Dil

Türk Düşünce Hayatında Renkler ve Yönler

Erol BARIN*

Bu çalışmada, Türk düşünce hayatında önemli rolleri olan renk ve yönlerin adlandırmalardaki durumları, inançlarımızı ve yargı ve düşünce kalıplarımızı şe​killendirmedeki rolleri, zaman İçinde uğradıkları değişiklikleri ve günümüzdeki kul​lanılışlarını örneklerle anlatıp değerlendirerek birtakım sonuçlar çıkarmaya çalışacağım.

Çalışmamın esas amacı, kaybolmaya yüz tutmuş kültür değerlerimizin İnsanımıza tekrar kazandırılmasıdır. Ayrıca, böyle çalışmaların Türkçenin gerek ana dili gerekse yabancı dil olarak öğretiminde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü, dil bir kültür taşıyıcısıdır.

Bu çalışmaya ışık tutacak cümleler, Eski Türk Yazıtları, Divanü Lûgat-it Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korkut, Oğuz Kağan Destanı, Uygur Metinleri, Deyimler ve Atasözleri gibi temel eserlerden alınmıştır.

A) RENKLER

Öncelikle renklerle ilgili cümleleri ele alalım. Bunun için de cümleleri sınıflandırmak gerekiyor. Renkleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:

a. İnançlarda Renklerin Kullanılışı.

b. Adlandırmalar.

c. Renklerin Yön Gösterme Fonksiyonları.

d. Yer Adlarında Renkler.

e. Yargı ve Düşünce Kalıplarında Renkler.

a. İnançlarla İlgili Cümleler

“Oğuz Kağan büyük ordugâhın sağ yanma kırk kulaç ağaç direk diktirdi. Onun başına bir altın tavuk koydu. Ayağına ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaç ağaç diktirdi. Onun

başına bir gümüş tavuk koydu. Ayağına bir kara koyun bağladı.” (Oğuz Kağan Des.)

“Bir yere ağ otak, bir yere kızıl otak, bir yere kara otak kurdurmuştu. Kimin ki oğlu,
kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçeyi altına döşeyin, kara koyun yahnısından önüne
getirin, yerse yesin, yemezse kalksın, gitsin, demişti.

Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun; oğlu kızı olmayanı ulu Tanrı hor görmüştür, biz de hor görürüz, belli bilsin, demişti.” (Dede Korkut)

​ Ankara Üniversitesi TÖMER Türkçe Okutmanı

“Kızı, gelini kaskas gülmez oldu; kızıl kına ak elini yakmaz oldu. Yedi kızkardaşı ak çı​kardılar, karalar giydiler.” (Dede Korkut)

“Ak sakallı baban yeri uçmak olsun.

Ak pürçekli anan yeri cennet olsun.” (Dede Korkut)

Kırk elli yiğit kara giyip gök sarındılar.” (Dede Korkut)

“Gök kaşını çattı.” (Kutadgu Bilig, s. 17)

“Eğer iyilik ananın ak sütü ile insanın ruhuna girerse, o ölünceye kadar doğru yoldan çıkmaz.” (Kutadgu Bilig, s. 74)

“Ana kamında teşekkül eden tabiat ve terbiye ancak kara toprak altında insanı terkedip gider, ey zeki insan.” (Kutadgu Bilig, s.74)

“Şarap içme, fesada karışma, uzak dur; zina yapma, fısk ve fücur ile kara yüzlü olma.”

(Kutadgu Bilig, s. 105)

“Siyah-kul rengidir, bey-beyaz olur; siyah ve beyaz böyle ayırt edilmiştir.”

(Kutadgu Bilig, s.157)

“Kara halkın hareketi başı-boş ve tabiati birbirini tutmaz.”

“Kara halkın kaygısı hep karnıdır; onun çalışıp didinmesi hep boğazı içindir.”

(Kutadgu Bilig, s. 312)

“Kara halkın karnı doyarsa, ileri-geri konuşmağa başlar, iyice itaat aklına alınmazsa,
kendisi hâkim olmağa kalkışır.” (Kutadgu Bilig, s.313)

“Gök kaşlarını çattı, yüzünü kararttı.” (Kutadgu Bilig, s.406)

“İnsanın gönlünü almak için, onun dili ve sözü bana şâhid idi; şimdi gönül ve dil alaca
oldu; kime itimat edeyim.” (Kutadgu Bilig, s.472)

b. Adlandırmalarla İlgili Cümleler

“Kül Tigin otuz birini yaşıyor idi. Alp Salçı (adlı) ak atına binip, atlayıp savaştı.

Kül Tigin Bayırku’nun Ak aygırına binip, atıldı.

Kül Tigin Başgu (adlı) boz ata binip atıldı.” (Kül Tigin Yazıtı, Kuzey Yüzü)

Türklerde Alplık fazilet, kahramanlık işaretiydi. Kül Tigin’in üzerine binip savaşlar ka​zandığı bir ak ata Alp Salcı denmesi bundandır.
“Alca kanın yeryüzüne dökeyim mi?”
“Ala çadırını yeryüzüne diktir.” (Dede Korkut)

“Aksakallı kocanın ağzına söğdü. Ak pürçekli kadının sütünü sordu.”

“Kara-donlu dervişlere adaklar verdim.”

“Aladağa ala leşker ava çıktı.” (Dede Korkut)

Ala leşker: Türlü sınıflardan oluşmuş karışık ordu.

“Katar katar kızıl develerini kâfir yedmiş.”

“Ko, etimden çeksinler, kara kavurma etsinler.”

“Sultanım gördü ki gök çayırın üzerine bir kırmızı otak dikilmiş.”

“Kargı gibi kara saçını yoldun mı kız?”

“Kara gözden acı yaşını döktün mı kız?” (Dede Korkut)

“San yılan sokmadan akça tenim kalkar, şişer.”

“Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı?” (Dede Korkut)

“Güz elması gibi al yanaklarım yırtayım mı?”

“Çemberime alca kanım süreyim mi?” (Dede Korkut)

“Karadere ağzında Kaadirveren, Kara boğa derisinden beşiğinin yapuğu olan, öfkesi tut​tuğunda kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan Beyin kardaşı, Karagüne geldi, çal kılıcın kardaş, Kazan geldim, dedi.”

“Ak-boz atlar koşturan alpler gördüm.” (Dede Korkut)

Divanü Lûgat-it Türk’ten; ala: Ala tenli kişi ala at: Kır at. al:Hle

ak terek: Bir köprü adı. c. 1, s. 81 Boz at: Boz renkli at. Boz koy: Boz renkli koyun c.3, s. 122

Buga: Hindistan’dan getirilen bir ilaç. Bunun sarısına “Sarig buga”, bozuna “Boz buga” denir, c.3, s.224

“Kara mengiz kızıl yüz.” c.l, s.60

“Karakarak”: Gözün karası, c.l, s.382

Kara erdi: Kara oldu.

“Ton karardı”: Elbise karardı. c.2, s.163

“Kara bulut kökreşir.” c.2, s.223

Kara Yağma: Türklerden bir bölüğün adı. c.3, s.34

Ağdı kızıl bayrak / Togdı kara toprak, c.3, s.183

“Kara kızıl bön kördüm.” c.3, s.219

Karabaş: Kölelere verilen ad.

Kara ot: Hindistan’dan gelir. Ağlı bir bitkidir. Bıldırcın otu.

Kara yağ: Neft c.3, s.222

Kara 6tmek: Bir çeşit ekmektir.

Kara orun: mezar, c.3, s.222

Karakuş: mizan yıldızı, Müşteri yıldızı. c.3, s.40 / s.221

Karakuş: Karakuş, tavşancıl.

Karakuş: Deve tabanının kenarları

Kara : Hakaniye Hanlarına “Kara” denir. Bogra Kara Xakan, gibi. c.3, s.221

Oğuzyar, deve ayaklarının ucuna da KARAKUŞ der. Müşteri yıldızı doğduğu zaman “Karakuş togdı” denir, c.l, s.332

Egetlik kara baş: Sağdıç kadın. c.l, s.150

karaçı; Kapılan dolaşan dilince. c. 1, s.445

karakan: Dağ ağaçlarından bir çeşit ağaç. c.l, s.448

karagu: Zaç denilen kara boya. c.l, .s.446

karamuk: Buğdayın içinde bulunan karamuk taneleri . c.l, s.487

karaklığ: Gözlü, gözü olan her hayvan, c.l, s.497

“karaksız teg körür”: GÖZSÜZ gibi görür.

“Bulnadı meni karak”: Gözleri beni tutsak etti. c.3, s.29

Karagunı: Çocukların akşamleyin oynadıklan bir oyun. c.3, s.243

“Ol karaladı nengni”: O, bir şeyi karaladı.

“İt karaladı”: Köpek pisledi, c.3, s.324

“Ol karangkuda karwadı”: O, karanlıkla ararken bir şeye dokundu, c.3, s.290

Kızıl sarığ arkaşıp: Kızıl san çiçekler arka arkaya çıkar, c.l, s.135

“Ton kızıl erdi”: Elbise kızıl oldu. c.2, s. 163

Kızıl çüvüt: Kızıl boya. c.3, s. 162

“Agdı kızıl bayrak”: Kızıl bayrak yükseldi, c.3, s.183

“kara kızıl böri kördüm”: c.3, s.219

“Boyun suwın kızıl sagdı”: Boynunun suyunu kızıl sağdı, c.3, s.325

“Kızıl mengzlig”: Kızıl benizli. c.3, s.363

Kuba at: Donu kumral ile sarı arası renkte olan at. c.3, s.217

San nesneye sarig, koyu san nesneye sapsarıg denir. c.l, s.374

Sarıg suw: Karında toplanan san su. c.l, s.374

Sarıg turma: Sarı turp c.l, s.431

Sarıglığ:Sarılık c..l,s.496

Sarığ çüvüt: Sarı boya. c.3, s. 162

Sarıg buga: Sarı bir ilaç. c.3, s.224

Sarglamak: “Ol tonın sargladı”: O elbiselerini sarıladı. c.3, s.336

Yağız: Bu kızıl ile siyah arasında bir renktir.

Yagız at (Yağız at), Yagız yer (Yağız yer), Yağız oğlan (Şimdi)

Önğ; Renk demektir.

Yaşıl: Yeşil

Yaşıl önğlüğ ton: Yeşil renkli elbise, c.1, s.41

“Alın tüpü yaşardı”: Dağların tepeleri yeşerdi. c.2, s.79

Yap yaşıl: Koyu yeşil.

Yaşıl yuşul: Yeşim meşil c.3, s. 19

Yaşıl çüvüt: Yeşil boya. “Yağmur otu yaşarttı” (yeşertti) c.3, s.436

Yazıtlarda Renk

“Üze kök tengri asra yagız yer kılıntukda ekin ara kişi oglı kılınmış.” (Kültigin Yazıtı Doğu Yüzü)

“Türük: Kara kamag bodun” (Kültigin Y. Doğu Y.)

“Ol ‘tegdükde bayırkunın ak adgırıg”: O hücumda Bayirkuların ak aygırını (Kültigin Y. Kuzey Y.)

“Kültigin az yagızın binip tegdi” (Kül. Yaz. Kuzey Yüzü)

“Öksüz akın binip tokuz eren sançdı”: Öksüz kır atma binip dokuz eri mızrakladı. (Kül-ügin Y. Kuzey Y.)

“Sarıg alnının ürün kümüşin” “Kara kişin kök teyenin” ( Bilge Kağan Y. Kuzey Y.) “İdi oksuz kök türük (Göktürk)” (Bilge Kağan Y. Doğu Yüzü)

Kutadgu Bilig’de Renkler

“Kara toprak misk ile doldu.” s.16

“Kara yer yüzüne yeşil ipek bağladı.” s.17

“Vadiler ve yamaçlar al ve yeşil giyerek süslendiler.” s.17

“Kara çumguk mızrak gibi gagası ile ötüyor.” s.17

(Bu cümlelerde hep mecazî bir anlatım var.)

“Mavi göğü ve üzerinde yıldızlan yarattı; karanlık geceyi, ve aydınlık gündüzü var etti.”s.2O

“Kara toprak altındaki altın taştan farksızdır; oradan çıkınca, beylerin başında tuğ tokası olur.” s.26

“Kara yer altında tek başıma kalınca, orada da sayısız rahmetini bana ulaştır.” s.39 “Bu ak saçlı sana ne der, dinle;” s.208

“Onların yeşil, mavi, san ve pembe ipek elbiseler giyip dolaşmaları ve yemek taşımaları hoş olur.” s.215

“Mavi göğü yarattı, güneş ve ayı aydınlattı; karanlık gece ve aydın gün yıl ve ay ne-sabini bulmak içindir.” s.235

“Altı kara toprak ile mavi sudur; üstü süzülmüş yel ile ateştir.” s.270 “Dünya yüzü beyaz cevher gibi oldu.” s.278 “Gece, sönmüş kömür gibi, karanlık idi.” s. 286 “Karanlık gece eteğini yukarı kaldırdı.” s.286

“Ne beyler kara toprak olmuş, yalarlar.” s.342

“Ey cesur oğul, Tanrı onu terk ettikten sonra, İster köpek olsun, ister boz-kurt, hepsi bir​dir.” s. 443

“Kırmızı yüzün neden bugün solmuş?” s.445

“Sonunda sen de öleceksin ve kara toprak olacaksın.” s. 459

“Benzim kırmızı, tam bir erguvan gibi idi;” s.468

Bayın: Koyu kırmızı demektir. (Gelincik çiçeği renginde olan.)

Altın: Altun, Altan (Kutsal renktir.)

Altın -Ay: Melek adı.

Altın-dağ, Altan-Han, Altun-kazuk (Kutup Yıldızı.), Altınordu Devleti, Altın yeleli at vb.

Tü: Renk

Tüdeş tonları: Hepsi bir nekte olan elbiseler.

Örnek: “Atıng ne tülüğ”: Atın ne dodan, atın ne renktedir?

Kızıl Sagızgan: Saksağan,

Ak-Bars, Kara-Yılan, San Çıyan

Gök: 1. Mavi, 2. Yeşil demektir. Yeşil kelimesi “Yaşıl”dan, yani “Yaş”tan gelmektedir. Yaş kelimesi de ağaçların yaş olduğu, taze olduğu zaman yani İlkbahar’ı anlatmaktadır. İlk​bahar’da her yer yemşeli olur.

Kızıl: Kızmak’tan gelir. Kırmızı olmak demektir.

AK: Türkler beyaz ve kutsal olan her şeye ak demişlerdir.

KARA: Kara ve kötü-zor olanlara deir.

SARI: Sararmak, san olmak. “Sar” kelimesi deri anlamına geliyordu. “Sararmak” ise, sa​rarmak demektir. Daha sonra sararan anlamında “Sarig” kelimesini görüyoruz, g’nin düş​mesiyle de san hâlini almıştır.

c. Renklerin Yön Gösterme Fonksiyonları

Karayel’in kaynağı olan Karadeniz’in (Kuzey’in) kara kelimesiyle anlatılması, Ak​deniz’in, batıda olduğu için bu adı alması, Kızıldeniz’in güneşe yönelik yer olarak bu adı alışı ve güneyi göstermesi, yine doğuda bir ırmağa San Irmak adının verilmesi, yönlerin renklerle belirtildiğini gösteren önemli hususlardır.

Kara yel: Kuzey rüzgârıdır. Kuzeyden esen rüzgârlar soğuktur. “Kara kış” deyimi de böyle doğmuştur. Batı ve güneyden esen rüzgârlara da “Ak-yeller” diyoruz.

Gök-deniz (Bahr-i Ezrak) doğudadır. Gök ve Doğu kutsaldır. Oğuz Kağan Destanı’nda sağ taraf önemlidir. Sağ tarafın sembolü “Ak Koyun”, sol tarafın ise “Kara Koyun”dur.

İslâmiyet’te de sağ çok önemlidir.

d. Yer Adlarında Renkler

Divanü Lûgat-it Türk’te;

Ak say (Yer adı.) Ak terek (Bir köprü adı.) c.l, s.81

Ala: Fergana’ya yakın bir yaylak adı. Ala Yıgaç: Sınırda bir yer. c.l, s.82

Kızıl: Kaşgar’da bir dere adı. c.l, s.395

Karaçuk: Fârap şehrinin adı. (Oğuz şehri) c.l, s.487

Kara Sanğir: Barsgan’da bir yer adı. c.3, s.222

Yazıtlarda;

Ilgeri yaşıl ügüz Şantung yazıkla teği,” (Kültigin Y. Doğu Y.)

“Kök önüg yuguru sü yorıp” (Bilge Kağan Y. Güneydoğu Y.)

“Ürüng Kaş Öğüz”: Ak Kaş Irmağı.

Ak-Çay, Ak-Tag (Mukaddes dağ)

Göktürk Kağanlarının altın tahtı bu dağdadır. Göktürkler, yer altındaki mâbûda “Yağız Yer”, Oğuzlar ise “Kara Yer” demişlerdir.

Bazı Yer Adlan: “Ak” Akağıl, Akarmut, Akbaş, Akbayır, Akbel, Akbelen, Akbıyık, Ak-boyun, Akbulak, Akçakışla, Akçaalan, Akçabük, Akçaelma, Akçakavak, Akçakent, Ak-cakoca, Akçaköy, Akçal, Akçalı, Akçam, Akçaova, Akçaoren, Akçapınar, Akçay, Aksu, Aktaş, Akdoğan, Akhisar, Aksakal, Aktepe, Alacahöyük, Akkum, Akkent.

Beyaz kelimesi pek kullanılmaz. Halk ak kelimesini tercih ediyor. “KARA”: Karaköy, Karaağaç, Karağıl, Karaahmet, Karaali, Karabağ, Karabalçık, Karabalta, Karabaş, Ka-rabayır, Karabel, Karabelen, Karabey, Karabıyık, Karaboğaz, Karabörk, Karabûcak, Ka​rabulut, Karabük, Karaca, Karacaağaç, Karaardıç, Karacabey, Karacakaya, Karacaören, Karaçam, Karaçay, Karasu, Karaçukur, Karaçal, Karaçalı, Karadağ, Karadere, Karadoğan, Karagöl, Karadul, Karagöz, Karagömlek, Karahan, Karaharman, Karahisar, Karain, Ka-rakaya, Karakaş, Karakışla, Karakız, Karakuz, Karaköprü, Karakiraz, Karakoç, Ka-rakoyunlu, Karakuy, Karakuzu, Karakütük, Karapınar, Karaorman, Karaoluk, Karasakal, Karaseki, Karatep, Karaburun.

Siyahtepe, Siyahsu gibi isimler hiç yoktur.

“KIZIL”: Kızılelma, Kızılağaç, Kızılalan, Kızılbel, Kızılbey, Kızılburun, Kızılgeçit, Kı-zılgöl, Kızıldeniz, Kızıldere, Kıziltoprak, Kızılkaya, Kızılkurt, Kızıltaş, Kızılören, Kızılöz;

“GÖK”: Gökbel, Gokbelen, Gökçeören, Gökgöl, Gokkaya, Gökpınar, Gökseki, Gökyar, Göktepe, Göksu, Gökçeada. “Sarı”: Sarı nehir, Sarı-Taş.

e.Yargı ve Düşünce Kalıplarında Renkler

“Ak yüzünü kara yere tepeydim.” (Mecazî bir ifâde) (Dede Korkut)

“An sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere kodular, iki rekat namaz kıldılar.”

(Dede Korkut)

“Alnı ak” deyimi bugün aynı şekilde devam etmektedir.

Kutadgu Bilig ‘de;

“Tüysüz idim, sakal bitirdi; kuzgun gibi kara idim, kuğu gibi beyaz yaptı. s.9O

“İnsan sabrederse, dileğine kavuşur; sabredip bekleyen avcı ak-kuş tutar.” s. 105

“Harpte saç sakal ağartmış insanlar daha İyi savaşırlar; bunlar harpçidirler ve bu işi çok iyi bilirler.” s. 177

“Hazinedarın kara-cümlesi çok iyi olmalı, aklını ve gönlünü hesap tutmağa iyice alış​tırmalıdır. / Kara cümleden sonra, hendese hesabını ele alması lâzımdır.” s.205

“Küçük iken, insan sakal çıkmasını bekler; sakal çıkınca, beyaz olmasını bekler.” s.264

“Hava tamamiyle kara-kuş rengini aldı, bütün dünya kara-kuş tüyü ile doldu.” s.286

“Gök yüzünün al rengi soldu, sarardı; dünyanın her tarafı altın rengini aldı..” s.358

“Güneş yüzüne sarı safran sürdü; cihan İse mina rengine büründü.” s.358

“Gök yüzü üzerine geçirdiği siyah gömleği yırttı.” s.358

“Akşam, parlak dünyanın yüzü iyice kararınca,” s.362

“Nizam ve kanunların hepsi değişti; ak ve kara birbirinden farksız oldu.” s.465

Bugükü Deyimler (Ömer Asım Aksoy, Deyimler Sözlüğü):

“Ak pak”: 1. Tertemiz, 2. Saçı sakalı ağarmış, 3. Beyaz, tenli ve alımlı.

“Ak mı kara mı öüne düşünce görürsün.” s.457

“Al basmak”: Loğusa, humma bunalımı içinde olmak. İnanışa göre “al” denilen kötü ruh, lohusanın üzerine çöker, s.458

“Alaca karanlık”: Yan karanlık.

“Alı al, moru mor”: Telaştan ve heyecandan yüzü kızarmak, s.461

“Al kanlara boyanmak”: Kötü yaralanmak, s.461

“Alnının akıyla”: Şerefiyle, s.465

“Alnının kara yazısı” s. 465, “Bahtı kara” s.503, “Gönlü kara” s.672, “Kara borsa”, “Kara câhil”, “kara çalı”, “Kara çalmak”, “Kara gün dostu” s. 767, “Kara haber”, “Kara kara düşünmek”, “Kara liste” s.768

“Rengi atmak”, “Renkten renge girmek”, “Renk vermemek” s. 859

“Saçma ak düşmek”, “Saçın ak mı kara mı önüne düşünce görürsün”, “Saçı başı ağar​mak” s. 862

“Yeşilden yemek”: Tarladaki olgunlaşmamış ürünü karşılık göstererek borç almak. “Yeşil ışık yakmak” s. 945, “Yüzü kara” s. 959, “Yüzünün akıyla çıkmak” s. 961

Divanü Lûgai-it Türk’te;

“Awçı nece bilse adhığ (Ayı) anca yol bilir.” c.l, s.63

“Kişi alası içtin, Yılkı alası taştın.”: Kişinin alası İçinde, hayvanın alası dışında, c.l, s.91 (Bu söz bugün Anadolu’da “İnsan alası içinde, hayvan alası dışında.” şeklinde söylenir.)

“Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar.” c.l, s.425

“Buşmasar boz kuş tutar, evmeser ürünğ kuş tutar.”: Avcı, sıkılmazsa boz kuş tular, acele etmezse beyaz kuş tular, c.2, s.12

“Kara bulıtığ yel açar, urunç bile 61 açar.” ; Kara bulutu yel açar, hükümet kapılanın da rüşvet açar. c. 1, s.354

“Kök kirsün kızıl çıksın.” : Sözünde durmazsan kılıç kanına bulansın, c.l, s.362

“Kılnu bilse kızıl kedher, yaranu bilse yaşıl kedher.” : kendini sevdirmeyi bilse kırmızı giyer, yaranmayı bilse yeşil giyer, c.l, s.394

Kutadgu Bilig’de; “Kara toprak kızıl bakır oluncaya kadar, âteşten yeşil çiçek çıkıncaya kadar.3 s.20

“Artık başında kuğu rengi beliren insan gayret etmelidir ki, gönlü de kuğu gibi ak olsun.” s.90

“Kara saç ve sakal ağarınca pusuda yatan ölüme iyice hazırlanmak lâzımdır.”, “Kara saçın ağırması ölümün işaretidir,: o yaşayana hayatın kıymetini arttırır.” s.90

“Bir ara rahata kavuşşa, kendisini unutur; emrinin mavi göklerin üstünde hüküm sür​düğünü zanneder.” s.92

“Karanlık gece aydınlık güne yaklaşmaz, yeşil su kırmızı ateşe konuk olmaz.” s.168

“Doğru sözden başkasına söz deme; doğru ile eğri arasındaki fark beyaz ile siyah ara​sındaki fark gibidir.” s.475

Bugünkü Atasözleri (Ö. A. Aksoy, Atasözleri Sözlüğü)

Ak akçe kara gün içindir, s.119, Ak gün ağartır, kara gün karartır, s.120

Akın adı, karanın tadı var. / Ak koyunu gören, içi dolu yağ sanır.

Ak koyunun kara kuzusu da olur. /Ak köpeğin pamuk pazarına zararı vardır, s. 123

Al elmaya taş atan çok olur. /Al giyen alınır. / Al gölek gizlenemez, s. 126

Alma san, satma sarı, kapındaysa tutma san. s.131

(San donlu atı ne seblemeli ne de alıp satmalı.)

Dost kara günde belli olur. s.211

Kara haber tez duyulur. / Kara gün kararıp kalmaz, s.282

Tan yeri ağarınca hırsızın gözü karan, s.358

Üzüm üzüme baka baka kararır. Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan, gibi çok sık kullandığımız sözlerde de renklere yer veriyoruz.

B) YÖNLER

Türk Dili’nin târihî devirlerinde ve bugünkü geniş sahalara yayılan şîvelerinde, yön gös​teren sözler ve ekler oldukça önemli bir yer tutar. Kelime hazinemizde bu kadar zengin yön gösterici kelimelerin olması, Türk Milleti’nin savaşçı ve akıncı bir millet olup dünyayı yönetme düşüncesinin olduğunu göstermekledir. Orhun Yazıtlarında yön ve mekân isimlerinin çokluğu da bunu destekler mâhiyettedir.

Türklerin en eski ev şekli olan “Otağ”, evreni anlatmaktadır. Dört yöne göre dikilen göv​desi yeryüzünü, kubbesi ise semâyı sembolize etmekteydi. Kapısı doğuyu gösteriyordu. Çünkü, DOĞU kutsaldı.

Türk Devleti mekân bakımından üç boyutludur.

1.​ Enlemi: Doğu-Batı Ekseni

2.​ Boylamı: Güney-Kuzey Ekseni

3.​ Yüksekliği: Gökteki Yüksekliği

Türk Devlet Yönetiminde, Doğu-Batı yönleri, daha önemliydi. Doğu-Batı yönlerini tek başına temsil eden büyük devlet memurlarına her zaman rastlamak mümkünken Kuzey-Güney yönlerini temsil edenlere rastlanmıyor. Türk boylan banda olduğu hâlde devletin önemli olan tarafları doğu bölümleriydi. Devlet içindeki mevkiler, gökten itibaren sı​ralanıyor, yeryüzünde de sağa ve sola doğru yayılıyordu.

Yön belirten kelimeleri de şöyle sın inandırabiliriz:

a. Adlandırmalar

b. İnançlarda yön gösteren adların kullanılışı

c. Yargı ve Düşünce kalıplarında yönler

a. ADLANDIRMALAR

Divanü Lûgat-it Türk’te;

“Ol andan isre ol”: Hakikaten o, andan sonra ve aşağıdır, c.l, s.126

“Ol manğa otru keldi”: O, benim karşımdaıı geldi, c.l, s.126

iç: Her nesnenin içi. / İç kur: İç kuşağı, uçkur.

İç söz: Yürekteki gizli şey, sır. c.l, s.35

“Ol menden önğdün bardı”: O benden önce gitti, c.l, s.40

“Önğdün yont”: Atını Önden sür. c.l, s.115

Onğ elig: Sağ el. Oğuzlar “Sağ elig” derler.

Bütün Türkler sol ele “Sol elig” derler, c.l, s.72

Arkalandı: “Ol meni arkalandı”: O beni arka bildi, yardımcı bildi, c.l, s.297

Yazıtlarda;

“Biriye Şadapıt begler yırıya tarkat buyruk beyler.” Kültigin. Yazıtı. Doğu Yüzü. (Sağdaki Şadapıt beyler, soldaki Tarkanlar ve buyruk beyler.)

“llgerü kün togsıkka birigerü kün ortusınaru kurıgaru kün batsıkına yırıgaru tün or-tasmaru” Kültigin Yazıtı, Güney Yüzü

“Tört bulun kop yağı ermiş.” Kültigin Yazıtı, Doğu Yüzü.

“Kuurıdın Soğud örti”: Balıda Soğdlar baş kaldırdı. Kültigin Yazıtı, Batı Y.

Kutadgu Bilig’de;

“Kimi doğudan binlerce armağan sunmaktadır; kimi batıdan hizmetine koş​mak tadır.” s. 19

“Onlar öne, arkaya, sağa ve sola giderler; oralarda beylerini huzura kavuşturmak için zahmet çekerler.” s.218

“O bir daha geri dönecek değildir.” s.45 İ

Yön Gösteren Ekler

Yön göstermede en çok kullanılan ek -gari / -gerü ekidir. “Tabgaç-garu bardı”: Çin tarafına vardı. “Ol yer-gerü barsar”: O yere doğru varsa. (Yazıtlarda) “İçgerü kirip ölüg birle yatü”: İçeriye girip lü ile yattı. (Uygur Metinleri) “Balıktın taşgaru önüp”: Şehirden dışarı çıkıp, (A. Yaruk) “Yokgaru”: Yukarı.

“Bilig birle âlim yokar yokladı”: Âlim bilgi ile yükseldi. (Atabet’ül – Hakayik) “llgerü Şandun yazıka tegi süledim.”: Doğuda Şandun ovasına kadar asker sevkettim.

(Yazıtlar)

“İlgeri kungaru sülep tirmiş”: Doğuya ve batıya… (Yazıtlar)

“Dakı ilgeri kiddiler”: Yine ileriye gittiler. (Oğuz Kağan Destanı)

İlgerü: 1leri, öne, DOGU’ya demektir.

Kungaru: Geri, geriye, BATI’ya,

Yırgaru: Yukarıya, KUZEY’e,

Birgerü: Güneye, GÜNEY demektir.

-garu/-gerü eki -a/-e doğru anlamına gelmektedir.

Yarıgaru: Yana doğru, Yagaru: Yakına doğru, yana doğru.

Ortusıngaru: Ortasına doğru, Ongaru: Sağa doğru.

Dativ ekinin yön gösterme fonksiyonu da vardır.

“Taluyka kiçig tegmedi.”: Denize hiç erişemedim.

Bu ekin bugünkü şekli -a/ -e’dir. Ev-e gidiyorum.

“Balıkdın balıkka uluşdın uluşka ildin ilke”: Şehirden şehire, memleketten memlekete, İlden ile. (Uygur Metinleri)

-din/ -din ablativ eki de yön bildirir.

“Kökdün bir kök yaruk düşdi” : Gökten bir gök ışık düştü. (Oğuz Kağan Destanı)

Bugün -dan/ -den, -tan/-ten şeklindedir. Okuldan geliyorum, gibi.

Ektativ eki: -ça/ -çe “Kança bardın ay oğul”: Nereye gittin ey oğul? (Divanü Lûgat-it Türk)

“Beşyüz eren kança bardı” (Yazıtlar)

“Kanca varırsın bana söyle gil”: Nereye gidiyorsun bana söyle. (Yusuf ile Züleyha)

Yön gösteren son çekim edatları da şunlardır: tapa (-a doğru), teg (-e kadar), tegi, sıngar (-den yana), san, yıngak (taraf, tarafına), toga (-e doğru), udhu (arkasından), yana (-e doğru), sıra (ardınca) “Arkam sıra gel” gibi. karşı {-e doğru, tarafına) “Oğuz Kağanka karşu kildiler”: Oğuz Kağan’a doğru geldiler.

doğru: Bu söz ismin dativ haliyle birlikte kullanılır. “Bana doğru at”, “Kızılay’a doğru gitti” gibi.

Öng: Ön Bu söz Türkçenin her devrinde çok kullanılmış bîr mekân zarfıdır. Eskiden yön de bildiriyordu. Doğu taraf anlamındaydı. “Kara buluk öndin”: Kara buluk doğusunda. (Ya​zıtlar)

Al: Ön anlamındadır. Alga bar: Öne git. Alın kelimesi buradan geliyor.

Alt: As, astın asra, aşak, kodı

Üst: Üs, üze, öze “Üze kök Tengri asra yağız yir” (Yazıtlar)

“Kerekü içi ne teg”: Çadırın içi nasıl?

Taş: Dış, “İçin taşın adınçığ bediz urturtım”

Yan: “On tünke yandagı tag birü bardımız.”

Kün toğsuk: Gün doğusu. (DOĞU) Doğmak Fiilinden geliyor.

Kün batsık : Gün batısı (BATI) Batmak fiilinden geliyor.

Kün ortası: Gün ortası. Güneşli yer, güney.

Tün ortası: Gece ortası. “Kuz” sözü Eski Türkçede “Gölge” demektir.

Kuzey, güneş görmeyen, soğuk yer anlamına gelir.

b. İNANÇLARDA YÖN GÖSTEREN ADLARIN KULLANILIŞI

“Sağ elini sol elini üzerine koy.” Kutadgu Bilig, s.294 “Bir şey arzederken, ellerini aşağıya doğru sarkıt.” “Huzurda iken sağa veya sola bakınma.” K.B, s.294

“Sağa sola meyletme, doğru dur, gönlünü dürüst tut; doğru olan her iki dünyada doğ​ruluk bulur.” K. B. s.451

“Eğer sen ordu veya eyâlet başına geçersen doğruluktan ayrılma; kulağını keskin tut.” K. B.s.300

c.YARGI VE DÜŞÜNCE KALIPLARINDA YÖNLER

Kutadgu Bilig ‘de;

“Bu söylediğin sözler senin şefkatinden ileri geliyor.” s. 244

“Karanlık gece eteğini yukarı kaldırdı.” s.286

(Burada mecazî bir anlatım var. Aynı zamanda teşbih de yapılmış. Etek kalkınca nasıl altındakiler görünürse, gece bitince de her taraf aydınlanır ve her şey ortaya çıkar.)

Deyimler Sözlüğü’nden (Ö. Asım Aksoy’un)

Alt etmek: Yere sermek, s. 465 / Ait alta üst üste. s.465

Altı alay üstü kalay. (Dışı kalaylı içi alaylı.) s. 465

Altı kaval, üstü şeşhane. (Bir parçası diğeriyle uyumlu değil.) s.465

Altında kalmamak, s. 466 / Altından Çapanoğlu çıkmak, s.466

Altından girip üstünden çıkmak. / Altından kalkmak, s.466

Altını çizmek s.466 / Altını üstüne getirmek: Alt üst etmek. s.467

Alttan almak. / Alttan alta (El altından). / Altta kalanın canı çıksın.

Alttan güreşmek. (Yenilecekmiş gibi görünüp gizli gizli yenme yollarını kol-

lamak.)s.467

Alt tarafı, s.468 / Alt yanı çıkmaz sokak, s.468

Ardı arası kesilmemek, s. 476 Arkadan söylemek, Arkadan vurmak, Arkadaş değil arka taşı, Arka kapıdan çıkmak, Arkası alınmak, Arkası kesilmek, Arkasına düşmek, vb. s.478

Dört bir taraf, Dört başı mâmur, Dört dönmek, Dört elle sarılmak, Dört gözle beklemek. s.611 Dört yanı deniz kesilmek, s.612

Geri çekilmek, Geri çevirmek, Geri dönmek, s.665

İçi dışı bir, İçi daralmak, İçi beni yakar dışı eli yakar. s. 730

İzinden yürümek, İzine düşmek, İzi silinmek, İz sürmek, s.754

Öne düşmek, Önünü kesmek, Önünü ardını düşünmemek, s.841

Öteden beri. s.843 Sağa sola bakmamak, s,863 Sağ eliyle sol kulağını göstermek, s.863

Sağı solu olmamak, s.864 Solda sıfır, s.877

üstüne yatmak, Üstüne varmak, s.923 Yan yana, Yanına varılmaz, s.935

Yokuş aşağı, Yokuşa sürmek, s.947 Yukardan aşağı süzmek, s,951

Yukardan bakmak, s.951 Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal, s.952

Atasözleri Sözlüğü’nden (Ö. A. Aksoy’un) Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin, s.129

AH değirmen güçlü akar. (Kaynakları eski ve bol olan kuruluşlar sağlam ve verimli olur.)s.l31

Eğri otur doğru söyle. s.217 Eğri ata binen tez iner. s.217 ön tekerlek nereye giderse art tekerlek de oraya gider. s.332 Sağ elinin verdiğini sol elin görmesin. s.341

“Ağızlarından yakışıksız bir söz çıkmadıkça, onların içini-dışını ve aslını-esasını araştırma.” (Kutadgu Bilig, s.313)

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Türk düşünce hayatında “aklık” iyilik, “karalık” da kötülük ifâde etmektedir. Oğuz Kağan sağ yanına Ak Koyun, sol yanına da Kara Koyun bağlatır. Oğlu olan Ak Otağa, kızı olan Kızıl Otağa, oğlu kızı olmayan ise Kara Otağa oturtulurdu. Çünkü, böyle bir kişinin Tanrı tarafından hor görüldüğüne inanılıyordu. Her zaman İyi ve güzel olanlara AK, kötü ve zor olanlara da KARA sıfatı verilmiştir.

Ak sakallı adamların ve ak pürçekli kadınların yeri cennetti. Yası ve ölüsü olanlar ise kara giyinip gök sarınırlardı. Alp Arslan Malazgirt Savaşı öncesi beyaz bir elbise giymişti. Çünkü, Türklerde aklık arılık ve ululuktur. Aynı zamanda yaşlılık, tecrübe ile dolu oluş ve büyüklüktür. Fuad Köprülü de, bir şiirinde, “Ak alnına kara çatkı bağlamış” demektedir. Alnı ak deyimi günümüzde aynı şekilde devam etmektedir.

“Ananın ak sütü” deyimi sütün beyazlığını değil, onun kutsallığını anlatmaktadır. Ku​tadgu Bilgi’de böyle geçen bu deyimin bugün “Helâl süt emmiş” gibi türevleri de vardır. Yine Kutadgu Bilig’de, câhil halk anlamında “Kara halk” deyimi sık sık kullanılmaktadır. Bugün, çok câhil olanlara “Kara câhil” diyoruz.

Altay Türkçesinde “Ak” cennet demektir. Dede Korkut’ta “Ak alemlü” (Ak Bayraklı) denmesi, bayrağın beyazlığından değil, ululuğundandır. “Ak Süyek” (Ak Kemik), “Kara Süyek” (Kara Kemik) gibi deyimlerden de bunu anlıyoruz. Birincisi yönetene İkincisi tâbi olana söylenirdi. Bir hükümdar yenilince “Kara Han” adını alırdı. Galip olup intikamını alıncaya kadar bu sıfatı taşırdı. Esir olan bir topluluk da “Kara” sıfatını alırdı. Bolak kavmi Kıpçaklara esir olunca “Kara Bolak” adını alınıştır. Esaretten kurtulunca da bu sıfattan kur​tulmuştur.

Ak, aynı zamanda batıyı da göstermekteydi. Ak Yeller batıdan ve güneyden esen rüzgârlardır. Akdeniz de batıdaki denizin adıdır. Türkler fazla güneş görmeyen yerlere kara ve karanlık demişlerdir. Bu yüzden, dağların güneş görmeyen taraflarına kara veya kuzey (Gölgeli) adını vermişlerdir. Karadeniz de kuzeydeki denizin adıdır.

Divan’da karalamak fiilinin pisletmek anlamına geldiği yazılıdır. “İt karaladı” Köpek pisledi, demektir. Kara kelimesinin kuzeyi gösterdiğine, bir örnek de, kuzeyden esen rüzgârlara “Kara Yel” denmesidir. Ruhlar da “Ak Çur” ve “Kara Çur” diye ikiye ayrılmıştı. Samanların ak olanı beyaz giyinir ve yaz âyinlerini yapardı. Kara olanı ise siyah giyenerek kış âyinlerini yapardı. Ak gün ve Kara gün deyimlerini birlikte değerlendirmek gerekir. “Kara gün dostu” sözü aynı anlamıyla devam etmektedir. Kara kelimesi bazen değişik bir anlama da gelebilmektedir. “Gözü kara” deyimi cesur insanlar için söylenir. Kara Oğlan sözü de onun kötü olduğunu değil, gözü pek, zoru biri olduğunu anlatır. “Kara kış” deyimi de böyle düşünülmelidir. (Zorlu Mevsim)

“Kara polad” (Kara Çelik) deyimindeki kara sıfatı da kötü değil, iyidir. Buradaki karalık çeliğin rengine bağlı olan bir sıfattır. Yeryüzüne çıkmadan önceki suyun, durumuna bağlı olarak “Kara Su” denmesi karanlıkta olduğu içindir. Ayrıca, Oğuzlarda “Kara Yer” deyimi sıkça geçer.

Diğer renklerin dilimizde eş anlamlıları olmadığı hâlde Ak, Kara, Gök ve Kızıl renk​lerinin eski adlarına daha sonra eş anlamlıları eklenmiştir.

Gök: Mavi, Kızıl: Kırmızı, Ak: Beyaz, Kara: Siyah

Sarı, Yeşil, Mor gibi renklerin ikinci adlan yoktu. Bu eş anlamlı kelimelerin aralannda önemli bir fark vardır. Gök, Kızıl, Ak ve Kara kelimeleri hem maddî hem de manevî ni​telikleri anlatırken eş anlamlıları yalnız maddî renkleri anlatmak içindir.

örnek: Yüzü ak, Yüzü kara (Manevî) Beyaz Yüzlü (Maddî)

Kızıl Elma deyimiyle kırmızı elma aynı değildir. Kızıl komünist deriz, ama kırınızı ko​münist demeyiz. Gök Türk denilebilir ama, Mavi Türk denmez. Gök Sakallı İhtiyar ve Gök Yeleli Kurt gibi tâbirleri de bu şekilde değerlendirmek gerekir. Burada bir kutsallık vardır. Türk gök rengini hem çok sever hem de ondan korkardı. Bu korku saygıyla karışık bir kor​kuydu. Bu yüzden saygı duyulan her şey gök renkteydi.

Sarı renk genellikle hastalığı anlatır. Sanlık hastalığı (Sarig kezik) deyimi sıkça kul​lanılmaktadır. Bugün de, “Yüzü sapsarı kesilmek”, “Sararıp solmak” gibi deyimlerle “Sarı çıyan” ve “San yılan” gibi sözler de bu düşüncenin aynı şekilde devam ettiğini gösterir. San renk, kutsal olan doğu yönünü de göstermekteydi. Manas Han’a “Sarı Nogay” denmesi bundandır.

Al rengi önceleri iyi ruh diye anılırken sonra anlamı değişen “Al Ruhu” ile ilgilidir. Alaslama merasimi bir tedavi usûlüdür. Bugün Anadolu’da Halk Hekimliğinde Alazlama bir tedavi şeklidir. Bugünkü Türk inanışına göre “Al”, yol şaşırtan, hilekâr, yalancı bir ruh​tur. Aldanmak, Aldatmak, Al etmek, Allak – bullak, alık gibi kelimeler bu ruhun sükûtundan sonra türemiş olan kelimelerdir. “Yüzün al al olması ise, utancı anlatır. Hatta, “Utancından kıpkırmızı kesildi” deriz.

“Ak koyun kara koyun belli olur”, sözü yüzyıllardan beri devam eden bir felsefemizdir. İyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı belirtmek ve haklıya hakkını teslim etmek için kul​landığımız bir sözdür.

Şimdi de yönlere göz alalım:

Güneşin doğduğu taraf olan DOĞU, Türkler için Ötüken’i de gösterdiğinden çok kut​saldı. Ötüken Yış’ın “Iduk” olması[1] Tanrı ve Kağanlık ilişkisindendir. Bu ilişki Ötüken Yış’ta kuruluyordu. Göktürkler doğuya “İlgerü” (İleriye doğru, sonsuzluğa kadar) derdi. Gün doğumu, Türklerin törenlerinde ve ibadetlerinde önemliydi. Bu yüzden, sabah Türkler için her işin başlangıcı demekti. Oğuz Kağan Destanı’nda bütün önemli işler tan ağarırken başlamaktadır.

Yüzünü doğuya dönerek “İlgerü” diyen Türk insanı, batıya da “Kirü” veya “Kerü” di​yordu. Bugün bu söz “Geri” olarak kullanılmakta ve arkamızı anlatmaktadır. Yazıtlarda “Kungaru” denmesi de bu yüzdendir. Güney için “Kün ortası” denirdi. Güneş, doğduktan sonra bir yarım daire çizerek batar. Güneş bu yarım dairenin ortasına geldiği zaman günün ortası olmuş demektir. Evlerimizin güney tarafı daha sıcak olur. Güneş güneyi göstermektedir. Ön tarafını doğuya dönen Türk için güney sağ taraftaydı. “Güneylemek” de​yimi dağların güney yamaçlarında yola devam etmek demektir. Çünkü, dağların güney ya​maçları karsız ve daha sıcak olur. Çadırlarının kapılarını güneye çevirenler güneşten daha iyi yararlanmak düşüncesi fideydiler. İslâmiyetle birlikle yüzümüz kıbleye, yani güneye çe​virdik.

Kuzey ise, karanlığı ve geceyi anlatır. Çünkü, kuzey güneşin düşmediği yerlerdir. “Kuz” sözünün Eski Türkçede gölge mânâsına geldiğini söyleyenler vardır. Kaşgarlı Mahmud “Kuz Dağ” denen dağların güneş görmediğini söyler. “Kuzda kar eksümez, koyda yağ eksümes”[2] Güneye kün ortası diyen Türk, kuzeye de “Tün ortası” yani, gece ortası diyordu. Kuzeyden esen rüzgâra karayel dendiğini daha önce söylemiştik. Renklerle yönlerin içice olması Türk insanının ad vermedeki düşünce yapısını ve Türkçenin zenginliğini gös​termektedir.

Türk Kağanı “Kut’u yukarıdan aldığından ve gök boşluğu bütün dünyayı önlüğünden, Kağan bütün dünyanın hükümdarı oluyordu.

Bu sebeple Türkler için dört yön de çok önemlidir. Oğuz kağan Destanı’nda ve Cengiz İmparatorluğunda sağ taraf çok önemliydi. Sağ tarafın sembolü Ak Koyun, sol tarafın ise Kara Koyun’du. İslâmiyete girince sağ daha da önem kazandı. Cennet sağ, cehennem sol​dadır. Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin, deyimi sağa nasıl önem verdiğimizi göstermeye yeterlidir. Eve veya camiye girerken sağ ayağının önce atılması ve iyi işlerin sağ, kötü iş​lerin sol elle yapılması da buna örnektir. “İçi dışı bir” sözü yönden ziyade, insanın iç dün​yası ve düşündükleri ile yaptıklarının aynı olduğunu anlatır.

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Renkler, Türk’ün soyut düşünce hayatını be​lirlemektedir. Tanrı’yı gökte düşünen Türk insanı, haklı olarak göğün rengini de kutsal say​maktadır. Renkler, boyaya ad vermektedir ve yer adlarına kaynak teşkil etmektedir. Ayrıca, sıfat olarak hem insanlara hem de diğer canlı ve cansız varlıklara verilmektedir. Bütün bun​lar, Türk İnsanının renklerle nasıl içice yaşadığını, çevresine hangi gözlerle baktığını ve kendini ifâde ederken bunlardan nasıl yararlandığını da gösterir.

Konar göçer bir hayat tarzı içindeki Türk insanının, yerleşik bir hayatı benimseyen top​luluklardan daha fazla yön bilgisine sahip olması ve yargı ve düşünce kalıplarının da farklı şekillenmesi tabiidir. Ayrıca, yazıtlarda yön belirten kelime ve eklerin çokluğu Türk’ün akıncı ruhunu yansıtmaktadır. Türk düşünce hayatını belirleyen unsurlardan yalnız renk ve yönleri incelemeye çalıştık. Diğer unsurlarla birlikte Türk kültürünün eğitimin her ka​demesinde çok iyi verilmesi gerekir.

KAYNAKÇA

Divanü Lûgat-it Türk Tercümesi, TDK yay. Çev: B. Atalay

Kutadgu Bilig, TTK yay. Ank. 1988 Çev: R. Rahmeti Arat

O. Saik Gökyay, Dede Korkut Hikâyeleri, Kül. Bak. Yay. İst. 1976

Ö. Asım Aksoy, Atasözleri Sözlüğü/Deyimler Sözlüğü TDK, 1984

Talât Tekin, Orhon Yazıtları, TDK, Ank. 1988

Yayımlandığı Yer: A.Ü.TÖMER Dil Dergisi, Ank. Haziran, 11.sayı, s. 9-25. (1993)

[1] Prof. Dr. Dursun YILDIRIM, “Köktürk Çağında Tanrı mı Tanrılar mı Vardı”, 4. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, s.354
[2] Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1991 c.l, 5.441