Dil

Yusuf Has Hacib (1017-1077) ve Kutadgu Bilig

İslâmi Türk edebiyatını (eseri elimize geçebilen) ilk yazarı Yusuf Has Hacib’dir. Yusuf MS. XI. asır başlarında Türkistan’da Balasagun şehrinde doğmuştur. Bu şehir Karahanlılar devrinin sayılı medeniyet merkezlerindendi. Yusuf Has Hacib, iyi tahsil görmüş, bilgiye kıymet veren, iyi düşünen, iyi yazan, aydın bir ilim, fikir ve sanat adamıydı. 1069-1070 yıllarında Yusuf, Doğu Karahanlılar Devletinin hükümet merkezi Kaşgar’da bulunuyordu. Balasagunda yazmaya başladığı eserini, üzerinde onsekiz ay çalışarak, Kaşgar’da tamamlamış ve 1070 yılında Karahanlı hükümdarlarından Tabgaç Buğra Karahan’a sunmuştur. Aydın hükümdar, bu eseri takdirle karşılamış ve mükafat olarak Has Hacib’lik (baş danışmanlık) rütbesini vermiştir.

Kutadgu Bilig, “kutlu, mesut, mutlu olma bilgisi” insana her iki dünyada, tam manası ile, saadete ermek için takip edilecek yolu gösteren bir eserdir. Bir birine çok sıkı bir şekilde bağlı bulunan fert, cemiyet ve devlet hayatının ideal bir şekilde tanzim edilmesinde gerekli olan zihniyet, bilgi ve faziletlerin nelerden ibaret olduğunu gösterir. “Yusuf, bu eseri ile insan hayatının manasını tahlil ve onun cemiyet, dolayısı ile devlet içindeki vazifelerini tayin eden bir felsefe, bir hayat felsefesi sistemi kurmuştur”.

Kutadgu Bilig’in yazılışında karşılıklı konuşma tarzı kullanılmıştır. Bu konuşmalarla maddi ve manevi saadet yolları araştırılırken dört temel şahıs eserde konuşturulur (5,6,13,14). Bunlar, adaleti, saadeti, aklı, kanaat ve akıbeti temsil eden şahsiyetlerdir. Bunlardan; Töre=adalet, Gündoğdu isimli bir hükümdardır. Kut=saadet, Ay-Toldu adında bir vezirdir. Öke=Akıl, Ögdülmüş adında Ay-Toldu’nun oğlu olan sonraki vezirdir. İrfan=Kanaat ve akıbet, Odgurmuş adında bir zahitdir. Ögdülmüş’ün akrabasıdır. Bunlardan başka eserde Ay-Toldu’nun Hacib ile buluşmasını temin eden Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hacib, arada hizmet gören oğlan, haber getiren Yumuş’cu ve zahidin yanında çalışan Kumaru’da az olmakla beraber bulunan şahsiyetlerdir. Küsemiş arzu ve özlemi. Kumara vasiyet (miras-öğüt)’i temsil eder.

Eserde Töre’nin, Güneş (Gündoğdu )ile, Kut’un Ay (Ay-Toldu) ile temsil edildiği görülmektedir. Ayın ışığını güneşten aldığını bilen Yusuf, Töre’nin güneş gibi ışık kaynağı olduğunu belirtir. “Töre’nin tabiatı güneş gibidir, küçülmez daima bir ve bütündür, parlaklığı aynıdır. Parlaklığını adaletten alır (KB.2789.b)”. “Tabiatı, alimler tarafından aya benzetilen Kut” (KB.730,b,) ise ışığını Töre’den alır, görünür hale gelmesini Töre’ye borçludur. Eserde Gündoğdu, en çok aklı temsil eden Ögdülmüş ile konuşmaktadır, Ögdülmüş; Ay-Toldu’nun oğludur; aslı, soyu ile Ay-Toldu’ya mensuptur. Odgurmuş da Ögdülmüş’ün yakın akrabasıdır. Görüldüğü gibi insanlarla sembolleştirilmiş kavramlar eserde bir hayat felsefesini anlatmaktadır.

Kut kazanma bilgisi olan Kutadgu Bilig, bir bakıma baştan sona Töre’nin (yasa-ahlâk) zuhur tarzı, hükümleri ve dayandığı temel prensipleri anlatan bir eser hüviyetindedir. Eserde devamlı sorulan, soran Töre istediği cevapları; Kut, akıl ve irfandan alır. Akıl ve irfan eserde Kut’dan gelmektedir. Töre’nin tanımlanmasını ise akıl ve irfan yapmaktadır. KB.’de Ahlâki değerler, hukuk, devlet, sosyal ve ekonomik hayata ait kavramlar görülmektedir. Devleti yöneten insanların erdemli (faziletli) kişilerden seçilmiş olması gerekliliği eserde dikkat çekmektedir. Böylece bir çeşit yeteneklilerin (meritokrasi) yönetimi diyebileceğimiz modelde görülmektedir.

Orhun Yazıtlanndaki Bilge Kaan, Bilge Vezir Tonyokuk imajı da eski Türklerde yönetenlerin vasıflarını özetlemesi açısından kayda değerdir. Tonyokuk Anıtlarında; Türk Hakanının millet yolunda “gece uyumadan, gündüz oturmadan” çalışması gerekir . Kutadgu Bilig’de de “hükümdarlıkda esas olan millete hizmet idi” “hizmet etmekle kul bey olur” denmektedir.

Türk dünyasının kültürel birliğinin de şahidi olan Kutadgu Bilig’in bir nüshası, yazıldığı tarihden 400 yıl geçtikden sonra Batı Türk Devleti olan Osmanlılardan Fatih Sultan Mehmet Han’a 1474′ de sunulmuştur. Kutadgu Bilig’i Anadoluya getiren Fenerizade Kadı Ali, Anadolu’dan ilim tahsili için gittiği Türkistan’ın Herat, Buhara ve Semerkand şehirlerinde ilmini tamamladıkdan sonra İstanbula dönmüş ve Bursa Medresesine, Müderrislikle görevlendirilmişti. Fenerizade Kadı Ali, Tokat’da bulunan Kutadgu Bilig’in İstanbula getirilmesini sağlamış ve eser Fatih’in önde gelen yöneticilerinden Şeyhzade Abdurrezzak Bahş’ıya teslim edilmiştir.

Kutadsu Bilig’in yapısı ve içindekiler:

Kutadgu Bilig mesnevi şekli ile yazılmış manzum bir eserdir. Eserin sonunda kaside şeklinde söylenmiş, 124 beyit tutarında üç parça ve metin içinde yeri geldikçe söylenmiş 173 dörtlük vardır. Tamamı 6645 beyittir. Sonradan ilave edildiği düşünülen 77 beyit bu sayıya dahil değildir.

Kutadgu Bilig, önce Tanrı övgüsünde bir münacatla başlar. Sonra Peygamber’in medhini söyler. Bunu dört sahabenin övgüsü takip eder. Dördüncü bölümde, parlak bahar mevsimi’nin ve hükümdar Buğra Han’ın tasviri ve medhi vardır.

Bundan sonra yedi yıldız ve on iki burç hakkında; bilgi’ye, akıl’a dair, dilin meziyeti, kusuru, faydası ve zararı hakkında bahisler sıralanır.

Kitap yazarının, kendinden sonrakilere bir söz bırakmak emelinden, iyilik etmenin faydalarından, bilgi ve aklın meziyetlerinden, kitabın adından, içindeki timsâli şahsiyetlerden bahsedildikten sonra, asıl vak’aya geçilir.

Gündoğdu isimli, bilgili, faziletli, âdil bir hükümdar vardır. Ay-Told’ı adında, fâzıl ve zeki bir adam, uzaktan medhini işittiği hükümdar Gündoğdu’nun hizmetinde bulunmak ister. Bir yolunu bularak onun veziri olur. Sözü, sohbeti, aklı ve bilgisi hükümdar tarafından çok beğenilen ve sevilen bu adamla hükümdar arasında hayat, devlet ve idare problemlerine ait bahisler konuşulur; saadet, adalet, söz ve sözün faydası gibi mevzular üzerinde durulur. Söz arasında Ay-Told’ının saadet, Gündoğdu’nun da adalet olduğu anlaşılır. Fakat her saadet gibi Ay-Told’ının da ömrü uzun olamaz. Vezir, hastalanır ve ölür. Ölümden önce, oğlu Ögdülmüş’e öğütler verir: “Allah’a inan; onun emirlerine uy; iyi ve doğru ol !” gibi öğütlerini sebepleri ve hikmetleriyle birlikte söyler. Hükümdara da bir vasiyetname bırakarak devleti ve halkı nasıl ve ne türlü bir adaletle idare edeceği hakkında bilgiler verir,

O, bir çok iyilikler edip servetini fakirlere dağıtıp bu dünyadan gidince, hükümdar, bu ölçüde asil ve fazıl, ikinci bir insanın yine onun neslinden geleceği düşüncesiyle bu sefer aynı hizmete Ay-Told’ının oğlu Öğdülmiş’i çağırır.

Onunla sohbetler tertipler: Akıl hakkında, bilgi hakkında, gönül zevki, göz zevki, bağlılık, adalet, cömertlik ve siyaset hakkında konuşurlar. “Hükümdarın çevresindeki insanların iyi veya kötü olması hükümdara bağlıdır. Hükümdarlar kötü olmadıkça yanlarında kötü kimseler toplanamaz” gibi hükümlere varırlar. Bir hükümdarın veziri, kumandam, ulu hacibi ne türlü insanlar olmalıdır ? Elçi, kapıcı, katip, hazinadar hatta aşçı başı, içkici başı gibi vazifeliler kimlerden olmalıdır ? gibi, hep devlet ve idare işlerine ait bahisler konuşurlar.

Hükümdar:

“-Ey Ögdülmüş ! Seni bulmak bana bir Tanrı lütfudur. Zulme mani olmam, mülkte adaleti kurmam ve her türlü iyilik için sen sebep oldun. Fakat sen de teksin. Bir gün seni de kaybedebilirim. Halbuki memleket işlerinde faydalı olacak insanlara ihtiyacım var, böyle birini nasıl bulurum ? diye danışır, Ögdülmüş de Odgurmış adlı, çok bilgili ve hakim bir akrabası olduğunu ve onun hükümdara büyük faydası olacağını söyler.

Ancak Odgurmış, dünya heves ve gösterişlerinden sıyrılmış, kendini ebedi alem’in ve büyük akibet’in cazibesine vermiş, olgun bir zahid olmuştur.

Bu sebeple Odgurmış’la Ögdülmiş ve hükümdar arasında bazen yüzyüze bazen mektuplaşarak din ve dünya münazaraları yapılır. Odgurmış dünya nimeti istemez. Eserin bu bölümü İslâm imanının, İslâm tefekkürünün hatta İslâm tasavvufunun derin bilgi, inanış ve düşünüş unsurlarıyla işlenir. Anlaşılır ki dünyanın din adamına da dünya adamına da ihtiyacı vardır. Her iki sınıf insanda vazifelerini kavrayıp iyi davranırlarsa insanların hem dünya hem ahiret saadetleri temin edilmiş olur.

Bu arada yine muaşeret adabına, terbiyeye dair görüşler yapılır. Hizmet erbabına, halka, alim, şair, hekim, efsuncu ve müneccimlere nasıl davranılacağı mevzularıyla; çiftçiler, hayvan yetiştirenler, başka sanatçılar ve fakirler üzerinde konuşulur; her birine nasıl davranmak gerektiği düşünülür. Nasıl evlenilecek ? Çocuklar nasıl terbiye edilecek ? Bunlar görüşülür.

Neticede hükümdar, Odgurmış’ın dünya işlerine karışmayıp kendi köşesinde ibadetle meşgul oluşundaki hikmeti anlar ve onu haklı bulur. Çünkü hükümdarda “Hiç şüphe yok ki ebedi dünya bize doğru yaklaşmaktadır” inancındadır. Odgurmış hükümdara, onun hükümdarlık vazifeleri ve milletine karşı muameleleri hakkında baştan sona medeni, vicdani, insani duygular, öyle bilgiler ve düşüncelerle dolu öğütler verir. Hükümdarla Ögdülmiş, Odgurmış’ın dünya bakımından hakim, ahiret bakımından ruhani şahsiyeti karşısında onsuz yapamayacaklarını anlayarak onu tekrar aradıkları zaman ise, Odgurmış’ın büyük akıbet’e ulaştığını öğrenirler.

Yazan: Hilmi Özden 

Kaynakça 

ARAT, R.R. : Kutadgu Bilig ve Türklük Bilgisi, Türk Kültürü, 98,2-22, (1970)

BANARLI, N. S. :Resimli Türk Edebiyati Tarihi, 3,230-240, Devlet Kitablan,(1971)

BAŞER, S.: Kutadgu Biligde Kut ve Töre, Kültür Bakanlığı Yayınlan, Ankara, (1990)

YUSUF, H.H. . Kutadgu Bilig (Çev : R.R. ARAT), 2. Baskı, II. Cilt, Türk Tanh Kurumu, Ankara, (1974)

ERGİN. M.: Orhun Abideleri, 3. Basb, Boğaziçi Yayınlan, İstanbul, (1975)