Dil Tarih

Çuvaş Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Ortak Atasözleri

Yazar: Muhammed Burak Güneri

Atasözleri, geçmişten süregelen geniş zamana yayılmış bilgi ve deneyimler sonucu esasında duygu ve düşüncelerin yansıması olarak, bir milletin zekâsı ve kültürel katmanları gibi birçok konuda bilgi barındıran yol aydınlatıcı niteliğe bürünmüş, genelde söyleyeni belli olmayan ve nesilden nesile aktarılan kalıplaşmış özlü sözlerdir. Ortak atasözleri; Türkçe’nin değişik lehçe, şive ve ağızlarının konuşulduğu bütün bölgelerde dil ve kültür birliğini göstermeleri bakımından oldukça büyük önem taşırlar (Durbilmez, 2017: 152). Anlatılmak istenen durumlar çeşitli kelimeler aracılığıyla öğüt niteliği taşıyarak aktarılır. Hayatın birçok alanında kullanılan atasözleri, dil hazinesi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Söylemek istediğimiz veya uzun cümlelerle anlatmak zorunda kaldığımız bazı durumları, atasözleri arayıcılığıyla kısa ve öz şekliyle dile getiririz. Türkçe kökenli lehçelerde mevcut bulunan yüzlerce atasözü birbirleriyle karşılaştırıldığında aralarındaki benzerliği veya farklılığı ortaya koymaktadır. Ancak bugün Atlantik Okyanusu’ndan Sibirya içlerine kadar uzanan geniş coğrafya içerisinde yaşayan çeşitli Türk kökenli toplulukların hemen hemen aynı düşünceler etrafında toplandıklarını, yaşattıkları atasözlerinden hemen anlayabiliyoruz (Gözaydın, 1998: 708). Şüphesiz, atasözlerinin bir kısmı anlattığı olay ve savunduğu düşünce bakımından bütün insanlığın benimsediği ve kabul ettiği düşünceyi ele alır, davranışı telkin eder. Bu durumda atasözleri evrensel bir nitelik taşır (Yaşar, 2007: 146). Bu çalışmada Çuvaş Türkleri ve Türkiye Türklerinin kullandığı atasözleri içerisinden seçme bazı benzer olan atasözlerine değinilecektir. Birçok Türk lehçesinin birbirine olan bağlılığının bir nevi temsilcisi olan bu ortak atasözleri, vâr oldukları ve yaşatıldıkları müddetçe daima bu bağlılığın bir sembolü olacaktır.

Çuvaş T.: Aca makarmasar, amase iltmest. (Ağlamayan çocuğa meme vermezler.)

Türkiye T.: Ağlamayan çocuğa mama/meme vermezler.

İki tarafta da sentaks açısından birebir benzerlik görünen bu atasözlerinde; ses çıkarmadan alınamayacak haklara değinilmektedir. Bir insan eğer hakkını arıyorsa bunu oturduğu yerden değil, kendi sesini duyurarak yapması gerekmektedir.

Çuvaş T.: Vutta vĭysĭr çuh sünterme huşnĭ.  (Ateşi güçsüzken söndürmek lazım.)

Türkiye T.: Yılanın başı küçükken ezilir.

Atasözlerinin vermek istediği ortak anlam; Büyüyüp çok tehlikeli olabilecek bir durumun daha küçükken önüne geçilmeli, çevreye zarar vermesi engellenmelidir. İki atasözüne baktığımız zaman mânâ yönünden benzerlik görebilmekteyiz. Sadece motiflerde farklılık vardır. Çuvaş Türkçesinde ateş motifi kullanılmışken, Türkiye Türkçesinde yılan motifi kullanılmıştır.

Çuvaş T.: Tumlamran tinis pulat’. (Damladan deniz olur.)

Türkiye T.: Damlaya damlaya göl olur.

TDK’ye göre Türkiye Türkçesindeki bu atasözünün anlamı: “Ufak ufak biriken şeyler, yeri geldiğinde gözle görülür bir büyüklüğe ulaşacağı için küçümsenmemelidir” anlamındadır. Çuvaş Türkçesinde kullanılan atasözü de benzer anlamı ifade etmektedir. Her iki atasözünde de verilmek istenen anlam ve kelimelerin birbirine yakınlığı dikkat çekmektedir.

Çuvaş T.: Hĭvana şamrĭk çuh avaṡṡi. (Kavağı yaşken eğerler.)

Türkiye T.: Ağaç yaşken eğilir.

Türkiye Türkçesinde, Her şeyin küçükken başladığını, küçük yaşlarda eğitimin daha kolay olabileceğini ve büyüdükçe bu durumun zorlaşabileceğini ifade etmek için kullanılan bir atasözüdür. Çuvaş Türkçesinde ise aynı durumun başkası tarafından yapılabileceği söylenmek istenmiş, daha yaşken yani küçükken sahip çıkılması gerektiği mesajı verilmiştir. İki atasözü de her yönüyle birbirine olan bağlılığını benzerliğiyle ortaya koymaktadır.

Çuvaş T.: Sisekene simis kurık, sismennine hıt kurĭk. (Anlayana yeşil ot, anlamayana kuru et.)

Türkiye T.: Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.

Çuvaş Türkçesinde, idrâkı kuvvetli olan bir insanın ot bile yese gayet anlayışlı olabileceği, anlayışsız insanın da anlaması için ancak (idrâkı kuvvetlendirmesi için) kuru et yemesinin kâfi olabileceği belirtilmek istenmiştir. Başka bir bakış açısıyla bakacak olursak; yeşil otun hazmı ve yemesi kolay olur. Kuru etin ise yemesi ve hazmı daha zordur. Anlayışlı insana yeşil ot kâfidir. Anlayışsız insan da kuru ete layıktır. Türkiye Türkçesinde ise bu durum şu anlamıyla karşılık bulur: Anlayışlı insana kısık sesle bir şey anlatılmak istense yeterli olabileceği, anlayışsız insana da bağıra bağıra söz söylense de anlamayacağı dile getirilmek istenmiştir. İki atasözünde de verilmek istenen özlü söz birbirine yakındır. “Anlama, anlayışlı olma” meselesi iki atasözünde de benzer şekilde işlenmiştir.

Çuvaş T.:śĭ çĭhĭ tilikinçe te tulĭ sĭhat. (Aç tavuk rüyasında buğday yer.)

Türkiye T.: Aç tavuk kendini buğday/darı ambarında sanır.

Birbirine benzer olan bu atasözlerinin aktarmak istediği mânâ aynıdır. Yoksulluk çeken bir kimsenin, sürekli bu duruma maruz kalması sonucu kendi hayal dünyasında isteklerini gerçekleştirme ihtiyacı duyması olarak yorumlanabilir. Çuvaş Türkçesinde rüya motifi, bu durumu ifade aracı olarak kullanılmıştır. Türkiye Türkçesinde de durum benzerdir. İnsanın kendini olmak istediği bir yerde sanması veya düşlemesi kendi hayal dünyasıyla ilişkilidir. Rüya hali de bir hayaller alemidir. Buna binaen iki atasözünün de birbirine olan benzerliği ortadadır.

Çuvaş T.: İr avĭtakan kukkukĭn puşi ükse şurĭlnĭ, teşşi. (Erken öten guguğun başı düşüp yarılmış, derler.)

Türkiye T.: Vakitsiz öten horozun başını keserler.

İki atasözü arasındaki tek farklılığın birkaç kelime seçiminde olduğunu görüyoruz. Verilmek istenen ortak anlam aynıdır. Zamansız ve yeri gelmeden konuşmak, hiç beklenmedik sorunlara yol açabilir. Çuvaş Türkçesinde bu durumu anlatım aracı olarak başın düşüp yarılması, Türkiye Türkçesinde ise başın insanlar tarafından kesilmesi eylemi vardır. Tabii ki “baş kesilmesi” eylemi mecazi bir anlatım olarak kullanılmıştır. Buradaki asıl mânâ, yanlış sözlerin kötü sonuçlar doğurabileceğidir.

Çuvaş T.: İr tĭnĭ kayĭk vışĭ vilmen, tet. (Erken kalkan kuş aç ölmemiş.)

Türkiye T.: Erken kalkan yol alır.

TDK’ye göre Türkiye Türkçesindeki bu atasözünün anlamı: “Yapacakları işe herkesten önce başlayanlar, o işten kazançlı çıkarlar.” Çuvaş Türkçesinde de bu anlama yakın bir anlam vardır. Kuş motifi kullanılarak, erken kalkmanın önemi vurgulanmıştır. Çuvaş Türkçesinde bir hayvanın üzerinden aktarım yapılmışken, Türkiye Türkçesinde genelleme yapılarak bu durumun önemi vurgulanmıştır.

Çuvaş T.: Yıt – kaçaka vĭrşşa pallaşat’,etem kalaşsa pallaşat’( Köpekler dolaşarak tanışır, insanlar konuşarak tanışır.)

Türkiye T.: Havyan koklaşa koklaşa, insan konuşa konuşa (anlaşır).

TDK’ye göre Türkiye Türkçesindeki bu atasözünün anlamı: “İnsanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar.” İki atasözündeki benzerlik aşikardır. Çıkarılmak istenen mânâ ise ortaktır. Çuvaş Türkçesinde doğrudan hayvan ismi verilerek “köpek” denmiştir. Türkiye Türkçesinde ise genel hayvanlar kast edilmiştir. Ve iki atasözünde de asıl anlatılmak istenen ortak söz insanların konuşarak anlaşabileceğidir.

Çuvaş T.: Pĭçĭr çun tuhiççen imitlenet. (Çıkmayan can çıkana kadar ümitlendiriyor.)

Türkiye T.: Çıkmadık candan ümit kesilmez.

TDK’ye göre Türkiye Türkçesindeki bu atasözünün anlamı: “Elden gitti sandığımız bir şeyle ilgimiz büsbütün kesilmemişse gereken çabayı harcayarak onun elimizde kalmasını sağlayabileceğimizi umabiliriz.” Çuvaş Türkçesinde de aynı anlamı çıkarmamız mümkündür. Kelimelerin birbirine yakınlığı ve aktarılmak istenen özlü söz ortaktır. Ne olursa olsun ümidin asla yitirilmeyeceği, çaba ve çalışmanın önemi her iki atasözünde de anlatılmıştır.

Çuvaş T.: Hĭy yĭvĭnçe pakşa ta patşa. (Kendi yuvasında sincap da padişahtır.)

Türkiye T.: Herkes evinde ağadır.

Çuvaş Türkçesinde kullanılan atasözünde yuva kelimesi ev/bark anlamında genelleme yapılarak kullanılmıştır. Hayvanların bile kendi evi olduğu müddetçe orada saygın olduğu ve kendisinin orada hüküm sürdüğü ifade edilmiştir. Aslında kast edilen sincap üzerinden herkestir. Türkiye Türkçesinde ise “herkes” denilerek bu durum kapsayıcı bir şekilde ifade edilmiştir. Çıkarılmak istenen mânâ ortaktır.

Çuvaş T.: Vırtan kaska mĭklannĭ, kusan kaşka yakalnĭ. (Yatan tekerlek paslanmış, dönen tekerlek parlamış.)
Vırtakan çul mĭklanat’, şüreken çul yakalat’.
(Yatan taş yosun tutar, gezen taş parlar.)

Türkiye T.: İşleyen demir pas tutmaz (ışıldar).

Çuvaş Türkçesinde iki şekilde ortak anlamı veren bu atasözüne rastlarız. Her ikisinde de tembel olmanın zararı ve çalışanın, çabalayanın fayda sağlayacağını anlatmak isteyen bir atasözüdür. Çuvaşlarda ilk atasözünde “tekerlek” örneği üzerinden bu öğüt verilmek istenirken, ikincisinde “taş” örneği üzerinden verilmiştir. Türkiye Türkçesinde ise işlenmiş bir demirin göz alıcı olması üzerinden bu öğüt aktarılmıştır. Ve hem Türkiye Türkçesinde hem Çuvaş Türkçesinde parlamak fiili göze çarpmaktadır. Çalışmak eylemi parıldamakla özdeşleştirilmiştir.

Kaynakça

Gözaydın, Nevzat: “Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi” 1998, S.6.
Yaşar, Örge: “Bilgi Toplumu Bağlamında Türk Atasözlerinde “Eğitim” Ve “Bilgi” Kavramları Üzerine Düşünceler” 2007, C.6, S.19.
Durbilmez, Bayram: “Türk Dünyası Kültürü”, 2017, Ötüken, İstanbul.
https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78572/cuvas-halk-edebiyati.html
https://sozluk.gov.tr/

 

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...