Dil Yaşam

Kaşkay Türkleri, Farsça Hikâyeler ve Bu Hikâyelerin Türk Değerleri Açısından İrdelenmesi

 

Kaşkay Türkleri 

Bu çalışmada Kaşkay Türklerinden olan Muhammed Behmenbeygi’nin Fars dilinde yazdığı Kaşkay hikâyeleri ve anılarını irdeleyerek bu hikâyeler çerçevesinde kültür ve edebiyatlar arası etkileşim ve Türk kültürü ve edebiyatının Fars diline etkisini ortaya koyacağız.

Kaşkay Türkleri, bugün İran’ın merkez ve güney bölgesinde yarı göçebe hayat süren ve Oğuz boyundan olan Türk halkıdır. Bugün çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Kaşkaylar, İran’ın merkezinde İran’ın diğer halklarıyla kuşatılmış ve iki dilli bir halk oldukları halde, sıkı bir şekilde il mensubiyeti şuurunu sürdürmektedirler. Her yerleşik veya konargöçer Kaşkay Türkü, bağlı olduğu tayfa, tire, obayı bilir; kendini Türk olarak tanıtır ve “Vilayet-i Kaşakayî”yi kendi vatanı olarak algılar.

Bilindiği gibi İran’da etnisiteyi ana dil belirler. Bu kural bütün Ortadoğu-İslâm ülkeleri için geçerlidir. Ayrı iki dili konuşan insanlar, iki ayrı etnik gruba dahildirler. Aynı dili anadili olarak kullanan insanlar ise, din, inanç, yaşadıkları bölge, yerleşik veya göçebe hayat tarzları ve ırksal yapıları ne olursa olsun, aynı etnik gruptan sayılırlar.[2]

Kaşkay Türklerinin dili, Altay dilleri ailesinden, Batı Oğuz koluna aittir ve Azerbaycan ve Anadolu Türkleri ile aynı kökten sayılır. Kaşkaylar, İran’ın Fars bölgesine yerleşmeden önce Kafkasya, Azerbaycan, Suriye ve Türkiye’de uzun süre yaşamışlar ve o bölgelerde konuşulan dillerin özelliklerini kendileriyle taşımışlardır. Uzun süre Fars eyaletinde, Araplar ve Lorlarla yaptıkları komşuluk münasebetiyle bu dillerden de etkilendikleri söylenebilir.

Fars eyaletinin bütünü, Kaşkay Türklerinin nüfuzu altındadır. Planlı ve büyük bir sahayı nüfuzları altında tutmaktalar ve komşuları olan Bahtiyarîler, Memesenîler, Kohgiluyeler ve Hamselerle iyi bir dostluk ve münasebet içinde olma ihtiyacını sağlamışlardır. Bu sebeple ikinci dil (Farsça) veya bazen üçüncü dilleri (Lorca) de anadili kadar güçlü olmuştur.

Bilindiği gibi 1925-1979 yılları arası İran Türklerinin asimile politikası devridir. Pehleviler döneminde İran’daki Türklere (Azerbaycan Türkleri, Karapapaklar, Kaşkaylar, Türkmenler, Hamseler, Şahsevenler, Halaçlar) zorla Farsça öğretilmek istenilmiştir. İran Türklerine uygulanan bu baskı Kaşkay Türkleri için kanlı olaylarla sonuçlanmıştır. Nitekim kara ve havadan bombalanarak tümden yok etme politikasına kadar uygulamalar gerçekleşmiştir. Arkasından zorla iskân politikası ve uygun olmayan topraklara yerleştirerek ölüm ve hastalıklara ve kıtlıklara terkedilmeleri nüfuslarını azaltmak için yapılan uygulamaların sadece birkaç örneğidir.

Bu yüzden İran Türkleri 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bütün eserlerini Farsça yazmak zorunda kalmışlardır.

***

Farsça ve Türkçe farklı iki dil ailesinden meydana gelmektedir. Fars eyaleti ve Vilayet-i Kaşkayî’de yaşayan Türk ve Fars toplumları kendilerine özgün bir kültür ve toplumsal yapıya sahiplerdir. Bilindiği gibi coğrafî yakınlık toplumlar arasında tam bir yakınlık ve birlikteliği meydana getirmez. Çünkü her milletin kendi sosyal yapısından doğan özellikler vardır.

Gerek insanlar, gerekse toplumlar arasındaki etkileme-etkilenme sürecinde en önemli unsur dildir. Bu açıdan bakıldığında dil bir köprüdür, bir vasıtadır. Her insanın hayata bakış açısı, olayları yorumlama ve nesneleri algılama yöntemi ve niteliği farklılıklar gösterir. Bu genellikle o insana ait olduğu toplumun özelliklerinin tesiriyle belirginleşip olgunlaşır. Aynı toplumun içinde olup aynı dili konuşan insanlarda da algılama ve yorumlama farklılıkları görülmesi tabiidir. Bununla birlikte, anlaştıkları, dil sayesindedir.

Kültür kavramı, genellikle insanların yaptıkları, yani insanın sembolleştirdiği ve meydana getirdiği bir sosyal gerçeklik olarak ele alınır. Kültür sosyolojisi, sosyal gruplardaki örf-adet, gelenek-görenek, çeşitli ritüeller, aile, evlilik kurumları gibi sosyal hayatı oluşturan sosyo-kültürel faaliyetlerin ve kuramların tarih, mitoloji, antropoloji, folklor-halkbilimini dikkate alarak, sosyoloji merkezinde değerlendirip yorumlanmalıdır.

Nerede bir toplum varsa, orda bir kültür doğmuştur. Kültürle toplum ikiz kardeş gibidir, birisi varsa mutlaka öteki de vardır. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü kültür mutlaka bir nüfusta yaşar, onu yaşatacak bir nüfus yoksa kültür ölüdür ve eğer korunabilirse, belgelerde ve alıntılarda yaşar. [3]

Kültür, bir toplumu diğerinden ayırmaya yarayan, onun özelliğini temsil eden bir işaret gibidir. Onun için kültür birliği veya farklılığı, ırk birliği ve farklılığından daha önemli bir özelliktir. Bir milletin kültürü varsa o millet vardır veya bir milletin kültürü yoksa demek ki o millet özünü yitirmiş ve kimlik değiştirmiştir.

Edebiyat, duygu, düşünce ve hayallerin dil malzemesi vasıtasıyla ifade edildiği yazılı ve sözlü ürünlerin tamamını kapsar. Bu kapsamda var olan bilginin, duygu ve düşüncenin ifade ediliş tarzı bir sanattır.

Başka birçok öge gibi, edebiyat da toplumsal yapıyı oluşturan kültür ögelerinden biridir. Hem toplumdan etkilenir hem de toplumu etkiler ve sosyal yapının gelişmesinde katkıda bulunur. Toplumsal ve kültürel değerler gelecek kuşaklara edebiyat aracılığı ile aktarılır. Böylece kültürel boşluğun yaşanmamasında ve toplumsal bilincin canlı tutulmasında edebiyatın payı büyüktür. Çeşitli sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyet gibi, hedefleri olan bir edebiyat da kendi sınırları içinde düşünülemez.

Bir edebî eser ait olduğu milletin dünyayı algılama ve yorumlama tarzıdır. O halde bir edebî eseri değerlendirirken ilk önce onu meydana getiren sosyo-kültürel yapısını esas almak gerekir. Bir edebi eseri anlamlı kılan o halkın zihniyeti ve okuruna vermek isteği kültürel mesajıdır.

***

 Yirminci yüzyılın ilk yarısı, İran Türklerinin bir nevi dilde ve kültürde yabancılaşma dönemidir. Bu yüzden birçok aydın yazar bu sorun için çare arayışına girmişlerdir. Yabancı dillerin baskısı ve nüfuzu bir taraftan Türkçeyi baskı altında tutarken sözlü edebiyatın özellikle aşıklık geleneğinin devam etmesi, Türkçeyi canlı tutmaya çalışmıştır. Kaşkay Türkleri arasında aşıklar söyledikleri şiirleriyle dili ve kültürü canlı tutmaya çalışırken yazılı edebiyatın önemli yönü olan düz yazı yok olma aşamasına gelmiştir. Böylece bütün Kaşkay yazarları eserlerini eğitim dilleri olan Fars dilinde yazmayı tercih etmişlerdir.

***

Göçebe Aşiretler Eğitim Sistemi’nin öncüsü ve kurucusu olan Muhammed Behmenbeygi, Muhammed Rıza Şah Pehlevi’nin Beyaz Devrim Reformu’nun faallerinden biri olarak bilinmekte; ayrıca yazarlık yönüyle de tanınmaktadır.

Araştırmamızda Muhammed Behmenbeygi’nin “İl-i Men Buhara-yı Men” adlı eserini ele alarak Kaşkay Türklerinin kültür değerlerini irdelemeye çalışırken Kültürel etkiyle birlikte Kaşkay Türkçesinin Fars diline etkisine de değinmeye çalışacağız.

“İl-i Men Buhara-yı Men” 19 hikayeden oluşmaktadır. Bu hikayeler sırasıyla “Buy-ı Cuy-ı Muliyan”, “Al”, “Terlan”, “Eymur”, “Merg-i Mehterhane”, “Şiruye”, “Vatan”, “Şikar-ı İlhani ve Şirzad”, “Ubur Ez Rud”, “Gulu”, “Korzakunun”, “Molla Behram”, “Deşti”, “Hudem Kaştem”, “Huda Kerem”, “Gav-ı Zerd”, “Ab Bid”, “Tasdik”, “Der Boyer Ahmed” başlıkları altında yazılmıştır.

Bu hikayeler Kaşkay Türklerinin tarihi geçmişi, göçebe yaşam tarzı ve geleneklerini en güzel şekilde anlatan eserlerdir. Yazar, bu eseriyle, hala yarı göçebe ve geleneksel Türk kültürüne bağlılıklarıyla bilinen Kaşkay Türklerinin varlıklarını ve yaşamlarını sunmakta ve bütün Türk unsurlarına edebî bir form vererek kalıcı kılmaktadır.

Yazar “Buy-ı Cuy-ı Muliyan”da kendi geçmişini anlatırken “kara çadır” yani Kaşkay çadırını tasvir eder ve Kaşkay geleneklerine göre doğum zamanında çadırın etrafında at koşturdukları ve bu eylemle şeytanı uzaklaştırmak isteyen olayı betimler.

“Al” hikayesinde Züleyha’nın erkek çocuğa sahip olmaması, Kaşkay kadınının  cehalet karşısında baskılara maruz kaldığını, sonunda al adlı şeytana teslim olduğunu anlatır.

Kaşkay Türk’ünün hayatı hem maddi hem manevi açıdan yetiştirdiği hayvanlar özellikle atla birleşmiştir. At, Kaşkay Türk’ü için bir kahramanlık simgesidir. Kaşkay Türkü doğada doğar, doğayla büyür ve onda nefes alır. Doğanın bütün varlıkları özellikle hayvanlar onun için kutsaldır. Bu gibi kültür malzemelerini hikayelerin tümünde görmek mümkündür. Yazar “Terlan” adlı hikayede “alnı beyaz lekeli” olan ata ve ona bağlığı olan yaşlı adamla bu konuyu dile getirir.

Asırlarca hanlık sistemiyle yönetilen Kaşkay Türkleri, hikâyelerin tümünde eleştirilir ve yirminci yüzyılın değişim süreci anlatılır. Yoksulluk, cehalet, eğitimsizlik sorunlarını dile getiren yazar, millî değerlerin en önemlisi olan dil şuuruna değinmeksizin Kaşkay kültürünü ön plana çıkarmaktadır. Yazar hikayelerinde Kaşkay Türklerinin yaşadığı bölge, şehir, yayla ve kışlaklara vurgu yapar. Göç esnasında geçtikleri yolları anlatır. Beş tayfadan oluşan Kaşkay Türklerinin tirelerine değinir. Her tirenin bulunduğu bölgelere, hanların, ilhanların yaşadığı şehirleri bildirir. Kaşkay Türklerinin en alt sınıfını oluşturan çalgıcılar ve demirciler hakkında bilgileri, örneğin “Şiruye” adlı hikayede bulabiliriz. Hikayelerde aşıklık geleneği, Kaşkay oyunları ve Kaşkay düğünleri hakkında betimlemeler yapılmıştır.  Gerçek bilgilerden oluşan bu hikayeler Kaşkay Türklerinin tarihi hakkında da bilgi vermektedir. Bu hikayelerde Kaşkay Türklerinin yas törenleri, düğün adetleri, aşkları, çocuk oyunları, aile düzenleri, yasta ve törende tirelerin bir araya gelmeleri, göç esnasında dayanışmaları ve buna benzer Kaşkay Türklerine özgü detaylara yer verilmiştir.

“Korzakunun” adlı hikayede, Kaşkay hanının yıllar sonra erkek çocuğa sahip olma hikayesi anlatılır. Kaşkay hanının sonsuz mutluluğu düzenlediği törenle herkese ilan edilir. Kaşkay müzisyenleri sanatlarını sergilemekte; kerenalar, serenalar, davul, zurna, çüğürler çalınmaktadır. Kadınlar ve kızlar, renkli kıyafetleriyle dans eder; erkekler savaş oyunlarını sergilerler. Kaşkay halklarıyla birlikte Lor, Arap, Basiri ve Memeseni halklarının bu törende bulundukları vurgulanır. Kaşkay ünlü müzisyeni Nekisa’dan söz edilir. Çok sevilen müzik makamları söylenir ve Kaşkay hanının ocak sahibi olması herkese ilân edilir. Yazarın da vurgulamak istediği gibi bu hikâyeler Kaşkay Türklerinin yazılmadığı tarihidir. Bu hikayelerde Kaşkay geleneklerinin ayrıntılarına sık sık rastlamaktayız.

Kaşkay Türkleri bulundukları coğrafi ve sosyal şartlar sebebiyle, bu tür yabancılaşmaya fazlasıyla maruz kaldıkları düşünülse de aşiret yaşamları ve gelenek-göreneklerine bağlılıkları sebebiyle, Azerbaycan Türklerinden farklılardır. Muhammed Behmenbeygi, Kaşkay Türklerinin gücü, asaleti, kültürü ve maruz kaldıkları haksızlıkları anlatırken eğitimin mucizevi bir iksir olduğunu vurgulamak ister. Fakat bu konuya Türklük unsurunu katmadan ve onu önemsemeden yapmaktadır.

İki Dillilik ve Türkçeden Farsçaya Geçen Kavramlar

Fars dilinde yazılan bu hikâyeler, iki dilli olan Kaşkay Türklerinin hikâyesidir. İki dillilik (bilingualism), insanın çeşitli sebeplerle ve değişik şartlar altında birden fazla dili edinmesi, kullanması veya ikinci bir dili ana diline yakın düzeyde öğrenmesi olarak tanımlanmaktadır.[4]

Türk dünyasının tamamı göz önüne alındığında, bugün dünya Türklüğü içinde Türkiye Türklerinin dışında, diğer Türk boylarının tamamının iki dilli olduğu görülmektedir. Dünya üzerindeki Türkler, kendi ana dillerinin yanı sıra, yaşadıkları yerlere bağlı olarak, Rusça, Arapça, Farsça, Çince, Bulgarca, Yunanca, Sırpça, Almanca, Fransızca, İngilizce gibi bir dili, ikinci dil olarak kullanmaktadırlar. Bu durum da bu bölgelerdeki Türkçeyi daha çok yabancı dillerin tesirine maruz bırakmakta, hatta Türkçenin zamanla ikinci plana atılmasına yol açmaktadır.

İki dilli kişi aslında ana dilini daha iyi bilen ve diğer dille düşüncelerini ifade ederken zorlanan ve bu sebeple bazı kavramları kendi dilinden tercüme eden kişidir. Fakat Kaşkay Türklerinde bu durum tersine işlemektedir. İki dilli olan Kaşkay Türkü, Kaşkay Türkçesiyle konuşur; çoğunlukla söyleyeceklerini Farsça düşünüp aktarmaktadır. Bu durum, Farsçanın bütün İran coğrafyasının ortak anlaşma dili olmasındandır. Farsçanın faydalı dil olarak görülmesi, Kaşkay Türklerinin coğrafi olarak Türk olmayan halklarla çevrelenmiş olmaları ve her yeni kavramın önce Farsça olarak ifade edilmesi bu duruma yol açmaktadır.

Merkezi ve üst kültürü temsil eden Farsça, sosyo-psikolojik ve siyasal nedenlerle Kaşkay Türkçesine çok sayıda söz ve önemli ölçüde kavram tercümeleri vermiştir. Dolayısıyla Kaşkay Türkçesi Farsçadan önemli ölçüde kavram tercümeleri yapmıştır. Buna karşılık Kaşkay Türkleri tarafından yazılan Farsça eserlerde de kültür ve dil kökenli olan kavram tercümeleri kaçınılmazdır. Ele aldığımız Muhammed Behmenbeygi’nin “İl-i Men Buhara-yı Men” adlı hikayeler topluluğunda Kaşkay kültürü ve geleneklerini barındıran birçok sözcük, kavram ve kalıp ifadelere rastladık. “Al” adlı hikayede “al” sözcüğü ve Kaşkay inancına göre şeytanları uzaklaştırmak için “udumlu” kişi tarafından söylenilen “kaç kara kaç” ifadeleri başka dille ifade edilmeyecek kavramlardır. “kara çadır”, çadırı kurmak için kullanılan “direk” çadırda bulunan bütün ayrıntılar, “kumpul” ve “çantalar”, kurulan “alaçık”; hayvancılıkla bağlantılı olan bütün terimler, at isimleri “kızıl”, “keher”, “kara keher”, “karabaş”, “kara gül” gibi adlar, atların “geygaç” yapması;  hayvanların bakıcısı olan “mir ahır”, yağmur duası için yapılan oyunlardan biri olan “köse gelin” oyunu; “ocak” adlandırılan kutsal tamga inanışı; “tek ağaç” adı verilen ve göç yolunda bulunan dilek ağacı; iskân yasası olan “tahta kapı”; “Aslı Kerem” hikâyesi, “geraylı” gibi şiir kalıbı veya “arhalık”, “sancak”, “şelte” gibi Kaşkay giyim kuşam terimlerinden bahsetmek mümkündür.

  Bu kavramlar tercüme edilmeyecek kadar derin anlamlar taşımaktalardır. Ayrıca Fars dilini bilen her okur için bir kavram ve kültür etkisi yaratacak güce sahiplerdir.

Metinlerarasılık Kuramı ve Yenidenyazma Yöntemi

“İl-i Men Buhara-yı Men” adlı hikâyeler topluluğunda yazar metinlerarasılık/yenidenyazma kuramına başvurarak Fars diline bazı kültür aktarımlarında da bulunmuştur.

Genel olarak metinlerarası ilişkiler bağlamında bir yöntem olarak anılan yenidenyazma, bir yazarın başka bir yazara ait bir metni, bir gönderge metnini, bir alt-metni yenidenyazması, onu yeni bir durumda, yeni bir bağlamda yeni bir okur kitlesi için, yeni işlevlerle, yeni ereklerle dönüştürmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Yenidenyazma genel olarak, hangi türden olursa olsun, önceki bir metnin, onu taklit eden, bir dönüştüren, açık ya da kapalı bir biçimde ona gönderen bir başka metinde yinelenmesi olarak tanımlanır.[5]

Yenidenyazma kuramına göre, yazar bir başka metni türün gereklerine uygun olarak, türün temel özelliklerini gerek çeviri, gerek alıntı, gerek anıştırma yollarından birisiyle kopyalar. Bu gibi yenidenyazma yöntemi okurun bakışaçısını değiştirir ve yeni bir gözle değerlendirmesinin önünü açar.

Muhammed Behmenbeygi, Fars dilinde yazdığı bu eserde Kaşkay Türkçesi sözlü edebiyat unsurlarından olan “asanak” (mani), “atasözleri” ve “Aslı Kerem” manzumesinden bazı örnekleri Farsçaya çevirerek metnine yeni bir anlam katmıştır. Bu yenidenyazma yöntemine neredeyse her 19 hikâyede rastlamamız mümkündür. Örnek olarak Kaşkay asanaklarından yapılan çeviri yenidenyazmaları şöyle sunabiliriz.

İl-i Men Byhara-yı Men adlı eserdeki Farsça tercümesi:

“Vatan” hikâyesinden

آفتاب رفت و پرتو زردش ماند

ایل رفت و غبار و گردش ماند

من آن چشم سیاه را نبوسیدم

و در دلم دردش ماند

 

 

Kaşkay Türkçesinde bulunan Türkçe mani:  

Gün getdi zerdi[6] kaldi

El getdi gerdi[7] kaldi

Öpmedim kara gözden

Üregde derdi kaldi

İl-i Men Byhara-yı Men adlı eserdeki Farsça tercümesi:

این راه به تبریز می رود

به تبریز عزیز می رود

خدایان راهی نشانمان ده

تا به سرزمین خویش باز گردیم

 

Kaşkay Türkçesinde bulunan Türkçe mani:  

Bu yol geder Tebriz’e

O Tebriz-i Azize

Hudam[8] bir yol ver bize

Biz gedek elkemize

 

İl-i Men Byhara-yı Men adlı eserdeki Farsça tercümesi:

شهری را که دربند می نامند

باغی دلگشاست

بالای سرش کوه است

پایین پایش دریاست

 

Kaşkay Türkçesinde bulunan Türkçe mani:  

Derbend ki deyiller

Bir parça bağdır

Alt yanı dengiz

Üst yanı dağdır

 

İl-i Men Byhara-yı Men adlı eserdeki Farsça tercümesi:

 “Kulu” hikâyesinde:

اسب سیاه (نال) نعل نمی خواهد

گلوی سپید خال نمی خواهد

پسری که نامزد زیبا دارد

در دنیا مال نمی خواهد

 

Kaşkay Türkçesinde bulunan Türkçe mani:  

Keher at nalı neyler

Ağ boğaz halı neyler

Adahlısı geşeng oğul

Dünyada malı neyler

İl-i Men Byhara-yı Men adlı eserdeki Farsça tercümesi:

از این رود نمی توان گذشت

از آبش نمی توان نوشید

امروز دختری دیدم

از چشمش نمی توان گذشت

 

Kaşkay Türkçesinde bulunan Türkçe mani:  

Bu çaydan geçmek olmaz

Suyundan içmek olmaz

Bugün bir gız gördüm

Gözünden geçmek olmaz

 

Yenidenyazma işlemi bir metne yeniden bakma olanağı sağlar, yenidenyazılan metnin yeniden bir gözle değerlendirilmesinin önünü açar ve metne anlamsal bir zenginlik kazandırır. Çok sevilen bir yazarın eseri bir dönemden ötekine, bir yüzyıldan başka bir yüzyıla, bir okurdan başka bir okura, bir kültürün yaşamını sürdürmesine olanak sağlar.

Yazarın kullandığı araçlar, yani dil, kurgu ve seçtiği konu, bir kimlik taşımaktadır. Bir edebiyatçı, esasta topluma bir zihniyet, kültür ve düşünce aktarmaktadır. Çünkü bir eser özü ve biçimiyle bir bütündür. Öz biçemi belirler, biçem öze uygun olmak zorundadır.

Yrd. Doç. Dr. Farzaneh DOULATABADİ

Kaynakça

Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, 3. C, TDK Yayınları, Ankara 1998.

İbrahim Arslanoğlu, Kültür ve Medeniyet Kavramları, http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/15-243-255.pdf, 01.10.2011

İsa Özkan, Şehriyar’ın Şiirlerindeki Kültür Değerleri”, Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 20, 2006, s.143-151.

Kubilay Aktulum, Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık, Kanguru Yayınları, Ankara, 2011.

Muhammed Behmenbeygi, Buhara-yı Men İl-i Men, Taht-ı Cemşid Yayınevi, Şiraz, 2005.

Rafael Blaga, İran Halkları El Kitabı, 1997.

Sabri Çakır, “Geleneksel Türk Kültüründe Göç ve Toplumsal Değişme”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2011, Sayı: 24, s. 129-142.

Şeyda Büyükcan Sayılır, “Göçebelik-Konargöçerlik Meselesi ve Coğrafî Bakımdan Konar-Göçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası İncelemeleri dergisi, XII/1(Yaz 2012) s.563-580.

*Bu yazı IV. Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilim Kongresi “Kültürler ve Değerler Buluşması” 02-03 Kasım 2012 Kırıkkale’de bildiri olarak  sunulmuştur.  

[2] Rafael Blaga, İran Halkları El Kitabı, 1997, s. 4.

[3] İbrahim Arslanoğlu, Kültür ve Medeniyet Kavramları, http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/15-243-255.pdf, 01.10.2011

[4] Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, 3. C, TDK Yay, Ankara 1998, s. 26.  

[5] Kubilay Aktulum, Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık, Kanguru Yayınları, Ankara, 2011, s.149.

[6] zӓrd: sarı

[7] gӓrd: toz

[8] Hudam: Tanrım

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...