Tarih

Bir Ermenî Kurt Adamı: Lycopetrus ya da Kurt Petrus (Ermenî Heretizmine Dâir)

Görsel: Ulfhednar (úlfhédnar) olarak adlandırılır. iskandinav mitolojisinde odin'in kurt postu giyinmiş savaşçılarıdır.

Heretizm, heretik sözcüğünden türetilen ve heretik akımları nitelemek için kullanılan bir kavramdır. Heretik ya da heresis kavramı ise Yunanca’da seçme, seçilme, seçim gibi kavramları ifâde eden hairesis sözcüğünden türetilmiştir[1]. Genel olarak ise Hristiyanlık inancı içerisinde ortodoks olarak tâbir edilen genel çizginin dışında kalan ve kilise tarafından reddedilen Hristiyan inançları için kullanılan bir terim olmuştur.

Ermenî Heretizmi deyince aklımıza gelmesi gereken ise Paulikienlik akımıdır. Paulikienlik, ortaçağın başlarında Ermenîler arasında, klasik Hristiyan algısına muhâlif olarak ortaya çıkan bir dînî akımdır. İsimlerine kaynaklık teşkîl eden Paul’ün kimliği konusunda da henüz bir kesinlik bulunmamaktadır. Kendileri havâri Paul (Azîz Paulus) ile bağlantı kurarken, zaman zaman 3. yüzyılda Antakya piskoposu olan Paul (Samosatalı)’den ya da Hristiyan kaynaklarda[2] ise Callinice  adında Maniheist olduğu söylenen bir kadının Paul ve John adlı iki oğlundan kaynaklandığı da belirtilmektedir. Ayrıca bâzı Ermenî kaynakları, Ermenîce “payl” ve “keank” sözcüklerinin “kirli hayâtlar” anlamına gelecek şekilde bir araya getirilmesiyle oluşturulduğunu da yazmaktadır[3].

Paulikienler, Ermenîlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde ortaya çıkmalarının yanında kısa süre içinde Doğu Roma topraklarında da yayılma alanı bulmuşlardır. Düalist, ikonoklast ve savaşçı yönleriyle bilinen, vaftîz, İsâ, Şeytân, Meryem ve Haç konularında oldukça farklı inançları olan bu dînî grup, Doğu Roma ile inişli çıkışlı ilişkilere sâhib olmuşlardır. Kimi zaman savaşçılıklarından ötürü desteklenir ve hattâ orduya alınırken, kimi zaman ise inançlarından ötürü ciddî işkence ve saldırılara mâruz kalmışlardır. 9. yüzyılda Tephrike (Divriği) bölgesinde küçük bir devlet de kuran Paulikienler, Abbâsî ve diğer Müslümân emîrliklerle arasını iyi tutmuş, sık sık Doğu Roma ile çatışmıştır. Ancak en sonunda İmparator Makedon Basileios döneminde, 872 yılında Tephrike’nin alınması ve liderleri Khrysokheiros’un öldürülmesiyle[4] devletleri yıkılmıştır.

Bu kısa bilginin ardından inançlarına dönecek olursak bu konuda maâlesef elimizde onlardan kalan bilgiler yoktur. İnançlarını düşmânları olan yerleşik (ortodoks) Hristiyanların eserlerinden öğreniyoruz. Bu da Paulikienleri, düşmânlarından öğrendiğimiz anlamına gelir ki, eldeki bilgilerin gerçekliğini kuşkuya düşürmektedir. Bununla birlikte yine de bu anlatımlar arasında da, dikkâtli ve kuşkucu bir biçimde ele aldığımızda yine de önemli bilgilere ulaşabiliyoruz.

Paulikienler, ikonaklast, yâni ikona kırıcıdırlar. Onlara göre Haç, İsâ, Meryem ikonları “tek tanrı” inancına aykırıdır. Bu konuda Paulikienler arasında bir süre kalan Sicilyalı Peter,“… bizler tek bir Tanrı olduğuna inanırız, her şeyin yaratıcısı, tüm güçlerin efendisi”[5] dediklerini belirtmektedir. Tabiî  olarak bir dönem bütün Doğu Roma topraklarını ikonaklastizmin kapladığını, ayrıca İslâm’ın tevhîd inancı ile insan tasvîrini yasaklamasından da etkilendiklerini göz önüne aldığımızda bu durum tam olarak anlaşılabilecektir.

Meryem’e dâir inançları da oldukça farklıdır. Onlara göre İsâ’yı Meryem doğurmamış, doğrudan cennetten gelip, Meryem’e verilmiştir[6]. Ayrıca İsâ’nın tanrısal olmadığını, Hristiyanlıktaki ekmek ve şarab âyinin de sembolik olduğunu söylemektedirler. Eski Ahid’i kabûl etmeyip, katı bir Yahûdî karşıtlığı içinde bulunmaktadırlar. Bununla birlikte inançlarının en önemli yönü düalizmi benimsemeleridir. Yâni evrenin aydınlık ve karanlık arasındaki mücâdelenin alanı olduğunu inancı. Buna göre dünyâ karanlıktır ve burayı Şeytân yönetir. Gökyüzü ise Tanrı’nındır. Gerçi Paulikienlerin düalizmi Bogomillere kıyasla daha ılımlı olsa da, dünyâya dâir isteklerde Şeytân tapıncı az da olsa görülmektedir.

* * *

Ermenî heretizmi olan Paulikienliğe dâir bu bilgiden sonra Lycopetrus efsânesine geçebiliriz. Bununla birlikte bu efsâne,  Doğu Roma kaynaklarına gerçek bir olay şeklinde geçmiştir. Hristiyan kaynaklar, Lycopetrus’un, yâni “Kurt Petrus”un 4. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve doğulu düalist Messalianlıkla ilgili olduğunu belirtmektedirler. Ancak târihleme konusunda kaynaklar arasında belirsizlik vardır. Meselâ Hristiyanlık târihçisi John Jortin[7], MS 363 târihini vermektedir. Buna karşın Bernard Hamilton ve Janet Hamilton ilgili eserin dipnotunda 488 yılında ölen Antakya Patriği Tarakçı Peter, Kapadokyalı Peter ve Lycopetrus arasında bir karışıklık olduğunu belirtmektedir[8]. Ayrıca dînler târihçisi Milan Loos da, Lycopetrus’un Antakya Patriği Petrus (Peter) olabileceğini belirtmektedir[9]. Yâni elimizde erken Hristiyanlık dönemine âid 125 yıllık bir zaman aralığı bulunmaktadır.

Tabiî, işin aslını, bir Messalian liderden bir kurt adam efsânesinin nasıl çıkarıldığını kesin olarak bilmemiz imkânsız. Bununla birlikte bu efsânenin kısa sürede yayıldığı ve özellikle Ermenîleri etkilediği de ortada. Bilindiği üzere dünyânın dört bir yanında kurt adam hikâyeleri anlatılır ve bunların hepsinde ciddî ortak noktalar bulunur. Meselâ Türk efsâne[10] ve masallarında[11] kurt adam hikâyeleri “canavar” ya da “kurt” olarak nitelendirilir. Dünyânın her yerinde kurt adam nitelemesi, kurdun yırtıcılığının farklı insan özellikleriyle bir araya gelmesi sonucu oluşan şeytânî bir varlık şeklinde belirtilir. Dolayısıyla bütün anlatımlarda kurt adamın şeytânî özelliklerine vurgu yapılır. Bu arada kurdun yırtıcılığı da bu kavramda önemli bir nokta oluşturmaktadır ve ünlü dînler târihi uzmanı Mircae Eliade’nin[12] belirttiğine göre “Eski Cermenlerde, yırtıcı hayvan-savaşçılara berserkir, yani tam karşılığıyla “ayı kılığında (serkr) savaşçılar” denirdi. Ûlfhêdhnar, “kurt postlu adamlar” adıyla da bilinirlerdi. Torslunda’daki tunç levhada, bir savaşçının kurda dönüşmesi görülebilir. Demek ki akılda tutulması gereken iki olgu var: 1) Büyü yoluyla bir yırtıcı hayvanın, özellikle de kurdun davranış biçimini özümseyerek ürkütücü bir savaşçı olunuyordu; 2) Ritüel içinde, ya bir etoburun varoluş halini paylaşmak ya da “kurt” olunduğunu göstermek için kurt postu giyiliyordu”.

Burada Eliade’nin ifâdesinin özellikle üzerinde durmakta fayda var. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi Paulikienlerin en belirgin özelliklerinden biri savaşçılıklarıdır. Bir dönem Doğu Roma topraklarının bir kısmını ele geçirip, küçük bir devlet kuracak ve hattâ Doğu Roma’nın İtalya’daki Normanlara karşı ön safa sürebileceği derecede savaşçı bir topluluktan söz ediyoruz. Dolayısıyla böyle bir savaşçı topluluğun kurt karakterini öne çıkarması ve bunu daha yırtıcı görünmek ya da daha korkutucu olmak için yapması gâyet doğal bir durumdur ve elimizdeki Lycopetrus anlatımıyla doğrudan bağlantılıdır. Ayrıca Lycopetrus efsânesini aktarırken göreceğimiz gibi büyü, burada da çok önemli bir yer kaplamaktadır.

Lycopetrus efsânesi hakkında en derli toplu ve ayrıntılı anlatımı Euthymius’un 1045 yılında Doğu Roma topraklarındaki bütün heretik akımlara karşı kaleme aldığı “Periblepton Manastırı Keşişi Euthymius’un Constantinapolis’teki Sözü Edilen Manastırdan Memleketine Yolladığı, Phudagiagitae ya da Bogomil Denen İnançsız ve Adi Kafirlerin, Sapkınlıklarını Tanımlayan Mektup”[13] adlı eserde görmekteyiz. Bu yüzden de efsâneyi inceleyebilmek için olduğu gibi almak zorundayız[14].

“Size değersiz Peter’i anlatacağım… bu değersiz adam, bir sapık olmasına rağmen, sahte alçakgönüllüğü ve yalancılığı Ortodokslar tarafından fark edilmedi. Deliliği ve sapkınlığı da gizliydi. Dolayısıyla bir çobandan çok bir kurt olan bu adamı bilmeyerek başpiskopos seçtiler ve ona apostolik tacı taktılar. Sonunda bu dinsiz kaçamadı ve deliliği kilise meclisinde fark edildi. İmparator dinsizliğini öğrendiğinde ona çok kızdı ve onu tutuklamak için adam gönderdi. İşe yaramaz aşağılık adam, imparatorun öfkesini duydu. Bıçak sırtında olduğunu bildiği için de şeytanın yardımcısı, en yakın dostu ve akrabası olan bir büyücüye kaçtı. Ona imparatorun öfkesinden ve başındaki beladan söz ederek ondan yardım istedi. Bunu duyan büyücü aşağılık işe yaramaza şöyle dedi: ‘moralini bozma usta, yanında arkadaşın olarak ben varım. Bana yalnızca nereye kaçmak istediğini söyle. Ben seni güvenli bir şekilde oraya ulaştıracağım.’ Adi adam yanıtladı, ‘Roma imparatorluğu sınırlarında bana yer yok; Ermeni dilini iyi bildiğimden Büyük Ermenistan’a gitmek isterim…’

 [Büyücü] bir tabağa su doldurdu ve bu suyun üzerinde büyülü ve şeytani sözler söyledi. Daha sonra işe yaramaz Peter’i çağırdı ve ona bir cam şişe dolusu şeytani parfüm verdi… Bunun yanında bir parça kâğıda yazılı sözler de verdi ve şöyle dedi: ‘Sana verdiğim tüm bu şeyleri al, bunlar çok önemlidir. Yarın erkenden kendini Büyük Ermenistan’da bulacaksın. O gün geldiğinde, hizmetkarlarına çıkıp Büyük Ermenistan halkına şunları söylemelerini teklif et, “Büyük havari ve öğretmen ülkenizde yaşamaya geldi. Hepiniz gelin ve ona saygınızı gösterin.” İnsanlar sana saygılarını göstermeye geldiğinde, onları sağ elinin avuç içiyle sana verdiğim parfümle her iki taraftan da yağla. Sana saygılarını göstermek üzere gelenlere önce parfüm bulaşan elinin tersini öpmelerini iste. Onlar öptükten sonra da yağlı elini başlarının üzerine koy ve bu sözleri oku. Bu da bittikten sonra, şeytan onları yuvası yapacak çünkü Kutsal Ruh pislikten nefret edecek ve kutsal vaftizin keremini üzerlerinden çekecektir. Geleceklere onların hepsi doktrinini ve isteklerini harfiyen takip edecekler.’ 

Büyücü… ona ve hizmetkarlarına büyülenmiş kavanozun başına gitmelerini söyledi. Söylenenleri yaparak şeytanın yakaladığı aşağılık ve hizmetkarları bir ışık parlamasıyla kendilerini Büyük Ermenistan’da buldular. Tüm bunlar olduktan  ve büyücünün söylediklerini yaptıktan sonra, aşağılık adam tüm Ermenistan topraklarında vaaz vermeye başladı. Vaazları daha önce anlattığımız gibiydi. Birçokları ona katıldı. Tüm Ermenileri yoldan çıkardı ve mahvetti. [Ermenilerin Kralı] İberianların kralına şöyle yazdı: ‘Lordum ve sevgili kardeşim, bilmeni isterim ki bir büyük lider ve havari topraklarımda yaşamaya geldi. Gelişi beni muhteşem bir şekilde aydınlattı ve yol gösterdi; majesteleri emrederlerse, bu adamı size yollayayım, siz de ondan yararlanın…’

 İberian kralı onu kabul etti ve en bilgili piskoposlarını çağırdı. Onu yakından ve dikkatli bir şekilde inceleyince, Ermenistan kralının anlattığı ışığı ve kutsal adamı bulamadılar. Tam tersine bir şeytan, yoldan çıkmış bir kafir ve bir düzenbaz gördüler. Bunun üzerine hemen bu kafir, İberian kralının emriyle taşlandı. Öyle ki taşlandığı yerde koca bir taş yığını oluştu.

 Bunları öğrenen Ermenistan kralı… öğretmeninin kanını yerde bırakmamaya karar verdi ve savaşmak için İberian kralının üzerine yürüdü.  Bunu duyan İberian kralı ona bir elçi yolladı ve şöyle dedi: ‘kardeşim, bana boşuna kızıyorsun. Çünkü bu aşağılık adam bir kafir ve düzenbazdı. Biz Hristiyanlar … gerçek Ortodoks inancı için ölenlerin aziz olduğuna, ondan kalanların mucizeler yarattığına ve güzel kokular yaydığına inanırız. Huzur içinde gel ki bu adamdan kalanları kazıp ortaya çıkaralım. Eğer söylendiği gibiyse, ondan kalanları birlikte onurlandıralım ve doktrininin doğruluğuna inanalım, ona iftira atan piskoposları cezalandıralım. Ama eğer aksi ortaya çıkarsa, neden bana boş yere kızasın?’

 İberian kralının planı Ermenistan kralını memnun etti. Her ikisi de kafirin üstünde yığın halinde bulunan taşları kaldırdı… O pis bedeninin beklenmeyen bir şekilde bir kurda dönüşmüş olduğunu gördüler. Sonunda, tüm taşlar kaldırıldığında, aşağılık adam herkesin gözü önünde bir kurt gibi fırladı ve bir kaçak olarak dağlara doğru koştu. Ermeniler bunu görünce, büyük bir utançla hatalarından pişman bir şekilde geri döndüler. Buna rağmen ahlaksız adinin öğrencisi Sergius [kafir] onların tamamen pişmanlık duymalarına izin vermedi. İşte bu, Phundagiagitae havarisi Peter’dır. Büyücünün Lycopetrus’a verdiği şeytani sözlerin de havari St. Peter’in vahyi olduğunu iddia ederler.” 

Anlatımın başında Petrus’un başpiskopos olduğunun vurgulanması Antakya Patriği Petrus olduğu iddiâlarını güçlendirmektedir. Birçok kişiye göre Patrik Petrus, heretik inançlara sâhibdi ve bu yüzden kiliseden kovulmuştu. Bununla birlikte 4. ya da 5. yüzyıla âid bir hikâyenin 11. yüzyılda hâlâ biliniyor olması önemlidir. Elbette Euthymius’un aktarımında heretizm karşıtlığı epeyce belli olmakta ve öfkesini ortaya koymaktadır. Ancak yine de böyle bir hikâyenin yüzlerce yıl yaşaması önemlidir. Bu arada  Euthymius, bu hikâyeyi Bogomillerle ilgili kısımda anlatsa da, muhtemelen Bogomilleri Paulikienlere bağlamak için böyle yapmıştır. Zîrâ Lycopetrus’un öğrencisi dediği Sergius, Paulikienlerin en önemli liderleri arasındadır ve Bogomillerle hiçbir ilgisi yoktur.

Bu arada Lycopetrus’a dâir anlatımlarda, bölük pörçük olduğu için burada yer vermediğim anlatımlarda kendisinin öldürülmeden evvel İsâ gibi öldükten üç gün sonra dirileceğini söylediği ve kurt olarak dirildiği, dağlarda birçok insanı yoldan çıkarıp şeytânın hizmetçisi yaptığı gibi anlatımlar yer alır. Burada mes’elenin Paulikienler arasında yaşaması da önemlidir; Ortodoks unsurlar arasında da. Yukarıda belirttiğim gibi Paulikienler için bu tarz bir kurt adam hikâyesi, savaşçılıklarını, yırtıcılıklarını belirtmek için, karşılarındakilere korku salmak için kullandıkları araç olarak görmek yanlış olmaz. Ortodokslar açısından ise kurt tâbiri aynı zamanda sürüyü parçalayandır. Mâlum olduğu üzere Hristiyan inancında çoban, kurt ve koyun ilişkisi oldukça önemlidir. İsâ, İncil’in birçok yerinde kendisini çoban, Hristiyanları da sürüsü olarak niteler. Yuhanna bölümünün 10:1-42 numaralı kısmında “tek sürü, tek çoban olacak” demektedir. İşte kilise öğretisi açısından Paulikien ve diğer heretik unsurlar, bu sürüye saldıran kurtlar konumundadır.  Dolayısıyla bir yandan Ortodoks kilise öğretisi, bir yandan Ermenî heretizmi bir kurt adam hikâyesini, 11. yüzyılda bütün olarak yazıya geçirilene kadar anlatıp durmuştur.

Yazar: KUTLU ALTAY KOCAOVA

(Bu Makale Eskiçağ Araştırmaları Dergisi’nin Şubat 2019 sayısında yayınlanmıştır.)

Kaynakça

  1. Albayrak, Kadir, “İznik Konsili Öncesinde ve Sonrasında Heretik Hristiyan Akımları”, s.104, Uluslararası İznik Sempozyomu, 5-7 Eylül 2005, İznik Belediyesi Kültür Yayınları, 2006
  2. Eliade, Mircae, Zalmoksis’ten Cengiz Han’a, s.22-23, Kabalcı Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2006, İstanbul
  3. Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, Bizans Döneminde (650-1405) Hristiyan Düalist Heretikler, s.143, Yurt Kitap Yayın, Kasım 2011, Ankara
  4. Jortin, John, D.D., Discourses Concerning The Truth Of The Christian Religion And Remarks On Ecclesiastical History, s.17, Printed For John White, London 1805
  5. Lambert, Malcolm, Ortaçağda Dinsel Sapkınlıklar, Kabalcı Yayınları, Birinci Baskı, Mart 2015, İstanbul
  6. Loos, Milan, Dualist Heresy in the Middle Ages, c.10, s.76, Publishing House of the Czeckoslovak Academy of Sciences, Prague 1974
  7. Norwich, John Julius, Bizans, Yükseliş Dönemi (MS 803-1081), s.86, Kabalcı Yayınları, Birinci Baskı, Temmuz 2013, İstanbul
  8. Özışık, Sakin, “Pavlikan Kilisesi ve Eski Hıristiyan Heresileriyle İlişkisi”, Cumhûriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, y.2010, c.14, s.2, ss.507, Sivas
  9. Sarpkaya, Seçkin, Türklerin Şeytani Masalları, Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar, s.107, Karakum Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2017, Ankara

[1]     Albayrak, Kadir, “İznik Konsili Öncesinde ve Sonrasında Heretik Hristiyan Akımları”, s.104, Uluslararası İznik Sempozyomu, 5-7 Eylül 2005, İznik Belediyesi Kültür Yayınları, 2006

[2]     Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, Bizans Döneminde (650-1405) Hristiyan Düalist Heretikler, s.143, Yurt Kitap Yayın, Kasım 2011, Ankara

[3]     Özışık, Sakin, “Pavlikan Kilisesi ve Eski Hıristiyan Heresileriyle İlişkisi”, Cumhûriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, y.2010, c.14, s.2, ss.507, Sivas

[4]     Norwich, John Julius, Bizans, Yükseliş Dönemi (MS 803-1081), s.86, Kabalcı Yayınları, Birinci Baskı, Temmuz 2013, İstanbul

[5]     Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, a.g.e., s.139

[6]     Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, a.g.e., s.139

[7]     Jortin, John, D.D., Discourses Concerning The Truth Of The Christian Religion And Remarks On Ecclesiastical History, s.17, Printed For John White, London 1805

[8]     Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, a.g.e., s.253

[9]     Loos, Milan, Dualist Heresy in the Middle Ages, c.10, s.76, Publishing House of the Czeckoslovak Academy of Sciences, Prague 1974

[10]   Sarpkaya, Seçkin, Türklerin Şeytani Masalları, Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar, s.107, Karakum Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2017, Ankara

[11]   Sarpkaya, Seçkin, a.g.e., s.243

[12]   Eliade, Mircae, Zalmoksis’ten Cengiz Han’a, s.22-23, Kabalcı Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 2006, İstanbul

[13]   Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, a.g.e., s.248-277

[14]   Hamilton, Janet; Hamilton, Bernard; Stoyanov, Yuri, a.g.e., s.264-268