Araştırmacı-yazar Dr. Rüstem SULTEEV- Londra
(Editör: İrfan Tiryaki)
Rusların, 1552 yılında Kazan Hanlığı, 1598 yılında Sibirya, 1783’de Kırım ve diğer Tatar topraklarını istilâ etmesi ve akabinde yüzyıllar boyu süren savaşlar ve isyanlar, Tatarları derinden etkilemiş ve doğal olarak onların sanat eserleri şu ya da bu şekilde bu tarihî olaylardan nasibini almışlardır. Kanaatimiz odur ki, eğer Tatar halkı üzerinde yüz yıllar süren Rus baskısı olmamış olsaydı, bugün Tatar folkloru çok daha zengin bir literatüre, bu arada daha çok sayıda kahramanlık destanına ve sözlü destan geleneğine sahip olacaktı. Tatar destanlarının ekseriyetinin, bu arada İdigey/Edigey Destanının da, Sibirya Tatarlarında muhafaza edilmiş olması, Sibirya’nın Rus istilâcılarının ulaşımına pek müsait olmamasından kaynaklanmaktadır. Zira Ruslar tarafından işgal edilince kültür hayatı büyük bir sekteye uğramıştır. Eski âdetlere göre bayramlar, çeşitli oyunlar, şenlikler tertipleme imkânı kalmadığından tabii olarak, musiki, destan icrası ve gelenekleri de yavaşça rengini ve hızını kaybetmiştir. Boyunduruk altındaki milletin fazla neşelenecek ruhî potansiyelinin kalmamasının yanında, işgalin kısa bir zamanda tamamlanmamış olması da halkın kendi hayatı için mücadele ile vakit geçirmesine, dolayısıyla kültür hayatının eski canlılığı ile devam etmemesine başlıca sebep olmuştur (Tahir ve Devlet 1972:50). Rus işgali tamamlandıktan sonra ancak ufak çaptaki topluluklarda, kırsal alanlardaki küçük yerleşim birimlerinde bir araya toplanabilmek ve geleneği yaşatmak mümkün olmuştur. Tatarların diğer Türk boylarıyla bağlantıları koparılmış, büyük, küçük yerleşim birimlerinin çevresine Rusların ve Müslüman olmayan halkların yerleştirilmesiyle, Tatar köylerinin birbirleriyle ilişkisi kesilmiştir. Bu noktada halk Ruslara karşı direnmek gayesiyle İslamiyet’e dört elle sarılmıştır. Bazı çevrelerde taassubun yayılması sonucunda destan ortaya koymak veya destan okumak ayıplanmaya başlanmıştır.
Epik eserlerin çoğunun halkların, devletlerin kendi mukadderatını kendileri tayin etme döneminde oluşması hayret edilecek bir durum değildir. Tabiidir ki, halkın kendine ait eserleri ortaya çıkarabilmesi için kendi gönlünde yaşama sevinci, coşkusu ve kendi tarihinden haberdar olması gerekmektedir. Zor şartlar altında yaşadıkları hayat, Tatar halkının kendi tarihi ile olan irtibatını ve milli şuurunu hayli sarsmıştır. Tatar tarihçisi Şihabetdin Mercanî, o günlerde Tatarların içinde bulundukları millî şuur eksikliğini şöyle anlatır: “Kavmimizin tarihinin büyüklüğü yetiştirdiğimiz cihan âlimleri, büyük hekimler ve hükümdarlar gibi babalarımız, atalarımız, amcalarımız, halkımız tarafından bilinmeyerek büsbütün bilinmezlik örtüsü altında kalmıştır. Hatta kavmimizin ekseriyeti, ezelden beri Rus hâkimiyeti altında yaşıyoruz, zannetmektedir. Bolgar ve Kazan tarihinden duyduklarını küçümseyerek ve mübalağa ederek, “o, han zamanındaki iş” demekten başka bir şey bilmiyorlar ve bu sözün manasına bile sıhhatlice akıl erdiremiyorlar. Kendi kabilelerinden ne kadar şöhretli hükümdarlar gelip geçtiğinden haberleri yok”. (Mercanî 1989:43-44). Bütün bunlara rağmen, destan geleneğinin belli bir ölçüde nesilden nesle, ağızdan ağıza nakledilerek, halkın dilinde ve gönlünde yüzlerce sene yaşayabilmesi de biraz şaşırtıcıdır.
Dr. Rüstem SULTEEV
Mercanî, Şihabetdin. Müstefâdu’l Ahbâr fi Ahvâl-I Kazan ve Bulgar. Akt. Enver Heyrullin, Kazan: Tataristan Kitap Neşriyatı, 1989.
Tahir, Mahmut ve Nadir Devlet. “Kazan Türklerinde Musiki”. Kazan Dergisi, İstanbul, 1972:7-8.
İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 3 – İşgalin Tatar Destan Geleneğine Etkisi
İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 3 – İşgalin Tatar Destan Geleneğine Etkisi
İdil Tatarlarında Destan Geleneği Ve Yazılı Destanlar – 4 – İdil Tatarlarında Yazılı Destanlari