DÜŞÜNCE

İnsanın Onulmaz Kusuru: Tezyif

            Bu kusur tarihin belirli döneminde yahut bir devlette/millette çıkmış bir kusur değildir. Bu, yüzyıllardır insanlıkla birlikte süregelen bir insan kusurudur. Türk – İslam geleneğine bağlı olarak, “kusura bakılmaz” “kusur örtülür” düsturuyla hareket etme ahlakına sahip olsak da; etki alanı ve zararı çığ gibi büyüyen bu tip kusurları dile getirmek ve çözüm aramak da yine ahlaki sorumluluklarımızdandır.

Hayalsiz insan olmaz. Her insan hayallerine giden yoldan ilerlemek ister. Hayatını ona uygun biçimde tasarlar. Giyimini, arabasını evini, duruşunu, konuşma tarzını, konuştuğu kişileri ve daha birçok şeyi hayallerine yakınlaşabilmek için belirler/tercih eder. Toplum içerisindeki ekonomik ve sosyal konumunun kişiye bu tür düzenlemeleri yapabilmesine olanak sağlayıp sağlayamadığı da bu noktada oldukça önemlidir. Olanak sahibi birisinin hayalleri uğruna yaptığı eylemler ve aldığı kararlar ile olanak sahibi olmayan birinin hayalleri uğruna yaptığı eylemler ve aldığı kararlar toplum nazarında aynı biçimde değerlendirilmemektedir. Biri “idealist” olarak nitelendirilirken diğeri “konumunun farkında olmadan boş işler peşinde koşmakla” itham edilir.

Meselenin özü, işbu hatalı toplumsal değerlendirmedir.

“Hayal peşinde koşmak” ifadesi, genelde gerçekleşme imkânı oldukça düşük olan şeylerin idrakine varamayıp halen daha ardından gidilmesi gibi bir algısal anlam taşımaktadır. Esasında meselenin özü bu denli olumsuz değildir. Hayal peşinde koşmanın özünde olumluluk vardır. Bu farkındalıkla hareket etmek, doğru güzergâhta ilerlemek demektir.

Her insanın hayali var demiştik. Fakat her insan hayallerine ulaşır diyememiştik çünkü hakikatin eşiğini geçmek ne bireysel ne toplumsal ne de insanlık olarak fayda sağlayacaktır. Fakat şunu da gönül rahatlığıyla dile getirebiliriz ki, hayallerin gerçekleşeni de gerçekleşmeyeni de insana fayda sağlar. Her iki ihtimalde de yeni hayaller üretilir. Gerçekleşen, ulaştığı hayalin daha ötesinde bir hayal kurmaya başlar, gerçekleşmeyen de ulaşamadığı hayalin yerine bir yenisini koyar. Kabul edelim ki ikincisi daha zordur. Hatta zor olan odur. Fakat insanoğlu, hayalsiz bir yaşam süremez. Mayasında hayal vardır.

Mayasında olmayıp da sonradan kazandığı duygudurumlar da vardır. Tezyif bunlardan biridir.

Tezyif; bir şeyi değersiz göstermeye çalışma, aşağılama, küçültme demektir. Tanımı görünce, günümüzde birçok defa şahit olduğumuz meselenin ne olduğuna dair zihnimizde bir fikir canlanıyordur.

Tezyif; hayallerinin peşinden giden, yaşamını bu uğurda tasarlayan ve çalışmalarını bu yönde gerçekleştiren bireylerin maruz kaldığı bir durumdur. Hayal kurup peşinden tüm zahmetlere katlanıp gidemeyen veyahut bu uğurda çaba gösterse de başarılı olamayanlar tarafından maruz bırakılırlar. Elbette ki bu genel bir yargı değildir fakat günümüzde şahit olduğumuz hadiseleri hatırlayınca geneli olmasa da azımsanmayacak bir çoğunluğun bu tutumda olduğunu görebiliriz.

Kendisinin başaramadığı, beceremediği bir şeyi başkası başarıp becerince, kıskançlık ve hasetlik gibi olumsuz duygular ruhu ele geçiriyor ve sonrası malum… Karalama, lekeleme, çamur atma, küçük görme/gösterme, dışlama vb sonuçlar…

Örnekler üzerinden gidelim…

Uçma gösterisi yapan illüzyonistin ve bu gösterisinin arkasında yatan “hileleri” ortaya çıkarma durumu buna bir örnektir. Büyük bir futbol kulübüne transfer olmuş futbolcunun, maç esnasında yaptığı olağanüstü bir hareket veya attığı bir gole karşılık “çok da abartmaya gerek yok, aynısını ben de dâhil çok kişi yapar!” gibi sözlerle yaklaşmak ve bunu kamuoyuyla paylaşmak, yine bir örnek teşkil etmektedir. Günlerce, aylarca hatta yıllarca gecesini gündüzüne katarak kitaplar okuyan bir yazarın yazdığı eserini okuyup, noksan yanlarını ön plana çıkarıp kamuoyu yaratmak ve yazarın eserindeki bahsi geçen noksan taraftan yıkıcı eleştiriler almasını sağlamak, yine buna bir örnektir. Bir bilim adamının, bir ressamın, bir şairin gecesini gündüzüne katarak emek verdiği işi, olumlu yönlerini almadan sadece olumsuz yönleriyle değerlendirmek ve diğer insanları da bu yönde değerlendirmek zorunda bırakmak, yine tezyife birer örnektir. Bu örnekler pek tabii çoğaltılabilir. Örneklerin bu kadarıyla bile meselenin özünün anlaşıldığını düşünüyorum.

Tezyif olarak sözlükte karşılık bulan bu tutum biçimi, bir kusurdur. İnsanın kusurlarından biridir. İnsanın, insana vereceği zararın boyutunu büyüten bir kusurdur. Çalışana, çabalayana, başarana, becerene karşılığının verilmediği, takdir edilmediği ortamlarda filizlenen tezyif, maalesef ki önlenemez bir hızla yayılmaktadır. Yazabilen, gol atabilen, resim çizebilen, rol yapabilen ve birçok şeyi yapmayı becerebilen kişiler, eleştirinin sonunda sırf vermiş olduğu gayret ve emeğinin karşılığı olarak mutlaka ama mutlaka takdir edilmelidir.

Kişi, kendisinin yapamadığı yahut çabalayıp da beceremediği bir şeyi başkası yaptığında erdemle yaklaşması gerekir.

Ortak hayallere sahip kişilerden, biri hayallerine ulaşıp diğeri ulaşamadığında, ulaşamayan kişi kıskanabilir, keyfi kaçabilir, morali bozulabilir, bunlar çok doğal ve insani bir tepkidir. Kıskançlık duygusunun ötesine geçerek, karalama, lekeleme kısacası tezyif etmek ise bir o kadar insanlık dışı davranıştır.

İnsan, “bu kusuruyla yaşamasını öğrenmelidir” düşüncesine kati suretle kapılmamalıdır. Tezyif, doğuştan mayada var olan bir duygunun dışa yansıması değil aksine sonradan zihni melekeler kullanılarak tercih edilen bir yanlış yoldur.

Kusur, bu yanlış yola bile isteye sapmaktır.

Unutulmamalıdır ki; her insan kendine hastır. Tıpkı hayalleri ve hayatları gibi…

Ve yine unutulmamalıdır ki;

Takdir, tezyiften büyüktür…