Vejetaryenlik ve veganlık son yıllarda popülerleşmiş olsa da aslında tarihi sandığımız kadar yakın olmayan iki felsefedir. En genel tanımıyla vejetaryenler et ve et ürünleri tüketmeyenler, veganlar ise hayvansal ürünler tüketmeyenlerdir. Bu iki grubun alt grupları da mevcuttur, bu alt gruplar farklı ilkelere uymayı şart koşabilir. Vejetaryenler ve veganlar hayvan hakları, bireysel sağlık, çevresel ve dinsel kaygılar sebebiyle bu felsefeleri tercih etmiş olmaları ve tam olarak hangi ürünleri tüketip tüketmedikleri bakımından çeşitlilik ve ayrılık gösterirler. İnsanlar çok çeşitli sebepler yüzünden bu felsefeleri tercih edebilirler.
Günümüz dünyasında yaşam koşullarının her geçen gün daha iyi olduğu bir gerçekliktir. Dünyanın insana sunduğu değişen standartlar, iyileşmiş yaşam koşulları ve ona eşlik eden lüksleri göz önüne alırsak çağdaş insanın eskisine göre sorgulamaya ve araştırmaya daha fazla fırsat bulabildiği ve bilgiye olan ihtiyacının oldukça arttığını çıkarmak mümkün görünüyor. Yaşadığımız çağın bilgi çağı olduğu ifadesi aslında boş bir klişeden öte içinde var olduğumuz çağla alakalı en çarpıcı olgulardan biri olmalı. 21. yüzyıl insanının bilgi olgusu üzerine daha önce hiç olmadığı kadar eğiliyor olması bilginin gerçek kıymetinin aslında yenice kavranabiliyor olduğunu gösteriyor ki bu bizi başka bir sorgulamaya itiyor. Bilgiye olan düşkünlük insan türetimi olan ‘ahlak’ kavramının güçlenmesine de yol açıyor olabilir mi? İnternetin yaygınlaşıp uluslar arası kitlelerin iletişimini kolaylaştırması kimi taze ideolojiler, felsefeler veya dinlerin yaygınlaşmasında aktif rol oynadı. Yaşamak için en temel ihtiyaçlardan olan beslenme ihtiyacını giderme konusunda o kadar zorlanmayan çağdaş dünya insanı tefekkür etmeye fırsat ve güç buldukça ahlaksal birtakım sorgulamalardan kendini uzak tutamadı, bilgiye erişme arzusunu dindirmek için çaba göstermeye başladı. Artık bilgi aristokrasinin tekelinden çıkmış ve tüm ‘’sosyal tabaka’’ların insanlarına paylaştırılmaya başlanmış bir olguya dönüşmüştü. İnsan okudu, araştırdı, işitti, gördü ve hissetti. İnsan kalıplaşmış yargıları yıkmak, doğru bilinen yanlışlara karşı savaşmak istiyordu. Yazımı açmış bu cümleleri okumakta iseniz sizde bahsi geçen ‘’insan’’ olmalısınız. Öyleyse daha fazla uzatmayarak tartışmama başlamak istiyorum.
Öncelikle bu yazımın okuyucuları söz konusu iki felsefenin doğruluğuna ve gerekliğine ikna etmek için yazmamış olduğumu belirtmekte yarar vardır. Amacım bu iki felsefe doğrusunda yanılgıları ve önyargıları gidermek, bu felsefeleri tanıtabilmektir. Birbirimizi anlayarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirebileceğimizi inanan bir birey olarak Bilimdili editörü kimliğimle yazımı sizlere sunmuş bulunuyorum.
Vejetaryenlik yaygın yanılgının aksine salt kırmızı et tüketmeme tavrı değildir. Vejetaryenler deniz canlıları dahil bütün hayvan etlerini tüketmeye karşıdırlar. Hayvan eti ve kemiklerinden elde edilen kemik suyu veya jelatin, et suyu gibi şeyleri de tüketmezler. Bazı vejetaryenler yünden elde edilen eşyaların kullanılmasında ve ikinci el deri kullanımında sakınca görmezler. Deri eşya satın alarak insan, endüstriyelleşmiş hayvan yetiştiriciliğine ister istemez parasıyla destek olur ki bu vejetaryenlerin motivasyonun tam kendisidir. Veganlığı tercih etmek isteyenler genellikle ilkin vejetaryenliği benimseyerek işe başlar çünkü veganlık, vejetaryenizme kıyasla daha tutucudur ve esnek olmayan bir harekettir. Veganlar et dahil hiçbir hayvansal kaynaklı ürünü tüketmez ve kullanmaz. Süt ürünleri, bal ve yün kullanmadıkları arasındadır. Yetiştirilmesinde maymunların kabuklarını kırmaları üzere kullanıldığı hindistan cevizini tüketmeme tutumu sergilerler. Veganların felsefelerini adanmış bir şekilde yaşayabilmeleri için satın alacakları veya kendilerine sunulan her şeye karşı temkinli yaklaşmaları beklenilir.
Vejetaryen veya vegan toplulukları mensubu olmayan bireyler çoğu zaman kendilerini bu tür insanların kararlarının ne kadar radikal ve anlamsız olduğunu düşünürken bulur. Peki, bu felsefelerin temelinde aslında hangi motivasyonlar yatar?
Etik Kaygısı
Hayvanların insanlara hizmet için yaratıldığı algısı uygarlıklar tarihi kadar eski bir yanılgıdır. Hayvanların sırf kendi ihtiyaçları için var olduğu düşüncesi insan egosunu okşayan, bana sorarsanız tehlikeli bir düşüncedir. Yaratıcı hiçbir canlıyı sömürülsünler diye yaratmamıştır. Sütü için hırpalanan hayvanlar, kürkü için vahşice katledilir. Çoğu vegan-vejetaryenler hayvan zulmüne karşı duruş amacıyla bu felsefeleri tercih eder.
Sağlıksal Kaygılar
Et tüketimi çeşitli hastalıklarla sık sık ilişkilendirilir. Söz konusu topluluklara mensup kişilerin et tüketimine olan karşıtlığının altında etin sofralarımıza gelmeden önce maruz kaldığı çeşitli endüstriyel müdahalelerdir. Et ve süt üretim endüstrileri yükselen talebini karşılayabilmek ve her besi hayvanından alabildiği en çok verimi alabilmek için besi hayvanlarına türlü hormonlar ve kimyasallar enjekte etmekte bir sorun görmez. İnsanın ete karşı olan durdurulamaz arzusunu dindirmek hayvancağızlara kalmıştır. Hayvanlara enjekte edilen hormonlar ve kimyasallar ürettikleri sütlere karışarak bizim sindirim sistemimize ulaşır. Bunun insan vücuduna olan olumsuz etkileri çeşitli akademik çalışmalarla gözler önüne serilmiştir. Sebebi bilimsel olarak henüz açıklanmamış olmakla beraber veganlık veya vejetaryenliğe geçiş yapan birçok kişi adet ağrılarında hafifleme tecrübe ettiğini veya adet ağrılarının tamamen kaybolduğunu söyler. Aybaşı dönemi süresi oldukça sıkıntılı geçenler bazen bu felsefeleri bu sebepten tercih edebilmekte.
Çevresel Kaygılar
Kontrolsüz bir şekilde artan dünya nüfusu et ve süt ürünleri tüketimine olan talebi hızlı bir şekilde artırmakta. Tüm insanlığa yetebilecek kadar yoğun bir üretime yetişebilmek için bazı çevresel hassasiyetlerin görmezden gelindiğine şahit olabilmekteyiz. Et üretimi için sarf edilen bitkisel besin kaynaklarıyla daha fazla insan beslenebileceği yaklaşımı çevreci vegan-vejetaryenler için en sağlam motivasyonlardan biridir. Ayrıca daha fazla besi hayvanı demek, daha fazla sera gazı salınımı demektir ki bunun bilim adamlarınca çalışıldığı üzere küresel ısınmaya etkisi fazladır.
En sonunda bir bireyi vegan-vejetaryen olup olmaması üzerine suçlayamaz, tercihlerini tahrip edici bir üslupla eleştiremeyiz. Bunun böyle olması gerektiğini ne vegan-vejetaryen ne de etyer topluluklar dillendiriyor diyemeyiz.
Sonuç
Veganlık-vejetaryenlik ifade edildiği üzere yalnızca bir beslenme tercihi değil, birer yaşam felsefesidir. Doğayla uyum içinde yaşamayı ve öz sağlığa hiç olmadığı kadar özenli olmayı gerektirir. Hayvanlara ve doğadaki diğer canlılara karşı saygılı ve sevgili olmak veganlık ve vejetaryenliğin ilk koşullarındandır. Hayvansal kaynaklı ürünleri yememeyi mahrumiyet olarak algılamazlar, bu onların özgür iradeleriyle ortaya koyduğu bir seçimdir. Her konuda olması gerektiği gibi insanların tercihlerine saygı duyarak hayatta var olmak hepimizin yapması gerekendir.