Eğitim sistemi, öğrenme konusunda yanlış anlamalar ve kafa karışıklıklarıyla dolu. Öyleyse yanlış bilinen şeyleri temizleyerek, bilişsel ilkelerle bunların sınıftaki uygulamaları üzerine yoğunlaşalım:
1. Öğrenciler yeni şeyleri, eskiden bildikleriyle ilişkilendirerek öğrenir, daha sonra uzun süreli belleklerine atarlar.
Yani öğretmenlerin, öğrencilerinin yeni anlattıkları içeriği kavrayabilmesi için gerekli bilgileri bildiğinden emin olması – ya da bu bilgiyi vermesi- gerekir.
Yeterli ön bilgiye sahip olmayan ya da yeterince yönlendirici bilgiye sahip olmayan öğrenciler sınıfta çabucak yılgınlığa kapılabilirler.
2. Öğrenciler, uzun süreli belleklerine başvurarak uygulama ve anlamı hakkında düşünme fırsatı buldukları bilgileri daha iyi hatırlarlar.
Kimse ezberlemekten ve bezdirici alıştırmalardan hoşlanmaz ama tekrarlanan, ölçülü ve anlamlı alıştırmalar, öğrencilerin o içeriği gelecekte de hatırlamasını kolaylaştırarak gittikçe karmaşıklaşan zorluklarla başa çıkmalarını sağlar.
Öğrencilerin içeriğin anlamına yoğunlaşmasına yardımcı olmak için onlara sebep sonuç ilişkisi gibi, açıklama gerektiren görevler vermek işe yarayabilir. Ya da belleksel ipuçları gibi araçlar kullanılarak öğrencilerden içeriğin anlamını mutlaka bilmeleri sağlanabilir.
3. Problem çözme ve eleştirel düşünme becerileri, geri besleme yoluyla gelişir ve ağırlıklı olarak geri plandaki bilgi birikimine bağlıdır.
Dikkatlice planlanmış bir müfredat yoluyla bir öğrencinin okul hayatı boyunca belli bir derste bilgi edinmesi ve sonrasında da gittikçe karmaşıklaşan problemleri çözmesi sağlanabilir.
Öğretmenler ayrıca öğrenci ya da öğrencinin performansı yerine, görev ve öğrencinin gösterdiği gelişme üzerine odaklanmış, ayrıntılı ve net geri bildirimlerle bu becerilerin gelişmesini sağlayabilirler.
4. Öğrencilerin, becerilerini yeni durumlara aktarabilmeleri için problemin hem yapısını hem de bağlamını çok iyi anlaması gerekir.
Bir konu hakkında en fazla bilgi sahibi olduğunuz kadar eleştirel düşünebilirsiniz. Öğrenciler belli bir konu hakkında daha fazla şey öğrendikçe, o problemin önemli yanlarını daha kolay ayırt etmeye ve daha kolay çözmeye başlarlar.
5. Öğrenci motivasyonu çok çeşitli sosyal ve psikolojik faktörlere bağlıdır.
Öğrenciler dersin içeriğini sever, heyecan duyarlarsa derse katılmak için motive olacaklardır.
Ancak motivasyon karmaşık bir durumdur ve pek çok şeyin yanı sıra öğrencinin kendisini o akademik ortama ait hissedip hissetmemesine ya da belli bir alandaki yetkinliğinin çaba harcayarak geliştirilebileceğine inanıp inanmamasına bağlıdır.
Neyse ki, öğretmenler çok farklı şekillerde öğrencilerinin kendilerini sınıfa ait hissetmesini ve çabalarının değerli olduğuna inandırabilirler.
6. Eğitimde, öğrenmeyle ilgili pek çok yanlış anlaşılma olmasına rağmen bunlar eğitim programının oluşturulmasında ya da yönergelerin sunuluş biçiminde belirleyici olmamalı.
Öğretmenler sık sık içerik gelişimsel açıdan uygun olmadığı için ya da sağ-beyin, sol-beyin baskın olma durumunu hesaba katarak, öğrencilerin öğrenme biçimlerine göre yönergelerini geliştirmeye çalışırlar (ya da geliştirmeleri istenir).
Ne var ki, bu kavramlar kulağa aşina gelse de doğrulukları ya da verimlilikleri üzerinde herkes hemfikir değil. Bu yaklaşımlara kucak açmanın öğretmenleri, onlara kılavuzluk edecek kanıta dayalı ilkelerden uzaklaştırabileceğini düşünüyoruz.
Kaynak: http://www.edutopia.org/blog/how-people-learn-evidence-based-paul-bruno
Kaynak: https://biliyomuydun.com/141409