Yazar: Onur TARLACI, 7-8 Temmuz 2018, Altay Köyü
“Biz dos emespiz; bavırmız.”[1]
İle uzaklığı: 48 km Rakım: 1215 m İlçeye uzaklığı: 27 km
7-8 Temmuz 2018 günleri Niğde’de yaşayan Kazak Türkleri, Altay Köyü Muhtarlığı ve Altay Köyü Kızları tarafından kültürlerini korumak ve yaşatmak adına bir festival düzenledi: 3. Altay Köyü Geleneksel Kazak Kültürü Tanıtma ve Kaynaşma Festivali.
3 otobüs İstanbul’dan olmak üzere vakt-i zamanında köyden Almanya’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye, Hollanda’ya göç etmiş Kazak Türkleri de katılım gösterdi.
Bulundukları yer ve göç ile Türkiye’ye gelişleri:
Köy doğusunda Kolsuz, güneydoğusunda Güney, güneyde Ulukışla ilçesi ve batısında Konya-Ereğli’ye bağlı köyler, kuzeyde Bor-Badak köyü ile sınır komşusudur.
Ateyhan Bilgin (Eteyhan), 1921 yılında Çin’in Barköl kentinde doğmuş. Göçün liderlerinden Elishan Teyci (Batır)’nin yeğenidir. Göçte gördüklerini not almıştır. 19. 11. 2000 tarihinde notlarını kayda geçirmiştir:
– “Hiç unutulur mu? Zulüm… 18.800 kişi çıktık yola, göç başladı. Savaş, açlık, ıs hastalığı, uzun yol, soğuk hepsi etkiledi. Teker teker öldü herkes.
Hindistan’a 3.039 kişi ulaştık, bu unutulur mu? Akıldan çıkar mı?”
“1936’da Çin Komünist rejiminin baskıları, yaptıkları zulüm ve işkenceler çok arttı. Köylerde katliamlar yapıldı, masum insanlar öldürüldü. Elishan önderliğinde göç başladı. 1940 ilkbaharında Elishan Batır, Kusman, Angalbay, Begey, Biysultan, Raki Molla gibi liderlerle görüşerek Hindistan’a göçü başlatma kararı aldılar. Yaz aylarında Altınçöge’ye ulaşıldı. Çinli Komutan Fuvluycan Altınçöge’ye gelerek silahlarını bırakmak kaydıyla geri dönerlerse zarar vermeyeceklerine dair elçi gönderdi. Silahlar teslim edilip geri dönüldü. Fakat sözünde durmadı ve Elishan dâhil tüm liderleri zincire vurdu, mallarımıza el koydu. Elishan’ın amcası Kocakın Batır ve arkadaşları kazma, kürek ve sopalarla saldırıp Elishan’ı kurtardılar.
1940 Şubat’ında Mukay, Karmıs, Kumar, Tüktiayak’ın kabileleri Nakşa’daki Elishan’a ulaşmaya çalışan kafile, Nakşa’ya bir gün kala Tibet askerlerince durduruldu. Bundan sonra Çinkay’dan kafileler Tibet’e doğru yola çıktı. Tibet Hükümeti Çin’den korktu ve Himalayalar’ı Lahsa’dan kısa yoldan geçmemize izin vermedi. Bu nedenle doğudan batıya Himalayalar’ı boydan boya aşmak gerekti.
1940’da Himalayalar’ı doğudan batıya geçmeye başladık. Bir yıl sürdü, ne bulduysak onu yedik, mundar şeyleri köpek gibi. Is hastalığı mahvetti bizi. Oksijen yetmezliğinden oluyormuş, kiminin burnu kanadı öldü, kiminin gövdesi şişti ve çürüdü öldü. Çok ölen oldu bu şekilde. Ölüleri gömecek yerler yoktu. 2-3 metre buz üzerindesin, az bir yarık bulunca ölüleri oraya atıyorsun. Gömmek!..
1950 yılının Şubat ayının başında Türkiye’den gazeteci Mehmet İrfan Peşaver’e geldi. Halife Altay ve ben Mehmet İrfan’ı bulduk. Türkiye’ye gitme kararımızı bildirdik. Elinden geleni yapacağını söyledi. Meclis; Karıştay Hacı, Halife Altay ve beni görevlendirdi.
1953 Yılında Türkiye’den kabul yazısı geldi. Büyükelçi Selahattin Erbil’di. 1953 sonbaharında göç hazırlığına başladık. Bombay’dan British India Marytime Line and Cor Şirketi’nden yazı geldi. Dara, Daryssa, Dawarka isimli üç büyük vapuru ile Basra’ya adam başı 52 Rupi karşılığında kafile kafile götürebileceklerini belirtiyorlardı.
Basra’dan Bağdat’a oradan da trenle 18 Kasım 1953’te İstanbul’a ulaştık. 1955 yılına kadar İstanbul-Zeytinburnu’nda hükümet misafirhanesinde kaldık. 1955 yılı 31 Temmuz günü 2510 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığına kabul edildik. 1955’te Ulukışla, Altay köyüne geldik.
Konser:
Nogay Türk’ü sanatçı Arslanbek Sultanbekov, Kazak Türk’ü Gulmina Sarina, Beşir Köse ve “Ben de Yıldız Olacağım.” yarışması sebebiyle küçük Kazak balaları da konuklara Türkistan ezgi ve şarkılarıyla dolu dolu anlar yaşattı.
Köye yürüyüş:
Köye ulaşmak epey zahmetli oldu: Önce Niğde’ye gitmeniz, ardından Ulukışla dolmuşlarına binmeniz ve son olarak köye ulaşmak için 10 km ya yürümeniz ya da otostop dediğimiz ulaşım yolunu denemelisiniz. Ben yürüme ile köye ulaştım; köye giden araçların az olması sebebiyle…
Köye vardıktan sonra önce küçük bir şaşkınlık yaşadım. Yüksek lisans derslerimizin birinde Altay köyünde yaşayan Kazak Türklerini anlatmıştım. Sanırım bilgiler çabucak değişiyor. Kazakistan’da da bulunduğum için Almatı’da gördüklerimi aradı gözlerim, ama…
Ciddi bir su problemi gördüm. Daha doğrusu köyde bakkal vs. olmaması; hazır suyun şehirden veya seyyar satıcılardan temin edilmesi dışarıdan gelenler için sorun olabiliyor. Hemen bir Türkmen atasözünü hatırlayalım:
“Yola çıkarken yanına çörek al.”
Köyde bir de okul varmış. Şimdilerde okulun yerinde yeller esmekte, eğitim için öğrenciler taşımalı eğitim sistemiyle farklı ilçelere gitmekte.
Festival sebebiyle aksakallar çapan ve başlık ile kadınlar kamzol ve takılar ile rengârenk Türk giyim kültürünü bu tür etkinliklerle yaşatmaya çalışıyor.
Köy –aldığım bilgilere göre– 15 hane ve 178 kişiden mürekkep. Köy muhtarı Kazak Türk’ü Abay Orhun. Hanelerin bir kısmı çiftçilik ile geçinirken emekli olan ve durumu orta düzey olan aileler de var. Ve tabii geçim kaygısıyla terk edilmiş evler…
“Ebe Tabılgan Apa Çocuk Parkı” adı verilen küçük oyun alanında çocuklar vakit geçirmeye çalışıyor.
Köy meydanında taştan yapılmış ve tepesinde tündük olan bir de Kazak evi var. İçerisinde Mustafa Kemal Atatürk, Osman Batur, Abay Kunanbayulı, Nursultan Nazarbayev gibi önemli devlet adamı ve aksakalların görselleri de duvarda Kazak kültür unsurlarıyla birlikte yer almakta.
Açılışlar:
Programın ilk günü sosyal tesis ve camii açılışı da gerçekleşti.
Vali Yılmaz Şimşek, Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İlyas Gökhan, Kaymakam Vekili Nurullah Cemil Erciyas, Bor Kaymakamı Bekir Sıtkı Dağ, Altunhisar Kaymakamı Ercan Kayabaşı, Tufanbeyli Kaymakamı Ferhat Atar, Bor Albay Nuri Pamir Kışlası Komutanı Albay Mustafa Kaplan, Ulukışla Belediye Başkanı Ali Uğurlu, Bor Belediye Başkanı Sıtkı Erat ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Kara Jorga ve çeşitli dans ve oyun gösterileri ile devam eden etkinlikte konuklar güzel anlar yaşadı. Festivalin asıl amacı ise bugün farklı yerlerde yaşayan Kazak Türklerinin buluşması ve eski günleri yâd ederek kaynaşması.
Kara Jorga (rahvan at yürüyüşü):
Kara Jorga dansını bilmeyen Kazak kızları ve yiğitleri halk arasında iyi karşılanmaz (Nusipokasulı ve Japarulı, 2011: 122).
Ah, halk, oynayın, oynayın sevdiğinizle,
Başlayınız şadlanıp, Kara Jorga oyununa.
Katılsın herkes oyuna, kan koştursun bedende,
Kara Jorga olmasa, toyun tadı çıkar mı?
Kara Jorga olmasa, oyunun tadı çıkar mı?
Çifte etek göynek giymese, kızın zerafeti gelir mi?
Ah, nasılmış, yoldaşlar, birisi çıksın, toy başlar,
Toy diyende denilir ki, soluklanır şu başlar.
Kazak halkının yaşamında ilk sahnesel performans olarak Kara Jorga, ansiklopedik kaynaklarda Kazak Drama Tiyatrosu oyuncuları tarafından 1936 yılında Enlik-Kebek’in oynadığı Kara Jorga dansı ile sahnelenmiştir. Bu oyundan sonra Kara Jorga olarak kabul edilmiştir (Rakhimzhanova, 2015: 16).
Kara Jorga, Kazak halkının müzikal fenomeni olmuş, bütün toylarda icra edilen bir müzikal dans kültürüdür. Kazak halkı, tarihsel süreç içerisinde birçok kez yurtlarından göç etmek zorunda kalmıştır. Yaşamış olduğu bu göç dalgaları sonrasında kültürel yaşamlarında bazı değişikler görülmüştür. Bu sürece bakıldığında göçebe kültür yaşamından yerleşik yaşam kültürüne geçişte bazı müzikal ve dans ritülleri değişime uğramış veya yeni bir oluşum içerisine girmiştir. Bu değişim ve oluşumlardan birisi de şaman ayinlerinde görülen dans figürleridir.
Türk kültürel yaşamı içinde şamanlık geleneği oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Şamanlar ayinlerini yaparken kendisinden geçer ve birtakım dans figürleri sergilemeye başlar. İşte bu dans figürlerinin zamanla kültürel yaşam koşullarının ve göç hareketinin de etkisiyle değişime uğrayıp Kara Jorga dansının ortaya çıkmasına kaynaklık etmiştir. Şamanın kendinden geçip birtakım ritüller gerçekleştirdiği bu büyüleyici dans hareketleri tarihsel süreç içerisinde değişerek Kara Jorga’nın zamanla folklorik bir dansa dönüşmesine zemin hazırlamıştır.
Kara Jorga dansının figürlerini etkiyen bir diğer unsur da attır. Kazak toplumunda ve Türk halklarının kültürel yaşamlarında at önemli bir yere sahiptir. Türklerde at kültürü oldukça gelişmiş durumdadır ve bu atlarında kendi içlerinde yürüyüşlerine ve koşmalarına göre isimleri vardır. İşte Kara Jorga, atların yavaş yürüyüş biçimine benzemesi sebebiyle at yürüyüşü dansı olarak da bilinmektedir.
Dans esnasında yapılan bu figürler, Kazak halkının yaşamından yansıyan izlerle doludur. Erkeklerin kartalın kanatlarını açması figüründe onların güçlü olduklarını sembolize eder. Yine erkeklerin dizlerinin üstüne çökerek ellerini çırpar şekilde kızların danslarına eşlik etmesi ve kızların yerde duran dans eşlerine doğru yürümesi, Kara Jorga’nın bir aşk dansı olduğunu göstermektedir. Erkekler ellerini yatay şekilde açarak müziğin ritmiyle sağa ve sola doğru eğilerek hareket etmesi, Kazak halkının at üstünde sergilediği figürsel hareketin Kara Jorga dansına yansımasıdır. Bu figürle yürüyen veya koşan at üzerinde esnek hareket kabiliyetleri sayesinde hem güçlü vücut yapısına hem de dans edebilme yeteneklerine sahip olduklarını göstermişlerdir. Aynı zamanda Kara Jorga dansında sergilenen bu figürle at üstünde düşmandan gelen ok veya mızraklardan kolayca kurtulma özelliklerini de geliştirmelerine yardımcı olduğu söylenebilir.
Kızların bileklerini bükerek sergiledikleri sembolik hareketler, onların karşı cinse karşı zarifliklerini gösteren sembolik figürlerdir. Kız ve erkeklerin ayaklarını çapraz bir şekilde bir öne bir geriye doğru basmasının özelliği, atın yürüyüş figürünü sembolize etmesinden kaynaklanmaktadır. Müziğin ritmiyle gerçekleşen bu sembolik hareketler, kız ve erkeklerin sahnesel gösterimlerde icra ettikleri Kara Jorga, karşı cinse bir mesaj vermenin ve duygularını ifade etmenin bir yoludur diyebiliriz.
Küçük bir anımı da ekleyerek bu kısa yazıma son vermek istiyorum. Sofra kurulması sırasında Kazak Türk’ü ablamız:
– Sen kimniŋ balasısın (çocuğusun)?
– Men Osman Batur’dıŋ urpağımın (torunuyum, neslindenim).
– Ooo jaksı (güzel, iyi), sen de bizdensin.
Biz biriz, biz; büyük ve yüce TÜRK milletiyiz!
KAYNAKÇA
Ayşegül LİMAN ÇETİN (2006). Niğde İli Ulukışla İlçesi Altay Köyü’nün (kuruluşundan günümüze) Kültürel Coğrafi Görünümü. 289 sayfa. Tez No: 209434 Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İlköğretim Anabilim Dalı.
Halil ÇETİN, Kazak Türklerinin Müzikal Sahne Örnekleri ve Bu Bağlamda İcra Edilen Kara Jorga Dansı, Uluslararası Türk Lehçe Araştırmaları Dergisi (Türklad), 2 (1), 373-381.
Onur TARLACI, Niğde’de Yaşayan Altay Köyü Kazak Türkleri, Yüksek Lisans Dersi Sunumu, Denizli, 2017.
[1] “Biz dost değil; kardeşiz.”