Teknolojinin Gelişimi Süreci
Rekabet koşullarının iyice zorlaştığı günümüz dünyasında işletmelerin hayatta kalmak ve rekabet edebilmek için teknolojik gelişmeleri takip etmesinin önemi bu husustan kaynaklanmaktadır. Günümüzde, bilim ve teknoloji politikaları, bütün dünyada, ülkelerin, refah düzeyini doğrudan etkileyen, sosyal ve siyasi konjonktüre yön veren, gelişim ve değişim koşullarını ortaya çıkaran politikalar olarak kabul edilmektedir. Teknolojinin bu etkin işlevi sebebiyle bütün ülkeler teknoloji üretmek, başka ülkelerin ürettiği teknolojileri ele geçirmek, kullanmak ve yaymak için çaba içine girmişlerdir.[1]
Yüksek teknoloji, tarihsel gelişimi içerisinde bugünkü konumuna üç ana evreden geçerek gelmektedir: 1960’lı yıllar Bilimsel Araştırma
1970’li yıllar Teknoloji uygulama
1980’li yıllar Ticari Uygulama [2]
Bilimsel Araştırma (1960 – )
İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren temel bilimsel çalışmalar artan bir oranda hız kazandı. Transistörün icadı elektronik alanda devrimci bir buluş olurken ilk bilgisayar çalışmaları da yine aynı dönemde başladı. Daha sonrasında imalat alanında kullanılan araç gereçlerin özellikle tezgâhların boyutlarının küçültülmesi ve işlevsel olabilmeleri için çalışmalar başlatıldı. Elektrik ve mekanik alanında bu ilerlemeler olurken, biyoloji ve tıp alanında hastalıklarla mücadelede yeni metotlar, yeni çareler bulunurken insan vücuduna ilişkin önemli bulgular edinildi. Diğer taraftan malzeme teknolojisi konusunda öncü bilimsel araştırmalar başlatıldı.
Teknoloji Geliştirme (1970 – )
1970’li yıllardan itibaren imalat alanında çok fonksiyonlu ve küçük hacimli donanımların kullanımı arttı. Endüstriyel robotlar ve yeni takım tezgâhları konularında gelişmeler sağlandı. Bilgisayar modelleri ve onların kullanım alanları çoğaldı. Genetik mühendisliğinde ve yeni malzeme türevleri konusunda teknolojik uygulamalar, yeni denemeler dünya çapında yayılmaya başladı. Bu dönem teknolojik uygulamalar ve standardizasyon çalışmalarıyla ağırlık kazandı.
Ticari Uygulama (1980 – )
1980’li yıllardan itibaren ise hemen her alanda yapılan buluşlar hızla ticarileşme süreci kazandı. Bilgisayarların küçülmesi, maliyetlerin düşürülmesi vb. unsurların gündelik hayata hızla girmesi globalleşmeyi hızlandırdı. Yeni iletişim kanalları ve ortamları ivme oluşturdu. Biyoloji, tıp ve malzeme alanında o zamana kadar görülmedik bir bilgi patlaması yaşandı. Yeni bulunan her fikir hemen ürüne oradan da pazarlara sürülmeye başlandı. Teknoloji alanında bugün gelinen en son nokta “ileri teknoloji”dir. Temel bilimler bilgi keşfedicileri, yeni bilgi üreticileri olurken teknoloji bu bilgileri mevcut pazarlar için dönüştürmekte ve sonrasında pazar ortamında ürün ve hizmet şeklinde bilgi kullanıcılarına ulaşmaktadır.[3]
Türkiye açısından teknoloji politikaları incelendiğinde, Cumhuriyet sonrası dönemde teknoloji ile ilişkili politikaların ortaya konduğu, özellikle, 1960 sonrası dönemde kalkınma planları ile paralel oluşturulmuş teknoloji politikalarının ön plana çıktığı ifade edilebilir.[4]
Türkiye’de bilim ve teknolojinin belirli bir politika çerçevesinde ele alınışı Planlı Dönem’le birlikte başlamış, 1963 yılında TÜBİTAK’ın kurulmasıyla bu konuda ilk kez üniversiteler dışında kurumsal bir yapı oluşturulmuştur. 1960’lı yılların TÜBİTAK kanalıyla yürütülen politikası temel ve uygulamalı bilimsel araştırmanın desteklenmesi ve araştırmacı insan gücü yetiştirilmesi şeklinde özetlenebilir. 1972 yılında TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi’nin kurulmasıyla, ülkenin ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda stratejik araştırmalar gündeme gelmiş, üçüncü ve dördüncü Beş Yıllık Plan’larda ise, teknoloji transferi ve teknoloji politikaları bağlamında teknolojik gelişme kavramları işlenmeye başlanmıştır.
Türkiye’nin ilk kapsamlı bilim ve teknoloji politikası çalışması 1983 yılında gerçekleştirilmiştir. “Türk Bilim Politikası:1983-2003” başlıklı bu çalışmanın en önemli sonuçlarından birisi, “Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu” (BTYK) olmuştur. 1983 yılında kurulmasına karşın ilk toplantısını ancak 1989 yılında yapabilen Yüksek Kurul’un ilk somut çalışması, 1993 yılındaki ikinci toplantısında karar altına alınan ve 1983 dokümanının revize edildiği “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003” dokümanıdır. BTYK, 1997 yılından itibaren her yıl toplanarak, Türk bilim ve teknoloji politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında giderek daha etkin bir rol oynamaya başlamıştır.
1923-1960 Dönemi Teknoloji Politikaları
Dönemin başlarında, Cumhuriyet’in ilanıyla beraber yeni düzenlemeler de birbirini izlemiştir. Yıkılan bir yönetim, ardından yeni kurulan bir sistem ve savaşlar nedeniyle hem işgücünü hem de ekonomisini yitirmiş bir tablo çizen Türkiye öncelikle sanayiye ağırlık verme kararı almıştır. I. İktisat Kongresi’nin düzenlemesiyle ekonomik konuların yönünün belirlenmesi hedeflenmiştir. Tarım, sanayiye destek olacak ve sanayinin gelişmesi sağlanacaktır. 1924 yılında İstanbul Ticaret ve Sanayi Odasının hazırladığı Raporda, imalat sanayinin gelişmesi için yönetici ve kalifiye işçi yetiştirilmesi vurgulanmıştır. Yeni Türkiye insan kaynaklarının önemli bir bölümünü kaybetmiş, önemli derecede dış borç yükü olan, gelişmemiş bir tarım ekonomisine sahip, tamamı yabancı sermayenin kontrolünde olan hizmet, ulaştırma ve madencilik sektörleriyle el sanatları düzeyinde tekstil, gıda, seramik, ağaç işleri ve basit kimyasallar üreten işyerlerinden oluşan bir yapı ile yola çıkmış ve bu koşullardan dolayı da teknolojik gelişme için gereken kültürel, bilimsel ve ekonomik alt yapının yetersizliği Cumhuriyet’in ilk yıllarında ilerlemeyi yavaşlatan bir unsur olarak değerlendirilmiştir.[5]
1933 yılı ile birlikte Planlı Kalkınma Modeli’nin uygulanmaya başlanması ve maden, kâğıt, seramik, cam ve kimya sanayisinde yatırımların düzenlenmesi ön plana alınmıştır. Söz konusu yıllarda Batı’da yaşanan siyasi sorunlardan dolayı Türkiye’ye pek çok yabancı bilim adamı gelmiş ve Türk üniversitelerinde eğitim ve bilime katkıda bulunmaları için istihdam edilmişlerdir. Bu dönemde yürürlüğe konulan varlık ve muamele vergisi gibi uygulamalar ise sermaye birikimi ve teknoloji üretme kabiliyetini negatif etkileyen unsurlar olarak dikkat çeker.[6]
1950’li yıllar devletin çoğunlukla yol, baraj ve liman gibi altyapı yatırımlarına yönlendiği dönem olarak değerlendirilebilir. Teknoloji yoğun yatırımlarda özel sektörü destekleyici politikalar uygulama yolu tercih edilmiştir. Ancak, kamu kurumlarının gelişmeleri devam etmiştir, çünkü özel girişimcinin yeterli sermaye birikimine sahip olmaması kamunun öncülüğünü kaçınılmaz kılmıştır. Dönemin diğer gelişmeleri ise Türk Sanayi ve Kalkınma Bankası kurulması ve özel kesime dış kaynaklı krediler sağlanmaya çalışılarak yatırımları arttırmaya yönelik politikalar olarak özetlenebilir.[7]
1960-1980 Dönemi Teknoloji Politikaları
1960’lı yıllar ve sonrasındaki dönemi üç alt döneme ayırmak mümkündür. İthal ikameci sanayileşme politikalarının geçerli olduğu 1963-1980 döneminin en belirgin özelliği TÜBİTAK’ın ve sonrasında Marmara Araştırma Merkezi (MAM)’nin kurulmasıyla birlikte kamu kuruluşları ve üniversitelerde temel olarak araştırmanın geliştirilmesine öncelik verilmesi olarak vurgulanmaktadır. 1960’lı yıllarda uzman ve araştırmacıların eğitimi için yurt dışına çok sayıda personel gönderilmiştir.
1974 Kıbrıs barış Harekâtından sonra maruz kalınan ekonomik ve teknolojik ambargolar; kendi teknolojilerinin özellikle savunma sanayinde yurt içinde üretilmesi kararına yol açmış, bu yönde önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. 1954 yılında yürürlüğe giren Yabancı Sermaye Kanunu çerçevesinde Türkiye’de o yıla kadar yabancı sermaye hemen hemen hiç ele alınmamış, 1950-1980 yılları arasında ise ihmal edilmiştir. Bu dönemde 200 milyon dolarlık yabancı sermaye ülkemize gelmiştir.[8]
İhracata yönelik sanayileşme politikasının öne çıktığı 1980-1989 döneminde en önemli gelişmelerden bir tanesi de 1983 yılında “bilim teknoloji alanında araştırma ve geliştirme politikalarının ekonomik kalkınma, sosyal gelişme ve milli güvenlik hedefleri doğrultusunda tespit edilmesi, yönlendirilmesi ve koordinasyonunun sağlanması” amacıyla Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK)’nun kurulması ve Türkiye’nin “ilk bilim politikası belgesi” olarak kabul edilen Türk Bilim Politikası 1983-2003’ün yayımlanmasıdır. 1983 yılında %0,24 olarak tahminlenen Ar-Ge/GSMH oranını 1993’de %1,0’e yükseltmeyi hedefleyen söz konusu programın uygulamaya konulamadığı belirtilmektedir.[9]
1980 yılından itibaren Serbest Piyasa anlayışıyla rekabet gücünün artırılmasına dayalı politikalar oluşturulmaya başlanmış, yapılan lisans ve teknik yardım sözleşmeleri sonucunda transfer edilen belirli alanlarla ilişkili teknolojiler özümsenmeye çalışılmış ve dışa açılmaya yönelik yatırımlar hızlandırılmıştır. 2000’li yıllardan sonra ise yabancı sermaye yatırımları ile ülke içi teknoloji transfer sürecini hızlandıran kurum sayısı artırılmıştır.[10]
Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nın TÜBİTAK’a 1991 Sonbaharında ek bir kaynak sağlanması ile fiilen 1992 yılında uygulamaya konulan, üniversitelerimizde istihdam edilmek üzere anılan ülkelerden bilim adamı getirme programı çerçevesinde, Kurumumuza esas itibariyle üniversiteler aracılığı ile olmak üzere 200 civarında başvuru yapılmıştır. Hemen hemen tümü pozitif bilimlerde olan bu başvuruların yaklaşık yarısı Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinden, yarısı da Kafkas ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nden ülkemize davet edilen ve gelmek isteyen bilim adamlarına aittir. Ülke bazında ise talebin % 43’ü Azerbaycan’dan, % 30’u Rusya’dan olmuştur.[11]
1990-2000 Dönemi Teknoloji Politikaları
Söz konusu dönemde, teknoloji ve yenilik politikalarının oluşturulmasında yeni bir gelişim sürecine girildiği ifade edilebilir. Bu yıllarda Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) kurulmuş ve 1990’ların ikinci yarısından sonra Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme (KOBİ)’lerde yenilik yaratma, teknoloji transferi ve Ar-Ge faaliyetlerinin finansmanında önemli çalışmalar yapıldığı görülmüştür. 1990’lı yıllarda ulusal yenilik sisteminin kurulmasına ilişkin çalışmalara hız verilmiş ve bu yönde sistemli ve kapsamlı politikalar bütünü geliştirilmiş ve önerilmiştir. Yine bu dönemde bilim ve teknoloji altyapısı hedefli (patent, akreditasyon vb.) temel hukuki altyapı düzenlemeleri hayata geçirilmiştir. 1990’ların en önemli gelişmelerinde biri olarak vurgulanan ulusal yenilik sisteminin yapı taşı olarak kabul edilen Ar-Ge yatırımlarının finansmanı doğrultusunda gerçekleşen TÜBİTAK-TİDEB ve TTGV tarafından Ar-Ge faaliyetlerine bağış ve kredi verilmesi, sadece mali desteğin ötesinde Ar-Ge ve yenilik kültürü oluşturulması yönünde çalışmaların hızlanmasını tetiklemiştir[12]
2000 Yılı ve Sonrası Dönem Teknoloji Politikaları
2000’li yılların başlarıyla beraber TTGV ve TÜBİTAK’ın yenilikçi aktivitelere ve çeşitli girişimcilere mümkün olduğunca teşvik uygulamaları yaptıkları görülmüştür. Ayrıca üniversite-sanayi işbirliğinin önemli bir bileşeni haline gelen teknoparkların oluşturulması süreci de bu dönemde desteklenen faaliyetler arasındadır.[13] Türk Bilim Politikası 1983-2003 ve Türk Bilim ve Teknoloji Politikası 1993-2003 dokümanlarıyla önemli bir boyut kazanan teknoloji politikaları, ortaya konulan belgelerin genel geçerliliği tartışmasız unsurlar içermesine ve önemli bazı kurumsal ve yasal değişiklikler getirmesine rağmen tam olarak uygulamaya konulamamıştır. Bunun nedeni ise bilim ve teknoloji alanında paylaşılan bir ülke vizyonunun tanımlanmaması ve önerilen politikaların ilgili bütün kesimler tarafından ortaklaşa sahiplenilmelerinin sağlanamaması olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, refah toplumuna ulaşmada bilim ve teknolojiden etkin araç olarak faydalanmayı sağlayacağı düşünülen BTYK’nın 13 Aralık 2000 tarihli toplantısında 2003-2023 yıllarını kapsayan Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Stratejileri Belgesi’nin hazırlanması kararı alınmıştır. Bir yıl kadar süren hazırlık çalışmalarının ardından 24 Aralık 2001 tarihinde yapılan 7. BTYK toplantısında projenin adı “Vizyon 2023: Bilim ve Teknoloji Stratejileri” olarak belirlenmiş ve projenin ana teması, temel yaklaşımı ve bu kapsamda yürütülecek alt projelerin ayrıntılı içeriği ile yürütme planı ve yönetim şekli onaylanmıştır. Vizyon 2023 ile şekillendirilen Teknoloji Öngörü Projesi’nin başlatılmasının temel nedenleri; elde edilen bulguların bilim ve teknoloji politikalarının oluşturulmasında bir araç olarak kullanılması ve süreç yararları olarak belirlenmiştir. Proje kapsamında, Türkiye için stratejik teknolojiler ile öncelikli Ar-Ge alanlarının belirlenmesi, bilim ve teknolojinin ülke gündemine girmesi ve farkındalığın artması, sürece geniş ve etkin katılım hedeflenmektedir (TÜBİTAK, 2014a: 1). Son dönemde ise teknoloji politikalarında 2005-2010 Bilim ve Teknoloji Politikaları Uygulama Planı doğrultusunda politikaların sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (UBTYS) 2011-2016 oluşturulmuştur.
Tablo 1: Çeşitli Ülke ve Ülke Gruplarının Ar-Ge Harcamalarının GSMH İçindeki Payı (%)
Kaynak: Türkiye Vakıflar Bankası Hazine Bşk. (2007), Küreselleşme Sürecinde Dünya ve Türkiye Ekonomisinde Sektörel Yapıdaki Dönüşüm Üzerine Bir İnceleme, Eylül. https://www.vakifbank.com.tr/documents/earastirma/Kuresellesme_Surecinde_Dunya.pdf
OECD tarafından yayınlanan Bilim Teknoloji ve Sanayi Genel Görünüm 2006 Raporu’nda Türkiye 1985-1995 döneminde milli gelirinden Ar-Ge harcamalarına %0,6 pay ortalamasıyla en düşük skorları kaydeden ülkeler arasında yer almıştır. Günümüzde ise bu durum Tablo 2 de gösterilmiştir.
Tablo 2: Türkiye’de gayrisafi yurtiçi Ar-Ge harcaması
Kaynak: Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri Araştırması, 2014, www.tuik.gov.tr/PdfGetir.do?id=18661 (Erişim tarihi 17 Kasım 2015)
Türkiye’de gayrisafi yurtiçi Ar-Ge harcaması 2014 yılında bir önceki yıla göre %18,8 artarak 17 milyar 598 milyon TL olarak hesaplanmıştır
Kadir CELEP
[1] Yıldız, B., Ilgaz, H., Seferoğlu, S.S. (2010), “Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Politikaları: 1963’den 2013’e Kalkınma Planlarına Genel Bakış”, Akademik Bilişim 2010, Muğla Üniversitesi, s.457.
[2] Erol E., 1982, İşletmelerde Yenilik Politikası, İ.Ü. Yayın. No: 2884, Formül Matbaası, İstanbul, s.9.
[3] Snow C., Ottensmayer E., 1990 Managing Strategies and Technologies, Strategic Management in High Technology Firms, Ed.: Michael W. Lawless, Luis, R. Gomez-Mejia, Greenwich, Jai Press, Connecticut, s.63.
[4] Kayalı dere, G. (2014). “Türkiye’nin Teknoloji Politikalarında Teknoparkların Önemi ve Teknoparklara Yönelik Vergi Avantajları”. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(1). s.77.
[5] Yücel, İ.H. (1997), Bilim ve Teknoloji Politikaları ve 21. Yüzyılın Toplumu, DPT Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Bşk., Ağustos, Ankara. s.46.
[6] Yıldız, B., Ilgaz, H., Seferoğlu, S.S. (2010), “Türkiye’de Bilim ve Teknoloji Politikaları: 1963’den 2013’e Kalkınma Planlarına Genel Bakış”, Akademik Bilişim, Muğla Üniversitesi, s.458.
[7] Oğuztürk, B.S. (2004), “Türkiye’de Uygulanan Teknoloji Politikaları”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları, s.101.
[8] D.P.T. Devlet Planlama Teşkilatı, (1981),http://bliss.dpt.gov.tr/blissweb.php?islem=2&dil=1&d=dptlib&n=0003441, Erişim tarihi: 19.11.2011
[9] Alparslan, B., Afşar, K.E. ve Akseki, U. (2008), “Neo-Liberal Politikalar-Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları Ekseninde Türkiye ve Avrupa Birliği: Türkiye’nin Çevreleşmesi”, 2. Ulusal İktisat Kongresi, 20-22 Şubat, İzmir, s.11.
[10] Şahin, E. (2011). “ Teknoloji Transferi Yöntemleri Bağlamında Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları İle Üniversite Sanayi İşbirliğinin Gelişimi.” Selçuk Üniversitesi Sosyal ve Teknik Araştırmalar Dergisi, 1(2), s.1-19.
[11] TÜRK BİLİM ve TEKNOLOJİ POLİTİKASI 1993-2003 https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/btyk/2/2btyk_karar.pdf
[12] Alpaslan, Afşar, Akseki, a.g.e. s.11
[13] Alpaslan, Afşar, Akseki, a.g.e. s.11
güzel bir yazı