DÜŞÜNCE Edebiyat İncelemeleri

Zamanın Ötesinde Bir Dahi: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Dostoyevski… Sadece bir yazar mı, yoksa çok daha fazlası mı? Dünyanın en bilinen yazarlarından biri, zamana adeta hükmetmiş, güncelliğini her daim koruyan ve aynı romanı defalarca okunsa bile içinde mutlaka farklı bir şey bulunabilecek olan, her zaman okuru şaşırtmayı bilen, yıllar sonra bile hatıralarda bahsedilirken hayatın bir yerine dokunmuş olan, belki hayalleri gerçekleştiren belki de hayal kurduran bir dahi! Tam 200 yıl önce bugün, 1821 yılında Kasım ayının 11.günü, derin bunalımlar ve çıkmazlar içinde yaşayacağı dünyaya buruk bir merhaba der…

Eserlerinin hemen hemen hepsinde hayatından belirli parçaları okuyucuya sunan Dostoyevski, çocukluğundan beri içinde bulunduğu ya da şahit olduğu olaylardan fazlasıyla etkilenmiş, bu etki onun edebi kişiliğinin oluşmasına büyük bir katkıda bulunmuştur.1821 yılında doktor olan babasının çalıştığı hastanede bulunan lojmanlardan birinde doğan Dostoyevski’nin çocukluğu bu hastanede geçmiştir. Babası sert, oldukça katı disiplinli ve alkole düşkün biriydi.  Hastalar ve hastalıklar çevresinde geçen çocukluğu, karamsar bir ruha sahip olmasının nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Annesi Mariya, oldukça çekingen ve pasif bir karaktere sahipti. Eşinin baskısı altında, sürekli hastalıklar ile geçen hayatında çocuklarıyla gerektiği gibi ilgilenememiş ve onlara bu hissi verememiştir. Hem anne hem baba sevgisinden yoksun büyüyen Dostoyevski’nin içine kapanık bir kişiliğe sahip olmasının çocukluğundan itibaren geliştiği söylenebilmektedir. Dostoyevski’nin gözlem yeteneğinin gelişmesi, çocukluk yıllarında hastanede birçok hasta ile tanışmış olması ile ilişkilidir. Yaşadığı yerde hastalarla sohbet eden, onları dinleyen ve gözleyen Dostoyevski, edebi yaşamında bu gözlemlerden ve tecrübelerden fazlasıyla yararlanmıştır. Dostoyevski 18 yaşına geldiğinde babasını kaybetmiştir. İlk sara krizini bu haberi aldıktan sonra geçirmiştir. Babası ile ne kadar iyi bir ilişkisi olmasa da ölümüyle derin bir psikolojik bunalıma girmiş, hayatı boyunca peşini bırakmayan sara hastalığının ilk belirtisi bu dönemde görülmüştür. Bu hastalık onun daha içe kapanık bir kişiliğe sahip olmasında ve psikolojik kimi çıkmazlar yaşamasında etkili bir yere sahiptir. İlk eğitimini evde özel hocalar tarafından alan Dostoyevski, edebiyat ve dil alanlarında kendini geliştirmiştir. Petersburg’a mühendislik eğitimi almak için gitmiş, eğitimini tamamladıktan sonra 1843 yılında Petersburg’da saha mühendisi ikinci teğmen olarak askerlik mesleğine başlamıştır. Edebiyat ve sanata karşı olan tutkusu ağır bastığı için görevinden istifa edip hayatını edebiyat üzerine yaşamaya ve yalnızca onunla ilgilenmeye başlamıştır. Yaşamını devam ettirmek için çeviriler yapmaya başlamıştır.  Bu yıllarda Avrupa’lı yazarların eserlerini okumuş, adeta edebiyattan büyülenen Dostoyevski’nin tüm hayatı bu çevrede geçmeye başlamıştır. Dünya edebiyatının yanı sıra Rus edebiyatı yazar ve şairleri ile de ilgilenmiştir. Derjavin, Lermontov ve Puşkin gibi şairleri ve Gogol ve Karamzin gibi yazarların da eserlerini okumuştur. Çocukluğundan beri en sevdiği ve etkilendiği şair şüphesiz Puşkin’dir. Genç Dostoyevski, Puşkin’in neredeyse tüm şiirlerini ezbere biliyordu.

1845 yılı sonlarına doğru Dostoyevski ilk romanı olan “İnsancıklar”ı tamamlamıştır. İnsancıklar romanını okuyan Nekrasov büyük bir heyecanla Belinski’ye gider. “İşte bu genç yazar, geleceğin en büyüklerinden biri olacak!” diye heyecanla anlatmaya başlar. “Zaten senin için yağmur sonrası topraktan çıkan mantarlar gibi sürekli büyük yazarlar ortaya çıkıyor!” cevabını alır Belinski’den. Belinski eseri okur ve gerçekten genç Dostoyevski’nin sanatı karşısında büyük bir şaşkınlık yaşar. Ve onunla alakalı bir yazı kaleme alıp övdükçe över. Eseri ilk okuyanlardan Nekrasov ve Belinski genç ve henüz tanınmayan yazarın yazdığı eser karşısında büyük şaşkınlık yaşamış ve coşkuyla karşılamıştır. Eserin yayımlandığı “Petersburg Derlemesi” adlı dergide eleştirisini yazan Belinski, Dostoyevski’yi “yeni Gogol” olarak adlandırmıştır.

“Roman, Rusya’da daha önce hayal bile edilemeyecek yaşam sırlarını ve insan karakterlerini ortaya koyuyor. Bu bizim ilk sosyal romanımız fakat öyle oluşturulmuş ki, her eser gibi, bir anda,şüphe bile duymadan!”(V.Belinski:1845)

İlerleyen dönemde “Öteki (Двойник)” adlı derlemesini yayımlamış fakat istediği başarıyı elde edememiştir.

1847 yılında sosyalizm ile ilgili fikirlerin ilgisini çekmesiyle bu çevreler ile yakınlaşmaya başlamış, devrim düşüncesini destekleyen gruplar ile ilişkiler kurmuştur. Petroşevski Ayaklanması öncesi devrimciler ile katıldığı bir toplantıda Belinski ve Gogol’ün mektuplarını okumuş, bu çevrelerde yer edinmeye başlamıştır. Ayaklanma başarısız sonuçlanmış, diğer ayaklanmacılar ile birlikte tutuklanıp idama mahkum edilmiştir. İdam günü tüm mahkumlar sıralarını beklerken Çar tarafından bizzat bir emir yayınlanmış, bu emirle idam mahkumları affedilmiş fakat her biri Sibirya’ya sürgün edilmiştir. Bu, aslında Çar’ın ayaklanmacılara gözdağı vermek için yaptığı, onlara ölüm korkusunu hissettirmek için yaptığı bir şey olarak görülmektedir. Cezasının zorunlu hizmet döneminde Semipalatinsk şehrindeki askeri kışlada er olarak görev yapmaya başlar. 1854 yılında başlayan bu ceza görevinde 3 yıl sonra subaylığa kadar yükselir ve hayatı boyunca bundan hep pişman olacağı mutsuz bir evliliğe bu dönemde adım atar. İlk eşi Mariya ile evlenir. Mariya, asker eşinin ölümünün ardından Dostoyevski ile evlenmiş, hasta bir kadındır. Dostoyevski, Mariya ile ona üzüldüğü için evlendiğini söyler; Mariya ise Dostoyevski’yi ilk gördüğü zaman onun “zavallı ve kafası karışık, endişeli, yalnız, aciz, asabi ve neredeyse hasta” gibi göründüğünü söyler. 1856 yılında II.Aleksandr’ın taç giymesiyle yazar affedilir. Sürgün döneminde sara hastalığı iyice ilerleyen Dostoyevski, bu dertten muzdarip bir şekilde yaşamına devam etmiştir. Yaşadığı tüm psikolojik bunalımları, depresyonları ve çıkmazları hayatının bu ağır dönemlerinde her daim artarak devam etmiştir. Sürgünden döndükten sonra yıllardır toplumdan ve yaşamın bu denli hareketli olmasından uzak kalmış olmasıyla bu duruma adapte olmakta zorlanmış, bu da onun içine kapanık bir hayata kendini adeta mahkum edercesine sarılmasına sebep olmuştur.

Yazdığı “Ölü Evinden Anılar(Записки из Мертвого дома)” adlı eserinde bir hapishanedeki yaşamı anlatmıştır. Bu eser Rus edebiyatında, mahkumların ağır yaşamları, çalışma ve yaşama şartları gibi konulara değinen ilk eserlerden biridir. Bu eser o dönemin yazarları için adeta ilahi bir güce sahip gibiydi, Turgenyev ve Herzen gibi yazarlar, bu eser ile alakalı oldukça kapsamlı çalışmalar yapmış, eserin adı daha da çok duyulmuş, bu ise Dostoyevski’nin ününün yayılmasında oldukça etkili olmuştur. Bu eser hem yazarın anılarına dayanırken aynı zamanda eserde oluşturduğu kurguyla yeteneğini ve ustalığını mükemmel bir şekilde göstermiştir. Bu dönemde “Çağ” adlı dergiyi kurar ve basımına başlar, fakat kumar tutkusu yüzünden maddi sıkıntılar yaşaması sebebiyle dergiyi kapatır.

Yeraltından Notlar(Записки из подполья) adlı eseri dış gerçekçiliğin, toplumsal ilişkilerin ötesinde kişisel ve ruhsal değişimin ve çelişkilerin ele alındığı bir eserdir. Bu eser Dostoyevski’nin eserlerinin anlaşılmasında kilit bir nokta görevindedir. Sibirya sürgünü sonrası yazdığı eserlerinden biridir.

Ezilenler(Униженные и оскорблённые) adlı romanını yazar. Bu roman, Dostoyevski’nin en başarılı ve ünlü romanlarından biridir. Roman kahramanı Vanya, yoksul ama başarılı olmayı hedefleyen genç bir yazardır; Vanya ile Dostoyevski’nin kişiliklerinin birbirine oldukça benzer olduğu görülmektedir. Romanda, Vanya’nın Nataşa ile olan karmaşık aşk ilişkisinden bahsedilir; bu aşk ilişkisinde ihanet ve hayal kırıklığı vardır. Dostoyevski, Ezilenler romanı ile geniş çevrelerce tanınmaya ve edebiyat çevrelerinde yerini sağlamlaştırmaya başlamıştır.

Sara nöbetleri artarak devam etmektedir; doktorların tavsiyeleriyle 1863 yılında Dostoyevski, Fransa – İngiltere – İtalya’ya gideceği 1 yıl sürecek ve hep hayalini kurduğu Avrupa gezisine çıkar. Dostoyevski, Rusya’da ünlenmiş bir yazar olsa da henüz Tolstoy gibi dünyaca tanınan bir yazar değildir. Sıradan biri olarak başladığı seyahatten kumar batağına saplanmış bir şekilde kumar borçları ile ülkesine geri döner. Rusya’da da kumar borcundan dolayı büyük sorunlar ile karşılaşmaktadır. Bu aşamada Dostoyevski’nin maddi durumu iyice kötüye gitmiştir; 1864 yılında da karısını ve ağabeyini yakın zamanlarda kaybetmiştir. Bir yandan borçlar, bir yandan çok sevdiği yakınlarını kaybetmesi onu derin bir depresyona ve de içinden çıkması olanaksız olan bir büyük bir psikolojik bunalıma sürüklemiştir.

Dostoyevski üzerinde durulması gereken en can alıcı özellik onun derin ve ayrıntılı sosyo-psikolojik gözlem yeteneğidir. Çünkü kendi döneminde hem edebiyatta hem de sosyal bilimlerde onun bir ekol yaratmasına ve günümüze kadar değerinden bir şey kaybetmeden gelmesine bu özelliği en büyük rol oynamıştır. Dostoyevski bu yeteneği sayesinde farkında olmadan bir çok psikiyatrik ya da psikolojik özellikleri, yarattığı kahramanlar üzerinden tanımlamış ve bunun sebeplerini de kısmi olarak çözümlemiştir. Bunu dünyaca ünlü Avusturyalı nörolog, psiko-analizin babası olarak kabul edilen Sigmund Freud (1856-1939), bu konuda “Dostoyevski ve Baba Katilliği” (1928) eserini yazarak onun bir edebiyatçı kimliğinin ötesinde değer taşıdığını ifade etmiştir. Freud, eserinde “Dostoyevski’nin karmaşık kişiliğini; yaratıcı bir sanatçı, nevrozlu bir hasta, bir ahlakçı ve bir günahkar olarak dört ayrı yönden ele alabileceğimizi söylemiştir.”(P. Amar, 2017)

1860’lı yıllardan itibaren Dostoyevski edebi kişiliğinin doruklarına ulaşır ve en önemli ve bilenen eserleri olan “Suç ve Ceza(Преступление и наказание)”, “Budala(Идиот)”, “Ecinniler(Бесы)”, “Delikanlı(Подросток)” ve “Karamazov Kardeşler(Братья Карамазовы)” adlı eserlerini kaleme almıştır. Bu eserlerinde Dostoyevski’nin örneği kendisidir. Örneğin Suç ve Ceza eserinde Raskolnikov karakterinde, Budala eserinde Knyaz Mışkin karakterinde Dostoyevski’nin kişiliğini veya hayatından belirli kesitleri görmek mümkündür. Kumarbaz adlı eserinde kumar bir tutkuyla resmedilir, kendisi de bir kumarbazdır. Suç ve Ceza eserinde Raskolnikov karakteri tıpkı Dostoyevski gibi sara hastasıdır. Karamazov Kardeşler eserinde baba ise tıpkı kendi babası gibi sert, otoriter ve disiplinlidir. Dostoyevski’yi bu denli büyük bir yazar yapan en büyük etkenlerden biri onun yaptığı gerçekçe ve çarpıcı anlatılardır. Bu anlatıları bu kadar iyi yapabilmesinin en büyük etkenlerinden biri ise anlattığı şeylerin birçoğunu kendisinin bizzat yaşamış olmasıdır.

Hemen hemen tüm eserlerin Dostoyevski hayatı ve varoluşu sorgulamıştır. Eserlerinde okuyucuya her duyguyu yaşatır. Anlaşıldığı kadarıyla hem eserlerinde hem de araştırmalarda Dostoyevski alkolik ve kumarbaz biri olarak anlatılmaktadır. Hayatı boyunca yaşadığı derin psikolojik bunalımlar, çıkmazlar ve başına gelen şeyler dolayısıyla alkol ve kumar onun için bir kaçış olmuş fakat bu batak ona oldukça zarar vermiştir. Eserlerinde hem ahlak hem de adaleti sorgular. Katı bir ortodoks olan Dostoyevski, eserlerinde dindarlığını da okuyucuya hissettirmiştir. Ölümden kurtulması, sürgüne gitmesi, babasının ve aile fertlerinin ölümü, kumar ve alkol saplantısı, hayatının gelgitleri, ölüm teması onun eserlerin oldukça önemli bir yerdedir. Eserlerinde mekanlar genelde Petersburg’un arka sokaklarıdır. Rus edebiyatında varoluşçu felsefenin en önemli örneğidir.

Sadece Rus edebiyatı için değil dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Dostoyevski 9 Şubat 1881 yılında öldü. Bu kayıp edebiyat tarihindeki en büyük kayıplardan biri olmuştur. Dostoyevski’nin edebi mirası yıllar boyunca devam etmiş, kendini her daim güncelliği ile ispat etmiş ve gücünü hiçbir zaman yitirmeden bugüne kadar gelmiştir. Tam 200 yıl önce bugün dünyaya gelen bu büyük edebiyatçı, derin bunalımlar ve içsel karmaşaların insanı olarak zor bir hayat sürmüş, o zorlukların içinde son nefesini vermiştir. Unutulmamalıdır ki Fyosor Mihayloviç Dostoyevski, zamana hükmetmiş ve onun ötesine geçmiş çok önemli ve büyük bir yazardır. Güncelliğini korumasının en büyük özelliklerinden biri yazdıklarının her dönem için geçerli fikir ve düşünceleri içermesidir. Onun büyüklüğü ve yeteneği sayfalarca değil, ciltlerce anlatılabilecek bir seviyededir.

KAYNAKÇA:

Amar,(2019), F.M.Dostoyevski’nin Romanlarındaki Karakter Çerçevelerinin İncelenmesi,

Troyat H. (2000) Dostoyevski (L. Gürsel, Çev.) İstanbul: Cem Yayınevi

Zweig, S. (1949) Üç Büyük Usta (A. Yörükan, Çev.) Ankara: Türkiye İş Bankası

 

Ahmet Muhammet Çakar

ERÜ-РЯЛ
Yazar-Çevirmen- Filolog
Avrasya Araştırmaları Yüksek Lisans Öğrencisi

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...