Tarih

Eski Çağ’da Hastalık ve Şifa

YAZAR: DİLEK BİÇER

İnsanlar, antik çağlardan itibaren ruhsal hastalıklarının nedenlerini aramışlar ve bunun üzerine düşünmüşlerdir. Gözlemleri neticesinde teşhis koydukları bu farklı davranışların kökenini doğaüstü güçlerle temellendirmişler, hala kullanılan tanrının cezası, laneti gibi mistik açıklamalarla yetinmişlerdir. Sadece tanrıların değil aynı zamanda kötü ruhların ve büyünün de musallat olduğu hastalıklar vardır antik dönem insanına göre.

Teşhisle birlikte tedaviye yönelen insanların, bu arayışları doğaüstü yöntemlere doğru olmuştur. Mezopotamya’da ruhsal hastalıkları tedavi eden “asular”(suyu tanıyan kimse) günümüzdeki alternatif tıp yöntemini kullanan kişiler gibi bitkisel yöntemlere başvuruyorlardı. Asulardan farklı olarak şeytan çıkaran kimse olarak adlandırılan “asipular” tanrılar ve kötü ruhlardan kaynaklı olduğunu düşündükleri hastayı tedavi ediyorlardı. Şifacılar, hastaları tedavi ederken kötü ruhların kendi bedenlerine musallat olmaması için bir takım ritüellere müracaat etmişlerdi. Yani kötü ruhlar kişiden kişiye geçen bulaşıcı bir hastalıkmış gibi düşünülüyordu. Hasta kişi, ruhsal hastalığı olmayan kişi eğerkendini korumazsa hastalandırabilirdi. Hastanın içindeki kötü ruhun şifacıya geçmemesi için koruyucu sözler söylenilir ve  ruhların uzaklaştırılacağı düşünülürdü.  Kötü ruhu kovmak için hastayı sembolize eden fügürler yapılır ve bu sembolik figür üzerinde yapılan ritüellerle onların def olduğuna inanılırdı. Nazar boncuğu, kara çalı, süpürge, tütsü  gibi objelerin iyi olmayan ruhlara kalkan oluşturduğu kırsallarımızın mevcudiyetini hatırlatan bu usuller bir inanç uğruna aidiyet duymayı köleleştirme haline dönüştüredebilir. Aidiyetin niyeti halisken bir sakıncası olmasa da, bunun farkında olmak kişiyi psikoza sürüklemez. Aksi durumlarda göz yapmak yerine kaş çıkar ve bu psikoz haline dönüşebiliyor.

Hastalıkların iyileştirilmesi için kullanılan yöntemlerden birisi de, hastalığın çevredeki bir objeye yansıtılmasıdır. Uykusunda diş gıcırdatmayı endişeli olmakla açıklayan Mezopotamya’da bulunan metinlerde, hastanın başucuna koyduğu  insan kafatasını uyumadan önce yedi gün boyunca yedi defa öpmesi ve yedi defa yalaması gerektiği yazmaktadır. Hastada plasebo etkisi yaratan bu yöntemle kişide bulunan rahatsızlıkların başka bir kafaya telkin edilmesi ve belki yansıtılması yoluna gidilmiştir. Yalnız burada hastalığın canlı olmayan birine yansıtılması ve başka birine zarar verilmemesi ihmal edilmemiştir. Buna benzer olarak, aynanın karşısında defalarca söylenmesi istenen motivasyon cümleleri telkinle şifa bulunulacağına inanılan medityasyonlardan biridir. Güneş selamı, kâğıda yazılıp yırtılması ya da yakılması istenen kötü düşüncelerin yok olacağı telkinlerine binlerce satan şifa kitaplarında rastlıyoruz. Ve belki iyileşmeyi umduğumuz.

Sadece psikopatik, psikoz, psikoz epilepsi, depresyon, anksiyete, obsesif kompülsif ve fobik gibi ruhsal hastalıkların tanımlandığı Mezopotamya’da değil aynı zamanda  Antik Yunan ve Roma’da da çok tanrılı inançların etkisiyle her rahatsızlığın bir tanrıdan geldiği ve bunun tanrının gazabı olduğu düşünülmüştür. Tanrılara adak adamak, onları onurlandırmak hastalıklara kefaret sayılmıştır.  Böylece rahatsızlık hasta kişinin vücudunu tanrı onu affederse terk eder ve iyileşme sağlanırdı. Tanrısını kaybeden günahkâr bir vücut hastalığa terk edilmişti. Tanrının öfkesi, dindirilmeliydi.

Bugün, üzerinde daha çok durulan zihinsel hastalıkların fiziksel sağlığa etkisi Antik Yunanlılardan itibaren fark edilmişti. Nedensiz ağrıyan birçok organımızın bizi yaşadığımız travmalara götürdüğü gözlemlenmekle birlikte, öfkesini içinde hapsetmiş bir yetişkinde ortaya çıkan zihinsel hastalıklar incindiğimiz yerden obsesif geliştirebilirdi.

Şifayı aramaktan yılmayan ve rüya tabirlerinin zihin bağlantısını kuran antik çağ toplumlarında önce masumlar tanrılara adak olarak sunulmuş daha sonra yararsız olduğu düşünülen kişiler günah keçisi haline dönüşmüştür. Ruhsal hastalıklar Medea Kompleksi, Nymphomanie bozukluğu, Lunatic bozukluğu gibi tanrı-tanrıçaların hikayeleriyle karakterize edilmiş, şifa bulmak için “Yatırlara” el yüz süren, türbede konaklayan, onun vesilesiyle tanrıya adaklar sunan hastanın binlerce yıl önceki tedavi serüveni karşımıza “tapınak uykusu” olarak çıkmıştır.

Peki, değişen ne olmuş?

Nitelenen teşhisler

Şifayı kapan Nicel’ler…

KAYNAKÇA

1-ŞAHİN, D. 2017. Roma Mitolojisi, Uludağ Üniversitesi Yayınları (İstanbul)

2-SERCAN, M. 2987. Depresif Bozukluklarda Bedensel Belirtilerin Önemi, İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, (Uzmanlık Tezi), İstanbul.

3-AY ARÇIN, Ş. 2019. “Eski Mezopotamya Yazılı Kaynaklarında Musen/ İssuru “Kuş” ve Sembolizmi üzerine bir Değelendirme” Tarih Okulu Dergisi

4- DONBAZ, V. 1999. “Mezopotamya ve Anadolu’da Eski Tıp”, III. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Türk Tarih Kurumu, İstanbul

5-ULUTAŞ, G.- Öz Kiriş, E. 2022. “Eski Mezopotamya’da Bazı Ruhsal Hastalıkların Doğaüstü Güçlerle İlişkisi,” OANNES- Uluslararası Eskiçağ Tarihi Araştırmaları Dergisi, 4/1Mart 2022,ss.277-303