Yazar: Samet Kaya
Giriş
Konumuza girmeden önce terör ve terörizmin ne demek olduğunu, nasıl örgütlendiğini, insan kaynağını, mühimmat ve lojistik desteklerini nereden ve nasıl aldıklarını açıklayalım. Terör örgütleri, farklı ideolojik ve felsefi altyapılarda ve farklı coğrafyalarda kurulsalar bile hepsinin eylem tipi ve kaynakları bununla beraber amaçları da aynıdır. Hangi türde olursa olsun, terör ve terörizm hareketleri ve örgütleri, benzer çerçevelerde birbirleri ile koordineli hareket ederler. Terör ve terörizmin hep beraber zikredilmelerine rağmen, tanımları farklıdır. Terör: Zor yol ve şiddet kullanılarak eylemin yapıldığı tarafa; korku, dehşet, yıldırma ve sindirme duygularını hissettirmek amacıyla her türde şiddet eylemine denir. Terörizm ise, bir ülke içindeki ayrılıkçı grupların, yaşadıkları ülkenin siyasi ve ekonomik düzenine karşı geliştirdikleri eylemlerin süreklilik kazandığı, bir ideolojisi ve felsefi bir fikri olan terör hareketleridir.[1]
Osmanlı Devleti’nde Ermeni Terörü ve Tehcire Giden Süreç
Osmanlı Devleti’nin dönülmez bir sürece girdiği 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ve sonrasındaki Berlin Kongresi ile birlikte, Ermeni Sorunu uluslararası bir boyut kazanmaya başlamıştır. Fakat bunun öncesinde, 1789 Fransız İhtilali ile birlikte başlayan liberal hareketler ve imparatorluklar üzerindeki ayrılıkçı hareketlerin başlaması, Ermeni sorununun temelini oluşturur. Ermeni terörü aslında çok farklı aşamalardan geçerek teşekkül edilmiştir. 1830’lu yıllardan Berlin Kongresi’ne giden sürece kadar, bu eylemlerin ideolojik altyapıları ve felsefeleri oluşturularak silahlı eyleme dönüştürülmek istenilen faaliyetlerin temelleri atılmıştır. Bu ideolojik ve felsefi faaliyetlerin olduğu dönemde, Avrupa’dan ve Rusya’dan Osmanlı coğrafyasına gönderilen misyonerler, bu misyonerlerin açtığı okullar ve bu okullarda verilen eğitim ile bahsettiğimiz silahlı faaliyetlere geçme sürecinde adeta bu okullarda komiteci, ihtilalci ve militan kişilerin zihinsel altyapısı oluşturulmuştur.
Silahlanmaya[2] giden süreçte misyoner faaliyetlerinin yanında Ermeni Patriklerinin konuşmaları, komitacıları çok etkilemiştir. Bu patriklerin başında Mıgırdıç Kırımyan[3] ve faaliyetleri gelir. Birde Kırımyan’ın “Demir Kepçe Vaazı” olarak adlandırılan ve Ermeni komitacıların silahlanmalarında büyük bir öneme sahip olan bu vaazda Kırımyan’ın şu sözleri çok dikkat çekici: “Ermeni halkı, tabii ki sizler silahın neler yaptığını ve neler yapabileceğini çok iyi anladınız. Vatanlarınıza, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza döndüğünüz zaman; silahlanın, silahlanın, silahlanın!”[4]
Hınçak Komitesi, 1887 yılında Avedis Nazarbeykan ve Kafkasya Ermeni gençleri ile birlikte Cenevre’de kurulmuştur. Cenevre’de kurulmuş olması kesinlikle bir tesadüf değildir, bu tür komiteler (terör örgütleri) eylem yapacakları coğrafya dışında kurulurlar. Aynı örneği Taşnak Komitesinde de göreceğiz. Komitalar veya terör örgütleri tamamen dışa bağımlı ve dış desteksiz eylem yapamayacakları için genel merkezleri veya kuruluş yerleri destekçileri olan ülkelerde kurulurlar. Hınçak Komitesinin ilk hedefi Türkiye’de yaşayan Ermenilerin milli bağımsızlığıdır. Kullandıkları metot ise ilk aşamada sağlam bir teşkilatlanma, silahlı saldırılar, eylemler ve faaliyetlerinin sebeplerini açıklayan propaganda idi. Osmanlı hükümetine karşı başta Doğu Anadolu ve Anadolu’nun diğer bölgelerinde asayişin bozulmasını sağlama ve kurmak istedikleri Büyük Ermenistan için “hayat sahası”[5] oluşturma. Propagandalarında, terör ve saldırganlığın savunulması, yıllarca Türklerin Ermenileri “köle” gibi kullandıklarına dair gerçekle bağdaşmayan yayınlar ve söylemlerle halkı kışkırtmaya çalışmışlardır.
Ermeni Devrimci Federasyonu Taşnaksütyun yani Taşnak Komitesi, 1890 yılında Christopher Mikaelyan tarafından Tiflis’te kurulmuştur. Yine Hınçak Komitesi gibi destek gördükleri ülkelerin sınırları içerisinde kurulmuş bir örgüt görüyoruz. Taşnak Komitesinin de gayesi, Türkiye’de yaşayan Ermenilerin siyasi ve ekonomik özürlüğü idi. Türk ve Kürt halkına korku ve tehdit unsurları yaratma, kendilerine tehdit oluşturacak gruplar ile silahlı mücadele ve propaganda yolu ile Ermeni halkı ihtilalci fikirlerle kışkırtma, yaptıkları eylemler arasında birinci idi. Komitenin tüzüğünde, “işbirlikçi olan Ermeni bile olsa ölmeyi hak ediyor” sözü amaçlarını gerçekleştirmede karşılarına çıkabilecek her türlü kişileri yok etme yönünde olduklarının açık bir göstergesidir. Komitenin manifestosundaki bir söz çok ilginçtir, “ya özgürlük ya ölüm” bu söz ile Komitelerin amaçlarını gerçekleştirene kadar durmayacaklarının da bir göstergesidir.
1890-1896 yılları Ermeni terörünün zirvesi adeta doruk noktası idi. Geçen 6 yılda neredeyse olaysız bir yıl geçmemiştir. Şiddetin dozunu her geçen yıl daha da arttıran Ermeni Komitecileri özellikle, Rusların büyük desteği ile devleti aciz durumda göstermek için eylem yaptıkları bölgelerde büyük mezalimler yapmışlardır. Şiddetin dozunu bu düzeyde her geçen yıl arttırmalarının sebebi ise, Avrupa devletleri ve Rusya gözünde iyi bir yer edinmek ve vakti geldiğinde devletlerini kuracakları zaman büyük devletlerin desteklerini arkalarında görmek idi. Aslında başta Rusya ve İngiltere olmak üzere Ermeni Komitelerine hem fikri ve hem de mühimmat kısmında çok büyük destekleri olduğunu ve Ermeni Komitelerinden de bu desteklerin karşılığını beklediklerini açık bir şekilde ifade etmek yanlış olmaz.
1890-1896 Yılları Arasındaki Ermeni Komitelerinin İsyanları-Eylemleri:
- Erzurum Olayı (Haziran 1890)
- Kumkapı Gösterisi (Temmuz 1890)
- Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, (1892-1893)
- Sasun İsyanı (1894)
- Babıali Yürüyüşü (Eylül 1895)
- Zeytun İsyanı (Ocak 1896)
- Van İsyanı (Haziran 1896)
- Osmanlı Bankası Soygunu (Ağustos 1896)
1890’da ki Erzurum olayları ile silahlı eylemlere başlayan Ermeni Terörü, 1896 Osmanlı Bankası soygunu ile zirve yapmıştır. Hatta 1905 yılında dönemin padişahı 2. Abdülhamid’e bile suikast girişiminde bulunulmaya kadar iş çok ciddi taraflara gitmiştir. Tabii ki bu yaptıkları Ermeni Komitacılarının yanına kalmıştır. Avrupalı büyük devletlerin baskıları ve Osmanlı Devleti’nin ses çıkaramaması ile yargılanmalarına rağmen yurt dışına çıkarılmışlardır.
1908 Jön İhtilali[6] ile Ermeni Sorunu çok farklı bir boyut kazanmıştır. 31 Mart Vakası ile 2. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra hükûmet gücünü eline alan İttihat ve Terakki, 2. Abdülhamid dönemindeki kendilerince yanlış olan durumları düzeltmek ve Ermeni Sorunu ile beraber diğer gayrimüslim tebaanın Osmanlı’dan ayrılmasını engellemek adına, Mecliste onlara kendilerini temsil edinme hakkı tanınmıştır ve seçimlere girmelerine izin verilmiştir. Hatta hürriyetin ilanı ile İttihat ve Terakki, Hınçak ve Taşnak Komiteleri ile beraber kutlamalar ve mitingler yapmışlardır.
Bazı kişiler bu olayları İttihat ve Terakki’nin Ermeniler ile iş birliği halinde Osmanlı Devleti’ni parçalamak gibi amaçlarının olduğunu hiçbir kaynağa dayanmayan ideolojik bakış açılarıyla, bilimsel hiçbir dayanağı olmayan fikirleri öne sürseler de bunların hiçbiri doğru değildir. İttihat ve Terakki bu girişimleri tamamıyla iyi niyetli ve devletlerinin çöküşünü engellemek amacıyla yapmışlardır. Fakat ne kadar büyük hata yaptıklarını maalesef geç anlayacaklardır.
1.Dünya Savaşı ve Tehcir:
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı Hükûmeti İttihat ve Terakki’nin Balkan Savaşları’nın getirdiği hem maddi hem de manevi çöküntü içerisinde 1914 yılında başta Rusya ve Avrupalı Devletlerin baskısı ile, Yeniköy Antlaşması yapılmış ve Ermenilere bir muhtariyet yönetimi verilmiştir. Danimarka ve Norveçli iki vali atanmış ve burada Ermeni Komitelerin yıllardır istedikleri “reform” yapılmıştır.[7]
Savaşın çıkması ile İttihat ve Terakki Hükûmeti, bu antlaşmayı fesih etmiş ve Ermeni terörü tekrardan patlak vermiştir. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi ile cepheleri açılmış ve muharebelerde başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşındaki ilk muharebesi 2-16 Kasım Köprüköy Muharebeleridir ve Osmanlı ordusunun zaferi ile sonuçlanmıştır. Köprüköy Muharebelerinden sonra Azap Muharebeleri başlamıştır ve Osmanlı orduları Ermeni destekli Rus ordusunu Azap’ın gerilerine kadar püskürtmüştür.[8] Fakat bu muharebeler sırasında Ermeni Komitacılar, Türk askerinin yollarının üzerine pusular kurmuş, Ruslar işlerini kolaylaştırmak için Ermeni Komitacılarını kullanmışlardır.
Muharebeler sırasında yine Ermeni Komitacılar bizzat Rus Ordusunun içinde yer almış ve Türk askerine karşı savaşmışlardır. Benzer olaylar Sarıkamış ve diğer Kafkasya Harekâtlarında da olmuş ve bu duruma bir son vermek adına ilk adımı Harbiye Nazırı Enver Paşa atmıştır. Enver Paşa, dönemin Dahiliye Nazırı[9] Talat Bey’e[10] yazdığı mektupta bir iskân, tehcir yapılması gerekliliğinden bahseder. Bu durumda çok ince hesaplamalarla Enver Paşa ve 3. Ordu Komutanı Mahmud Kâmil Paşa’nın şifreli mektuplaşmaları ile tehcir kanunu çıkar. Talat Paşa kendi anılarında da[11] Murat Bardakçı’nın yayınladığı kitabında da ne kadar ayrıntılı bir operasyon olduğunu görürüz. [12]
Osmanlı Hükûmeti maalesef ne kadar acı olsa da bu kararı çıkarmaya mecbur bırakılmıştır, hem de bizzat Ermeniler tarafından. Bölümümüzün başında da söylemiştik, İttihat ve Terakki Jön Türk İhtilalinden sonra Ermeni Komiteleri ile iyi ilişkiler kurmaya çalışıp diğer gayrimüslimler ile birlikte Ermenileri de Osmanlı’dan kopmamaları için çeşitli çabaları olmuştur. Fakat bu durumu kendi çıkarları için kullanan Ermeni Komitacıları ilk fırsatta Osmanlıya ihanet etmişlerdir.
Ermeni Tehciri tarihi, bilinenin aksine 24 Nisan 1915 değildir. Bu tarih Ermeni Komitacıların önde gelenlerinin yakalanmaya başladığı tarihtir. Asıl tehcir kanunun çıkış tarihi 27 Mayıs 1915’tir. Fakat bunu bir sonraki yıllarda sözde “soykırım” iddiaları ile Ermenilere göre “soykırımın” başlangıç tarihi olarak kullanılacaktır. Murat Bardakçı’nın bahsettiğimiz kitabında yayımladığı bizzat Talat Paşa’nın özel evrakı olan belgelerde kaç kişi tehcire tabii tutulduğu yazılıdır. Ayrıca iskân edilen halka yapılan yardımların tutanağı ve harcanan paraların tutanakları belgeleri bu kitapta mevcuttur. Tabii ki bu kararı Osmanlı Hükûmeti güle oynaya çıkarmadı, mültecilere olabilecek pusu ve saldırılara karşı önlemler bile alınmıştı fakat maalesef hiç kimsenin istemediği olaylar gerçekleşti.
Kazım Karabekir Paşa 1917’de 2. Kolordu Komutanı olarak Kafkasya Cephesinde görev almıştır ve burada Bolşevik İhtilaline kadar Ermeni Destekli Rus Orduları ile savaşmıştır. İhtilal ile savaştan çekilen Ruslardan sonra bölgede Rus Destekli Ermeni Komitacıları hem sivil halka hem de Türk ordusuna saldırılarda bulunmuşlardır. Kazım Karabekir Paşa, Erzurum’a ilk gelişinde anılarında yazdıkları, Ermeni mezalimini bana göre en iyi anlatan cümledir. “Erzurum’a yaklaşırken insanların beni görüp gülümsediğini sanmıştım, fakat canlı canlı kazığa oturtturulduklarını ve acıdan dişlerinin kasıldığını gördüm” ve sonrasında “Allah benim gözlerimin gördüğünü dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin” bu söz bana göre Ermeni mezalimi anlatan en iyi sözdür.[13]
Nemesis Operasyonu ve ASALA Suikastleri Arasındaki Benzerlikler
Başlıkta benzerlikler derken amacımız şu idi, Ermeni Komitacılar Nemesis Operasyonunda Osmanlı’nın iki Sadrazamı Said Halim Paşa ve Talat Paşayı, Bahriye Nazırı[14] Cemal Paşa ve İttihat ve Terakki’nin Merkez-i Umumisi üyelerinden Teşkilat-ı Mahsusa’nın idarecisi Bahaeddin Şakir ve Trabzon Valisi Cemal Azmi Beyleri katledilmişlerdir. Bu operasyonun mutlak gayesi sözde Ermeni “soykırımının” intikamını almak idi. ASALA (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia)[15] terör örgütü ise kuruluşundan itibaren[16] Türkiye’yi özellikle dış ilişkilerinde bir çıkmaza sokmak için, yurt dışındaki önemli diplomatlarına suikast düzenlemişlerdir. Benzerlikleri dememizin sebebi buradan gelir.
ASALA, terör örgütü de aynı Taşnak ve Hınçaklar gibi Türkiye’nin yurt dışında görev yapan önemli diplomatları ve elçileri hedef almışlardır. Hedef aldıkları diplomatlar ve elçiler öyle sıradan kişiler değildi çok önemli görevlerde yer almış ve yer almakta olan elçi ve diplomatlardı. Bu suikast planları oldukça planlı ve programlı hazırlanmış terör eylemleri idi.
ASALA terör örgütü, Iraklı bir Ermeni olan Harutyun Tokaşyan bilinen adı ile Agop Agopyan tarafından Lübnan’ın Beka şehrinde kurulmuştur.[17] 1970’li yılların başından 1980’li yılların sonuna kadar Türkiye’nin 41 diplomatını aileleri ile birlikle katletmişlerdir. İlk suikast 1973 yılında Amerika’nın Los Angeles şehrinde iki Türk diplomata yapıldı ve yaklaşık 10 yıllık bu suikast silsilesi başlamış oldu. Türkiye’yi sarsan ilk en büyük ASALA eylemi ise Paris’teki Türk Başkonsolosluğunun 1981 yılında dört ASALA militanın işgal etmesi idi. Başkonsolosun ağır yaralanması ve korumasının öldürülmesi ile 15 saat süren işgal sonucunda dört militan yakalandı. Yakalanmalarından 2 yıl sonra yargılanmaya başlayan dört militan sadece 7 yıl hapis cezası aldılar. Çok geçmeden 7 Ağustos 1982’de iki ASALA teröristi Ankara Esenboğa havalimanını bastılar ve 9 kişiyi katlederek 72 kişiyi yaradılar. İki teröristten sağ yakalanmış olan, Levon Ekmekçiyan yargılanıp idam edildi. Fakat ASALA’nın kader çizgisini çizen ve uluslararası olarak tepki çeken ilk eylemi olan Paris’teki Orly havaalanın Türk Hava Yolları bürosuna konulan bombanın patlatılması ile oldu.
O zamana kadar Avrupa ülkeleri katledilen Türk diplomatları için sessiz kalıyor, adeta katliamı izliyorlardı. Fakat kendilerinin canları yandıktan sonra bu durumlara tepki göstermeye başladılar. Bombalama eyleminde Amerikalı, Fransız, İsveç ve Türk vatandaşları olmak üzere 9 kişi hayatını kaybetti ve onlarca kişi yaralandı. Saldırıyı bizzat Agop Agopyan planlamıştı. Örgüt, 1984 yılında bir büyük eylem daha gerçekleştirdikten sonra 1988 yılına büyük bir eylem gerçekleştirmedi. 1988 yılına gelindiğinde ise ASALA’nın lideri Agop Agopyan Atina’da öldürüldü. Kimin öldürdüğü yıllar boyunca konuşuldu fakat hâlâ kesin bir cevap bulunamadı. Liderinin öldürülmesinden dağılan örgütten bir daha sesi çıkmadı, ama katledilen insanlar ise asla unutulmadı.
Sonuç
Hınçak ve Taşnak Komitelerinin eylemleri, suikastleri, terör saldırılarını gerçekleştirirken kullandıkları yöntemler, aldıkları destekler ve desteklendikleri ülkelere bakıldığı zaman, ASALA terör örgütü ile birebir aynı yollarla eylemlerini gerçekleştirdiklerini açık bir şekilde görürüz. ASALA terör örgütünün teşkilatlanma yapısına baktığımız zaman, dünyanın çeşitli yerlerinde irili ufaklı grupları olduğunu görürüz. Bu grupların isimlerinden birini örnek verecek olursak, “Kara 24 Nisan Komando Timi” yani onlara göre sözde Ermeni soykırımının başladığı tarihi isim olarak kullanıp kendilerine bir sözde Komando Timi kuruyorlar. Seneler dahi geçmiş olsa 1890’lı yıllarda silahlı bir şekilde başlayan Ermeni Komitacıların başlattığı isyanlar, 1970’li yıllardan 1980’li yılların sonuna kadar ASALA terör örgütünün yaptığı saldırılar ve suikastler ile amaç ve uygulama olarak aynıdır.
[1] Ali Hakan Akalın, Terör ve Terörizm, (Yüksek lisans tezi, Beykent Üniversitesi), İstanbul, 2009.
[2] Zeynep İskefiyeli, Bağımsız Ermenistan Yolunda Vazgeçilmez Bir Unsur Olarak
Silahlanma (1890-1895), VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical
Researches, Yıl/Vol. 2, Sayı/No. 2 Güz/Fall 2017. Sf. 92-118.
[3] Fikrettin Yavuz, Ermeni Kimliğinin İnşasında Bir Patrik Portresi: Mıgırdıç Kırımyan, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt:2 Sayı:1, Sakarya, 2014. Sf. 257-289.
[4] Fikrettin Yavuz, Bir Din Adamının Ermeni Cemaatine Yaptığı Çağrı Kırımyan ve Demir Kelepçe Vaazı, Sevk ve İskân Kanunu’nun 100. Yılında II. Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçler Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2015, Erzurum. Sf. 826-839
[5] Nazi Almanya’sı döneminde Almanların yaşadığı yerlerde, Almanlar dışında başka bir topluluk kalmayışına kadar yapılan etnik temizlik. Ermenilerin 1890’dan 1920’ye kadar Doğu Anadolu bölgesinde kendi devletlerini kurmak ve nüfus anlamında üstünlük sağlamak için benzer bir politika güttüklerini görüyoruz. Ermeni Komitacılar bunu Nazilerden yaklaşık 40-50 yıl kadar önce yapmaya çalıştığını da görüyoruz.
[6] Necmettin Alkan, Selanik’in Yükselişi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2019.
[7] .Nejla Günay, Yeniköy Anlaşması’nın Ermeniler Üzerindeki Etkileri ve Birinci Dünya Savaşı’nda Rus-Ermeni İşbirliği, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 8, Sayı 16, 2015. Sf. 63-93.
[8] Yarbay Selahattin, Kafkas Cephesinde 10. Kolordunun Birinci Dünya Savaşı Başlangıcından Sarıkamış Muharebelerinin Sonuna Kadar Olan Harekâtı, Yay. Haz., Dr. Öğ. Yb. Zekeriya TÜRKMEN, Tar. Uzm. Alev KESKİN, Tar. Uzm. Fatma İLHAN, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006.
[9] İçişleri Bakanı.
[10] Talat Paşa, Şubat 1917’de Sadrazam olduktan sonra Paşa unvanı almıştır.
[11] Talat Paşa’nın Anıları, Yay. Haz. Alpay Kabacalı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. 2017.
[12] Murat Bardakçı, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrükesi, Everest Yayınları, İstanbul, 2009.
[13] Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik, (3. ve 4. Cilt), Emre Yayınları, İstanbul, 1995. Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), (2 Cilt), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018.
[14] Osmanlı Donanmasının başı, bugünkü anlamıyla Deniz Kuvvetleri Komutanı.
[15] Ermenistan’ın kurtuluşu için Ermeni gizli Ordusu.
[16] Tam yıl belli olmamakla birlikte 1970’li yılların başında kurulduğu kesindir.
[17] Elvin Abdurahmanlı, ASALA Terör Örgütü Nasıl Ortaya Çıktı ve Terör Faaliyetlerinin Amacı, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2019. Sf. 60-73.
Kaynakça:
- Abdurahmanlı, Elvin, ASALA Terör Örgütü Nasıl Ortaya Çıktı ve Terör Faaliyetlerinin Amacı, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2019. Sf. 60-73.
- Akalın, Ali Hakan, Terör ve Terörizm, (Yüksek lisans tezi, Beykent Üniversitesi), İstanbul, 2009.
- Alkan, Necmettin, Selanik’in Yükselişi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2019.
- Bardakçı, Murat, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrükesi, Everest Yayınları, İstanbul, 2009.
- Cabbarlı, Hatem, Ermeni Siyasal Düşüncesinde Terörizm, Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 45, 2013. Sf. 143-176.
- Günay, Nejla Yeniköy Anlaşması’nın Ermeniler Üzerindeki Etkileri ve Birinci Dünya Savaşı’nda Rus-Ermeni İşbirliği, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt 8, Sayı 16, 2015. Sf. 63-93.
- Karabekir, Kazım, Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik, (3. ve 4. Cilt), Emre Yayınları, İstanbul, 1995.
- _______________, Günlükler (1906-1948), (2 Cilt), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018.
- İskefiyeli, Zeynep Bağımsız Ermenistan Yolunda Vazgeçilmez Bir Unsur Olarak Silahlanma (1890-1895), VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical, Researches, Yıl/Vol. 2, Sayı/No. 2 Güz/Fall 2017. Sf. 92-118.
- Talat Paşa’nın Anıları, Yay. Haz. Alpay Kabacalı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. 2017.
- Yarbay Selahattin, Kafkas Cephesinde 10. Kolordunun Birinci Dünya Savaşı Başlangıcından Sarıkamış Muharebelerinin Sonuna Kadar Olan Harekâtı, Yay. Haz., Dr. Öğ. Yb. Zekeriya TÜRKMEN, Tar. Uzm. Alev KESKİN, Tar. Uzm. Fatma İLHAN, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2006.
- Yavuz, Fikrettin, Bir Din Adamının Ermeni Cemaatine Yaptığı Çağrı Kırımyan ve Demir Kelepçe Vaazı, Sevk ve İskân Kanunu’nun 100. Yılında II. Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçler Sempozyumu, 6-8 Mayıs 2015, Erzurum. Sf. 826-839.
- Yavuz, Fikrettin Ermeni Kimliğinin İnşasında Bir Patrik Portresi: Mıgırdıç Kırımyan, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt:2 Sayı:1, Sakarya, 2014. Sf. 257-289.
Yorumla