Türkoloji ve Altayistik alanında bir toplantı daha gelenekselleşiyor: Altay Toplulukları Sempozyumu. İki yılda bir düzenlenen uluslararası sempozyum, her defasında farklı bir yerde yapılıyor. Fakat Düzenleme Kurulu’ndan iki isim değişmiyor. Türkiye’den Prof. Dr. İlhan Şahin, Kore’den Prof. Dr. Kim Byung Il.
Sempozyumun altıncısı, 24-26 Temmuz 2017 tarihlerinde, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde yapıldı. Aydın Üniversitesi yöneticileri, Rektör Prof. Dr. Yadigâr İzmirli, Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Abdülhalûk Çay ve özellikle Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şuayip Karakaş bu toplantının sorumluluğunu ve ev sahipliğini üstlenmiş oldular. Türkiye yanında, Japonya, Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan’dan bilim adamları da Düzenleme Kurulu’nda görev alarak sempozyumun uluslararası bir toplantı olmasına katkı sağladılar.
Sempozyumda her defa farklı bir ana konu tespit ediliyor ve bildiriler bu ana konu etrafında hazırlanıp sunuluyor. Altıncı sempozyumun ana konusu “Altay Topluluklarında Mesken-Aile ve Aile Değerleri” idi. Üç gün boyunca bu ana konu etrafında 200’e yakın bildiri sunuldu. Gerek Türkiye’den gerek Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinden katılan genç yaşlı bilim adamları ve uzmanlar, mesken, yerleşim, aile ile ilgili, hepsi birbirinden değerli bilgiler verdiler. Konular tarihin ilk çağlarından başlayarak bugüne kadar geliyor; Türk ve Altay dünyasının bütün coğrafyalarına yayılıyordu.
Destan ve efsanelerde aile, aile ocağı, çekirdek aile, geniş aile, akrabalık terimleri, aile fertleri arasındaki ilişkiler, âdetler ve inanışlar, çadır ve ev şeklindeki çeşitli mesken tipleri, meskenlerin mimari yapısı, bölümleri… Bütün bu konularda yalnız Türk Dünyası’nda değil geniş Altay Dünyası’nda da dikkat çekici benzerlikler bulunduğuna sempozyuma katılanlar hayretle tanık oldular. Elbette sadece benzerlikler değil farklılıklar da dile getirildi. Farklı coğrafi ve ekonomik şartların ne gibi sonuçlara yol açtığı üzerinde de duruldu. Üç gün boyunca bende kalan izlenim, Türk Dünyası yanında Altay Dünyası kavramının da bir anlam ifade ettiğidir. Biz Türkler Moğolistan’a, Kore’ye ve Japonya’ya da uzanarak bu kavramı işleyebilir, hatta bundan bir takım kültürel, ekonomik ve politik sonuçlar da çıkarabiliriz. Dünyada çeşitli ülkelerin, benzerliklerden hareketle çeşitli birlikler meydana getirmeye çalıştığı bir dönemde bizim de buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Sempozyum birçok bilim dallarına açık. Dil, edebiyat, tarih, halk bilimi, sosyoloji, teoloji, siyaset bilimi, iktisat, güzel sanatlar, mimari… Bütün bu alanlardan bilim adamları sempozyuma katıldılar ve her biri kendi uzmanlık alanının penceresinden konulara ışık tutmaya çalıştılar. Dolayısıyla toplantı sadece uluslararası değil aynı zamanda disiplinler arası bir sempozyum olarak da dikkati çekti. Dünyayı yöneten veya yönetme arzusunda olan ülkelerde, bilimsel çalışmalarda şu andaki genel eğilimin disiplinler arası araştırmalara yöneldiğini düşünürsek bu konunun önemi daha iyi anlaşılır.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nin geniş ve ferah salonlarında bildirileri dinleyen katılımcılar bir de güzel sürprizle karşılaştılar. Bir önceki sempozyumda sunulan bildirilerin kitapları. Kitapları diyorum, çünkü bildiriler tek bir cilde sığmamıştı. Üç ciltten biri dil ve edebiyat bildirilerine, biri tarihe, biri de din ve inanç bildirilerine ayrılmıştı. İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nin yayını olarak nefis baskılar hâlinde, dünyanın her tarafından gelen katılımcılara ulaşan bu eserleri, hem bilim hayatımızın, hem matbaacılığımızın, hem de ahilik geleneğimizin uzantısı olan esnaf ve sanatkâr odalarımızın bir yüz akı gibi gördük. Üstelik, bu sempozyumun ve bundan sonraki sempozyumların bildirilerinin de yine aynı odalar tarafından basılacağının müjdesini aldık.
Sempozyumlar, çalıştaylar ve kongreler bilim adamlarını tanıştırma ve kaynaştırma işlevini de görüyorlar. Gençler, yeni girdikleri alanın yaşlı uzmanlarını tanıyorlar, hocalar da gençleri tanıyor. Böylece fikir alış verişinin ve hatta bazen de ortak çalışmaların temeli atılmış oluyor.
Yabancı bilim adamlarına Boğaz’ı, camilerimizi, Ayasofya’yı, Hisarları göstermek de ayrı bir kazanç. İstanbul’u mahvetmiş olsak da gösterecek birkaç şeyimiz kalmış diye sevindik.
Toplantıyı düzenleyenlere, ev sahipliği yapanlara teşekkür etmek… Fakat onlar zaten kültürümüz için iyi şeyler yaptıklarının farkında ve bunun zevki onlara yeter.
Yorumla