Yine Eyüp Sabri Bey de Ohrili ve yaptırdığı okul bugün halen eğitim kurumu olarak kullanılıyor.

 

Manastır’ın Ortasında…

Manastır Askeri İdadisi

Ohri’de mola verdikten sonra türküsüyle hemhal olan ama bundan da öte Askeri İdadisiyle Türk tarihi için ayrı bir anlamı olan Manastıra geçiyoruz. Makedonlar Manastırın ismini Bitola olarak değiştirse de Türkler, Manastır ismini kullanmaya devam ediyor. Yol üzerinde İttihat Terakki’nin Makedonya’daki önde gelen isimlerinden Niyazi Bey’in memleketi Resne kasabasına uğruyoruz. Burada Resneli Niyazi’nin sarayı olarak bilinen ve bir dönem okul olarak kullanılan binaya geçiyoruz. İhtişamıyla halen ayakta duran yapı, bugün müze olarak kullanılıyor. Resne’den sonra Manastır’a varıyoruz. Manastır, II. Abdülhamid döneminde vilayet merkezi olan Makedonya bölgesinin üç önemli şehrinden biri. Bugün de Makedonya Cumhuriyetinin ikinci büyük ve konsolosluklar şehri olarak adlandırılıyor. Manastır Askeri İdadisi, şehrin merkezinde sizi dimdik ayakta karşılıyor. II. Abdülhamid dönemi eğitim kurumlarının mimari özelliklerini günümüzde yansıtan ve ayakta kalanlarından biri olan bu yapının en önemli özelliği, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün buradan mezun olması. Okul, bu bakımdan Türk tarihinde ayrı bir öneme sahip. Bugün Manastırın etnografya ve yakın tarih müzesi olarak kullanılan okulda, ayrıca Atatürk bölümü oluşturulmuş. Atatürk’ün resimleri, kılıcı, giysileri olduğu gibi bir de anı defteri ziyaretçilere açılmış. Askeri İdadi, Türkiye’den gelen pek çok misafiri ağırlarken Makedonya Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki kültürel ilişkilerde önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor. Unutmadan söyleyelim ki Makedonya Türkleri için de okulun önemi büyük; çünkü Atatürk’ü aynı zamanda öz hemşerileri olarak kabul ediyorlar. Selanik’in Makedonya bölgesi sınırları içerisinde yer aldığını dikkate aldığımızda Makedonya Türklerinin bu konuda haklılıkları ortaya çıkıyor.

Manastır Askeri İdadisi girişi

Askeri İdadiden sonra şehrin en önemli caddesinde yürüyoruz. Bu cadde esasen yapıldığı döneme atfen Hamidiye Caddesi olarak adlandırılan, şimdi ise Şirok olarak bilinen bir cadde. Caddenin sonundaki meydanda saat kulesi ve camiler sizi karşılıyor. Saat kulesi tarihin tahrifinin Manastır hatta Makedonya genelinde en bariz örneğini teşkil ediyor; çünkü pek çok yerde olduğu gibi saat kulesinin Osmanlı Devleti döneminde inşa edildiğinden bahsedilmiyor. Ayrıca Makedonlar tarafından Balkan Savaşının hemen sonrasında saat kulesinin üstüne haç dikilmiş. Manastırda saat kulesini geçince karşımıza bir havuz çıkıyor. Havuzun yanında çeşme ve çınarı bir arada görünce hemen o meşhur türkü aklımıza geliyor ve türkünün şu mısralarını mırıldanıyoruz:

Manastır’ın ortasında var bir havuz

Canım havuz

Bu yurdun kızları hepsi de yavuz

Biz çalar oynarız…

Prizren, Türkçe konuşalım…

Makedonya Cumhuriyetindeki seyahatten sonra bu kez istikamet Balkanlarda Türkçe’nin başkenti olarak nitelendirebileceğim Kosova’nın Prizren şehriydi. Böyle bir nitelendirmeyi yapıyorum çünkü Prizren’de Türklerin nüfusa oranı bugün %1’in biraz üzerinde olmasına rağmen şehrin büyük kısmı Türkçe konuşuyor. Bunu bizzat birkaç örnekle yaşadım. Otobüste şehre yaklaştığımızda İngilizce olarak adresi sorduğumda ön koltuktaki genç kız Türk olduğumu anlamış ki Türkçe cevap verdi. Arnavut olan kıza Türkçeyi okulda mı öğrendiğini sorduğumda evde öğrendiği cevabını aldım. Prizren’de mihmandarlığımızı yapan Prizren Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Nuri Brina da esnafa İngilizce soru sormaya kalktığımda “Ahmet hocam burası Prizren, lütfen Türkçe konuşalım!” deyiverdi.

Prizren-Namazgah

Prizren seyahatine Namazgâhtan başladık. Namazgâh, Prizren’in fethi sürecinde 1455’te inşa edilmiş. Açık havada namaz kılınan yer olan Namazgâh, 2001 ve 2002 yıllarında Türkiye’nin desteğinde çeşitli kazı ve onarım çalışmaları sonucu bugünkü halini almış. Namazgâhtan sonra şehri ikiye bölen Türklerin Akdere dediği Bistriça nehrini ve üzerindeki tarihi Taşköprüyü görüyorsunuz. Hemen arkasında camiler ve minareler sizi karşılıyor. Taşköprü yakınındaki şadırvan bölgesi, Bayraklı Camisi ve Sinan Paşa Camiini de gördüğünüzde kendinizi Bursa’da hissediyorsunuz. Osmanlı dönemi mimari eserlerinin onarımı ve bu eserlerin yeniden kullanımı noktasında TİKA büyük işler yapmış. Bu arada Prizren tepesindeki Kale, ihtişamıyla sizleri selamlamayı ihmal etmiyor.

Prizren’deki Türklerin oldukça teşkilatçı olduğu dikkatimi çekti. Doğruyol derneği ile başlayan dernekleşme faaliyetleri Beşiktaşlılar derneğine kadar uzanmış. Bu derneklerden birisi de İlkem Derneği. İlkem Derneği bizi misafir etti ve dernekte kısa bir tarih söyleşisi gerçekleştirdik. Prizren’de Türkçenin bir medeniyet dili olarak kullanımının, Türk kimliğinin korunması açısından etkili olduğu fark ediliyor. Yine 1999 savaşı sonrası bölgeye gelen Türk taburu da Prizren Türkleri için ayrı bir moral kaynağı olmuş. TİKA’nın faaliyetleri, yine Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye’nin Prizren’deki önemli kültür havzalarından olmuş. Ayrıca Prizren’e Türkiye’nin konsolosluğu da açılmış. Türkiye tarafından Prizren üniversitesine ciddi katkılar sağlanmış. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde Prizren’in Türkiye’nin vilayeti gibi olduğu ortaya çıkıyor.

Prizren

Prizren’de de tarih, kimlik ve coğrafya üçgenini bariz fark edebiliyorsunuz. Karadağ, Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti ve Sırbistan ile çevrili olan Kosova, Arnavut nüfusun %90’dan fazla olduğu ve Arnavut kimliğinin sadece Kosova özelinde değil bütün balkan hatta Avrupa coğrafyasındaki simgesi olmuş. Özellikle Kosova Kurtuluş Ordusu ve 1999 savaşı, Arnavutların yakın dönem tarihlerinin başlıca kimlik araçlarından birini oluşturmuş. Bunu Prizren’de de görüyoruz. Şehrin hemen birçok köşesinde UÇK savaşçıları ve komutanlarının heykelleri mevcut. Yine 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın ülke haritası ve ülkedeki farklı etnik unsurlara atfen 6 yıldızlı bayrağı olmasına rağmen çift başlı siyah kartallı Arnavutluk bayrağı şehrin hemen her yerinde dalgalanıyor. Prizren, Arnavutların tarihindeki bir kuruluşla da dikkati çekiyor. 1878’de kurulan ve Prizren Ligi ya da Prizren Birliği olarak adlandırılan Milliyetçi Arnavut Örgütü de bu şehirde kurulmuş ve kurulduğu bina bugün müze olarak kullanılıyor. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde Prizren, tarih, kimlik ve coğrafya üçgeninin Kosova’daki kesişme notasını oluşturuyor.

 

Sözsonu

Osmanlı dönemi Makedonya’sının Selanik hariç bugünkü sınırlarını oluşturan Makedonya Cumhuriyeti ve Kosova üzerinden yapacağımız kısa bir değerlendirmede bölgede milliyetçilik ateşinin yanmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Bunu özellikle Arnavutlarda ve Makedonlarda görebilmek mümkün. Türkler ise nüfus bakımından az olmalarına rağmen tarihi geleneklerine bağlı ve kimliklerini muhafaza noktasında ciddi gayret içerisindeler. Tabiri caizse onları postmodern akıncılar olarak nitelendirebiliriz. Coğrafyanın kaderlerini etkilediği, tarihin Osmanlı sonrası döneminde çok büyük acıların yaşandığı bölge, bugün imgelerden simgelere bir nevi kimlik savaşlarına sahne oluyor. Tarihin anlamı, algısı ve öğretimi açısından alan gezilerinin önemi inkâr edilemez. Özellikle bilim insanlarının, tarihçilerin, eğitimcilerin bu bölgeyi tanımaları gerekiyor. Ayrıca Türk dünyasının sadece Türkistan coğrafyasından ibaret olmadığı da bilinmeli. Balkan Türklüğü tarihi misyonunu yerine getirir durumda varlık mücadelesi verirken, gözlerimizi oradan, Makedonya’dan ayırmayalım…

Arş. Gör. Ahmet Vurgun

Manastır Askeri İdadisi Atatürk Bölümü

 

Manastır saaat kulesi

 

Niyazi Bey’in Sarayı-Resne