“Bu makale Bozkır Dergisi’nin I. sayısında yayınlanmıştır.”
İnsanoğlu, târihin her devrinde ölüm ve mezar olguları üzerine düşünmüş ve bu konuda çeşitli inançlar ve fikirler geliştirmiştir. Çeşitli cenâze törenleri, ölü gömme gelenekleri, mezar yapıları, hep bu düşünce ve inançların ortaya koyduğu unsurlardır. Dolayısıyla bu makâlede yanlış bir şekilde balballarla karıştırılan insan biçimli mezar taşları ve bu mezar taşlarının yakın târihli olarak bulunduğu Öğberler köyü örneği ele alınacaktır.
Öğberler, Zonguldak’ın Ereğli ilçesine bağlı olan ve Ereğli merkezine yaklaşık 40 kilometre mesâfede bulunan bir dağ köyüdür. Köy, hem dış görünüş, hem de dil özellikleri bakımından Oğuz-Kıpçak karışımı bir özellik sergilemekte ve Türk kültürüne dâir birçok unsuru bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle dil alanında birçok dilci açısından doğrudan çalışma alanı olabilecek köy hakkında, her ne kadar konumuzla doğrudan bağı olmasa da, araştırmacılara yol göstermek amacıyla bâzı örnekler vermek istiyorum.
Eşimin köyü olması sebebiyle sık sık gittiğim Öğberler ile ilgili Almanya’da yaşayan köylülerin kurduğu Öğberler Diyalog Derneği’nin internet sitesinde yer alan küçük sözlük, önemli bilgiler vermektedir. Sözcükler, doğrudan Oğuz ve Kıpçak etkisini gösterse de, TDK’nın Derleme Sözlüğü (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü) bünyesinde yer almayan sözcüklerin varlığı ayrıca önem arz ediyor. Türkçe sakız sözcüğünün karşılığı olarak “çeynemük”, Türkçe çukur sözcüğünün karşılığı olarak “guytak”, Farsça bahçe sözcüğünün karşılığı olarak “havuçkan”, Farsça rüzgar sözcüğünün karşılığı olarak, rüzgarın değişimi olduğu belli olan “oğüzker”, Fransızca tabure sözcüğünün karşılığı olarak “sokü” gibi sözcükler önemlidir[1].
Köy hakkında kısaca bilgi verdikten sonra asıl konumuzu oluşturan insan biçimli mezar taşlarına bakacak olursak, ölüm, târihin her döneminde insanların en çok ilgisini çeken, en çok korkutan ve en çok düşündüren kavramdır. Târih boyunca her toplum, kendince ölüme açıklamalar getirmiş, ölümden sonrasına dâir düşünceler ve inançlar geliştirmiştir. Elbette Türkler de, târih boyunca ölümle ilgili çeşitli düşünceler geliştirmişler, çeşitli inançları benimsemişler ve bunlara göre bir kültür meydâna getirmişlerdir.
Ölüm inancı, ölüm düşüncesi, ölüm edebiyâtı, ölüm mimârîsi, ölüm san’atı, hep bu kültün unsurlarıdır. Türkler, farklı dinleri benimsemiş olsa bile şamanizm döneminden kalma, ölüme dâir birçok unsuru yeni dînlerine sokmayı başarmışlardır.
İnsan biçimli mezar taşları, hem Türkler, hem de diğer milletler arasında görülen bir mezar taşı yapısıdır. Türkler arasında çok eski zamanlardan beri insan biçimli ya da heykelli mezar taşlarının varlığını biliyoruz. Bu konuda Orkun bölgesindeki Bilge Kağan Yazıtı’nda şöyle bir ifâde yer alır[2]:
“… Sonra [Çin Hakanından] hep heykeltraşlar [getirttim. Benim] sözümü kırmadı. İç [=saray] heykeltraşlarını gönderdi.”
Ölenin ardından yapılan bu insan heykelleri, doğrudan mezarlar içindir. Köl Tiğin’in mezar külliyesindeki insan heykeli[3], bunun göstergelerinden biridir. Ünlü târihçi Jean-Paul Roux, genel olarak mezarın üzerine birisi kocayı, diğeri de karısını temsil eden iki mezar heykeli dikilmekteydi, demektedir[4]. Aynı şekilde bu biçimdeki mezar taşlarının dirilerle ölüler arasında bağ kurmayı amaçladığını ve atalar kültünün bir parçası olduğunu belirtmektedir[5]. Ayrıca Macar halkbilimci Mihály Hoppál, “Avrasya’da Şamanlar” adlı eserinde şamanların insan bedenini dünyânın küçük bir kopyası olarak gördüklerini belirtmektedir[6]. Bu alanda yazılmış en önemli eserlerden olan ve Oktay Belli tarafından kaleme alınan “Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller” adlı kitâbın arka kapak yazısında şöyle denilmektedir[7]:
“İnsan biçimli taş heykel ve balballar, 6.-13. yüzyıllar arasında Türk toplulukları tarafından oldukça yaygın olarak kült merkezlerinin çevresine ve kurganların üzerine dikilmiştir. Taş heykeller balballara kıyasla oldukça özenli ve gerçekçi bir biçimde işlenmişlerdir. Heykellerin özenli ve ayrıntılı olarak işlenmesinin özünde, ölen kişinin varlığının, elle tutulur bir biçimde sürdürülmesi düşüncesi gelmektedir. Bu yüzden taştan yapılan insan heykelleri, Türk tarihinde “Ata Kültü”nü tüm canlılığı ile yansıtmaktadır. İnsan heykellerinin yanı sıra, başında üçgen çıkıntılı bir taç taşıyan Umay Ana heykelleri, doğurganlık, üretkenlik ve koruyuculuğun bir simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde bile Türk toplulukları taştan yapılan insan heykellerini kutsal kabul etmekte ve bunları “taşnine” olarak adlandırmaktadır. Eski inancı sürdüren Türk toplulukları insan biçimli taş heykel ve balballara dualar etmekte, adaklar adamakta, taşları kucaklamakta, saygıyla öpmekte ve isteklerinin olumlu yönde sonuçlanması için bezler bağlamaktadır.”
Oktay Belli’nin bu ifâdesi, Roux ile Hoppál’ın görüşlerini de doğrulamaktadır. Bununla birlikte sayın Belli’nin ifâde ettiği balbal ve insan biçimli mezar taşları arasındaki ayrımı da ortaya koymak gerekir. İnsan biçimli mezar taşları, atalar kültünün bir uzantısı olarak öne çıkarken ve ölülerle dirilerin bağlantısını kurma inancı üzerinden oluşmuşken, balbalların amacı, “Mezarı ve mezarın içinde bulunanları, bu dünyada olacak herhangi bir saldırıya karşı korumak ve ayrıca mezar sahibine ruhlar dünyasında koruyuculuk yapmak; ikincisi ise buna bağlantılı olarak mezar sahibine hizmet etmektir”[8]. Ayrıca balballar, insan biçimli heykellerden ziyâde çok daha basit görünümlü taş eserlerdir.
Türklerin Müslümân olmalarından sonra da insan biçimli mezar taşlarının yapımına ve dikilmesine devâm edilmiştir. Özellikle 11. ve 14. yüzyıllar arasında bu durumun yoğunlaştığını görüyoruz. Konya’da 1298 târihli Âhi Ahmed Şâh ile Malatya’daki Battal Gâzi Tekkesi’ndeki insan biçimli mezardan başka, Erzincan, Malatya ve Manisa çevresinde de birçok örnek yer almaktadır. Hattâ Erzincan’ın Çayırlı ilçesi Başköy’de bir ilkokul öğretmeni ve eşine âid 1968 târihli insan biçimli mezar taşı dikkat çekmektedir[9]. Bu da Anadolu’nun farklı bölgelerinde yakın zamâna kadar bu geleneğin sürdüğünü göstermektedir. Âzerbaycan’ın Şemahlı bölgesinin Dağkölan köyünde bulunan ve 9. ya da 10. yüzyıllara âid olduğu düşünülen insan heykeli biçimindeki mezar taşı da oldukça önemlidir[10]. Ayrıca Ardahan’ın Çıldır ilçesi Akçakale köyündeki 1911 târihli insan biçimli mezar taşı da önemlidir[11]. Elbette Türk dünyâsının genelinde daha birçok örnek vardır. Ancak bu kadar örnek, konumuz açısından yeterlidir.
Tekrar Öğberler köyüne dönecek olursak, Ağustos 2016’da çektiğim dört mezarın, dört adet fotoğrafı, bu noktada önemlidir ve belge işlevi görmektedir. Bu yüzden de dört fotoğraf hakkında tek tek bilgi vereceğim.
Bu fotoğrafın üzerinde herhangi bir yazı ya da târih bulunmamakla birlikte diğer örneklere göre daha eski bir târihe âid olduğu görülmektedir. Büyük ihtimâlle Osmanlı dönemine âid olan bu taş, diğer örneklerdeki gibi herhangi yapılı bir mezarın başında değildi. Büyük ihtimâlle başına dikildiği mezarın kenarları yapılmadığı için zamanla toprağın düzleşmesi sonucu bağımsız bir mezar taşı gibi görünmesine yol açmış olabilir. Bununla birlikte İstanbul ve birçok yerdeki Osmanlı mezar taşları gibi kenara atılan taşlardan biri değildir.
Bu mezar taşı üzerinde de herhangi bir târih ya da isim yer almamaktadır. Ancak taşın kesilme şekli, mezar çevresindeki taşların hâlâ ayakta kalmasından dolayı biraz daha yeni olduğunu söyleyebiliriz.
Bu mezar taşının birçok yeri silinmiş olsa da, üzerindeki “Hüseyin oğlu Mustafa Erdoğan ruhuna fatiha” yazısı ile “d.t. 1308” ile “ö.t. 1.3.1980” târihleri okunabilmektedir. Doğum târihinin hicrî takvime göre yazılmasının sebebi, elbette Osmanlı döneminde doğmuş olmasıdır. Hicrî 1308 yılı, mîlâdî 1890-1891 yıllarına denk gelmektedir. Buna göre bu mezarda yatan kişinin, 89-90 yaşında öldüğünü söyleyebiliriz. Bu arada dikkat edilirse, aynı mezarın parçası olan ve arkaya yerleştirilen mezar taşında da üçgen şeklindeki insan biçimi yer almaktadır ve Oktay Belli’nin ifâde ettiği “başında üçgen çıkıntılı bir taç taşıyan Umay Ana heykelleri” hatırlatmaktadır.
Bu mezâr taşının üzerinde de Mehmet oğlu Hüseyin Erdoğan ruhuna fatiha” yazmaktadır. Ancak mezar taşında târih yer almamaktadır. Bir üstteki mezarla soyadının aynı olması ve Mustafâ Erdoğan’ın babasıyla da aynı isimde olmasından dolayı iki mezar arasında bağ olduğunu söyleyebiliriz.
Fotoğrafları çektiğim târihte, köyün mezarlığında oldukça fazla zaman geçirdim ve neredeyse bütün mezarları inceledim. Yine de gözümden kaçmış olması muhtemel olmakla birlikte gördüğüm kadarıyla insan biçimli olarak niteleyebileceğimiz mezarlar bunlardır. Bu mezar taşı yapısının 1980 yılı gibi yakın bir târihe kadar devâm etmesi de, ayrıca üzerinde durulması gereken bir noktadır.
Kültür, bir toplumu tepeden tırnağa düzenleyen ve bir şekle sokan yapıdır. Türklerde binlerce yıldır süren bu mezar yapısı, ölüme ve atalara yükledikleri anlamı ortaya koyuyor. Ama bunun da ötesinde yaşanılan dîn olan İslâm’ı nasıl algıladıklarını da gösteriyor.
Kaynakça
[1] https://ogberler.wordpress.com/koyuzu-taniyalim/yoresel-konusmalarimiz/ (Erişim târihi: 30.01.2018)
[2] Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları 1, s.58, İstanbul Devlet Basımevi, 1936
[3] Çağatay, Ergun; Kuban, Doğan (ed.), The Turkic Speaking Peoples, 2,000 Years of Art and Culture frome Inner Asia to the Balkans, s.82, Istanbul Chamber of Commers (İstanbul Ticaret Odası), 2008
[4] Roux, Jean-Paul, Altay Türklerinde Ölüm, s.310, Kabalcı Yayınevi, Birinci Basım, İstanbul, Kasım 1999
[5] a.g.e., s.311
[6] Hoppál, Mihály, Avrasya’da Şamanlar, s.223, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2012
[7] Belli, Oktay, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, arka kapak, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2003
[8] Yılmaz, Adil, “Tebriz Azerbaycan Müzesi’nde Bulunan Balbal Formundaki Heykellerin Türk Tarihi Açısından Önemi”(dan. Ahmet Taşağıl), s.8, T.C. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı Genel Türk Tarihi Programı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2012
[9] Çal, Halit, “Türklerde Mezar-Mezar Taşları”, s.299, Aile Yazıları/8, TC Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Yayınları, Ankara, Aralık 2015
[10] Berkli, Yunus, “Azerbaycan-Bakü’de Bulunan İnsan Heykel Biçimli Mezar Taşları ve Orta Asya-Azerbaycan-Anadolu İlişkisi”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, y.2012, s. 61, ss.33, Ankara
[11] Berkli, Yunus, “Ardahan-Çıldır Çevresinde Heykel Biçimli Mezar Taşlarının Türk Sanatındaki Yeri ve Önemi”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, y.2006, s.9, ss.176, s.9, Erzurum