Edebiyat İncelemeleri

Yazınsal ve Dilsel İncelemelerin Sorunları (Yuri Tinyanov-Roman Jakobson)

Bu çalışmada Yuri Tinyanov ve Roman Jakobson’un Yazınsal ve Dilsel İncelemelerin Sorunları makalesi incelenmiştir. Rus formalizmine yön veren yazarlardan olan Tinyanov ve Jakobson, 19. Yy edebiyat eleştirmenlerinin eser incelemelerinde nasıl bir yaklaşımda bulunduklarını, bu yaklaşımların kendi görüşlerine göre uygun olmayan taraflarının gösterilmesi ve oluşan veya oluşabilecek sorunların gösterilmesi amaçlanmıştır.Eserden alınacak olan mesajın okuyucunun duygu, düşünce ve ruh haline göre değişebileceğini söyleyen kuramcılar, eserin anlaşılması için ise yazarın üslubunun anlaşılması gerektiğini savunmuştur. Onlar için yazınsallığın merkeze alınmasıyla ancak edebi eleştiri yapılabilmesi mümkün olacaktır. Bu düşünceden hareketle eser hakkında eleştiri yapılması gerektir düşüncesini savunmuşlardır.

Yuri Tinyanov, 20. Yy’ın başlarında yaşamış ve edebi faaliyetlerini gerçekleştirmiş olan Rus edebiyatçı, edebiyat eleştirmeni ve şairdir. Rus formalizminin en önemli temsilcilerinden biridir. Formalist okulun ortaya çıkıp ilerleme kaydetmesinde en çok yardımcı olmuş yazarlardan bridir.

Roman Jakobson, Rus formalizminin en önemli 5 temsilcisinden biridir. Biçem üzerine yapılan çalışmaları ilerletmiş, hatta Rusya’nın dışına çıkarmış, Çekoslavakya’da yatığı edebiyat çalışmaları ile bu akımı Avrupa’ya tanıtmayı başaran edebiyatçı ve düşünürdür.

19.yüzyıl edebiyat eleştirileri, merkezine eseri almak yerine yazarı almıştır. Yani eleştiride önemli olan eser değil, yazardır düşüncesi hakimdir. Eleştirmen ve incelemecilere göre eser, sanatın dışında olanı anlatıyordu. Sanatın yapması gerek asıl şey ise duyguyu okuyucuya iletmekti. Edebiyatı anlamak için tarih, sosyoloji gibi bilimlerden yararlanılıyordu. Rus Biçimcilerine göre edebiyat yapıtlarının incelenmesi, başka yazılı metinlerin incelenmesinden farklı bir bakış açısı ve yöntemle yapılmaktadır. Bu dönemde Yuri Tinyanov, Roman Jakobson gibi Rus biçimciler, eserin asıl olarak genelini anlamak için onun biçimini ve üslubunu anlamanın kilit rol taşıdığını iddia ediyordu. Bir şiir, çok farklı ve içinde birçok konu barındırabilir, okura birçok şey söylemek ve göstermek için yazılmış olabilir. Ancak asıl olarak ne söyleyeceği bilinemez,okuyucunun ondan ne almak istediği bizi sonuca götürür. Burada önemli olan şeylerden biri de okurun o anki ruh hali, duygusal durumu olabilir. Bunların hepsi, bize birçok şey söylemek isteyen şiirin asıl anlamının bize bağlı olduğunu göstermektedir. Edebi yapıt, öncelikle ve özellikle onu diğer metinlerden ayıran özellikleri bakımından ele alınmalıdır. Eserin, biçim ve yapı bakımından incelenmesi, onu okuyan okuru şaşırtan, merakını arttıran ve hayal gücünü besleyip bundan haz almasını sağlayan birtakım olgularla desteklenmiş olan özgünlüğün getirisi olan bir eylemdir. Rus formalistler, edebi eleştiriyi çağdaşlarının aksine, yazınsallığı merkeze alarak yapmışlardır. Önemli olan bu yazınsallığın oluşmasını sağlayan etmenlerin ortaya konmasıdır. Rus biçimcileri edebiyat incelemesinin, diğer tür incelemelerden ayrı, kendine özgü bir yönteme dayandırılması gerektiğini düşünmüşlerdir. 19. yüzyılda, edebiyat incelemesi ve eleştirisi esere yönelik değildi, sanatı duygu anlatımı olarak alıyor ve sanatçıyı merkeze koyuyor ve sanat dışı dünyayı yansıtıyor diyerek edebiyatı açıklamak için tarihe, sosyolojiye, politikaya yöneliyordu. Rus biçimcileri ise eserden hareket etmekten yanaydılar ve her şeyden önce edebiyat eserini diğer eserlerden ayıran biçimsel özelliklerden yazınsallığın ne olduğu sorusuna cevap aramışlardır. Onların bu yaptığı, “alışkanlığı kırma”diye nitelendirilebilir. Şiirin okuyucuya söylemek istediği çok şey olabilir ve şairin okura hangisini anlatmak istediği ancak dil ile anlaşılabilir, görüşünü savunarak gerçeklik yerine dilin daha önemli bir kavram olduğunu belirtmişlerdir. Şiir dilinin standart dilin dışında olduğunu ve standart dilden sapma, onun kurallarını yıkan bir dil olduğunu düşünmüşlerdir. Rus biçimcileri, yeni akımların, üslupların, biçimlerin doğmasının nedenlerini açıklarken tarihsel, sosyal, ekonomik nedenlere bakmamışlar ve sorunu biçimsel nedenlerle çözümlemişlerdir. Onlara göre yazınsallık alışılmış olanı kırmak olduğuna göre, bunu mümkün kılan yollar uzun süre değişmeden kalamaz. Çünkü uzun süre içinde bu yollar da alışkanlık yaratır ve bir zaman sonra alışkanlığı kırma gücü yitirilir. Bu durumda, yeni sanat biçimleri, üslupları bulmak zorunluluğu doğacaktır.

Sanatçının kendine göre yarattığı kavramlar, söz dizeleri, bilinen söz dizimlerinin dışına çıkması, yazımda, hatta noktalama işaretlerinde bile kendine özgü yollar izlemesi anlatımı düşüren birer yanlış olarak değil, metne yazınsallık kazandıran bir dizi gösterge olarak ele alınır. Rus Biçimcileri daha çok şiir üzerinde durmuşlardır; ama roman ve öyküde de yazınsallığı sağlayan etkeni belirlemeye çalışmışlardır. Onlara göre roman ve öykü gibi anlatı türlerinde yazınsallığı sağlayan, yazarın olay örgüsünü kendi tasarrufuna göre oluşturmasıdır. Anlatısına ortadan ya da sondan başlayabileceği gibi yer yer geri dönüş tekniği kullanarak da kronolojik düzenin dışına çıkar. Kronolojik sıralama noktasındaki kişisel seçimleri, roman ve öykü yazarının yazınsallığı yaratmasında etkili olur.

Bu konuda Roman Jakobson’un üzerinde çalıştığı ve ortaya koyduğu “şiirsel fonksiyon” kavramı oldukça önemlidir. Onun fikrine göre dil vasıtasıyla yapılan her ilişki eylemi,iletişim için bir ortam oluşturur. Sözlü ya da yazılı yapılan bu elem, dilsel iletişimin karakterini ortaya koyar. Edebi eserler de dil vasıtasıyla meydana getirildikleri için yazar ve okur arasında bir iletişim ortamı ve ilişki sağlar. İşte burada karşımıza çıkan iletişim ortamı, şiirsel kavramın getirisi olan bir ortamdır.

Yazın ve sanat tarihi diğer tarihsel dallar ile bir ilişki içerisindedir. Bu ilişki diğer bilimlerde de olduğu bir düzen içinde bulunmaktadır. Yine de her dal, kendi içinde karmaşık bir yapıya sahiptir ve bu da, ne olursa olsun, o dalı incelemeyi zorlaştırmakta ve bu yüzden de diğer dallarla arasındaki bağı kurmayı zorlaştırmaktadır.  Örneğin bir sanat eseri incelenirken, mutlaka oluşturulduğu zaman ve o zamanın koşulları göz önünde tutulur. İnceleme yaparken bu dönemin özellikleri göz önünde tutularak, eserin oluştuğu dönemin nasıl bir dönem olduğu anlaşılarak inceleme yapılabilir. Ancak diğer dallar ile olan ilişkisinin ortaya konması, bu dallar ile kesin bir ilişki içerisinde olduğunu bize gösterir. Fakat yine de bu bağlantılar net olarak ortaya konmadan yazın ile arasında bir bağlantı kurulamaz.

Hem dilbilim hem de yazın tarihi için eşzamanlı ve artzamanlı görüşlerin birbirinin tam karşıtı olduğu düşüncesi, herkesçe oldukça verimli olarak sayılmaktaydı. Bunun nedeni,  oluşum süreci boyunca dilin ya da yazının belli bir sistemsel özelliğini ortaya koyuyordu. Bugün, eşzamanlılık anlayışının getirdikleri, bizi artzamanlılık kavramlarının tekrar incelenmesi gerektiğini göstermektedir. Eşzamanlı olan her sistem ve bilim aslında hem kendi geçmişini hem de geleceğini bize gösterir. Biçimsel olarak eski, artık kullanılmayan ve herhangi bir geçerlilik arz etmeyen yani geçmişi; içerisindeki sistemin yenilenmesi ve geliştirilmesi olarak algılanan ,yani geleceği gösteren. Aslında görldüğü gibi eşzamanlılık ve artzamanlılık kavramları aslında bir karşıtlığın sonucu değil, kendi içlerinde bir sistemin getirisidir.

Eşzamanlı yazınsal dizgeler, hem aynı, kendine en yakın zamanda yazılmış olan sanat yapıtlarını içerirken, aynı zamanda da kendi etki alanına girebilen yapıtlarını da içerir. Bu yapıtlar ister eş zamanlı ister artzamanlı olursa olsun etki alanına giriyorsa bu dizgelerin kapsamı altına girmektedirler. Önemli olan peşi sıra yada aynı anda olan olayları sıralamak ya da incelemek değil, belirli bir zaman içerisinde olan,birbirini etkileyen ve yine belirli bir dönem için tüm bu bağlamın ifade ettiği aşamalı olan anlamlardır.

Yazında kullanılan farklı kavramların birbiri arasındaki bağıntıların incelenmesi de oldukça önemli bir eylem olmuştur. Bu bağıntıların incelenmesi, ortaya farklı bir olgunun konulması bakımından önemlidir. Ancak bilinmesi gerekmektedir ki yine de bu farklı kavramlar birbirleriyle ilişki içerisine sokulmadan incelenemezler. Bu şekilde yapılcak olan bir inceleme estetik yapıyı bozacağı gibi kendine ait olan asıl anlamı da ortaya koymasında büyük bir engel olarak kalacaktır. Sözlerin birbirleriyle ilişki içerisine sokulup incelenmesi bağlantılarının çözümlenmesinde başvurulacak en önemli yöntemdir.

Yapılan çalışmanın üslubu, yapısı , evrimi ya da dilinin oluşumunun incelenmesi, bizi bu kavramların zaman içerisinde nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmaya yöneltecek, artzamanda başlangıçtan itibaren tüm bu kavramların şu ana kadar gelişimindeki tüm aşamaları anlamaya çalışmaya sevk edecek, sonuç olarak da yapacağımız incelemeninin biraz da olsa karmaşıklaşmasına sebep olacaktır.

Dil veya yazın tarihinin kendine ait olan yapısal özelliklerinin açıklanması, yazınsal veya dilsel bağlamda meydana gelen tüm büyük değişimlerin nedenini anlamamızı sağlar. Ancak ne olursa olsun bu yöntem kullanılarak dil ve yazın tarihinin özeliklerinin açıklanması, bize evrimi ve sürecini açıklayamadığı gibi, bizim için gelecekte olması beklenen evrimsel olayların da açıklanması konusunda etkisiz kalır. Yazın ya da dilin evriminin kendine ait olan özellikleri ve kuralları bize sadece sonu belli olmayan parçalar verir. Ancak hep eksik bir parça varmış gibi bşz bu tamı oluşturmada başarısız oluruz, çünkü etkin olacak her değişim bize evrim gibi kalıcı olacak bir sonucun ya da tamamlanacak bir sürecin olacağını kesin olarak göstermez. Ancak yine de bu parçaları birleştirmek için yapılabilecek şeyler de vardır. Örneğin, yazınsal bir bağlamın tarihsel olan o konu hakkındaki diğer bağlamlarla ilişkileri ortaya çıkarılmadan incelenemezler. Karşılıklı olarak bu ilişkinin incelenmesi bizi sonuca götürecektir. Her yazınsal sistemin kendine ait özelliklerinin ilk olarak ele alınması öncelik olmalıdır. Aksi halde, kendine ait özellikler öncelik olmazsa, ilk olarak karşılıklı ilişkide bulunduğu bağıntının incelenmesi, çalışma yönteminin ve çalışmanın ilerlemesi bakımından son derece yanlış bir adım olacaktır. Önemli olan ilk olarak ana kavram ya da yazının kendi içinde bize gösterdiği anlam, üslup ve özellikleridir.

KAYNAKÇA:

Kazan,Olena. 2018, Roman Gibi Hayat:Roman Yakobson ve Bilimsel Mirası, Gazi Kitabevi, İstanbul

Плешкова, Ольга Игоревна, 2011, Теория пародии Ю. Н. Тынянова и современная проза постмодернизма,Вестник Нижегородского университета им. Н.И. Лобачевского, c.522-526

Todorov,T, 2016, Yazın Kuramı: Rus Biçimcilerin Metinleri(M.Rifat, S.Rifat, Çev.) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul (1965).

Ahmet Muhammet Çakar

ERÜ-РЯЛ
Yazar-Çevirmen- Filolog
Avrasya Araştırmaları Yüksek Lisans Öğrencisi

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...