Tehlike Altındaki Türk Lehçeleri
Yazar: Andrew HIGGINS
Çeviri: Ebru DİLBAS
Bu yazı Andrew Higgins tarafından https://www.nytimes.com/ sitesi için hazırlanmıştır.
Moldova’nın etnik bir yerleşim bölgesinde sayıları giderek azalan insanlar tarafından kullanılan bir Türk dili olan Gagauzcayı kurtarma mücadelesi, eski Sovyetler Birliği’ndeki dil bağlılıklarının duygusal gücünü yansıtıyor.
Şiir koleksiyonları yayımlamış, 20’den fazla kitabın yanı sıra oyunlar yazmış, Moliere gibi yabancı edebiyat devlerinin eserlerini tercüme etmiş ve ana dilinin ustası olarak değerlendirilmiştir. Ne var ki, onun müthiş üretimi okur kitlesinin büyüklüğüyle eşleşmiyor. Çocukları onun yazdığı tek bir kelimeyi bile anlayamıyor. Todur Zanet, o kadar az insan tarafından kullanılan az bilinen bir Türk dili olan Gagauzca yazıyor ki yazar, edebî eserinin asıl değerinin muhtemelen ölü dillerle ilgilenen geleceğin akademisyenlerine kalacağından endişe ediyor. “En azından çalışacak ilginç bir şeyleri olacak” dedi. 65 yaşındaki Zanet, eski Sovyet Cumhuriyeti Moldova’da özerk bir etnik yerleşim bölgesi olan Gagauzya’nın başkenti Komrat’ta verdiği röportajda, “Dilimiz ölüyor ve iki ya da üç nesil içinde de ölecek” dedi. Diğerleri ise daha az karamsar ve sadece birkaç bin kişi tarafından evde ve işte rutin olarak kullanılsa da Gagauzcanın, Türkçeye ve eski Sovyetler Birliği’nin Azerbaycan ve Orta Asya gibi bölgelerinde yaygın olarak kullanılan diğer bazı Türk dillerine benzediğini belirtmektedirler.
Komrat Devlet Üniversitesi’nde Gagauzca ve Türkçe dersleri veren dil bilimci ve şair Güllü Karanfil, Gagauz dilinin küçük ve küçülmekte olabileceğini, ancak 300 milyondan fazla insanla “büyük bir dil ailesinin parçası” olduğunu bunun da dünya çapında Rusça konuşanların sayısından daha fazla olduğunu söyledi. “Ölmeyecek” diye ısrar etti.
Türkiye, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin her biri kendi dillerini ve dolayısıyla nüfuzlarını geliştirmek için üniversitede küçük merkezleri finanse etmektedir, bu rekabet Moskova’nın önceki yönetiminin özellikle zararlı bir mirası olan Sovyet sonrası dil politikalarına dayanmaktadır.
Moskova’nın imparatorluğu 1980’lerin sonunda çözülmeye başladığından beri, diller konusunda hararetli tartışmalar ve hatta savaşlar patlak vermiştir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir V. Putin Ukrayna’da Rusça konuşanların, Ukraynaca konuşan tek dilli bir “Nazi” devleti yaratma niyetindeki Ukraynalılardan korunması gerektiğini iddia ettikten sonra geçen yıl Şubat ayında ordusunu Ukrayna’ya göndermiştir.
Bu doğru değildi ancak Sovyet döneminde Baltık Denizi’nden Pasifik Okyanusu’na kadar Rusçanın hegemonik hakimiyetiyle birbirine bağlanmış olan geniş topraklarda dil bağlılıklarının duygusal gücünü yansıtıyordu.
Gagauzya’dan eski bir Sovyet askerî subayı ve tarihçi olan Ignat Cazmali, Komrat’ın doğusundaki kendi köyü Avdarma’da bir müze kurarak yerleşimin Rus, Rumen, Sovyet ve şimdi de Moldova egemenliği dönemlerindeki, her birinin kendi baskın dili olan, genellikle acı dolu yolculuğunu çözmeye çalışmıştır. Sovyet komünizminin “hiçbir zaman enternasyonalizmle değil, etnokrasiyle ilgili olduğunu”, çok sayıda küçük etnik grup ve dili birbirine karşı oynarken etnik Rusların ve dillerinin hakimiyetini sağlamak için tasarlanmış bir sistem olduğunu söylemiştir..
Sonuç, birbirini güçlendiren dilsel ve etnik şikayetlerden oluşan bir matruşka bebeği olmuştur. Sovyetler Birliği, en büyüğü Rusya olmak üzere 15 farklı etnik temelli cumhuriyet içeriyordu. Parçalandığında Moldova, Ukrayna ve Gürcistan gibi içerideki daha küçük bebekler -ve Gagauzlar gibi içerdikleri azınlıklar- dışarı dökülmüş ve kendi dillerinin önceliği için haykırmışlardır.
Moldova’nın Rumence konuşan çoğunluğunun kimliğini savunan büyük sokak protestolarının baskısı altında, 1989 yılında Sovyet Cumhuriyetinin çoğunlukla Rusça konuşan komünist yasama organı “Moldovacayı” – yani Rumenceyi – “devlet dili” ilan etti ve Rusçayı “etnik gruplar arası iletişim dili” konumuna düşürdü. İki yıl sonra Moldova bağımsızlığını ilan etti.
Moldova milliyetçiliğinin yükselişi, çoğunlukla Rusça konuşan ve Moldova’nın Rumence konuşan çoğunluğunun kimlik politikalarının kurbanı olmaktan korkan Gagauzlar gibi azınlık gruplarını endişelendirdi. Ukrayna’daki etnik Ruslar da yeni güçlenen Ukraynaca konuşanlara karşı kaybetme konusunda benzer korkulara sahipti.
O zamana kadar çok az Gagauz kendi ana dilini konuşuyordu. Bu dil 1958’den itibaren kısa bir süre için yerel okullarda öğretilmiş, ancak daha sonra Moskova’nın Rusçayı empoze etme çabalarını hızlandırmasıyla birlikte bu eğitimden vazgeçilmişti. Ancak Moldovalı çoğunluk arasında yükselen milliyetçilik korkusu, Gagauz entelektüellerinin kendi dillerini canlandırmak ve savunmak için paralel bir çaba göstermesine neden olmuştur.
1980’lerde Gagauz dili aktivisti olan Todur Marinoğlu, bunun hemen K.G.B.’nin dikkatini çektiğini ve harekete sızarak yerel dille gerçekten ilgilenen aktivistleri saf dışı bırakıp Moldova’yı Sovyetler Birliği içinde tutmakla ilgilenen diğerlerini desteklediğini hatırlıyor.
Marinoğlu, NATO üyesi Türkiye ile işbirliği yapan bir “pantürkist” militanı olduğu şüphesiyle gözetim altına alınmış ve sorgulanmıştır. Tek gerçek kaygısının ana dilini yeniden canlandırmak olduğu konusunda ısrar etmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmakta olduğunu fark eden Gagauzya’daki yerel komünist elitler, birçoğu Gagauzca konuşmasa da, en azından kısa bir süreliğine Gagauz dilini yeniden canlandırma kervanına katılmışlardır. Bölgenin tamamen Gagauzca olan ilk gazetesi, genel olarak Ana Dil olarak tercüme edilen, Ana Sözü’nün 1988 yılında kurulmasını desteklemişlerdir. Yazar Zanet, gazetenin editörü olmuştur.
Bir yıl sonra, görünüşte Gagauz dilini korumak için ama esas olarak Rumence konuşan Moldovalı milliyetçilere karşı kendi konumlarını korumak için Gagauzya’yı bağımsız bir devlet ilan etmişlerdir.
Ayrılıkçı devlet, Moldova’nın bölgeye özerklik vermeyi kabul etmesinin ardından 1994 yılında dağıldı. Özerk hükûmetteki tüm yetkililerin yerel Türk dilini bilmesine dair yasal bir zorunluluk olmasına rağmen bu oluşum o zamandan beri hepsi Rusça konuşan ve Gagauzca ya da Rumenceyi ya çok az bilen ya da hiç bilmeyen politikacılar tarafından yönetiliyor.
Eski aktivist Marinoğlu, “Gagauzca yazılmış hiçbir resmî belge yoktu” dedi, “Dolayısıyla hiçbir şey değişmedi. Her şey Rusça. Bu bizim kendi dilimizin mezarı.”
Bölgedeki 45 ortaokuldan 42’sinde Rusça, ikisinde Rumence ve birinde de her iki dilde eğitim veriliyor. Bu okullarda ikinci dil olarak Gagauzca dersleri veriliyor ancak pek çok ebeveyn çocuklarının eğitim ve sosyal statü göstergesi olan Rusçayı öğrenmeye odaklanmasını istiyor.
Bölge eğitim dairesi başkanı Natalia Cristeva, Gagauzcayı tanıtmak için çalıştığını söyledi, 2021’de çocukların farklı günlerde Rusça, Rumence ve Gagauzca konuşması gereken üç dilli anaokulları programını başlatmıştır.
Birleşmiş Milletler’in 2010 yılında Gagauzcayı tehlike altındaki dillerden biri olarak ilan etmesinin büyük bir şok olduğunu söyledi – dünya çapında konuşulan toplam 6.700 dilden 2.600’den fazlası artık yok olma riski altında olarak sınıflandırılıyor.
Cristeva çocukken evde babasıyla Gagauzca konuşuyordu ancak Rusça okula gittikten ve kariyeri boyunca tamamen Rusça çalıştıktan sonra şimdi ana dilini akıcı bir şekilde konuşmakta zorlanıyor.
Dili canlı tutma çabaları 2018’de aylar süren hararetli tartışmaların ardından bölge parlamentosunun “Gagauzcanın kullanım alanını genişletmek” için yetkililerin nasıl konuşulacağını bilmeleri şartını da içeren yeni bir yasayı kabul etmesiyle büyük bir ivme kazanmıştır.
Yasanın eş sponsorlarından ve Cazmali’nin Avdarma’daki müzesinin müdürü Elena Karamit, yeni kuralların düzensiz bir şekilde uygulandığını söyledi.
“Tepedeki insanlar Gagauzca konuşsa ve bunu toplum içinde kullanmaya başlasalar bir örnek verirlerdi. Ama hepsi Rusça konuşuyor” dedi Rusça yapılan bir röportajda.
Moldova Bilimler Akademisi’nin yerel bir şubesinin Gagauzca konuşan müdürü Irina Konstantinova, bu şartın en azından Sovyet döneminden bu yana Gagauzlara atfedilen damganın kalkmasına yardımcı olduğunu söyledi.
Ofisi, dili öğrenmek isteyen devlet memurları için bir düzine ders kitabı, çocuk kitapları ve tıp ve ticaret gibi alanlara yönelik özel sözcükleri kapsayan bir dizi Rusça-Gagauzca sözlük geliştirmiştir.
Yazar ve gazete editörü Zanet, Türkiye’nin yurt dışı kalkınma ajansının desteği sayesinde küçük tirajlı dergisini hayatta tutmuştur ancak ana dilinin hayatta kalması konusunda hâlâ karamsar.
“Küçük diller için bir gelecek yok” diyor. “Gelecek büyük dillere ait – İngilizce, Rusça, Çince ve Türkçe.”
Yorumla