Sosyoloji Yaşam

Sosyal Bir Sorun Alanı Olarak Göç

ÖZET

            Göç yüzyıllardır devam eden bir süreçtir. Bu süreçte yaşanan bir çok sosyal sorunlar meydana gelmektedir. Çoğu insanı göçe sürükleyen ilk etmen ekonomik nedenlerdir. Bulundukları bölgelerde istihdam koşullarının elverişli olmayışı veya bölgeler arası eşitsizlikler insanları göçe sürüklemektedir. Göçe neden olan diğer nedenlere baktığımızda ise siyasi, olumsuz çalışma koşulları, gelir dağılımı farklılıkları, terör, sağlık imkanları, işsizlik ve istihdam olanakları, çevre sorunları, suç ve şiddet oranları, ırkçılık, yetersiz gıda gibi birçok faktör insanları göç etmeye sürükleyen nedenlerin başında gelmektedir. Nüfus hareketlerinin bir yerden başka bir yere hareket etmesi göçün sürecidir, bu süreçte yaşanan sosyal sorunlarda beraberinde gelmektedir.

 SOSYAL SORUNLAR NELERDİR ?

            Sosyal sorunun ne olduğunu hepimiz bildiğimizi düşünürüz. Ülkenin veya belirli bir topluluğun yapısını tehlikeye sokan, tehdit eden ve sosyal değerlere zarar veren bir durumun sosyal sorun olduğunu söylemeye eğilimliyizdir. Sosyal sorunların sanayileşmeyle birlikte ortaya çıkmasından sonra bu sorunları çözme girişimi olarak çeşitli bilim dalları doğmuştur. Örnek vermek gerekir ise çevre sorunları için çevre bilimi, toplumsal olaylar için sosyoloji bilimi, ekonomik sorunlar için iktisat bilimi gibi çeşitli bilimler türemiştir (Şişman, 2015, s.14).  Sosyal sorun, toplumun en alt düzeyinden, en üst düzeyine kadar geniş bir bölümü etkileyen ve çözümü için de ancak toplumsal eylemi gerektiren bir durumdur (Zastrow, 2000, s.26).

            Sosyal sorundan bahsedebilmemiz için bir sorunun olması ve bunu toplumsal şekilde dile getirmemiz gerekmektedir. Sosyal bir sorundan söz etmek için, sorunların kamusal anlamda kabul edilmesi gerekmektedir. Örneğin, işsizliğin, ayrımcılığın, sosyal dışlanmanın, olumsuz çalışma koşullarının, gelir dağılımının, yoksulluğun bir sosyal sorun olması sadece onun toplumsal yaşamda dile getirilmesi ve sıkıntıların  hissedilmesi tek başına bir sosyal sorunu ifade etmez, geniş açıdan ele alınıp kamusal alanda da sorunun kabul edilmesi gerekmektedir (Şişman, 2015, s.15). Sosyal sorunlar konusunda makro ve mikro ayırımın da kulanılması gerekmektedir. Makro sosyal sorunlar, toplumsal yani toplumun geniş kitlelerini ilgilendiren yapısal sorunlar olarak açıklanırken, mikro sosyal sorunlar daha çok bireylerin davranışlarından kaynaklanan sosyal sorunlar olarak açıklanabilir (Neubeck, A. Neubeck ve Glasberg, 2007, s.13).  Yoksulluk, işsizlik gibi sorunlar toplumsal sorunları ifade ederken, uyuşturucu kullanımı ya da alkol bağımlılığı daha çok bireysel davranışlara bağlı sorunları ifade etmektedir.

            Sosyal sorunları çözmek için belli başlı beş temel adımlardan söz etmemiz gerekmektedir. Birinci olarak sosyal sorunlar başlamadan önce, gereken bütün gerekçe ve tedbirlerle önlem almamız gerekmektedir. Örnek vermek gerekir ise gençlerin uyuşturucu madde bağımlılığına kaymamaları için eğitilmesini sağlamak ve toplumsal farkındalık yaratmak önemli bir önlemdir. İkincisi, müdahale etmek olarak ifade edilebilecek adımdır. Müdahaleye rağmen istenilen sonuç alınmadığı zaman, bu sorunu çözmek için devletin ve ilgili kurumların sorunlara müdahalesi kaçınılmaz olur. Üçüncüsü sosyal sorunlarla mücadele mevcut durum yeterli değil ise sosyal reforma başvurulabilir. Sosyal kurumlar ciddi düzeyde yeniden yapılandırılır ve yeni stratejiler oluşturulur. Dördüncü olarak, sorunların yeniden tanımı ve doğalarına ilişkin araştırmaların yapılması önemli bir adımdır. Son olarak, sosyal sorunlardan etkilenen kitlelere doğrudan devlet desteği sağlanmasıdır (Sullivan, 2006, s.16).

            Sanayileşmenin ilerlemesiyle birlikte ilk ve en önemli sosyal sorunlardan birisi kitlesel ve yaygın işsizliktir. Sanayi devrimiyle birlikte bilimsel ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki değişimler yoluyla ortalama insanın yaşam süresi oldukça uzamış, ölümcül hastalıklarla mücadeleyi mümkün kılmış ve bu olumlu gelişmelerle beraber dünyadaki nüfusu muazzam düzeyde arttırmıştır. Çocuk ölüm oranlarının olumlu düzeyde azalması, ilaç sanayisinde aşı ve antibiyotiğin bulunması gibi pozitif gelişmeler hızlı nüfus artışı sorununu da meydana getirmiştir. Sanayi devriminde nüfus artışlarına baktığımızda, ilk etapta sanayileşme sürecinin lehine bir gelişme olmuştur, çünkü fabrikaların ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücü ortaya çıkmış hemde pazar genişlemiştir. Belirli bir zaman sonra nüfus artış iki sebeple birlikte işsizlik sorununun ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Birincisi, hızlı nüfus artışı çok sayıda işçiyi emek pazarına itmiş ve sermayedarların tercihleri sonucunda bir kısmının işsiz kalmasına neden olmuştur. İkincisi ise işçilerin eğitim ve beceri kapasitelerindeki ayırım, belli kesimi istihdam dışında bırakmıştır. Makineleşmenin büyük oranda ilerlemesi, işçilerin yerini makinelerin alması ve işçi kesiminde yapısal işsizliklerin orataya çıkması gibi nedenler, işçi sınıfında kitlesel işsizliğe sebep olmuştur.Bu dönemde işsizlik büyük bir sosyal sorun halini almıştır. İşsizliğin aynı zamanda olumsuz çalışma koşulları, ücretlerin düşmesi, gelir dağılımı adaletsizliği gibi yapısal sosyal sorunlara yol açtığı bilinmektedir (Talas, 1999, s.27). Sanayileşme ve hızlı nüfus artışı, kitlesel göçleri de gündeme getirmiştir. Nüfus artışı ve göçler yoksulluğun kitlesel ve yaygın bir sosyal sorun olmasında önemli bir etmendir. Kırdan kente göç etmek zorunda kalan kitlelerin kentlerde iş bulma sorunu, barınma sorunu, temel ihtiyaçları giderme gibi bir çok sosyal sorunu meydana getirmiştir (Altan, 2004, s.148).

FARKLI SOSYAL SORUN ÖRNEKLERİ

            Dünyada sosyal sorunlar konusuna baktığımızda geniş ölçüde bir çok görüş mevcuttur. Sosyal sorunları ana hatlarıyla irdeler isek bunlar; Yoksulluk, işsizlik, ekonomik ve sosyal eşitsizlik, eğitimde yapısal sıkıntılar ve aile kurumlarına ilişkin sorunlar, göç, terörizm, suç ve şiddet sorunları, yaşlılık, engellilik sorunları, uyuşturucu bağımlılığı, gıda yetersizliği, ırkçılık, etnik milliyetçilik, kontrolsüz nüfus artışı, çevre sorunları, kentleşme ve çalışma ilişkileri sorunları şeklinde belirli başlıklarla açıklayabiliriz (Robertson, 1980, s.57).

GÖÇ NEDEN BİR SOSYAL SORUN ALANIDIR

            Dünya çapında ulusal ve uluslararası boyutta önemli bir yeri bulunan göç kavramı gerek yerleşim alanlarının yapısını, gerekse sosyolojik yapıda kırılganlıklara sebep olması nedeniyle gün geçtikçe sosyal bir sorun olarak önem kazanmıştır. Kişilerin yaşamlarını sürdürdüğü yerden başka bir yerleşim birimlerine geçici veya devamlı bir şekilde hareket etmelerine göç adı verilmektedir (Ören, 2013, s.153). Göç olayını gerçekleştiren insanlar ise göçmen (mülteci) olarak tanımlanır (Yüksel ve Elvan, 2012, s.165). İnsanların bir yerden başka bir yere göç etmelerine neden olan bir çok sosyal sorun bulunmaktadır. Ekonomik yaşamlarındaki zorluklardan dolayı durumlarını iyileştirmek, refahtan uzak yaşam standatları, çocukları ve kendileri için daha iyi eğitim imkanları, terör, bölgesel gelişmişlik dengesizlikleri, sağlık hizmetleri gibi nedenler göç olgusunu arttırmaktadır. Bu bağlamda göç, kişilerin olumsuz ve dezavantajlı hayat koşullarından olumlu ve avantajlı hayat koşullarına geçişleri ifade etmektedir. Coğrafi olarak bir yer değiştirme süreci olarak göç, ayrıca sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel anlamdan nüfus hareketleri olarak tanımlanabilir (Yüksel, 2014, s.104).

            Göç edenlerin en büyük sosyal sorunları ve hatta en önemli nedenlerine baktığımızda ekonomik kazanımları olduğunu görmekteyiz. Tarihsel olarak baktığımızda sanayileşme akımı sonucunda emek ve sermaye topluluklarının ortaya çıkışıyla ve çalışma ilişkilerinin köklü bir şekilde değişmesiyle aslında göçü kitleler için zorunluluk haline getirmiştir. Çok yönlü ve dinamik bir süreç olması nedeniyle göç kavramı ele alınırken sosyal, siyasi ve ekonomik hayatı etkilediği bilinmelidir. Çünkü göç olgusu ‘‘Belirli bir ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, ailevi ve diğer sebeplerin ürünü olması yanında; belirli ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve diğer neticelerinde sebebi durumundadır.’’ Toplumsal süreçleri etkilemesi nedeniyle göç, sosyal politikanın en temel sorunlarından birini oluşturmaktadır (Faruk, 2009, s.178).

            Göçün daha çok emek boyutu bağlamında yer değiştirdiği, emeğin coğrafi  olarak yer değiştirmesi bağlamında daha çok yaşam standartlarına uygun olmayan ücret aldığı bölgelerden daha yaşanabilir standartlarda gelir elde edebileceği yerlere doğru işgücü hareketliliği emek piyasaları açısından kaçınılmazdır. Çünkü emek piyasası fırsatları değerlendirmek istiyecek ve bu bağlamda düşük ücretli tarım kesiminden, yüksek ücretli hizmetler ve sanayi iş kollarına yönelik  olarak coğrafi hareketlilik söz konusu olacaktır. Türkiye’ye baktığımızda sanayi yatırımlarının ve hizmet sektörünün yoğun olarak gerçekleştiği yerler İstanbul, Bursa, Adana, Ankara, Gaziantep, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Mersin gibi yerlerde istihdam hacminin yüksek olması nedeniyle büyük bir emek göçü yaşanmıştır (Zaim, 1997, s.51-55).

            Ülkelerin veya bölgelerin ekonomik çekim güçleri ile doğru orantılı olan göç, herşeyden öte kişilerin yaşamlarında radikal kararlar almasını düşündüren bir süreçtir. Bireylerin yaşam alışkanlıkları, sosyal yaşamları, ellerinde bulundukları imkanlar, ailesi hayatının önemli bir bölümünün şekillenmesinde oldukça önemli bir rol oynadığından göç kararının verilmesinde sosyal sorunları tektikleyecek bazı sebepler de bulunmaktadır. Bunlara bakacak olursak; Göç edilecek yerlerde konut darlığının yaşanması, Kişinin alışkanlıklarını terk etmek istememesi, Göç edilecek yerle ilgili olarak sınırlı bilgiye sahip olunması ve durumun bireyler üzerinde oluşturduğu tereddütler, Bir meslek veya yer değiştirmede sorumlu kişilerin gösterdikleri ilgisizlik, Kişinin kendini geliştirme yenileme ve gideceği yere uyum sağlamada yeterli mesleki donanıma sahip olmaması, Mesleki değişimlerin veya hareketliliğin bireylerde oluşturduğu mali yükler ve masraflar, Bazı mesleklere girmeye engel olan diğer nedenler, Bir meslek sanayi veya bir bölge ile diğeri arasındaki ücret, sosyal yaşam, çalışma şartlarından kaynaklanan sosyo-ekonomik faktörler, Göç kararı vermeden önce bireylerin belirtilen tüm sosyal sorunları aşması gerekmektedir. Çünkü göç kararı başlı başına psikolojik bir kavramıda içermektedir (Yüksel, 2014, s.106).

            Türkiye’de göç alan bölgelerin başında Marmara Bölgesi ve Ege Bölgesi gelmektedir. Ekonomik gelişmeler ve adil olmayan gelir dağılımı yüzünden göç bu bölgelere kaymaktadır. Sosyal sorun alanı olan göçe çözüm üretilememesi, iç göç hareketlerini engelleyici politikaların geliştirilememesi bölgesel  gelir dağılımı arasındaki uçurumun derinleşmesine neden olmuştur (Yamak, 1999, s.17). Dünya genelinde göç kararını etkileye en önemli faktörlerin başında ekonomik şartlar ve istihdam imkanlarının yanında sivil savaşlar, ülke içerisindeki karmaşıklıklar, siyasi baskılar, ayrımcılık ve insan hakları ihlalleri de göçe neden olan diğer sebepler içerisinde değerlendirilir (Bloch, 2011, s.534).

GÖÇ TÜRLERİ

            Nüfus hareketlerinin geçmişte olduğu gibi günümüzde de gelecekte de devam edecek ve toplumsal kırılganlıklara neden olacaktır. Kişilerin hayatları içerisinde karar vermenin oldukça zor olduğu göç kararı ekonomik, siyasi, sosyal sebeplere bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Sebep ve sonuçları oldukça farklılık gösteren göç olgusunun türleri de değişkenlik göstermektedir (Özer, 2004, s.11-12). Göç edilen yerde uygun konut, uygun okul, sosyal çevre edinme, göç edilen yere adaptasyon, aidiyet hissi göçmenlerin üstesinden gelmeleri gereken problem alanlarını oluşturmaktadır. Göçün dış göç olması durumunda yaşanılan kültürel travmalar, etnik ve dini merkezli problemler, ayrımcılıklar da başka bir boyutu oluşturmaktadır (Sammer, 2010, s.19). Dolayısıyla göç sürecini neden ve sonuçlarıyla birlikte bütüncül olarak görmek, konuya tarihsel ve sosyolojik bir bakış açısı kazandırmak, göç edenlerin göç ettikten sonraki ve etmeden önceki durumlarını kıyaslamak oldukça önem kazanmaktadır. Diğer bir ifadeyle göç alan, göç veren, göç eden değişkenler arasında bilimsel bir çözümleme yapılması gerekmektedir (Özer, 2004, s.19). Göç türlerine bakacak olursak bunlar;

  1. Oluşum nedenlerine göre göç: Gönüllü göç herhangi bir zorlama olmaksızın bireylerin kendi iradeleri ile göç etmelerine verilen addır. Zorunlu göç insanların yaşadıkları yeri kendi iradeleri dışında terk etmeleridir.
  2. Süresine göre göç: Mevsimlik göç tarım, hayvancılık, turizm gibi çeşitli faaliyetler nedeniyle bireylerin göç etme faaliyetlerine denilmektedir. Sürekli göç zorunlu göçler gibi insanların bulundukları bölgeleri siyasi, ekonomik ve doğal nedenlerle terk etmelerine denir.
  3. Mesafesine göre göç: İç göç ülke sınırları içerisinde kalıcı veya geçici süreliğine gerçekleşen göçlerdir. Dış göç ülke sınırları dışına yapılan göçlerdir.
  4. Göçün özelliklerine göre: Kırdan kente dikey göç hareketliliği olarak ele alınabilir. Kır ve mezradan kentlere yapılan göçlerdir. Türkiye’de son yıllarda gerçekleşen göçler bu kategoridedir. Bu tür göçler neticesinde köylerde nüfus sürekli azalırken kentlerdeki nüfus ise artmaktadır. Bu durum beraberinde altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık sorunlarını getirmektedir. Kentten kıra Türkiye ölçeğinde pek de görülmeyen ender tersine bir göç hareketidir. Bu açıdan tersine dikey göç hareketi olarak değerlendirilir. Kırdan kıra aynı gelişme düzeyine düzeyine sahip kır ve köy yerleşmeleri arasında gerçekleşen göç türüdür. Kentten kente kentler arasında yapılan göçlerdir (Yüksel, 2014, s.112).

            Konuya emek bağlamında bakacak olursak göç türlerine ek olarak işgücü göçü, beyin göçü ve uluslararası göç oldukça önemli bir hale gelmiştir. Beyin göçü gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru nitelikli işgücünün göç etmesi olarak tanımlanır (Ayıt ve Demet, 2001, s.1). Çağımızda insan topluluklarının yarıdan fazlası az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde toplamaktadır. Bu topluluklar kalkınmaya topyekün önem vermelerine rağmen kalkınma ve gelişme anlayışları farklılıklar göstermektedir. Konu Türkiye ölçeğinde ele alındığında günümüzün gelişmiş ülkeleri olan Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde Türk beyinlerinin çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Özellikle Google, IBM, Sıemens, NASA, Microsoft gibi uluslararası şirketler bunlara örnek verilebilir. Ayrıca her yıl sürekli veya kalıcı olarak yüksek lisans ve doktora amacıyla yurt dışına giden öğrenciler de beyin göçünün birer uzantıları olarak değerlendirilebilir. Beyin göçü sonucunda ülkeler gelişmiş ülke olmanın lokomotifi konumundaki nitelikli beşeri sermaye gücünü kaybetmekte ve ekonomik katma değer olarak gerilere düşmektedir. Ekonomik anlamda gelişmiş birçok ülke için göçmen nüfus ülke ekonomisinin temel bileşenleri arasında sayılmaktadır. Ülkedeki kalış süreleri, gelir ve istihdam durumlarına bağlı olarak göçmenlerin bazıları vatandaşlık elde etmiş olsa da kaçak işçiler ve bu işçilerin ücretleri düşürmesi, akabinde yedek işgücü ordusunun oluşumuna olanak tanıması, toplumsal sınıflar arasında yabancı düşmanlığı her geçen gün yükselmesi, yabancılaşma, sosyal dışlanma gibi problemler başlıca sorun alanlarını oluşturmaktadır (Doğan, 2005, s.19-22). Dolayısıyla devam eden olgusal bir gerçeklik olarak uluslararası göç ise ülkeler arasındaki ücret dengesizliği, ekonomik olumsuzluklar gibi temel faktörlere bağlı olarak özellikle işgücü hareketliliği şeklinde gerçekleşmektedir (Roel, 2007, s.412).

GÖÇÜN SONUÇLARI

            Göçün sonuçlarına baktığımızda göç veren-göç alan bölgelerin sosyolojik, siyasi ve ekonomik yapısını etkilemektedir. Ayrıca istihdam ve işgücüne, kentin fiziki yapısına, ken      t yönetimine, ücret ve gelir dağılımına etkileri ister istemez bulunmaktadır. Bu yönüyle sosyolojik hareketliliğin itici gücü olarak göç, toplumsal dinamiklerin ve iktisadi faaliyetlerin merkezinde yer almaktadır (Kaygalak, 2009, s.18-22).

            Nüfus hareketlerinin başında göç veren birimler üzerinde göçün en önemli etkisi genç, dinamik ve üretken nüfusun bir bölümünün kaybedilmesidir. Bu durum göç eden kitleler içerisinde en fazla üretim yapabilecek durumda olanların olduğunun göstergesidir. Göç veren bölgelerde azalan ve işgücüne katılma potansiyeline sahip nüfus sadece bölgeleri ekonomik anlamda etkilemekle kalmamakta aynı zamanda ekonomik faaliyetlerin veya maddi sermayenin belirli bölgelerde yoğunlaşmasına ve kümelenmesine neden olmaktadır. Nüfusun üretken kısmının ve sermayenin çok hızlı bir şekilde yer değiştirmesi göç veren bölgenin gelişme hızını da düşürmekte ve bölgeler arası gelişme farklılıkların oluşumuna katkı yapmaktadır (Kaygalak, 2009, s.18-19). Göçmenler göç ettikleri yerdeki istihdam ve işgücü profilini de etkilemektedir. Göç eden kitleler içerisinde üretken ve genç nüfus çoğunlukta ise genç işgücü miktarında artış meydana geldiğinde göç edilen yerlerde olumlu bir sinerjinin oluşması sağlanmaktadır. Ayrıca göç edenlerin sahip oldukları yetenekler, katma değerler kent ekonomisi açısından bir kazanç niteliğindedir. Göç eden işçilerin vasıf düzeylerinin yüksek olması göç ettikleri yerlerde olumlu ve avantajlı bir şekilde iş bulmalarına kısmen zemin hazırlayacaktır. Vasıfsız işçiler formel sektörde işe girememelerine neden olmakta ve onları hamallık, inşaat işçiliği, seyyar satıcılık, pazarcılık gibi enformel sektör mesleklerine yönlendirmektedir. Göç eden işgücünün vasıfsız ve gelir düzeyi düşük işlerde çalışması kentsel yoksulluk kavramını gündeme getirmekte, kentte yaşayan yoksul kitlesinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.  Yoksulluk ise kalitesiz yaşam, kalitesiz konut, kalitesiz eğitim, kalitesiz sağlık yardımı sorunlarının temel bileşeni haline gelmektedir (Başel, 2006, s.296).

            Göçler sonucu kentlerde artan nüfus kentlerin dağınık bir şekilde büyümesine ve yetersiz konut ihtiyacına neden olmaktadır. Kentlerde nüfusun hızlı bir şekilde artması konut talebine paralel olarak fiyat spekülasyonlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamakta ve sonuç olarak göçmenler, şehrin dışında kalitesi düşük konutlarda yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla kentin dışında kendine ait barınak inşa eden bireyler belediye hizmetlerinden, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamdan soyutlanmakta, kent içerisinden adeta kır yaşamı sürdürmektedirler. Bu durum ayrıca az gelişmiş ülkelerde gecekondu olgusunu tetiklemekte, kentin kontrolsüz bir biçimde genişlemesine ve sosyo-mekan boyutuyla ayrıma tabi tutulmasına neden olmaktadır. Kısacası, yanlış göç uygulamaları, göç edilen yerlerde işsizlik, terör problemlerinin, riskli ve problemli kentleşmenin en önemli belirleyicileri olmaktadır (Yüksel, 2014, s.118).

            Göç eden kitlenin kentin sosyo-kültürel özelliklerinden ister istemez etkilendiği ve etkilediği bir gerçektir. Göç edenlerin karşılaştıkları farklı kültür, farklı değer yargıları, çevre, farklı eğitim seviyesine sahip insanlar gibi bir dizi faktör göçe maruz kalan bireyleri etkilemekte ve yeni taşındıkları yerde uyum sorunu yaşamalarına sebep olmaktadır. Bazıları köyde kazandığı alışkanlıkları (hayvancılık, sebze, meyve ekimi) devam ettirmeye çalışmakta, fakat kentin gerek fiziki yapısının gerek sosyolojik özelliklerinin buna müsait olmamasını nedeniyle bu alışkanlıklarını devam ettirememektedir. Yani ne tam kentlileşen ne de tam köylü kalabilen bir kitle ortaya çıkmakta, günümüzün tabiriyle bu kitle ‘‘araftakiler’’ olarak adlandırılmaktadır (Tezcan, 2011, s.117).

Yazar: Uğur AYDIN

KAYNAKÇA

Altan, Ö. Z. (2004). Sosyal Politika Dersleri, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakultesi Yayınları, Eskişehir.

Başel, H. (2006). İç Göçün Sonuçları ve İşgücüne Etkileri, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, 51 (3) 296.

Bloch, A. (2011). Göçmenler ve Mülteciler, Siyasal Kitabevi, Ankara.

Doğan, A. E. (2011). Kentleşme, Göç ve Yoksulluk, İmaj Yayıncılık, Ankara.

Jennisen, R. (2005). Casuality Chains In The International Migration System Approach, Population Research and Policy Overview, 26 (4) 412.

Kaygalak, S. (2009). Kentin Mültecileri Neoliberalizm Koşullarında Zorunlu Göç ve Kentleşme, Dipnot Yayınları, Ankara.

Koçak, Y. ve Terzi, E. (2012). Türkiye’de Göç Olgusu, Kafkas Üniversitesi İİBF Yayınları Dergisi, 3 (3) 165.

Neubeck, K.  J., Neubeck, A. M. ve Glasberg, D. S. (2007). Social Problems: A Critical Approach, McGraw-Hill, New York.

Ören, K. (2011). Sosyal Politika, Pelikan Yayınları, Ankara.

Özer, İ. (2004). Kentleşme, Kentlileşme ve Kentsel Değişme, Ekin Kitabevi, Ankara.

Sammersen, M. (2010). Migration, Routledge Publication, Boston.

Sullivan, T. J. (2006). Introduction to Social Problems, Pearson, New York.

Şişman, Y. (2015). Sosyal Sorunlar, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.

Talas, C. (1999). Ekonomik Sistemler, İmge kitabevi Yayınları, Ankara.

Taşçı, F. (2009). Bir Sosyal Politika Sorunu Olarak Göç, Kamu-İş Dergisi,10 (4) 178.

Tezcan, M. (2011). Sosyolojiye Giriş, Anı Yayıncılık, Ankara.

Yamak, R. ve Yamak, N. (1999). Türkiye’de Gelir Dağılımı ve İç Göç, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, 1 (1) 16-28.

Yüksel, H. (2014). Güncel Gelişmeler Işığında Sosyal Politika, Ekin Yayınları, Bursa.

Zaim, S. (1997). Çalışma Ekonomisi, Filiz Kitabevi, İstanbul.

Zastrow, C. (2000). Social Problems, Thomson Learning, London.