Tarih

Dede Korkut’un Üçüncü Nüshası’nın İlk Ağızdan Öyküsü

Dede Korkut’un 3. Nüshası hakkında özellikle sanal ortamda şiddetli diyebileceğimiz tartışmalar oluyor. Bir edebî eserin gündemde olması açısından baktığımızda bu kötü bir şey değil. Eser Metin Ekici ve Yusuf Azmun tarafından yayına hazırlanarak basıldı bile. Aşağıdaki sohbetten anladığımız üçüncü bir baskının da çok kısa bir sürede çıkacak olduğu. Fuat Köprülü’nün bütün Türk Edebiyatından kıymetli gördüğü bir eserin yeni bir nüshasının Türklük Bilimi araştırıcılarını bu kadar heyecanlandırması güzel. Çok sayıda yayının aynı anda çıkması eser üzerinde yapılacak mukayeseli incelemeler için iyi. Araştırıcıların ilk yayını yapma yarışı açısından bir yandan heyecan verici diğer yandan riskli.

***

25 Haziran 2019 tarihinde, saat 16.00 da Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesinde Dede Korkut’un üçüncü nüshasının sahibi Veli Muhammed Hoca, Ahmet Bican Ercilasun Hocam’ı ziyarete geldi. Onunla birlikte torunu 13 yaşındaki İbrahim, DTCF, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünde Doktora yapan Şahruh Ak Atabay ve eşi Sara, Prof. Dr. Yakup Karasoy da sohbette bulundular. Veli Muhammed Hoca, Avrasya Yazarlar Birliğinin kendisine Onur Madalyası vermesi vesilesiyle Türkiye’ye gelmiş. Sohbetin dili Türk Lehçeleri idi. Konu elbette Dede Korkut’un 3. Nüshası üzerine oldu. İki saatlik sohbetten aklımda kalanları burada aktarmak istiyorum.

Veli Muhammed Hoca: 1949 doğumlu, 71 yaşında. Türkmen, Yomut’ların içindeki Hocalar Sülalesinden. Kazakçayı iyi biliyor. Mesleği elektrik mühendisliği. El yazması koleksiyoncusu. Elinde yüz ellinin üzerinde el yazması eser varmış. Sohbette daha çok Ahmet B. Ercilasun Hocam sorular sordu, Veli Muhammed Hoca ve Şahruh Ak Atabay cevap verdiler.

-Ercilasun: Kitabı size satan kişi nereden bulmuş? (Şahruh Ak Atabay cevap veriyor.)
-Veli Muhammed Hoca Aralık 2018’in ilk günlerinde Tahran’a gidiyor. Orada bazı işleri var onları hallediyor. Öğleye doğru Tahran Üniversitesinin karşısındaki İnkılap kitap pazarına gidiyor. Orada yüzlerce kitap dükkânı var. Velimet Hoca’nın bir arkadaşı var Süheyl Rabii. Kendisi Fars, Türkçe bilmiyor. Bu adamın Hüner adlı el yazmaları alıp sattığı dükkânı var. Hoca sabah çantalarını onun yanına bırakmış. Çantaları almaya gidiyor. Kitapçıya “benim için Türkçe, Türkmence kitaplardan bir şey var mı?” diye soruyor. “Hayır yok “ diyor. Çantalarını alıp Gümbet’e gitmek için çıkıyor. Tahran’da Gümbed’e Terminal-i Şark’tan gidilir. “Gitmeden bir de su içeyim” diye dönüp tekrar dükkâna girdiğinde kapıdan elinde kitap olan biri girmiş ve “bu kitabı satmak istiyorum” demiş. Süheyl Rabii kitabı eline almış bakmış, Türkçesi olmadığından “Ne bu anlamıyorum.” demiş. Kitabı Velimet Hoca’ya vermiş. Kitabın ilk sayfası yok. İlk sayfa kayıp. Velimet Hoca da bakmış anlamamış kitabın ne olduğunu. “Bu çok düzgün yazılmış baskı olmasın” demiş. Süheyl “yok bu el yazması, sen al bunu Türkçe el yazmaları koleksiyonuna ekle” demiş. “Zaten 132 kitabın var bu 133. olsun” demiş.
-Ercilasun: Kaç paraya almış?

20-30 liraya alıyor. Çantaları bırakınca kitabı göstermek için Tahran’da Hüseyin Düzgün’ün yanına gidiyor.(Hüseyin Düzgün DLT’yi Farsçaya çeviren kişi.) O kitaba bakınca; “Dede Korkut taklit edilerek yazılan bir eser, çok da değerli değil” demiş. Hoca ona “on – on iki sayfa fotokopi al da bir incele” demiş. Oradan çıkıyor Gümbed’e dönüyor. Annadurdu Unsuru adlı bir tarih araştırmacısı var. Unsuru’ya gösteriyor kitabı. O almış evine götürmüş. On gün onda kalmış. Ona da “bu kitabın durumu nedir?” diye sorduğunda o da “değersiz bir kitap belki Azerbaycanlıların işine yarar” diyor. Kitabı iade ediyor. Hoca, kitabı Sara’nın kuzeni Eyüp Behzat’a taratıyor. Eyüp Behzat’a “bunu tara, bilim adamlarına gönderip kitabın mahiyetini öğrenelim” diyor. Kitabı PDF hâline getiriyorlar. Bu PDF, Metin Ekici’nin elindekiyle aynı. PDF’yi ilk olarak Yusuf Azmun’a gönderiyor. Yusuf Azmun PDF’yi açamıyor. 23 Aralık 2018 Pazar günü bana gönderdi. “Hoca “elimde böyle bir yazma var, bunu incele, ne olduğunu bana söyle” dedi. Ben eseri okuyunca heyecanlandım. Az değil altmış sayfanın üzerinde soylama olmasa da kıymetli Dede Korkut boylamaları vardı. Gereksiz yerlerde niçin sağır-kefli yazıldığı üzerinde düşünmeye başladım. En yakın arkadaşlarımdan Nasır Şahgulu Tebrizi’yi ve Veli Yakubi’yi aradım. İkisi birlikte ve ikisi de Sema Hoca (Barutçu Özönder) ile tezlerinin son aşamasındalar. Onlar benim en yakın arkadaşlarım. Nasır’a “bu Dede Korkut’un yeni bir nüshası, sana gönderiyorum, bana fikrini söyle” dedim. Nasır gece boyunca eserin hepsini okumuş. Pazartesi günü Velimet Hoca’yı aradım. “Sakın bu eseri kimseye verme, bu çok kıymetli bir eser, ömür boyu kitap topladın ama bir eserle anılacaksan o da bu kitap olacak” dedim. Eğer istersen, yayın izni verirsen bunun üzerinde çalışayım, yayınlayalım” dedim. “Tamam, her türlü incelemesini yap” dedi. Yusuf Azmun bize yazdı “bu PDF’yi açamıyorum, yeni bir kopya gönderin” diye. Ben ona “bu Dede Korkud’un yeni bir nüshası, üzerinde ben çalışıyorum” diye cevap yazdım. Sonra başka bir bilgisayarda açtırmış PDF’yi. Yusuf Azmun, Mayıs ayında Timur Kocaoğlu’na yazıyor. Elimde yeni bir Dede Korkut nüshası var, ben bunun transkripsiyonunu bitirdim, bunu yayımlamak istiyorum” diyor. Timur Kocaoğlu, “böyle bir eserin Türkiye’de yayınlanması uygun olur, beraber yaparız” diyor. Bu tarafta böyle bir işbirliği başlıyor. Hoca, Aktav’a gittikten sonra Metin Ekici’ye veriyor. Metin Ekici nüshayı duyurduktan sonra Muhammedzade Sıddık (Hüseyin Düzgün) ortaya çıkıyor. İran’da, “nüshayı ben buldum” diye haberler yaymaya başlıyor. Ben Veli Muhammed Hoca’yı arayarak “Hocam neler oluyor, biz eseri çalışıyoruz, her taraftan bir şeyler duyuluyor” dedim.
-Ercilasun: Sen bitirdin mi çalışmayı?
-Şahruh: Evet yayınevine verdik.
-Ercilasun: Ne zaman basılacak?
-Şahruh: Sayılı günlerde.
-Ercilasun: Bu 1347 (1928) tarihi için ne diyorsun?
-Şahruh: Sonradan okuyan bir kişinin ilavesi.
-Ercilasun: Yusuf Azmun’un kitabı 30 Haziran’da çıkacakmış. Senin kitabın ondan önce çıkacak mı?
-Şahruh: Bilmiyorum. Ben tarih veremiyorum. (Sürpriz bir şekilde 26 Haziranda Metin Ekici’nin yayına hazırladığı “Salur Kazanın Ejderhayı Öldürmesi, Ötüken yayınları arasından çıktı. EA)
-Ercilasun: Birden çok kitabın çıkması iyi bir şey. Ben yazıyı kitabı yayımlayacaklar doğru yayımlasın diye önceden yazdım. Birden çok kitabın çıkması bize de tenkit imkânı sunar. Sen de kitabın 17-18. Yüzyılda yazıldığı konusunda benimle hemfikir misin?
-Hocam bu konuda kitabı satan adamın verdiği bilgi var. Satan adam “ben kendim Kaçar Hanedanına mensubum” diyor. “Bu babadan oğula miras kalarak korunan bir kitap” diyor. “Bu kitaplardan 17 tane var” diyor. “Bu kitaplar arasında Ağa Muhammed Han Kaçar’ın Türkçe Hatıratı var” diyor. “Elimizdeki El Yazması (Dede Korkut) Ağa Muhammed Han’ın kitaplığından” diyor. Yani 18. yüzyıl sonunda yaşamış Ağa Muhammed Han…

Yazar: Prof. Dr. Ekrem Barak Arıkoğlu