Yaşam

Zor Bir Eylem: Düşünmek

“Düşünce yeteneğini öldüren en büyük düşman, alışkanlıklardır.” diyor, Maugham. O halde düşünmek ve düşüncelerin peşinden gitmek arasında büyük farklar vardır. Çağımızda düşündüğümüzü sandığımız çoğu konu aslında düşüncelerin ötesine geçememekten veya herhangi bir kalıptan kurtulamamaktan  ibarettir. Düşüncelerin diyorum çünkü düşünmek ve düşünceye tabi olmak kesinlikle aynı şey değildir. Düşünmek zor bir eylemdir; aklın sınırlarını zorlar, bazen bir su damlasından yola çıkıp bir deryada kaybolmanıza neden olabilir. Tüm bildiklerinizi unutup, kendinizi yeniden inşa edebilirsiniz. Olması gereken tam da budur zaten. Hatta bazen kafayı yiyebilecek hale gelebilirsiniz fakat korkmayın şimdiye kadar kimse düşünmekten kafayı yememiştir. Aksine bu eylem aklını kalıplardan kurtarıp, özgürlüğüne bırakabilenlerin yani son derece akıllı insanların işidir. İnsanın aklını özgürce kullanabilme mutluluğuna erişebilmesini sağlar.

Bir felsefe öğretmeni olarak öğrencilerime hayata dair ne düşündüklerini sorduğum zaman aldığım cevaplar, çoğunlukla bir saat sonrası, gün bitiminde yapacakları eylemler veya gündelik yaşam pratikleri hakkında olmaktadır. Bu nedenle bir sistem üzerinde kafa yoran, sınırları zorlayan insan sayısı çok azdır. Çok açıktır ki bizler toplum olarak düşünmeyen, aklının sınırlarını zorlamayan, aklının yetmediği yerde kabullerle hareket eden bireyler yetiştiriyoruz. Geleceğe dair hiçbir fikri olmayan, yeni bir şey üretmeyen, sorgulamayan bireyler bunun en açık kanıtıdır. Bunda eğitim sistemimizin payı tabi ki küçümsenemez. Felsefenin ve düşünme eğitiminin küçük yaşlarda verilmemesi sorgulamaya kapalı, sabit fikirlere yönelen bireyler yetişmesine neden olmaktadır.

Düşünme eyleminin bu derece azalmasına neden olan etkenlerden birisi de hiç şüphesiz içine doğduğumuz medeni ve bir o kadar da dijital çağdır. Hepimiz sözde birer medeniyet çocuklarıyız fakat medeniyetin hayatımızı dijital alışkanlıklara teslim ettiğinin ve mekanikleştirdiğinin farkında bile değiliz. Çünkü bu çağ düşünmeye kapalı, düşüncelere açık. Birilerinin bizim yerimize hayatımızı kolaylaştırmış olması, bizim adımıza düşünmüş olması işimize geliyor. Yaptığımız tek eylem düşünmek ve yeniden üretmek yerine bu medeniyetin birer parçası olarak ne kadar düşünceli bireyler olduğumuzu kanıtlamaya çalışmak. Yani zihnimizi pasifleştirirken dijitalleşmek ve daha çok dijitalleşmek.

Düşünmek yerine düşünce sahibi olmakla seçtiğimiz yol insanın kendi varlığını sorgulaması gibi basit bir eylemin bile göz ardı edilmesine neden olabiliyor. “Ben kimim? , Varoluş amacım nedir? “ şeklinde sorulan sorular bilinenin aksine insanı karmaşıklığa götürmek yerine, ereksel bir varoluşun içinde olduğunu görmesine de yardımcı olacaktır. Tabi ki düşüncelere teslim olmak yerine düşünmeyi seçersek. Buradan hareketle Aristo’nun “İnsan düşünen bir hayvandır.” öğretisine dikkat çekmek yerinde olacaktır. Aristoteles burada insanın sadece akıl sahibi olmasına vurgu yapmamakta, amaçsal bir varoluşun ancak düşünmekle mümkün olacağını göstermektedir. Bizler eğer çocuklarımızın amaçsal varlıklarının farkında olmasını istiyorsak yani neden ve nasıl var olduğunu bilmesini ve bu yönde fikirler geliştirmesini istiyorsak düşüncelere köle olmak yerine düşünmeyi öğrenmelerine yardımcı olmalıyız. Zira düşünmek düşünceleri de parçalayan bir eylemdir.