Psikoloji Sosyoloji

Örgüt Kültürü

 

Örgüt kültürünü ve çalışma hayatına  etkilerini  anlayabilmemiz  için,  öncelikle  kültürün  tanımını  ve  hayatımıza  etkilerini  yorumlamamız  gerekmektedir.  Kültür kavramının  tanımını  yapmak  hiçte kolay değildir. Çünkü kültür pek çok bilim dalı içerisinde,  ama farklı şekillerde  tanımlanmaktadır.  Antropoloji, sosyoloji ve  psikoloji alanında  uzmanlar  yıllardır  kültür  üzerinde  çalışmaktadırlar. Ancak kültürün soyut,  karmaşık ve  hayatın  tüm  dinamiklerini  ihtiva  etmesi  sebebiyle, kültüre  tek  ve  somut  bir  tanım  yüklemek  oldukça  zordur.

            Kültürle  ilgili  pek  çok  uzman  çeşitli  tanımlar  yapmışlardır.  Bunlardan biriside;  Adler’in yorumuna göre kültür “ bir  insan  topluluğunu  diğer  topluluklardan  ayıran  normlar,  değerler,  inanç  sistemleri,  varsayımlar  ve  davranış  biçimlerinin  bütünüdür.” 

            Bu  tanımdan  hareket  edecek  olursak,  bir  arada  yaşayan  grupların,  kendileri  için  geliştirmiş  oldukları  formel  ve de  informel  kurallar, davranış  kalıpları, geleneksel  olma  özellikleri,  muhafazakar  tutumları,  eğlenme,  yemek  yeme,  giyinme,  sanatsal  aktiviteleri  ve  eğilimleri  gibi,  duygu  ve  davranışlarını  etkileyecek  her  türlü  eğilimlerini  toplumsal  bir  bütün  ve  davranış,  kabul  ediş  ve  geleceğe de  bu  şekilde  aktırılacak  düşünceler,  duygular  ve  eylemler  bütünüdür  diyebiliriz. 

            Tüm  bu  yorumlara  bakarak  kültürün  hayatımızın  ayrılmaz  bir  parçası  olduğunu  ve  kültürün  alt  başlıklarını  incelemenin de  kültürün  tanımın  yapmak  kadar  zor  olduğunu  anlayabiliriz.  Bu çalışmada örgüt kültürünü ve çalışma yaşamına etkilerini anlamaya çalışacağız.

  1. KÜLTÜRÜN TOPLUMSAL VE ÖRGÜTSEL AÇIDAN ÖNEMİNİN KÜLTÜREL BAKIŞ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

            Kültür kavramının, pek çok bilim dalı içerisinde farklı şekillerde tanımlandığı, antropoloji, sosyoloji ve psikoloji alanında uzmanlar yıllardır kültür kavramı üzerinde çalışmaktadırlar (Acuner, 2010, s.3).

            Kültürü  bireyden  ve  toplumsal  hayattan  ayrı  düşünemeyiz.  Çünkü  kültür;  bireylerin  hayata  ve  içinde  yaşadıkları topluma  karşı  ödevleri,  bağlılıkları  ve  geliştirdikleri  tepkiler  sonucu  ortaya  çıkan  kalıp  yargıların  bir  yansımasıdır.  Birey  ve  toplum  birbirleriyle  etkileşim  halinde  oldukları  için,  ikisi  hiç  bir  zaman  ayrı  düşünülemez.  Bireyler  olmadan  bir  toplumsal  yapıdan  söz  etmek  mümkün  olmadığı  gibi,  toplumsal  bir  yapının  oluşması  için  ise;  belli  davranış  kalıpları  ile  kültür algısının oluşturulması ön koşuldur.

            Dolayısıyla  bireyler  içinde  bulundukları  kültürün  bir  parçası  ve  temsilcisidirler.  Paylaşmış  oldukları  kültürü  bir  biçimde  geleceğe de  aktarırlar.  Kültürü  sadece  soyut  olarak  ele  almak,  tanımlamanın  eksik  kalmasa  sebep  olabilir.  Düşünceler,  duygular,  davranışlar  bütünü  ve  aktarımı  olan  kültürü,  bu  soyut  olguların  yanında  bir de  şekilsel  olarak  tanımlamak  söz konusudur.  Çünkü  hayatımız  büyük  ölçüde  şekli  kurallara  bağlıdır.  Duygu  ve  düşüncelerimizi  çeşitli  davranışlarla  ifade  ederiz.   Bunun  için  bazı  semboller  ve  simgelerden  faydalanırız.  Ortaya çıkan bu duygu  ve  düşünce  sembollerinin,  toplumda  paylaşım  düzeyi  ne  kadar  yüksek  ise  o  toplumda  yerleşmiş  ve  kuvvetli  bir  kültürden  söz  etmek  mümkündür.

            Bu  tanımdan  yola  çıkarak  toplumların  geliştirdikleri  ve  sahiplendikleri  kültürler  her  zaman  olumlu  olmayabilir.  Örneğin;  bazı  toplumlarda  kız  çocukların  erken  yaşta  evlilikleri  o  toplum  açısından  kabul  görmüş,  sahiplenilmiş  ve  gelecek  kuşaklara da  aktarılmış  bir  kültürdür.  Yani  içinde  yaşanılan  o  toplumun  kültürü  haline  gelmiş  olup,  böylesi  olumsuz  etkileri de  görülmektedir.

            Kültürün  diğer  bir  olumsuz  yanı ise,  yanlış  olduğu  bilinse de  hemen  terk edilebilir  olmamasıdır.  Bu  mantıktan  hareketle,  bir  toplumda  belli  kültürlerin  oluşması  ne  kadar  zor  ise,  kültürün  değişmesi,  ortadan  kaldırılması da  o  kadar  zordur.

            Toplum  kültürü  doğduğumuz  andan  itibaren  başlayan  ve  yaşamımız  boyunca  bizimle  yaşayan  dinamik  ve  bizim  gibi  canlı  bir  olgudur.  Hatta  öldüğümüz  anda  dahi,  cenaze  ritüellerimiz  bile  içinde  yaşadığımız  kültürün  inanç  değerlerine  göre  şekillendirilir.  Bizler  öldükten  sonra  bile  temsil  ettiğimiz  toplumun  kültürü  yaşamaya  devam  etmektedir. 

            Dolayısıyla,  doğduğumuz  ve  içinde  yetiştiğimiz  aile  kültürü  başta  olmak  üzere,  okuduğumuz   ya da  okuyamadığımız  okul, (eğitim  hakkı  kısıtlanmış  pek  çok  çocuk  vardır  ve  onlar da  içinde  yaşadıkları  toplumun  olumsuz  bir  kültürüne  uymak  zorundadır) arkadaş  ortamımız,  yaşadığımız  mahalle  çevre,  iş  arama  faaliyetlerimiz  ve  çalışma  ortamımız.  Bütün  bunlar  içinde  yaşadığımız  toplumun  ve  ülkenin,  sosyal,  ekonomik  ve  kültürel  yapısıyla  yakından  ilgilidir.

  1. KÜLTÜRÜN ÖRGÜTSEL YAPIYA VE ÇALIŞMA HAYATINA ETKİLERİ

            Bilindiği  gibi  bir  ulusu  kanun  ve  yasalarla  şekillendirmek  ve  yönlendirmekle  birlikte, alt  sistemlerini  oluşturarak  toplumsal  kurumlar  yaratmak,  toplumu  bir arada  ve  birlerine  uyumlu  şekilde  yaşayacak  bir  ortama hazırlamak  açısından  önemlidir.  Bu  toplumsal  kurumlar  yüklendikleri  işlevleri  yerine  getirmek  için,  her  biri  birer  toplumsal  birim  olan  örgütleri  kurarlar (Başaran, 2008, s.15).

            Örgütlerin  görevi,  ulusun  gereksinimi  olan  ürünleri  üretmektir.  Bu  ürün  endüstriyel  bir  ürün olmakla  birlikte,  düşünsel  bir  eylem,  bir  faaliyette  olabilir.  Ortaya  çıkarılabilecek  en  değerli  ürün  her  zaman  için  bir  fikir  ve  düşüncedir.  Bu  fikir  ve  düşüncelerden  hareketle  zaten  sanayi  ve  endüstri  ortaya  çıkarılmış  ve  geliştirilmiştir.

            Endüstri  Devrimi ve Fransız  Devrimi sonrasında ortaya çıkan  gelişmeler  sadece  sanayileşmeyi  değil,  farklı  bir  toplumsal  yapıyı  ve  tabi ki  beraberinde de  sorunları  getirmiştir.  Sosyal  haklar,  eşitlik  ve  adalet  arayışları,  sınıf  bilincinin  ortaya  çıkması,  yeni  bir  kültür  oluşmasını da  beraberinde  getirmiştir.  Çalışanların  emek  mücadelesinin  ve  haklarının  verilmesinin  yanı sıra,  emeğin  değerinin de  anlaşılmasına  sebep  olmuştur.

            Daha  sonrasın da  gelişen  olaylar  emekçilerin  bireysel  değil  örgütlü  hareket  etmelerinin,  kendileri  açısından  hem  bütünleştirici  hem de  güçlendirici  olduğu  görülmüş  ve  örgütlü  toplum  kavramı  gelişmiştir.  Bu  sayede  sendikal  faaliyetler  sadece  emeğin  savunucusu  ya da  bekçiliği  işlevi  ile  değil,  sendikacılık  kültürünü ortaya  çıkarması  açısından  çok  önemliydi.

            Yirminci  Yüzyıl’ın  başından  başlayarak,  örgütün  ve  çalışan  insanın  davranışlarının  bilimsel  yöntemlerle  incelenmeye  başlandı  ve  örgütsel  davranışın  oluşumu  modelleştirildi. Aslında  bütün  bu  çabalar  işyerinin  verimliliğini  arttırmaya  yönelikti.  Ancak  daha  sonra  sadece  verimi  arttırmak  değil,  çalışanların  eğilimlerini  ve davranışlarının  nedenini  anlamak  ve  bütün  bunların  çalıştıkları  örgüte  etkilerini  anlamaya  yönelmiştir (Başaran, 2008, s.13).

            Yönetim  Kurumlarının  Örgütsel  Davranış  bilimine  katkısı  büyük  oldu.  Yapısal  ve  süreçsel  yönetim  kurumları,  insanı  daha  çok  bir  makine  olarak  gördü; yönetim  için  ilke  ve  kurallar  geliştirdi.  Davranışsal  Yönetim  Kurumları, Örgütsel  Davranış  Bilimine  daha  çok  kaynaklık  etti.  Sistem  kuramları,  getirdikleri  bütünlük  kavramı  içinde,  örgüt  gibi  işgörenin de  bir  sistem  olarak  incelenmesi  gerektiğini  savundu (Başaran, 2008, s.13).

  1. İNSAN FAKTÖRÜNÜN ÖRGÜT KÜLTÜRÜNE ETKİLERİ

            İnsan, kalıtsal olarak gizil güçlerle doğan; çevresiyle etkileşerek bu gizil güçlerini geliştirebilen; geliştirdiği yetenekleriyle yeni kültürel değerler üretebilen bir canlıdır (Başaran,2008, s.51).

            İnsan;  hayatın  temelini  oluşturan  en  önemli  doğal  faktörlerden  birisidir.  Örgüt  yapısı  ortak  amaçları  gerçekleştirmek  için  bir  araya  gelen  insanlardan  oluşur.  Bu  sebeple  herhangi  bir  örgütün  varlığı  onu  oluşturan  insanların  varlığına  bağlıdır. 

            Örgüt  kültürünü  yorumlayabilmemiz  için  insan  faktörünü  iyi  anlamamız  gerekmektedir.  Örgüt kültürü  büyük  ölçüde  insanların  bir  araya  geldiklerinde,  harekete  geçen  düşünce,  duygu  ve  davranışlardan  meydana  geldiği  gibi, kurumun  insanların  muhtemel  eğilimlerini  göz önüne  alarak  ve  bu  konularda  gerekli  bilimsel  çalışmaları  yaparak,  yapısal  olarak  kurumda  bir  kültür  oluşturma  faaliyeti  de  olabilir.

            Yapı- fail  ilişkisini  kurarak  ve  kurumun  örgütsel  çıkarına  ve  kültürüne  katkı  sağlayacak  şekilde,  kültürel  bir  etkileşim  kurabilir.  İşte  bu  sayede  hem  çalışanların  ortak  bir  tutum  geliştirmelerine,  hem de  bu  uyum  sayesinde  yapılan  çalışmadan  en  yüksek  verimi  alabilmek  sağlanabilir.

            Çalışanlar  arasında  ortak  bir  dil  geliştirmek  açısından  çok  önemli  olan  örgüt  kültürü,  kurum  açısından da  kalıcı  değerler  yaratmak,  markalaşmak,  rakipleri  ve  müşterileri  açısından  sadece  ürün  bazlı  değil,  bilişsel  ve  duygusal  tatmin  açısından  çok  önemlidir. Etkili bir yönetim ile etkili iletişim arasında doğru bir orantı olduğu gibi, etkili bir kurum kültürü ile etkili bir iletişim arasında da doğru orantı vardır (Vural, 1998, s.15).

            Çalışanların  o  kurumda  çalışmaktan  sadece  ekonomik  tatmin  değil  kurumun  kültürünün  sağladığı  ayrıcalığın  yaratacağı  mutluluk,  çalışma  ortamında  bir  farkındalık  yaratmanın  ne  kadar  faydalı  ve  hatta  gerekli  olduğunun  bir  göstergesidir.

            Örgütte  ortak  bir  davranış  kalıbı  oluşturmanın  çeşitli  yöntemleri  vardır.  Bunun  için  kurumla  ilgili  çeşitli  hikayeler,  mitler,  efsaneler,  ortak  konuşma  tarzı,  davranışta  ve  söylemde  ayrıcalık,  çeşitli  semboller  ve  simgeler,  armalar,  rozetler,  yaka  kartları,  misyon  ve  vizyon  bildirimi  gibi,  kurumun  kendi  yarattığı  materyaller  ile  kültür  oluşturmak  söz  konusudur.

Bütün  bunlarla  beraber  örgüt  yapısının  şekilsel  durumunu,  insanların  davranış  kalıpları  ve  giyim  tarzları  yönünden de  ele  almak  gerekmektedir.  Çünkü  bu  çok  önemli  bir  faktördür.  Çalışma örgütünün  bir  banka  çalışanları  olduğunu  ele  alırsak  eğer, giyim tarzlarının  resmi  ve  çalışanları  daha  ciddi  gösterecek,  erkeklerin  takım  elbise  giyip  kravat  takması,  kadınların ceketli  kıyafetler  ve  topuklu  ayakkabı  giymesi  muhtemeldir. 

            Bununla  beraber  çalışma  örgütünün  bir  spor  takımı  olduğunu  ele  alırsak  eğer;  bütün  örgüt  üyelerinin,  spor  kıyafetler  giymiş  olacaklarını  tahmin  etmek  hiçte  zor  değildir.

            Dolayısıyla  şekli  kurallar,  dış  görünüş,  giyim  tarzı,  kullanılacak  konuşma  dili,  davranış,  tutum  ve  tarzlar  bağlı  olunan  örgüt  kültürünün  kaçınılmaz  bir  tezahürü  ve  yansımasıdır. 

  1. ÖRGÜT KÜLTÜRÜNDE RESMİ VE ÜNİFORMALI KIYAFETLERİN ÇALIŞANLAR VE ÇEVRE AÇISINDAN ETKİLERİ

            Kültürün  dinamik  yapısını  ele  alacak  olursak,  insan  faktörünün  ve  bireylerin  birbirleriyle  etkileşiminin,  toplumsal  yapının  oluşmasında  ve  örgütlü  yapılarda  birbirine  bağımlı,  geçişken  ve  bilgi  aktaran  çok  çeşitli,  büyüklü- küçüklü  gruplar  oluşturdukları  görülür.

            İnsanlar  her  zaman  duygu  ve  düşünceleriyle  iletişim  kurmazlar.  Özellikle  kurum  kültürünü  ele  aldığımızda,  yukarıda  saydığımız  pek  çok  faktör  devreye  girer.  Ancak  Kurumlar  ölçeklerine  ve  muhtevasına  göre  de  farklılık  göstermektedir.

            Şekli  kurallar  örgüt  kültürünü  oluşturmak  ve  sürdürmek  açısından  çok  önemlidir.  Bir de bu  kültürün  toplum  ve  alıcısı  açısından  etkilerini  görmek  önemlidir.  Çünkü  kültürün  yerleşmesi  her  zaman  yumuşak  ve  uyumlu  geçişlerle  olmayabilir.  Özellikle  resmi  ve  devlet  kurumlarında,  kültürün  tüm  faktörlerinin  geçerli  olması  bir  yana,  bununla  birlikte  topluma  farklı  bir  etki,  hatta  bazen  korku  vermesi  gerekebilmektedir.

            Üniformalı  çalışanlar, genellikle  üstlenmiş  oldukları  görevler  açısından  toplumla  arasında  büyük  mesafe  oluşturan  ve  bu  sayede  işin  veriminin  artırılması  düşünülen  meslekler  gruplarıdır.  Bu  meslekler  toplumla  ve  bireyle  aralarına  mesafe  koymakla  kalmayıp,  kimi  zaman  bireye- topluma  cebir  ve  şiddet  uygulayabileceği  etkisini vermek  durumundadır.

            Bu  kurumlarda çalışanların giymiş oldukları üniformalar (asker,polis,hakim,savcı) onların  topluma  ve  bireylere yaptırım gücünün  etkisini  ve ölçüsünü  sembolize  etmesi  ve  göstermesi  açısından  çok  önemlidir.  Bu  sayede  üniformalı  birini  gördüğümüzde  o anda  neleri  yapmamamız  gerektiğini  bilir  ve  ona  göre  hareket  ederiz.  Örneğin; bir  trafik  polis  gördüğümüzde  hız  yapmamız  gerektiğini  biliriz.  Üzerindeki  üniformayı  gördüğümüzde,  onun  bizler  üzerinde  sahip  olduğu  yetkiyi  kullanarak, bizi  cezalandırma yetkisi  olduğunu  bilerek  tedbir  alırız.  Orada  trafik  polisini  görmesek  kural  ihlali  yapacak,  belki de  bundan  kaynaklanan  bir  olumsuzluğun  sorumluluğunu  almaktan  kaçınacağız.

            Dolayısıyla   üniformalıyı  görmemiz  bile  yanlış  yapma  eğilimimizi  engellemeye  yetmektedir.  Bununla  birlikte  bir  mahkeme  salonuna  girdiğimizde,  karşımızdaki  hakime  ve  savcıya  karşı  davranışlarımız  kontrollü  ve  hakkımızda  verilecek  karara  uymak  zorunda  olduğumuzun  bilincindeyizdir.  Üzerlerindeki   üniforma (siyah cübbe)  bizlere,  onların  üzerimizde  tasarruf  yetkisine  sahip  olduklarını  ispatlamaktadır.

            Bununla  beraber  bizlerde  pozitif  etki  yaratan  üniformalarda  yok  değildir.  Doktorların  ve  hemşirelerin  beyaz  üniformaları da  hastalarına  olumlu  bir  etki  ve  güven  duygusu  vermektedir.  Herhangi  bir  hastanede  ya da  sağlık  kuruluşunda  beyaz  önlüklü  insanlar  gördüğümüzde,  bu  kişilerin  sağlık  uzmanları  olduğunu  hemen  anlayabiliriz  ve  tereddütsüz  bir  şekilde  bu  insanlara  sağlık  sorunlarımızı  aktarabiliriz.  

  1. ÖRGÜT KÜLTÜRÜNDE RESMİ ÜNİFORMANIN ÇALIŞAN KİŞİLERİN PSİKOLOJİLERİNE ETKİLERİ VE BUNU TOPLUMA YANSITMA ŞEKİLLERİ

            Toplum  kurallarının  ve  örgüt  normlarının  ortak  bir  kültür  oluşturma  ve  buna  bağlı  olarak,  toplumsal  hayatı  düzenleme  işlevini  göz  ardı  edemeyiz.  Çünkü  bir  kurumda  belli  bir  çalışma  disiplini  ve de  kültürü  oluşturulması,  o  kurumda  çalışanların  burada  edindikleri  olumlu  tutum  ve  davranışları  sadece  iş  ortamında  değil,  yaşamlarının  tümüne  yansıttıkları  düşünüldüğünde  örgüt  kültürünün  sadece  çalışılan  alanda  değil,  toplumun  farklı  alanlarında da etkili  olduğu  kaçınılmaz  bir  gerçektir. Kültürün nasıl kazanıldığı ve korunduğu da çok önemlidir çünkü örgüt kültürünün kazanılmasında en önemli süreç örgütsel toplumsallaşmadır (Özkalp, Kırel, 2013, s.192).

            Dolayısıyla  artık  çalışma  ortamları  sadece  ekonomik  kazanımlar  ve  katma  değer  yaratmanın  dışında  aynı  zamanda  bir  eğitim  ve  gelişim  sürecidir.  Böyle  bakıldığında  modern  çağda  çalışan,  sadece  üretim  yapan  kişi  değil,  işverende  sadece  istihdam  yaratan  ve  ücret  ödeyen  taraf  değildir.  Artık  işyerleri  sadece  üretim  faaliyeti  yapılan  yerler  değil,  aynı  zamanda  kendileri  adına  farklı  bir  kültür,  marka  ve  tarz  yaratarak  hayatımızın tam  merkezine  yerleşmiş  durumdadırlar.  Örneğin;  artık  üzerimize  bir  kazak  alırken,  sadece  üzerimizi  örtmek  ya da  soğuktan  korunmak  için  değil,  kültürel  ve  ekonomik  olarak  statümüzü,  alım  gücümüzü  ve  ait  olduğumuz  toplumsal  grubu da  ifade  etmeyi  hedefleriz.

            Bu  şekilde  bakıldığında  ürüne  bakış  açımız  hem  o  firmada  çalışanlar  için  hem de  o  ürüne  ulaşmak  isteyen  kişiler  için  ayrı  bir  kültür  oluşturmaktadır.  Tabi  bir de  bu  ürüne  ulaşamayan  kesimler  vardır.  Ancak  ulaşamamış  olsalar  bile,  o  guruplarda  yine  bu  kültürün  birer  parçasıdırlar  ve  ekonomik  olarak  alt  kültürü  oluştururlar.

            Günümüzde  artık  insanların  giyim  tarzından  bile  ait  olduğu  kültür  hakkında  fikir  edinmemiz  mümkündür.  Bu   gizli  bir  toplumsal  düzen  ve  uyum  sağlasa da,  insanlar  ve  gruplar  arasında  derin  mesafeler  açmakta,  grupları  birbirlerinden  uzaklaştırmaktadır.

5.1. Örgüt Kültüründe Resmi Giysinin Sivil Giysilere Göre Farklılıkları

            Yukarıda  açıkladığımız  gibi,  üzerimizdeki  giysinin  sadece  marka  değerinin  çevrede  yarattığı  etki  bile  bu  kadar  fazlayken,  markayı  üzerinde  taşıyan  kişinin  içinde  bulunduğu  üstünlük  psikolojisi  ve  bu  kişilere  karşıdan  bakan  bireylerin  yaşadığı  eziklik  psikolojisi de  toplumumuzda  artık  bir  gerçeklik  halini  almıştır.

            İnsan davranışları ve sembollerle şekillenen kültürel yapılarda aslında her tutumumuz ve hareketimizin bir anlamı vardır. Bunlara selamlaşmak, kucaklaşmak, resmi bir duruş sergilemek gibi örnekler verilebilir. Eğer iki insan el sıkışıyorsa bu onların bir araya geldiğini sembolize eder, ayrıca el sıkışma anlam yönünden daha zengin sembolik değerlerde taşıyabilir (Özkalp, Kırel , s.190 ).

            Bu düşünceden hareketle bireylerin birbirlerine karşı davranışları toplumun ve örgütlerin genel yapısını oluşturmakta, sembolik göstergeler ve giysiler kurumların insanlar üzerindeki etkilerini şekillendirmektedir.

            Sadece  marka  bir  giysinin,  üzerinde  taşıyan ve  ona  uzaktan  bakan  kişiler  açısından  önemini  düşündüğümüzde,   bir de  resmi  üniforma  giyenleri  değerlendirecek  olursak  eğer,  toplumda  ve  bireylerde  etkisi  çok  fazla  olacaktır.

            Sonuçta  bu  giysi  onu  üzerinde  taşıyanlar  için,  bundukları  konuma  göre  kamu  gücü  kullanarak  çevrelerine  karşı,  yaptırım  gücü  kullanma  haklarının  olduğunu  gösterir.  Örneğin;  askeri  kurumları  ele  alırsak,  komutanın  astı  olan  bir  kişiye  emir  ve  talimat  verme  yetkisini  ifade  eder.  Bu  yaptırım  gücünün  varlığı  giydikleri  üniforma,  omuzlarına  taktıkları  apolet  gibi,  sembolik  şekiller  ve  işaretlerle  ifade  etmek  mümkündür.

            Resmi  üniformanın  üzerine  giyen  kişide  aidiyet  duygusu  yarattığı  ve  ona  psikolojik  olarak  diğer  meslek  gruplarına  göre  çok  daha  fazla  bağlılık  duygusu  verdiği  bir  gerçektir.  Bazı  meslek  gruplarında  bu  psikolojik  aidiyet  ve  bağlılık  duygusu  çok  önemlidir.

            Ancak  böyle  olumlu  etkilerin  yanında  üniformayı  giyen  kişinin,  yetkilerini  abartarak  kullandığı  bu  resmi  kıyafetin  kendisine  verdiği  yetkiyi  hayatının  tümüne  yaymaya  çalışması  ve  bunu  toplum  üzerinde  bir  baskı  aracı  olarak  kullanma  eğiliminde  olması,  hem  kişinin  kendi  psikolojisi  açısından  hem de  çevrede  yarattığı  etki  açısından  son  derece  sakıncalıdır.

5.2. Resmi ve Üniformalı Çalışanlara İşyerinde Uygulanan Mobbing

            Resmi ve üniformalı çalışanların hem işyerinde hemde genel olarak toplumsal hayatta düşünsel farklılıklar yaşadıkları  ve   çevreninde  onlara   bakış açısının farklı olduklarını gözlemlemekteyiz. Bu durumun çalışan kişi açısından olumlu yönleri olabileceği gibi, çeşitli baskılara da maruz kalabilecekleri göz ardı edilmemelidir. Üniformalı çalışanların sahip oldukları statü nedeniyle, kültürel olarak  toplumda kendilerini ayrıcalıklı hissedebildiklerini çevreden de bu yönde olumlu tepkiler alabildikleri ve saygı gördükleri bilinmektedir.

            Ancak bununla beraber fiziksel şiddet ve mobbing olarak tanımlanan istenmeyen olayların genellikle bir grup içinde kişisel farklılıkları olan ve özellikle farklı görünümde olan kişilere uygulandığı göz önüne alınırsa, üzerlerindeki resmi giysinin farklı olması ve karşı tarafa başka etkiler yaratması sebebiyle çokca şiddete maruz kaldıkları gözlemlenmektedir.

            Üniforma ve görünüm şiddette önemli bir risk faktörüdür. Üniformalı çalışanlar özel bir grubu temsil etmekte, üniformalı kişilere yönelik olumsuz tutuma bağlı olarak şiddet meydana gelebilmektedir. Örneğin polislere, hemşirelere, doktorlara, savcı ve hakimlere üniformalarından dolayı tepki olması, yaptıkları mesleğin genelde insanların olumsuz ve istenmeyen durumlarda karşılaştıkları kişiler olmasından kaynaklanmaktadır. Bir suç işlediğinizde polisle karşı karşıya gelmeniz yada rahatsızlandığınızda acı çekerken doktora gitmeniz, o anki olumsuz ruh haliniz sebebiyle karşılaştığınız kişilere negatif hisler beslenmesine sebep olabilir. Aynı sebeple suç işlemiş bir kişi kendisine dava açan savcıya ve hakkında hüküm veren hakime karşı olumsuz düşünceler geliştirecektir. Bu anlamda üniformalı meslekler, genelde bireyler üzerinde negatif bir etki yaratmakta, bu görünümleri sebebiyle fiziksel şiddete maruz kalabilmektedirler (Kırel, 2008, s.28).

5.3. Örgüt Kültürünün Örgütlere ve Topluma Olumlu/Olumsuz Yansımaları

            Yukarıda  geçen  yorumlara  baktığımızda  da  kültür  olumlu  ve ya  olumsuz  etkileriyle  toplum  ve  örgütler  için  bir  bütündür  ve  paylaşılan  ortak  değerlerdir.  Dolayısıyla  örgüt  kültürünün  parçası  olan  bireyler  ve  gruplar  içinde  bulundukları  kültürü  doğru-yanlış  demeden  benimsemekte  ve  her  ne  yaparlarsa  yapsınlar  bu  kültürün  dışına  çıkamamaktadırlar.

            Bireyler  her  zaman  bir  kültüre  ait  olamaya  çalışmazlar,  bazen de  içinde  bulundukları  kültürden  kurtulmak  ya da  bir  üst  kültüre  dahil  olmak  isteyebilirler.  Ancak  içinde  yaşadığımız  ve  bir  şekilde  bağımlı  olduğumuz  kültürü  terk  etmemiz  o  kadar da  kolay  değildir. Örneğin;  birey  içinde  büyüdüğü  aileyi  kültürel  açıdan  yeterli  görmüyor  ve  kendisine  farklı  kültürlerde  aidiyet  arıyor  olabilir.  Ancak  yaşadığınız  aileyi,  evi  yada  çevreyi  terk etmekle,  içinde  yaşadığınız  ve  bir  şekilde  tutum  ve  davranışlarınızı  şekillendiren  kültürü  hemen  terk  etmek  mümkün  olmayabilir.

            Çünkü  doğduğunuz  andan  itibaren  edindiğiniz  davranışlar,  konuşma  üslubunuz,  vücut  diliniz,  yemek  yeme  alışkanlıklarınız,  toplum  içinde  bireylere  karşı  takındığınız  tavırlar  bunların  hepsi  sizinle  birlikte  gideceğiniz  her  yere  gelecektir.  Dolayısıyla  kültür  bizlerle  birlikte  içimizde  yaşayan  değer  ve  davranışlar  bütünüdür.

            Şöyle   bir  örnekte  verebiliriz.  Birey  çalıştığı  işyerinde  yaptığı  işi  sevmekte  ancak  çalışma  ortamını  benimsemektedir.  İşyerinde  önceden  oluşturulmuş  olan  kültürel  değerler  ve  varlıklar  öyle  bir  anda  ortadan  kalkacak  olgular  değildir.  Dolayısıyla  örgüt  kültürünü  çok  yönlü  düşünmek  ve  ona  göre  yorumlamak  gereklidir.

            Örgüt  kültürünü  yorumlamak da  kültürün  kendisini  yorumlamak  kadar  zordur.  Çünkü  kültürel  değerlerde  bizlerle  birlikte  yaşarlar,  çoğalırlar,  dinamiktirler  ve  toplumun  ayrılmaz  bir  parçasıdırlar.

SONUÇ

            Örgüt   kültürünü  ele  aldığımız  bu  çalışmada,  kültürün  bütünsel  boyutları,  örgüt  kültürü fikrinin  doğması  ve  çalışma  hayatına  etkilerini  anlamaya  çalıştık.  Her  şeyden  önce  kültürün  bir  bütün  olduğundan  hareketle,  bireyleri  ve  grupları  çeşitli  duygular,  düşünceler  geliştirerek, bu  duygu  ve  düşünceleri  ifade  edecek  semboller  ve  simgeler  yoluyla  bizlere  ve  hayatımızın  tümüne  olan  etkilerini  araştırdık.

            Modern  dünyada  artık  insanın  aşırı  doyumsuzluğu,  içinde  yaşadığı  grupların  sonsuz  rekabeti  sebebiyle,  iş  yaşamında  sadece  para  ve  sosyal  güvenlik  hakları  elde  ederek   çalışması  bu  günkü  dünyada  artık  bireylere  yeterli  gelmemektedir.

            Toplumun   yapısının,  dinamik,  sürekli  değişen,  gelişen  bir  dünyada  artık  bireylere  işyerinde  işinizi  yapın,  ücretinizi  alıp  evlerinize  dağılın  demek  mümkün  değildir.

            Aynı  şekilde  işveren  artık  sadece  ücret  ve  sosyal  güvenlik  gibi,  temel  baz  alınan,  zaten  olması  gerektiği  ve  ilkel  kabul  edilen  bu  şartlarla,  çalışanlarını  motive  edemez  duruma  gelmiştir.  Günümüzde   işverenler,  çalışanlarının  işyerine  aidiyet  duygusunu,  çalışılan  firmaya  bağlılık  ve  bağımlılık  yaratacak  kültürel  değerler  ortaya  koymak  durumundadır.

            İşverenin  kendisi  adına  bir  marka  yaratması  ve  bu  markanın  kültürel  olarak  sürdürülebilir  olması  o  işte  çalışacak bireyler  için  çok  önem  arz etmektedir.  Hatta  daha  az  ücrete,  tanınmış  ve  kabul  görmüş  bir  firmada  çalışmayı  tercih  edenler  bile  olabilir.

            Yukarıda yapılan yorumlara ek olarak, sivil ve resmi giysilerin çalışanlar  üzerinde  yarattığı  olumlu  veya  olumsuz  etkileri de  anlamaya  çalıştık.  Sivil  kıyafetle  çalışmak,  çalışanlara  daha  rahat  bir  çalışma  ortamı  yaratıp,  rahat  davranma  imkanı  verirken,  resmi  üniformayla  çalışanlar  açısından  bakılacak  olursa  eğer,  giydikleri  üniforma  sebebiyle  kendilerine  toplumun  ön  kabul  ile  yaklaşması   belki de onlara daha  fazla  öz  güven  verebilmektedir.

Yazar: Dilara TAMBOVA

KAYNAKÇA

Acuner Akın Şebnem, Örgüt Kültürünü oluşturan unsurların çalışanlar üzerindeki motivasyon etkileri milli prodüktive merkezi yayınları, Ankara, 2010.

Başaran Ethem İbrahim, Örgütsel Davranış insanın üretim gücü, Siyasal basın dağıtım, Ankara, 2008.

Özkalp Enver, Kırel Çiğdem, Örgütsel davranış, Ekin basım dağıtım, Bursa, 2013.

Vural Akıncı Beril, Kurum kültürü, İletişim yayınları, İstanbul, 1998.

Kırel Çiğdem, Örgütlerde Psikolojik Taciz (Mobbing) ve Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları no. 1806, Eskişehir, 2008.