Bir zamanlar bütün dünya insan için bir masaldı. Bir varmış bir yokmuş. Her şey bir masaldı. Her şey karanlık ve anlaşılmayan bir kaos içindeydi. Her adım, elin her hareketi insanı talihli ya da talihsiz yapabilecek gizli bir kuvvet tarafından idare ediliyor sanılırdı. Tecrübe o kadar azdı ki, insanlar geceden sonra gündüzün ya da kıştan sonra baharın gelip gelmeyeceğine bile emin değillerdi. Öyle ki güneş doğsun diye törenler yapılırdı. Mısır’da firavun her gün tapınağın etrafına dolaşırdı. Mısırlılar güz zamanında ‘’güneş asası’’ dedikleri bayramı kutlar ve yoluna devam edebilsin diye zayıflayan güz güneşinin eline bir asa vermek gerektiğini sanıyordu. Bir yandan insan, dünyayı keşfediyordu. Taş yontan ve cilalayan ilkel zanaatçı, taşın özelliklerini kendi elleri ve gözleriyle incelerdi. Zanaatçı, taşın sert olduğunu kuvvetle vurulursa parçalanabileceğini ve bağırmayacağını bilirdi. Bizler için komik olsa bile ilkel insan böyle durumları çok ciddiye alırdı. İlkel insan, olayları yasalara bağlayamadığı için, hayat hep istisnalarla dolu gelirdi. Dünyada birbirlerine benzeyen iki taş bulunmadığını gören insanoğlu, bu taşların özelliklerinin de farklı olduğuna inanırdı. Taştan yeni bir kazma yaparken, toprağı yeni bir kazma yaparken, bunun da eski bir kazma gibi kazabilmesi için tıpkı eskisine benzetmeye çalışıyordu.
Yüzyıllarca, binlerce yıl geçtikten sonra insanın elinden gelip geçen çeşitli taşlardan yavaş yavaş özellikleri ortak olan genel bir taş kavramı meydana geliyordu. Bütün taşlar sert olduğuna göre demek ki taş sert bir madde olmalıydı. Böylece bilimin ilk tohumları yani eşyalar hakkında kavramlar doğmuş oldu. Bir usta, çakmaktaşı sert bir taştır derken, yalnız elindeki çakmaktaşı değil tüm çakmaktaşları kastediyordu. Yani insan doğanın yasasını, dünyada mevcut bir kuralı artık biliyordu. Kıştan sonra bahar gelir. Biz bunun bilgisine sahibiz. Ama bu bilgiye sahip olmayan atalarımız için mevsimlerin değişmesi uzun gözlemlerden sonra yapmış oldukları ilk bilimsel keşiflerden biridir. İnsanlar mevsimlerin ancak sıra izleyerek geldiklerini anlattıktan sonradır ki, yılların hesabını tutmuşlardır. Mısır’da buluş, Nil’in belli zamanlarında taşması gözlenerek yapılmıştı. Orada yıl, Nil’in bir kez taşmasından öbürüne kadar süren zamanı kapsamıştı. Nil’in taşmasını kâhinler izledi. İnanca göre Nil bir tanrıydı. Nil kıyılarındaki Mısır tabakalarının duvarlarında, kâhinlerce çizilmiş olup suyun seviyesini gösteren işaretler kalmıştır. Sıcak yaz aylarında tarlaların toprağı çatlak çatlak olduğunda halk, Nil’in bulanık suyunun arklara akacağı zamanı dört gözle beklerlerdi. Tanrı onlara kızıp tarlalara su göndermemesi ise en büyük korkuları idi. İnsanoğlu tanrıya kurbanlar sunmaya başlamıştı. Çiftçiler, ellerinde kalan son tahılı da ritüellerde dua etmede kullanırlardı. Kâhinler, aynı zamanda suyun kabarıp kabarmadığını da gözlerlerdi. Tanrılara dua ederlerdi. Akşamları tapınağın yassı damına çıkıp diz çökerek yıldızlara bakarlardı. Yıldızlı gök, onların takvimiydi. Sonrasında kâhinler tapınaktan törenle ‘’Tanrı dualarımı kabul etti. Üç gece sonra tarlalara su gönderecek’’ diye ilan ederlerdi. Böylece insan, yavaş yavaş adım adım kendisi için yeni olan bir dünyaya, eski masal dünyası yerine bilim dünyasına hâkim oluyordu. Tapınağın damı ilk gözlemeviydi. Çömlekçinin ve demircinin atölyeleri de ilk denemelerin yapıldığı laboratuvarlardı. İnsan gözlemeyi, hesaplamayı ve bunları bir sonuca bağlamayı öğreniyordu. Şimdiki bilime çok az benzer tarafı olan eski bilim, bir nevi büyü gibiydi. Bundan kurtulmak kolay değildi. İnsanlar yıldızları yalnız gözetlemez onlara bakarken başkalarının fallarına da bakarlardı. Yer ile göğü incelerken yer ve gök tanrılarına dua ederlerdi. Bununla birlikte insanı saran inançlar, yerini bilginin peşinde koşan inançlara götürmüştü. Böylece akılcıl düşünce artık kendini göstermeye başlayacaktı.
Childe G. (1982). Tarihte Neler Oldu. Çev. Mete Tunçay ve Alâeddin Şenel, İstanbul: Alan.
Hobsbawm E.J. (1998a). Devrim Çağı 1789-1848. Çev. B.Sina Şener, Ankara: Dost.
İlin M. ve Segal E. (2001). İnsan Nasıl İnsan Oldu. Çev. Ahmet Zekerya, İstanbul: Say.
Williams R. (2013). Kültür ve Materyalizm. Çev. F.Burak Aydar, İstanbul: Sel.