Çevremdeki birçok kişiye ‘çadır’ demek daha kolay gelse de, bu yanlış alışkanlığı değiştirene kadar doğrusunu söylemeyi sürdüreceğim: keçe ev.
Keçe ev, kırın koyun ekonomisiyle yaşayan, atlı, hayvancı, avcı, yarı göçebe toplumlarının konutudur. Ekteki resim tam tüynükten kuş bakışı yapılmış. Dolayısıyla tüynüğün tam ortasındaki halka ve ona tutturulan kol bağı görünmüyor. Güçlü esintiler evi kaldıracak gibi olursa biri uzanıp bu bağa asılarak evi yerinde tutar.
Resim tam tepeden bir bakışla hazırlanmış, ama yine de üst yapıyı oluşturan uğların alt uçları görünüyor. Bu alt uçlar evin dış çeperini oluşturan kafes yapının üst uçları demek olan ‘kereğe başları’na tutturulup deri bağlarla bağlanır. Gün içinde kullanılacak bazı araç gereç bu uğlar ile keçe örtü arasına sıkıştırılır. Resimde kapının üstüne böyle bir şey sıkıştırıldığını görüyoruz.
Kapı Türk evlerinde güneşin doğduğu, Moğol evlerinde ise doruk yaptığı yöne dönüktür. Bu resimde karşıda yaz havası, eşiğin önünde it ve develer görülüyor. Develer özellikle göç ederken vazgeçilmez yardımcılardır. Keçe evin göçü develere yüklenerek taşınır ve evin göçü yüklendiği deve sayısına göre tanımlanır. Her ailenin devesi yoktur. Dolayısıyla göç eden aile deveci olan komşusundan ödünç deve alarak evini taşır. Öğretmenim deveci bir evin çocuğu olduğu için ondan develerle ilgili çok özel şeyler öğrenmiştim.
Kapıdan içeri girince hemen karşıda içine yakacak olarak ağaç parçaları, tezek ya da kömür konan teneke bir kutu görüyoruz. Konukların buradan saat yönünde, yani sola doğru dönmesi gerekir. Hemen solda asılmış bir hayvan eti görünüyor. Aslında yazın pek et yenmez, ama yeri belli olsun diye çizildiğini sanıyorum. Onun yanında içine kımız konup serin kalması sağlanan ‘sanaç’ asılır. Gün boyunca herkes uzun uzun sayarak sanaç içindeki kımızı döver. Çocuklar saymayı böyle öğrenir.
Burada evin çocuklarının oynadığı alanı görüyoruz. Çocuklar burada, kimi zaman büyükleriyle de birlikte üç taş, dama, satranç, aşık benzeri oyunlar oynayarak eğlenir.
Kapından girişte sol yan ev iyesi erin alanıdır. Divanın önünde oturan oğlun yanında bir askı üzerine konmuş eyer görülüyor. Onun yanında daha çok evin iyesi erin giyim ve diğer eşyalarının konduğu sandık var. Onun yanına da üstüen gök renkli kadağ bağlanmış bir ‘morin huur’ (at kopuzu) dikilmiş.
Ocağın gerisinde yere bağdaş kuranlara uygun alçak bir masa var. Erkek konuklar önem derecesine göre buraya sağa doğru sıralanarak oturur. Resimde gördüğümüz tek erkek büyük olasılıkla bir konuk. Masanın gerisinde gördüğümüz yaşlı adam evin iyesi. Orası evin iyesinin yeridir ve ardında, evin tam ortasında burkan betimi bulunan bir sunak olur. Bu sunağa önemli gün ve gecelerde yula (kandil) ve kuçı (tütsü) yakarak sunarlar. Ev iyesinin ardında asılı bir tüfek ve yalma görüyoruz. Sol yanına (kapıdan girişe göre sağ yanı) ise yine önem sırasına göre kadın konuklar oturur.
Onun yanında yaz olduğunu gösteren ikinci özellik var. Keçe tuğurluğun eteği serinlik girmesi için kaldırılmış. Önünde keçe sırmak üzerinde yatan bir çocuk var. Çocuğu da dönünce evin iyesi ve evdeşinin yatağını görüyoruz. Orada oturan yaşlı nine, büyük olasılıkla evin iyesi yaşlı erin evdeşi. Onu da dönüp kapının sağ yanına geldiğimizde kap kacak konan sandık ve dolapları görüyoruz.
Resmin en ortası ocak yeri olmasına karşın gördüğümüz ateş değil. Çoklukla bu ocağın iki yanında sırık vardır. Bu sırıkların arasında bir şey uzatmak ya da geçmek yasaktır. Ocak üstüne eskiden üç ayak, son bir-iki yüzyıldır da dört ayaklı olan ‘tağan’, onun da üstüne tencereler konur. Burada evin gelini sütlü çay (akçay) kaynatıyor. Akçay kaynatılırken su ilk konduğunda bir çimdik kaya tuzu katılır. Süt en son eklenir ve kesilmemesi için resimde görüldüğü gibi kepçeyle tez tez savrularak kısa sürede ocaktan indirilir.
Yaz günü ocağın nasıl yandığını merak etmeyiniz. Kırda havalar hiçbir zaman ocağın sıcağına dayanamayacak kadar sıcak olmaz. Ayrıca sürekli gerek olacak sıcak su kaynatmak ve aş yapmak için ocağın hep yanması gerekir.
Yorumla