Yazan: Gülse ESER
Beynimizin bize kurduğu gizli suikast, bilinçsiz bir intihar olgusu: Cotard sendromu
1880 yılında Fransız Nörolog Jules Cotard, daha önce eşi benzeri görülmeyen bir şikayetle karşılaştı. Cotard’ın notlarında bahsedildiği üzere 43 yaşındaki Mademoiselle x adlı hasta; beyninin, sinir hücrelerinin ,göğüs ,mide ve bağırsaklarının olmadığını hatta kendisinin zaten ölmüş olduğundan yemek yeme gibi hayati faaliyetleri yerine getirmesine gerek kalmadığını iddia ediyordu. Bu nedenle besin yetersizliğinden dolayı hayatını kaybetti. Cotard’ın bu hastalık üzerine yapmış olduğu çalışmalar tıp dünyasında büyük ses getirdi ve günümüz literatürüne Cotard sendromu olarak geçti. Fakat bundan yaklaşık 100 yıl önce oldukça benzer bir vaka ile Fransız natüralist ve felsefe yazarı Charles Bonnet da karşı karşıya kalmıştı. Bonnet’ ın kayıtlarında yaşlıca bir kadının yemek hazırlarken boynuna aldığı ani bir darbe sonucu bedeninin bir kısmının felç olduğunu ve hissetme, hareket, konuşma gibi hayati faaliyetlerini tekrar kazandığında ise kendisinin ölmüş olduğunu düşündüğünü söylüyordu. Kadın durumu hakkında:
“Organlarım yok, ben ölümsüzüm; sonsuza kadar yaşayacağım.”(5), şeklinde ifadeler kullanıyordu.
Kızlarına sıklıkla ölümü ile ilgili yasal işlemlere başlamalarını hatta şimdiden ağıt yakmaları gerektiğini söylüyordu. Bu durum üzerine Bonnet’ ın uzunca bir süre araştırarak değerli taşlarla ve bir takım otlarla geliştirdiği tedavi sayesinde hasta aylar sonra eski sağlığına kavuştu. Bu tür vakalar gün geçtikçe Çin, Hindistan, Meksika, ABD, Danimarka ve İsviçre’ de de görülmeye başladı. Cotard sendromunun sebep olduğu düşünülen sanrılar kendini farklı şekillerde de gösterebiliyordu.
- Portekiz’ de kocasının ani ölümü ardından 66 yaşındaki bir kadın, aşırı iştahsızlık nedeniyle 19 kilo verdi. Midesinin ve yemek borusunun birbirine yapıştığını iddia eden hasta Cotard sendromu tanısıyla tedavi görmek üzere hastaneye yatırıldı.
- Meksika’da ailesiyle beraber bir restoran işleten 55 yaşındaki adam, ailesine penisinin kısalıp kaybolduğunu söyledikten sonra hastaneye yatırıldı. Hastanede de kalbinin çıkarıldığını, sol elinin ölü olduğunu ve acil doktoru tarafından gözlerinin yerinden çıkarıldığını iddia eden adama Cotard sendromu teşhisi konuldu.
- Keşmir’de karaciğerinin çürüdüğü ve kalbinin artık yerinde olmadığı şikayetiyle hastaneye başvuran 28 yaşındaki ev hanımına, midesinin de bulunmadığını ve hareket halindeyken vücudunu hissetmediğini de söylemesi üzerine Cotard sendromu tanısı konuldu.
- İngiltere’de vücudunun çürüdüğünü ve bacaklarının koptuğunu söyledikten sonra hastaneye götürülen 59 yaşındaki kadının , Cotard sendromu olduğu ortaya çıktı.
Peki insanları yaşarken öldüren bu sendrom tam olarak neydi ve oluşması sırasındaki etkenler nelerdi?
Cotard sendromu kişinin kendini öldüğüne inandırdığı , yaşamsal faaliyetlerini inkâr ettiği, nihilistik hezeyanların, kendisine ve dış dünyaya yabancılaşmanın, negativizm, derealizasyon ve depersonalizasyonun görüldüğü oldukça nadir rastlanılan nöropsikolojik bir bozukluktur. Bu durumdaki bir hasta her şeyini kaybetmiş olduğunu, vücudunun bir kısmının olmadığını çoğunlukla öldüğünü düşünür. Bu halüsinasyonlar kendi çürümüş etlerinin kokusunu alma ve teninde kurtların gezindiği sanrısına düşme aşamasına kadar gelebilmekte. Bu sendrom intihâr eğilimi ve akli depresyon hastalıklarındandır. Ender görülen rahatsızlıklardan olması nedeniyle çok fazla araştırma yapılamadığı için görülme sıklığı ve nedenleri gizemini koruyor. Fakat yapılan bazı araştırmalar sonucunda Cotard sendromuna, beynimizin farklı yüzlerle duygularımızın ilişkilendirilmesini sağlayan amigdala bölgesindeki sinir hücrelerinin yanlış koordine olması neden oluyor. Bu olay sonucunda da zihinsel işlevlerin doğru bir şekilde gerçekleşememesinden dolayı kişide çevresinden kopma hissi oluşturan derealizasyon adı verilen durum meydana geliyor. Bunun sonucunda kendi yüzünü de fark edip ilişkilendiremeyen hasta Cotard sendromuna yakalanıyor. Yapılan araştırmalar Cotard sendromuna, depresyonun, bipolar bozukluğun; anatomik, psikolojik, metabolik birkaç anormalliğin etken olabileceği söyleniyor. Ayrıca Herpes virüsünün neden olduğu uçuk ve benzeri enfeksiyonların tedavisinde kullanılan Asiklovirin genellikle zararlı bir yan etkisinin olmadığı düşünülse de bu ilacı ağız ya da damar yoluyla alan kişilerin %1’inde Cotard sendromunun da içerisinde bulunduğu bazı psikolojik yan etkiler görüldü. Asiklovirin Cotard sendromuyla arasındaki bağlantıyı bulmak için Gothenburg Sahlgrenska Akademisi’nden Thomas Linden ve Stockholm Karolinska Üniversitesi’nden Anders Hellden İsveç İlaç Veri Bankasından topladıkları verilerle Asiklovir ile tetiklenen Cotard sendromlu 8 kişiyi incelemeye aldılar. Bu 8 kişiden biri olan ve Zona hastalığı nedeniyle Asiklovir kullanan kadın bir gün çığlık atarak hastaneye koştu. 1 saat diyalizin ardından kendini oldukça yorgun, gergin , endişeli ve donuk hissettiğini belirtti. Diyalizin ardından geçen birkaç saat sonra durumundan pek emin olamadığını hatta hatırlamakta güçlük çektiğini söyledi. Uzmanlar bu durum neticesinde bazı ilaçların yan etkisel olarak Cotard sendromuna tetikleyici etkide bulunabiliceğini düşündü. Hastalığın oluşmasına etki eden duruma göre sendromun 3 tipi olduğu bilinmekte.
- Başlangıç aşamasında hastada biyolojik ve günlük rutininde değişimler; halsizlik, derealizasyon , yokluk hissi, üzgün ve yalnız hissetme gibi belirtilerin görülmesinin yanı sıra psikotik depresyon( ağır geçirilen depresyon türü) ve hipokondria(hastalık hastalığı) görülebiliyor. Bu aşamada hastaya tanı koymak hayli zor.(5)
- Cotard tip I’ de duygu durum bozukluğu ve depresyon görülmezken ileri düzey kuruntu ve kaygı bozuklukları görülüyor.(5)
- Cotard tip II’ de ise diğer iki tipteki belirtiler bulunmakla birlikte daha da ağır geçiyor. Şizofreni gibi nöropsikolojik rahatsızlıkları olanlarda görülme olasılığı oldukça yüksek. Kişide tipik Cotard belirtileri olan ileri derece yokluk duygusu; stres bozukluğu , dikkatsizliğin yanı sıra kronikleşmiş ciddi hezeyanlar ve depresyon görülüyor. Bu aşamada hastayı tedavi etmek oldukça zor . Kendini derealizasyon konumuna almış olan bu aşamadaki hastalar, sosyal ortamlardan uzaklaşıp hijyen kurallarına dikkat etmiyorlar. Hastalığın nedenine göre değişiklik gösteren bu süreç , ölü olduklarını düşünmelerinden dolayı oldukça sancılı geçebiliyor. Hasta ölü olduğunu kanıtlamak için intihar; otomutilasyon (organ kesme şeklinde bireyin kendine zarar vermesine verilen ad.),öz kıyım gibi davranışsal bozukluklarda bulunabiliyor.(5) Vücutları hissizleşen ve sıklıkla bazı organlarının olmadığını iddia eden bu kişiler kendilerini oldukça değersiz ve işe yaramaz görüyorlar.
Cotard’ın kesin bir tedavisi olmamakla birlikte hastalığın bulunduğu aşamaya göre uygulanan tedavi de değişiklik gösteriyor. Çoğunlukla depresyon ve bipolar bozukluk gibi nöropsikolojik rahatsızlık belirtisi taşıyan Cotard sendromlulara tedavide antidepresanlar, antipsikotikler, duygu durum düzenleyici ilaçlar ya da elektroşok uygulanıyor. 1995 yılında İngitere’de bulunan Cambridge Üniversitesi’nden Dr. G.E. Berios’un ve Dr. R.Luque’un Cotard sendromlu 100 kişi üzerinde çalıştıkları araştırmanın istatistiksel analiz sonuçlarına göre sendrom orta ve ileri yaştaki bireylerde daha sık görülüyor. Nadir olarak gençlerde de görülen bu hastalığın 25 yaş altındaki bireylerde bipolar bozukluk ve depresyonla, 25 yaş üstündeki bireylerde ise ciddi depresyon ve şizofreni ile bağlantılı olduğu düşünülüyor. İstatistiksel olarak Cotard sendromuna uğrayan 8 kişinin 6 sının kadın olduğu ve başlama yaşının 14-52 yaşları arasında olduğu kabul ediliyor.
Hastalığın çoğunlukla orta ve ileri yaştaki kadınlarda görülmesi tamamen tesadüf mü?
Hayatındaki pişmanlıkları ve hüzünleri ardında bırakamayıp bu acı neticesinde kendini dış dünyadan soyutlamak isteyen insanların daha sık Cotard sendromuna yakalandığını söyleyebilir miyiz?
COTARD SENDROMU VAKA ANALİZ ÖRNEKLERİ
VAKA I : Warren MCKINLAY Vakası
“Mutlak bir boşluk, zifiri bir karanlık öldüğüme inanıyordum.”
Askerî eğitimi ardından motorla eve dönmek için yola çıkan 36 yaşındaki Warren MCKINLAY , 100 km/h hızla bir ağaca çarptı. Kaza sonucunda kalçası ve beli kırılıp beyni hasar gören asker, ciddi hafıza kaybı yaşıyordu. Warren durumunu :
- Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ne ağaca çarptığımı ne de vücudumda kemiklerin kırıldığını. Kendimi sorguladım. Acı hissetmem gerekiyordu ama hiç hissetmedim.(2)
- Hiçbir duygum yoktu. Hiçbir şeyi umursamıyordum. Kızım dünyaya gelmişti ve ben tomografi taramalarına gidiyordum ama hiç hatırlamıyorum.(2)
- Terapistler benimle konuşmaya çalışıyordu ama ben ölmüşken iyileşmenin ne anlamı var diyordum.(2)
İfadeleriyle açıkladı.
Warren, hafıza kaybının onu kazada öldüğüne inandırdığını yani Cotard sendromuna teşvik edici etkende bulunduğunu düşünüyordu. Hastalığıyla baş etmeye çalışan MCKINLAY ,daha sonra tedavi edilmek amacıyla askerî bir hastane olan Headly Court’a sevk edildi. Vermiş olduğu bir röportajda kaldığı hastaneyi “ Hayaletler için bekleme odası.”(2), olarak nitelendiren asker; orada tanışmış olduğu başka bir Cotard sendromlu hastayla ettiği sohbetlerin durumu hakkında farkındalık sağlamasını ve hastalığının iyileşmesinde de büyük katkı sağladığını dile getirmiştir. Warren, ayrıca hastalığının iyileşmesindeki önemli etkenlerden birinin de“ Savaş bölgesinden berbat yaralarla ve ölüm öyküleriyle dönen askerler benim ölüm sonrası yaşama inancımı arttırdı.”(2) , şeklindeki ifadeleriyle açıkladı. İyileşmesinin ardından eve dönen asker ailesiyle birlikte geçirdiği vakitler ardından daha da iyi olduğunu söyledi. Hastalığının ardından düşüncelerini “ Gayet yersiz. Şimdi düşününce gülüyorum.”(2), şeklinde belirten asker şimdi eşi ve iki çocuğuyla birlikte sağlıklı ve mutlu bir hayat sürüyor.
VAKA II : Graham Vakası
“ Ölü olduğumu kanıtlayacağım.”
Graham, Cotard sendromu sonucu başarız intihar girişimiyle hastaneye yatırılan hastalardan yalnızca biri. Zamanının çoğunu mezarlıkta geçiren hasta; kendine geldiğinde tat,koku duygusunu kaybettiğini ve ölü olduğu için yemek yemeğe ya da uyumaya ihtiyacı olmadığını savunmuştur. Zihninin görm;, duyma, düşünme, hatırlama ve iletişim kurma gibi fonksiyonları yerine getirdiğini kabul edip bunların beyni ölüyken nasıl gerçekleştiğini açıklayamayan Graham’a yapılan testler sonucunda, cotard sendromunun yanı sıra ileri düzey depresyon ve orta düzey anksiyete tanısı da kondu. Yapılan beyin taramasında Graham’ın frontal korteksinin büyük kısmının uyku halinde ya da bitkisel hayattaki bir bireyin beynindekiyle aynı seviyede metabolizmaya sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Beynin bazı kısımlarının çalışmayı durdurmasının nedeni ne kadar tedavi amaçlı kullanılan antidepresan ve antipsikotikler olabileceği ihtimali olsa da normalin %22 altında olmasının tek nedeni olamayacağı düşünülüyor. Graham hakkında araştırma yapan doktorlardan birinin New Scientist dergisine verdiği röportajda durum hakkındaki şaşkınlığını şu sözlerle ifade ediyor:
“PET taramaları üzerinde 15 yıldır çalışıyorum ve Graham gibi iki ayağının üzerinde, insanlarla ileştişim kurabilen birinden bu denli anormal sonuçlar beklemezdim. Graham’ın beyin fonksiyonları uyuyan ya da genel anestezi altındaki birinin beyin fonksiyonlarına çok benziyor. Bu sonuçları hareket halindeki birinde görmek oldukça şaşırtıcı.”(1)
Graham, hem PET taramasının uygulandığı ilk kişi olarak hem de cotard sendromundan kurtulup eski sağlığına kavuşan sayılı şanslı kişilerden biri oldu. Psikoterapi ve ilaç tedavisine olumlu sonuç verip şiddetli şikayetleri azalan hasta ,eski hayatına geri dönmeyi başardı.
VAKA III : Saplantılı duyguların esiri
“Çok mutsuzum, her şey bitmiş gibi ölmek istiyorum.”
66 yaşındaki 3 çocuk annesi bir kadın, öldüğünü iddia ederek hastaneye yatırıldı. 3 ay süreyle yapılan ayrıntılı kan ve radyolojik taramalar sonucu herhangi bir biyolojik bulguya rastlanılamayan kadın, belirtilerinin ağır hüzün, endişe; motivasyon, durum düşüklüğüyle başladığını söyledi. İleriki aşamada belirtiler kendini uyku bozukluğu , iştahsızlık, kendiliğinden oluşan nedensiz ağrı ve acılar, uzuvların ağırlaşması ve uyuşması şeklinde gösterdi. Bu yüzden kendini oldukça mutsuz hisseden kadın, intihara meyilli düşünce ve davranışlarda bulunmaya başladı. Kadının geçmişi incelendiğinde doğumu ve gelişiminin gayet normal olduğu görüldü. Yoksul bir ailede yaşadığı için yoksun bir çocukluk geçiren hasta, 18 yaşında yoksulluktan kurtulup parlak bir geleceğe sahip olma düşüncesiyle memleketinden daha kuzeyde olan bir ülkeye göç etti . Göç etmesinden dolayı elinde çok da bir şeyi kalmayan kadın, komşularının da yardımıyla küçük bir arazide çiftlik işine başladı. Halkla ilişkilerinin iyi olduğu kadar cesur ve çalışkan olan hasta işinde de oldukça başarılı olmuşdu. 25 yaşında evladını kucağına aldıktan sonra çiftlikten gelen para ve kocasının da yardımıyla iyi bir ev inşa edip araba aldılar. Gayet güzel giden hayatlarının ardından kadına, Cotard sendromu teşhisi konuldu. Tetikleyici etkenin halen daha gizemini korumasıyla birlikte kadın; nihilistik hezeyanlar, intihar düşüncesi ve duygu durum bozukluğu nedeniyle oldukça ciddi sıkıntılar yaşadı. Hasta; ECT, antipsikotik ve antidepresan ilaçları ile tedavisi olumlu sonuç veren hastalardan biri oldu.(3)
KAYNAKÇA
Evrimagaci.org “Yaşarken Ölü Olduğunuza İnanmak: Yürüyen Ceset.”(1)
Warren MCKINLAY vakası hakkında makaleler(2)
Sorumlu yazar Anuradha Ellepola’ nın Cotard sendromu hakkındaki makalesi(3)
Cotard sendromu nedir?(wikipedia)(4)
Cotard sendromu nedir?( Google+ diğer kaynaklar)(5)
You tube Cotard sendromu nedir, vaka örnekleri(6)
TDK(7)
Yorumla