Dil

Dilbilimi, Betikbilimi (Filoloji) ile Dilbetimi (Gramer, Dilbilgisi) Terimleri Üzerine

Dilbilimi, betikbilimi (filoloji) ile dilbetimi (gramer, dilbilgisi) gibi dille ilgilenen bilim ve betim alanları çoğunca birbiriyle karıştırılır, hattâ bunlar kimilerince anlamdaş sayılır. Ancak bunlar gerçekte dile yaklaşımları, yöntemleri, yordamları (teknikleri) bakımından bütünüyle ayrı inceleme – araştırma alanlarıdır. Öncelikle dilbilimini alalım: Dilbiliminin alanyazınında, kaynaklarda tanımı genellikle kısaca, yalınca ve alışıldık biçimde dili inceleyen bilim olarak verilir. Ancak bu tanımın anlamı çok yuvarlaktır, diyesim, belirsizdir; bize tam olarak bir bilgi vermez. Bu tanıma bakınca betikbilimi de, dilbetimi de dilbilimiyle aynı anlamı taşır gibi görünüyor. Çünkü onlar da dili -herhangi bir biçimde- inceleyen bilim ve betim alanlarıdır. Oysa biz biliriz ki, bunlar arasında kimi ayrımlar vardır. Demek ki bu ayrımları dile getiren bir dilbilimi tanımına, diyesim, daha sağlıklı bir dilbilimi tanımına gereksinmemiz var. Doğallıkla; dilbilimi eserlerinde sağlıklı, geniş ve ayrıntılı dilbilimi  tanımları vardır, ancak gelin, biz kendi dilbilimi tanımımızı ve ayrıca betikbilimi ile dilbetimi için tanımlarımızı sırayla verelim.

Çağcıl anlamda dilbilimi dili, üstelik de yazıyı değil, konuşmayı özül (temel) alarak her tür törel (etik), beğenisel (estetik), edebî, uslamsal (mantıksal, mantıkî), siyâsî,…v.b. kaygılardan uzak, toplumsal (ekinsel : kültürel, siyâsî, iktisâdî), târihî, özesel (ruhsal, psikolojik), kullanımsal (pragmatik), örgen-işleyişsel (fizyolojik),…v.b. bağlamı ve ilişkileri içinde, olması gerektiği gibi  değil, olduğu gibi, gerektiğinde eşsüremli (“senkronik”, eşzamanlı) olarak (diyesim, şimdi ya da geçmişte belirli bir sürem kesitinde, değişmelerden yalıtık) veyâ artsüremli (“diyakronik”, artzamanlı), tümsüremli (“pankronik”, tümzamanlı) olarak (diyesim, târihî gelişmesi, değişmeleri bakımından), gelecekte dilde gerçekleşebilecek olayları da göz önüne alarak inceleyen bir insan-toplum bilimidir.   

Betikbilimi gerçekte bir dil ve yazın inceleme-araştırma alanı olup geleneksel anlamda; belli bir dilin yazıya geçirilmiş değişkesini özül alarak o dilde yazılmış metinleri, eserleri edebî-edebî olmayan (avâmî), güzel-çirkin, doğru-yanlış, iyi-kötü, ince-kaba,…v.b. törel, beğenisel, uslamsal ve edebiyata ilişkin değer yargılarıyla, ölçütlerle değerlendiren, sınıflara ayıran, doğru, iyi, güzel, edebî, ince,…v.b. metin-eser yazma kurallarını gösteren, düzeltici (normatif) nitelikte olan, belli bir dili târihî gelişme bakımından ele alarak inceleyen, bize bir çeşit belli bir dilin ve o dilde yazan toplumun bir tür ekin târihini de veren, dilbilimi gibi, yine bir insan-toplum bilimidir.   

Dilbetimi, betikbilimi gibi, yine dilin yazılı, yazıya geçirilmiş değişkesini özül alarak dilde kullanılanları doğru, yanlış biçiminde uslamsal ölçütlerle değerlendirmek ve sınıflara ayırmak

yoluyla dildeki biçimlerin yaygın kullanım eğilimlerini bir kurallar bütünü olmak üzere yazılı olarak ortaya koymaya çalışan, böylece de dile ya da dillere çeki düzen vermek savında olan, geleneksel uslama yakın, düzeltici bir betim alanıdır.

Buraya değin yazdıklarımızdan sonra dilbilimi, betikbilimi ile dilbetimi arasındaki ayrımları şöyle sıralayabiliriz:

  • Dilbilimi dili incelerken elinde -kendisine özgü olanlardan başka- törel, beğenisel, edebî, uslamsal, siyâsî,…v.b. ölçütleri yoktur. Betikbilimi ile dilbetiminde ise bu gibi ölçütler inceleme-araştırma ve değerlendirmelerde kullanılır. Bununla ilgili olarak dilbilimi dilde olması gerekeni üstün tutmaz, kural koymaz, dilde ancak olanı betimler ve açıklar, olabilecek üzerine fikir yürütür. Ancak betikbilimi ile dilbetimi ise olması gerekeni üstün tutar, bir kural olarak belirler.
  • Dilbilimi dilin özü olarak konuşmayı alır, onu üstün tutar ve yazıyı, yazıya geçirilmiş dil değişkesini dilin kötü bir kopyası sayar. Betikbilimi ile dilbetimi ise yazılmış, yazıya geçmiş dil değişkesini özül olarak alır, onu üstün tutar. Çünkü onlar için konuşma avâmî, edebî olmayan, bozuk ve kaba sayılır.
  • Dilbilimi ancak gerektiğinde; dili incelemekte târihe başvurur. Betikbilimi ise ister istemez her zaman târihe başvurur, buna zorunludur. Bu onun inceleme yönteminin gerektirdiği bir tutumdur; amacına ancak bu yolla ulaşır. Dilbetimi de genellikle târihe başvurur, târihî açıklamalarla dilin kullanım eğilimlerini kurallaştırmaya çalışır.
  • Dilbilimi dildeki değişiklikleri, değişmeleri bir bozulma (deformasyon), yozlaşma (dejenerasyon) ya da yanlış gelişme olarak değerlendirmez. Ancak betikbilimi ile dilbetiminin tutucu anlayışlarına göre dildeki herhangi bir değişme genellikle yozlaş-ma, bozulma ya da yanlış gelişme niteliğindedir [Birinci (1.) maddeyle ilişkilendirile-bilir].

Görüldüğü gibi dilbilimi ile betikbilimi ve dilbetimi arasında ayrımlar az değildir ve üstelik çok keskindir. Ancak burada betikbilimi ile dilbetiminden söz ederken geleneksel anlamdaki betikbilimi ile dilbetimini düşündüğümüzü belirtelim. Çünkü çağcıl inceleme-araştırmalarda betikbilimi ile dilbetiminin dile bakışı, yaklaşımı çağcıl dilbilimininkine yakınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Fakat bu çabalar da ayrımları ortadan kaldıracak ölçüde değildir; bunlar da bir başka çeşit karışıklık yaratmaktadır. Bunu da belirtmeliyiz.

Bununla ilgili bir başka konu olarak Çağdaş Türkiye Türkçesi’nde dilbilimi karşılığında çok az kullanılan dilcilik ve Çağdaş Azerbaycan Türkçesi’ndeki -Rusça языказнание ya da лингвистика karşılığındaki- dilçilik terimi de düzgün, yerinde bir terim değildir. Şöyle ki: Türkiye Türkçesi’nde dilcilik terimi artık -daha yerine oturmuş olarak- dilbilimi, betikbilimi ile dilbetimi terimlerinin anlamlarını kendisinde taşıyan, genel nitelikli, ortak bir terim olarak kullanılmaktadır. Gözlediğimiz gibi; Azerbaycan Türkçesi’nde de dilçilik teriminin anlam çerçevesi içine лингвистика (dilbilimi), филолоҝия (betikbilimi) ile грамматика (dilbetimi) kavramları alınmıştır. Şu ayrımla ki, Türkiye dilbiliminde birbirinden başka ve bağımsız olarak dilbilimi, betikbilimi ile dilbetimi bilim ve betim alanları anlayışı vardır. Bu alanların ilgilendikleri nesnenin (diyesim, dilin) ortaklığı onların ortak bir adla birleştirilmesine olanak vermiştir. Azerbaycan Türkçesi’nde ise dilçilik terimine linqvistika, dilbilimi anlamı verilmiş ve fakat bu anlamın içinde betikbilimi ile dilbetimi de düşünülmüş, diyesim, bir çeşit linqvistika, dilbilimi etiketi altında dilbilimiyle birlikte betikbilimi ve dilbetimi gibi içerikleri de, nitelikleri de çok değişik olan alanlara yer verilmiştir. Sorun tam da buradadır. Çünkü yaklaşım, yöntem ve yordam (teknik) bakımından ayrı ayrı dil inceleme-araştırma düzlem-lerinin hepsinin bir yerde toplanması doğru değildir ve gerçekte dilbilimci olmayanların betikbilimci ya da dilbetimci olmalarına karşın kendilerini betikbilimci veyâ dilbetimci değil, dilbilimci olarak tanıtmalarına bu durum yol verir. Gerçekten çok ilginçtir ki, Türkiye’de dilbilimi daha dil çalışmalarına egemen olamadığı için, betikbilimcilerin, dilbetimcilerin sayısı da çok olduğu için, aynı zamanda dilbilimi hakikaten de daha bilimsel olduğu ve bundan ötürü üstün tutulduğu için betikbilimciler, dilbetimciler aslında henüz betikbilimi ile dilbetiminin ilke, yaklaşım, yöntem ve yordamları çerçevesinden çıkmadıkları halde kendilerini dilbilimci olarak tanıtmaktadırlar. Aynı şey Azerbaycan’da da bir başka biçimde kendisini göstermektedir: Adı geçen alanlar arasında güçlü bir ayrılık anlayışı olmadığından kimin betikbilimci, kimin dilbetimci, kimin ise dilbilimci olduğu belli değildir. Diyesim, Türkiye’de dilbiliminin yeniliği, Azerbaycan’da ise yanlış terimin (dilçilik teriminin) yarattığı karışıklık sorun çıkarmaktadır. Bu sorunu aradan kaldırmak için Türkiye’de dilbilimini dil çalışmalarına egemen kılmak yanında Azerbaycan’da da ayrı ayrı alanları değişik adlarla adlandırmalı, o cümleden; Rusça языказнание teriminin karşılığı olarak ya dilbilimi, ya da linqvistika kullanılmalıdır.