Bu bildiri “2. Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve Sosyal Bilimler Kongresi”nde sunulmuştur.
Yazar: Gökçe Yükselen Peler*
Özet
Bu çalışmada, ölümle alakalı âdet ve inanışlar bağlamında, bazı Rum ve Batılı tarihçiler tarafından etnik kökenleri üzerinde spekülasyon yapılan Kıbrıs Türklerinin etnik kökeni hakkında fikir yürütülecektir. Fetihten hemen sonra ve müteakip yüzyıllar boyunca adaya Türk nüfus yerleştirildiğinin arşiv belgeleri ile sabit olmasına rağmen, bazı çevrelerde Kıbrıs Türklerinin etnik kökeni hep tartışma konusu yapılmıştır. Bu arşiv belgelerine ek olarak Kıbrıs Türk kültürünün unsurlarının Türk dünyasının geriye kalanı ile karşılaştırmalı olarak incelenmesi bu tartışmalara son vermek yolunda atılmış etkili bir adım olacaktır. Kıbrıs Türkleri arasında yapılan derlemeler neticesinde ortaya çıkan veriler ışığında Kıbrıs Türklerinin ölü gömme adetleri, cenaze merasimleri, cenazeyi müteakip uygulanan merasimler ve ritüeller, ölüm etrafında tezahür eden âdet ve inanışlar, benzer durumlarda Kıbrıs Türklerinin anavatanı olan Türkiye’de ve Türk dünyasının geriye kalanında tatbik edilen uygulamalarla karşılaştırılacaktır. Çalışmanın Kıbrıs’ı ilgilendiren verileri için bizzat sahadan derlenmiş verilerle birlikte daha önce başka araştırmacılar tarafından derlenip ortaya konan veriler ve arşiv bilgileri kullanılacaktır. Çalışmanın Türkiye ve geriye kalan Türk dilli dünyayı ilgilendiren verileri olarak ise başka araştırmacılar tarafından derlenip yayınlanan bilgiler kullanılacaktır. Kıbrıs ile ilgili veriler Türkiye ve Türk dilli dünyanın geriye kalanından elde edilen verilerle karşılaştırılıp bir sonuca varılmaya çalışılacaktır. Bu karşılaştırmalar yapılırken İskitler, Hunlar, Göktürkler vs. döneminde gerek yabancıların tuttukları kayıtlardaki gerekse Göktürk Yazıtları gibi yerli kaynaklardaki Türklerin ölüm ile ilgili geçmişte var olduğu kayıt altına alınmış inanış, uygulama ve gelenekler de göz önünde bulundurulacaktır.
Anahtar Kelimeler: ölüm, inanış, gelenek-görenek, etnik köken, Kıbrıs Türkler.
Some Thoughts on the Ethnic Origins of Turkish Cypriots in the Context of Some Traditions Related with Death
Abstract
The ethnic origin of Turkish Cypriots, ethnic origins are being speculated on by some Greek and Western historians, will be tackled in this paper. The ethnic origins of Turkish Cypriots has always been made a matter of debate is some circles in spite of archival documents clearly stating that Turkish settlers were located to the island right after the conquest and throughout the following centuries. In addition to these archival documents comparing cultural elements of the Turkish Cypriots with that of the rest of the Turkic world would be an influential step in ending these controversies. The burial traditions, funeral ceremonies, post-funeral ceremonies and rituals, traditions and beliefs appearing around death will be compared to those of mainland Turkey and the rest of the Turkic world in light of material gathered from the Turkish Cypriots. The data concerning Cyprus are composed of personally done field work as well as field work done and published by others and archival documents. Data concerning the rest of the Turkic world are filed work done and published by other scholars. A conclusion will be drawn by comparing data collected from Cyprus with the data from the rest of the Turkic world. The records kept by foreigners during the Scythian, Hun and Old Turkic period together with native sources like the Old Turkic Inscriptions will be taken into consideration.
Keywords: death, belief, traditions, ethnic origin, Turkish Cypriots
- Giriş
Doğu Akdeniz’in en büyük ve bütün Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, günümüzde olduğu gibi geçmişte de gerek Akdeniz çevresinde gerekse Akdeniz’den uzakta yaşayan pek çok kavmin ve kurulmuş devletin ilgi odağı olmuştur. Şüphesiz adaya olan bu ilgi, gerek ticaret yolları ve üç kitabi din tarafından kutsal addedilen topraklara giden yollar üzerinde olması gerekse Asya, Avrupa ve Afrika’nın buluştuğu bir noktada bulunması ile ilişkili bir durumdur. Adanın bu jeostratejik konumu, tarih boyunca ona sahip olanlara ticari, siyasi ve askerî sahalarda büyük avantajlar sağlamıştır. Pek tabi olarak Akdeniz çevresine ulaşan Türkler de çok erken tarihlerden itibaren Kıbrıs ile ilgilenmişlerdir. Türkler, adaya erken devirlerden itibaren tüccar, paralı asker, yerleşimci veya esir olarak geldikleri gibi, Osmanlı öncesinde Akdeniz çevresindeki Türk siyasi oluşumları da adayla ilgilenmişlerdir[1]. Selçuklular devri ve Beylikler Dönemi boyunca bazen ticaret bazen karşılıklı akınlar şeklinde devam eden Anadolu Türk – Kıbrıs ilişkileri, Osmanlı döneminde farklı bir boyuta taşınmış ve adanın 1571 yılında Osmanlı donanması tarafından fethedilmesiyle sonuçlanmıştır. Adanın fethini müteakiben adaya Türk nüfus yerleştirildiği Osmanlı arşiv belgeleri ile sabittir. Bu nüfus naklinin fetih sonrasında hemen sona ermediği, bilakis adadaki Osmanlı hâkimiyeti süresince devam ettiği de yine aynı şekilde arşiv belgeleri tarafından çok açık bir şekilde ortaya konulmaktadır[2]. Bu kayıtlar, Venedik döneminde çöküntüye uğrayan adanın iktisadi durumunu yeniden canlandırmak için hemen fethi müteakip adaya yerleştirilen esnafın hangi meslek erbabından olduğunu ve Osmanlı devletinin umumi iskân siyasetine koşut olarak 18. yüzyıla kadar devam eden adaya Türkmen nakli neticesinde yerleştirilenlerin hangi boy ve oymaklara mensup olduğunu içerecek kadar ayrıntılıdır. Bugün adada yaşayan Kıbrıs Türklerinin bu iskân siyaseti neticesinde ortaya çıkmış bir topluluk olduklarına şüphe yoktur. Ancak bu arşiv belgeleri tarafından ortaya konulan kayıtlı duruma karşın, Kıbrıs Türklerinin etnik kökenleri, Papadapoullos (1965: 34-35) ve Kyrris (1996: 251-256) gibi Kıbrıslı Rum tarihçiler ve birtakım Batılı tarihçiler[3] tarafından tartışma konusu yapılmakta, Kıbrıs Türklerinin atalarını adanın fethinden sonra ihtida eden Latinlerin ve Kıbrıslı Rumların teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bu iddiaları temel alan birtakım propagandalar neticesinde, Kıbrıs Türk toplumunda, genç kesim başta olmak üzere, kimlikle ilgili bazı soru işaretlerinin baş gösterdiği görülmektedir. Çeşitli sosyoekonomik amillerin etkisiyle, geçmişte, adanın bazı bölgelerinde Türklerin Türkçe – Rumca olmak üzere iki dilli veya merkezlere uzak bazı ücra yerlerde Rumca tek dilli olmalarının da bu propagandalara temel oluşturduğunu belirtmekte fayda var. 1974 yılından sonra, merkezî bir Türk yönetiminin etkisinin ve dolayısıyla millî eğitimin en ücra yerlere kadar yayılması neticesinde, Rumcanın Kıbrıs Türklerinin günlük hayatlarındaki yerini kaybetmiş olmasına rağmen, yukarıda zikredilen propagandaların etkisiyle kimlik ve etnik kökenle ilgili soru işaretleri Kıbrıs Türk toplumunun bazı mahfillerinde yer etmiştir.
Şüphesiz, gelenek ve görenekler, bir toplumun yüzyıllar boyunca tecrübe ettiği tarihî tecrübe sonucunda ortaya çıkmış olmaları itibarıyla, o toplumun geçmişi ve dolayısıyla etnik kökeni hakkında çok önemli ipuçlarına sahiptirler. Bu gelenek ve görenekler içerisinde, toplumu oluşturan fertlerin hayatları boyunca tecrübe ettikleri önemli merhalelerin işaretlenmesinden ibaret olan geçiş dönemleri bilhassa mühim bir yer işgal etmektedir. Bu sebeple Kıbrıs Türklerinin etnik kökenleri hakkında sağlıklı bilgi edinebilmek için, bu toplumun geçiş dönemlerini incelemek ve hem tarihî verilerle hem de Anadolu’daki ve Türk dünyasının genelindeki koşutları ile karşılaştırmak sağlıklı bir yol gibi görünmektedir. Daha önce Kıbrıs Türklerinin halk kültüründe yer alan geçiş dönemlerinin genel bir tarifi Balcı (2013)’da yapılmıştır. Peler (2013)’de ise Kıbrıs Türklerinin doğumla ilgili âdetlerini, bu çalışmada olduğu gibi, etnik kökenin tespiti amacıyla karşılaştırılmalı bir şekilde incelenmiştir.
- Ölümle İlgili Bazı Âdetler
Modern hayat tarzı, dünyanın geneline koşut olarak Kıbrıs Türk toplumunda da gelenek ve göreneklerin tamamını büyük bir baskı altına almış, hatta bazılarının ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Ölümle ilgili âdetlerin de bu durumdan payını aldığına şüphe yoktur. Yine de gerek geçmişte yapılan çalışmalar sayesinde gerekse sahadan yapılan derlemeler aracılığıyla Kıbrıs Türklerinin ölümle ilgili âdetlerini genel hatları ile tespit etmek mümkündür. Bu bağlamda, ölünün bekletilmesi, mevtanın ölüm ötesi hayatta kullanabilmesi için mezara dünyalık eşyaların konulması, ağıt yakma ve yas alameti olarak saçların kesilmesi Kıbrıs Türklerinin ölümle ilgili âdetleri arasında belirgin özellikler olarak temayüz etmektedir.
2.1. Ölünün Bekletilmesi
Bilindiği üzere ölünün bekletilmesi İslam dininde pek makbul sayılmamaktadır. Bu sebeple günümüzde Türkiye’de mevtalar umumiyetle vefat ettikleri gün öğle veya ikindi namazını müteakip defnedilmektedirler. Ancak ikindiden sonra vefat edenler ertesi sabaha kadar bekletilirler (Örnek 1979: 48). Buna mukabil Kıbrıs’ta ölünün bekletilmesi, yaygın bir gelenek olarak tezahür etmektedir. Kıbrıs’ta ölü bekletme geleneğinin var olduğunu daha önce Bağışkan (1997: 99), İslamoğlu (2004: 176-177) gibi Kıbrıslı Türk araştırmacılar kaydetmişlerdir. Hatta Bağışkan (1997: 100), çoğu yaşlıların mevtaların bir gece evde bekletilmelerinin sevap olduğuna inanmalarından dolayı, öldükleri günün gecesi evlerinde bekletilmelerini vasiyet ettiklerini kaydetmektedir. Ölülerin bekletilmesinin dinlenmeleri, bu dünyadan bir şeyler hatırlamaları, dünyaya doymaları, yakınlarının gelip görmeleri, ezan sesi duymaları, gerçekten ölmemişlerse kendilerine gelmeleri vs. gibi sebeplere bağlandığını ve ölülerin yalnız bırakılmadığını Mear (1992: 84), Bağışkan (1997: 100-102) ve İslamoğlu (2004: 176-177) kaydetmektedir. Bu sebepler, kaynak kişiler (KK 1, KK 2, KK 3) tarafından da doğrulanmıştır. Aynı araştırmacılar, bekletilen ölünün üzerine makas veya bıçak konulduğunu, ölünün odasında kutsal addedilen çeşitli bitkilerden tütsü yapıldığını ve odaya bilhassa kedi girmemesine dikkat edildiğini kaydetmektedirler. Ayrıca ölülerin üzerine makas, bıçak gibi demirden yapılmış eşyaların konulmasını ölünün şişmemesi veya kötü ruhların ölünün ruhuna musallat olmasını engellemek gibi inanışlarla ilgili olduğunu ilave etmektedirler. Ölünün üzerinden kedinin atlaması durumunda ölünün hortlayacağına veya “cazzı” olacağına inanıldığını ifade etmektedirler.
Ölülerin bekletilmesinin Türkler arasında çok uzun bir geçmişe sahip bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır. İskitlerin (Durmuş 1993: 91; Roux 1999: 219-220), Hunların (Eberhard 1996: 69), Göktürklerin (Divitçioğlu 1987: 95) cenaze töreni yapmadan ölüyü bir süre beklettiklerini tarihî kaynaklar kaydetmektedir. Bu geleneğin Ortaçağ’da Şaman dinine mensup Kırgızlar tarafından da devam ettirildiği (Roux 1999: 221) görülmektedir. Geçmişte Türkler tarafından yaygın bir şekilde ifa edilen bu uygulamanın günümüzde de Türkler arasında yaygın bir uyulama olduğu anlaşılmaktadır. Farklı dinlere mensup Türk toplulukları arasında eski ölü bekletme geleneğinin devam ettiği görülmektedir. Yalnızca ölüyü bekletme süresi farklılık göstermektedir (Tryjarski 2012: 188). Şamanlığa inanan Beltirler (Roux 1999: 161), Teleütler ve Altay Türkleri (Potapov 2012: 64), Budist Sarı Uygurlar (İnan 1995: 188), Kıbrıs Türkleri gibi İslamiyet’e inanan Kırgızlar (Orkun 1932: 135), Uygurlar (Öger ve İnayet 2013: 53) ve Türkiye’nin Afyon iline bağlı Bolvadin ilçesinde yaşayan Karabağlı aşireti (Bayar 1996: 85) ölü bekletme âdetini devam ettiren Türk topluluklarının bazılarıdır. Görüldüğü üzere Kıbrıs Türkleri arasında var olan ölü bekletme âdetinin hem eski Türk toplulukları arasında tarihî kökleri bulunmakta hem de günümüz Türk dünyası ile koşutluk arz etmektedir.
Bekletilen ölünün üzerine makas, bıçak gibi metal eşyalar konulması geleneğinin de çeşitli Türk toplulukları arasında çok yaygın bir uygulama olduğu görülmektedir. Ölünün dirilmemesi için üzerine bıçak, makas metal bir eşya konulmasının Anadolu Türkleri arasında oldukça yaygın bir gelenek olduğu (Örnek 1979: 46; Tryjarski 2012: 146) anlaşılmaktadır. Bolvadin’de yaşayan Karabağ aşireti (Aday 2017: 230), Silifke Yörükleri (Demir ve Bakır 2014: 127), Urfa yöresi Türkleri (Keskin 2006: 12), Tekirdağ yöresi Türkleri (Artun 1998: 105), Sinop Boyabat Türkleri (Saraç 2017: 188-189) bu geleneği uygulayanların bazılarıdır. Türkiye dışında Makedonya Türkleri (Nuredin ve Yakupova Domazet 2017: 21) ve Yunanistan’da Gümülcine Türkleri (Bostantzi 2008: 62) ve İdil-Ural bölgesinde yaşayan Tatar Türkleri de ölünün üzerine makas veya bıçak koyma geleneğinin yaşatan topluluklardır.
Ölünün yalnız bırakılmaması, yakınlarının başında beklemesi âdetinin de oldukça yaygın bir uygulama olduğu görülmektedir. Sibirya’da yaşayan Beltirler (Tryjarski 2012: 128), Ortodoks Gagauzlar (Perçemli 2011: 167), Müslüman Kazaklar (Yeşil 2014: 127), Kosova Türkleri (Malta-Muhaxheri ve Hudaverdi 2016: 60) gibi örnekler, ölünün başında bekleme âdetinin ne kadar yaygın bir uygulama olduğunu göstermek açısından yeterli olacaktır.
Ölünün üzerinden kedi atlaması durumunda ölünün cadı olacağı, yani hortlayacağına dair inancın da eski bir Türk inancı olduğuna dair kayıtlar mevcuttur (Hançerloğlu 2000: 95). Bu inanç, kedinin eski Türk destanlarında kötü bir cin olarak ortaya çıkması (Ögel 1995: 544) ile ilişkili olmalıdır.
2.2. Mezara Eşya Konulması
Kıbrıs’ta yakın zamana kadar mezarın üzeri ölünün evinin kapı ve pencere kanatları ile örtülmüştür. Bunun sebebi, mezarın ölünün mülkü olduğuna inanılması idi (Bağışkan 1997: 177). Bunun çok eski bir Türk inancı olan mezara bu dünyaya ait eşyaların konulması ile ilişkili olduğuna şüphe yok. Bu âdet, en eski devirlerden itibaren Türkler arasında gözlemlenmiştir. Hatta tespit edilebilen ilk devirlerde mezara sadece eşyaların değil, ölünün bu dünyada iken yakınında bulunan insanların da gömüldüğüne dair işaretler mevcuttur. Mesela Angara Irmağı yakınlarında bulunan neolitik döneme ait bir mezardan, erkek iskeletinin yanında okla öldürülmüş bir kadın ve bir de çocuk iskeleti çıkmıştır (İnan 1995: 186). İskit hükümdarlarının cenaze törenlerinde hükümdarın hizmetindeki elli yiğidin de öldürülüp mezara konulduğunu kaydeden Yunan kaynakları (İnan 1995: 191; Durmuş 1993: 91) da bu bilgiyi doğrular niteliktedir. Ölüyle birlikte yakınlarının ve hizmetçilerinin gömülmesi âdetinin Asya Hunları zamanında da devam ettiğine dair Çin kayıtları mevcuttur (Eberhard 1996: 73, 76). Ölüyle birlikte başka insanların gömülmesi âdetinin Göktürkler zamanında artık terkedildiği, onun yerine ölünün yaşamı süresince öldürdüğü kişi sayısı kadar balbalın öteki dünyada ona hizmet etmesi amacıyla mezarının başına dikildiği görülmektedir (Eberhard 1996: 86; İnan 1995: 191; Roux 1999: 171). Bunların dışında mezara eşya konulmasının ilk devirlerden itibaren yaygın bir şekilde uygulandığı görülmektedir. M.Ö. 3000’lere ait kurganlardan itibaren bu geleneğin yaygın bir şekilde uygulandığını tespit etmek mümkündür[4]. Keza Göktürkler[5] ve Yenisey Kırgızları devrinde bu âdetler aynen devam etmiştir. Hatta Kırgızların Kıbrıs Türkleri ile aynı sebeplerden, yani ölüm ötesi hayatta evi olabilmesi için, ölüyü çadırıyla birlikte gömdükleri, at sürüsü olabilmesi için de mezara at eti ve kısrak sütü koydukları kaydedilmiştir (Roux 1999: 171)[6]. Musevilik, Müslümanlık ve Eski Türk Dini gibi muhtelif dinlere inandıkları düşünülen Hazarlara ait Mayatsko mezarları ve Saltovo Kurganlarında ve Kazan yakınlarındaki Zabrebinskoye’deki Müslüman İdil Bulgarlarına ait mezarlardaki (9.-15. yy.) manzara da aynı Göktürk çağındaki gibidir (Ögel 1991: 228-243). Hristiyan Kuman-Kıpçakların da kabirlerine balbal dikip kımız ve et koydukları kaydedilmiştir (Ögel 1991: 296; İnan 1995: 179)[7]. Bu uygulamanın müteakip devirlerde Müslüman Karahanlılarda, Hazar ötesi Oğuzlarında, Kimeklerde, Çiğillerde ve Uygurlarda da devam ettirildiği görülmektedir (Ögel 1991: 325, 344-345; Roux 1999: 172; İnan 1995: 178; Sümer 1992: 56; Şeşen). Görüldüğü üzere mezarın mevtanın ölüm sonrası hayattaki evi olarak algılanması ve ölünün orada işine yarayacağı düşünülen eşyaların mezara konulması, tarihî Türk topluluklarının dinî ve coğrafi bakımdan sergiledikleri çeşitliliğe rağmen büyük bir istikrar ortaya koymaktadır. Aynı şekilde çeşitli dinlere mensup çağdaş Türk toplulukları arasında da bu uygulamanın oldukça canlı olduğu görülmektedir. Kıbrıs Türk toplumunun esas kaynağını teşkil eden Anadolu Türkleri arasında bu geleneğin dikkate değer derecede yaygın olduğu görülmektedir. Sivas’tan Urfa’ya, Çankırı’dan İzmir’e, Muğla’dan Ordu’ya, Erzurum’dan Mersin’e, Anadolu’nun pek çok yerinde, bir şekilde bu geleneğin uygulandığı görülmektedir (Örnek 1979: 72-73). Türkiye dışında ise resmî olarak Ortodoks Hristiyan olan Çuvaşlar mezarlarına yiyecek, para gibi nesneler koymaktadırlar. Hatta yakın zaman kadar ölünün atını da mezara koymuşlardır (Güngör 1998: 214). Keza aynı dine inanan Gagauzlar da mevtaya temiz elbise, çorap, ayakkabı giydirip cebine para koyarak gömmekte, mezara da yiyecek ve muhtelif eşyalar koymaktadırlar (Ögel 1991: 181; Güngör1994: 32; Güngör ve Argunşah 1998: 111-112). Çok yakın zamana kadar, Şamanlığa inanan Yakutlar ve Altay Türkeri de ölüyü atı ile birlikte gömmüşlerdir (İnan 1995: 264). Budist olan Tuvalılar ve kısmen Hristiyan kısmen Şamanist olan Sagaylar da ölüleri elbiseleri, eşyaları, yiyecek, eyer takımı ve bazen de atı ile birlikte defnetmektedirler (İnan 1995: 184-186). Müslüman Kazakların da mezarlarına kımız saçıp at eti parçaları attıkları kaydedilmiştir (İnan 1998: 466). Görüldüğü üzere geçmişte olduğu gibi günümüzde de farklı coğrafyalarda, değişik dinlere inanan Türkler arasında mezara bu dünyaya ait eşyaların konulması âdeti çok canlı bir şekilde devam etmektedir.
2.3. Yas ile İlgili Âdetler
Geçmişte ve günümüzde, dünyadaki bütün toplumların ölüm karşısında yaşanan hissî yıkımın dışa vurulmuş şekli olan yas ile ilgili birtakım uygulamalara sahip olduğuna şüphe yoktur. Ancak bu yas etrafında oluşan gelenekler ve uygulamalar toplumların millî ve ananevi özelliklerine göre şekillenmektedir. O yüzden bir toplumun yas tutma ile ilgili gelenek ve uygulamaları o toplumun geçmişi hakkında çok şeyler söyleyebilir. Bu meyanda Kıbrıs Türklerinin yas tutma ile ilgili bazı âdetlerine bakmak onların geçmişi ile mühim ipuçları verecektir. Bu sebeple, Kıbrıs Türkleri arasında yas ile ilgili öne çıkan âdetlerden ikisi olan ağıt yakma ve saç kesme uygulamaları incelenecektir.
2.3.1. Ağıt Yakma
Kıbrıs Türklerinin belki de en belirgin yas alameti ağıt yakmaktır. Cenazenin defnedileceği günde çığlıklar atılarak ve doğaçlama ezgiler söylenerek ağıt yakılır. Yakılan ağıtlar; ölenin yaşamı, hayattayken yaptığı iyi işler ve geride kalanların acıları ve yalnızlıkları hakkında olur (Bağışkan 1997: 280). Cenaze törenlerinde çığlıklar atarak ağıtlar yakılması ve ağlarken saçın başın yolunup yüzün yırtılması çok eski bir Türk geleneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüze ulaşan kaynaklardan, İskitlerin, Asya Hunlarının, Göktürklerin Uygurların ve Akhunların cenaze törenlerinde kulak memelerini kestikleri, saçlarını kazıttıkları, kollarını çizip burunlarını yırttıkları öğrenilmektedir (Durmuş 1993: 91; Eberhard 1996: 69-86; İnan 1998: 177; Divitçioğlu 1987: 94; Roux 1999: 272). Keza İbn Fadlan, İdil Bulgarlarının da cenaze törenlerinde ölenin çadırı önünde dehşet saçan vahşi seslerle ağladıklarından seyahatnamesinde bahsetmektedir (Şeşen 1975: 63, 141-142). 14. yüzyılda Oğuzların da yas alameti olarak yüz yırtıp saç yolarak ağladıkları, bağıra bağıra ağıt söyledikleri Dede Korkut Hikâyelerinden anlaşılmaktadır (Ergin 1989: 130-131). Aynı şekilde benzer âdetlerin ilk Müslüman oldukları devirlilerde Kırgızlar arasında da yaşadığını Manas Destanı’ndan öğrenilmektedir (Yıldız 1995: 336).
Bilinen bütün Türk tarihi boyunca neredeyse bilinen bütün Türk topluluklarında tespit edilebilen bu âdetlerin günümüz Türk toplulukları arasında da canlı bir şekilde yaşadığı görülmektedir. Ağıt yakma geleneğinin Anadolu Türkleri arasında oldukça yaygın bir gelenek olduğu bilinmektedir. Bazı Yörük aşiretleri tarafından Kuran okumak kadar gerekli görülen ağıt yakma işi, bazı yörelerde sıradan kadınlar tarafından doğaçlama yapılırken bazı yörelerde “ağıtçı” denilen hususi kadınlar tarafından yapılmaktadır (Eröz 1991: 33; Bayar 1996: 85; Gülensoy 1988: 210; Yalman 1993: 420-421). Aynı şekilde Irak ve Makedonya Türkleri arasında da ağıt yakmayı meslek edinmiş kadınlar bulunmaktadır (Ketene 1990: 116; Kalafat 1996: 171). Benzer şekilde Azerbaycan’da “ağıcı” diye adlandırılan kadınlar ölünün ardından ağıt yakar ve diğer kadınlar da ona eşlik ederler (Ahundov 1994: 450). Kafkasya’da yaşayan bir diğer Türk halkı olan Karaçay-Balkarlarda da ölünün ardından erkekler kamçılarıyla kendi alınlarına vurup kamalarıyla kulak memelerini delerken kadınlar da korkunç seslerle ağlayarak saçlarını yolup göğüslerini dövmektedirler (Tavkul 1994: 26). Benzer âdetlerin Kazaklar ve Kırgızlar arasında da yaşadığı görülmektedir. Cenaze töreninde bir taraftan Kuran okunurken bir taraftan kadınlar yüzlerini tırnaklarıyla parçalayıp saçlarını yolarak yakalarını yırtarken coktav “ağıt” okumaktadırlar (İnan: 1998: 466; Beybutova: 1997: 308). Çuvaşlarda ve Sibirya Türk topluluklarından Yakutlar, Kumandiler, Tuvalılar, Tofalar, Telengitler, Teleütler vs. arasında da ölünün ardından ağıt yakma geleneğinin oldukça canlı bir şekilde yaşadığı görülmektedir (Tryjarski 2012: 159-160). Görüldüğü üzere, bir yas alameti olarak Kıbrıs Türkleri tarafından uygulanan ölünün ardından yüksek sesle ağlama ve ağıt yakma geleneği hem tarihî hem de günümüz Türk toplulukları arasında oldukça yaygın bir uygulamadır.
2.3.2. Yas Alameti Olarak Saçların Kesilmesi
Kıbrıs’ta yas alametleri arasında dikkati çeken bir diğer uygulama, saç kesme âdetidir. Matem emaresi olarak saç örgüleri kesilip mezara atılmaktadır (Bağışkan 1997: 284). Bu uygulamanın da tarihin en eski devirlerinden itibaren Türkler tarafından ifa edildiği görülmektedir. İskitlerin cenaze törenlerinde saçlarını çepeçevre kazıttıkları, Herodot’tan öğrenilmektedir (Durmuş 1993: 91). Noyun-Ula’daki Hun kurganlarından çıkan ipeğe sarılı 17 adet saç örgüsü, Asya Hunlarının da bu geleneği uyguladığını ortaya koymaktadır. Aynı şekilde Avrupa Hunlarının da cenaze törenlerinde bu âdeti tatbik ettiklerini Jordanes kaydetmektedir (Roux 1999: 246; Şeşen 1975: 142-144). Bilge Kağan yazıtından, bu âdetin Göktürkler arasında da var olduğunu görüyoruz (Ergin 1999: 54-55). Bu âdetin İdil Bulgarları, Selçuklular, Zengiler ve Eyyubiler arasında da olduğunu İslam kaynakları kaydetmektedir (Şeşen 1975: 63, 142-143). Tarihî olarak yaygın bir şekilde uygulandığı kaynaklardan tasdik olunan bu âdetin günümüz Türk toplulukları arasında da yaygın bir şekilde ifa edildiği görülmektedir. Bilhassa Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da yaygın bir şekilde uygulanan bu âdetin (Örnek 1979: 84), Sagaylar, Beltirler, Teleütler, Kazaklar ve Kırgızlar arasında da uygulandığına şahit olunmaktadır (İnan 1995: 197; 1998: 471; Roux 246; Tryjarski 2012: 154). Görüldüğü üzere, Kıbrıs Türkleri arasında matem emaresi olarak uygulanan bu âdet de hem tarihî hem de günümüz Türk toplulukları arasında yaygın bir şekilde uygulanmaktadır.
- Sonuç
Sonuç olarak açık bir şekilde görülmektedir ki Kıbrıs Türkleri tarafından uygulanan ölünün bekletilmesi, mezara eşya konulması ve birtakım yas alametleri, Anadolu Türkleri başta olmak üzere Türk dünyasının tamamında uygulanan âdetler ile büyük benzerlik göstermektedir.
Özü itibarıyla İslamiyet’e aykırı olduğu düşünülen ölünün bekletilmesi âdetinin Beltirler, Teleütler, Altay Türkleri ve Sarı Uygurlar gibi farklı dinlere inanan Türk toplulukları gibi Kırgızlar ve Anadolu Türkleri gibi Müslüman topluluklar tarafından da uygulandığı görülmektedir. Zaten tarihî kayıtlar tarafından da geçmişte Türkler tarafından uygulandığı tasdik edilmiş olan bu âdetin Kıbrıs Türklerini kültürel ve köken olarak Türk dünyasının geriye kalanına sıkı sıkıya bağladığına şüphe yoktur. Keza ölü bekletilirken uygulanan ölünün üzerine metal bir eşya konulması ve ölünün başında nöbet tutulması gibi âdetler de yine Anadolu, Makedonya, Yunanistan ve Kosova Türkleri, Gagauzlar, Tatarlar, Beltirler ve Kazaklar gibi kültürel ve dinî bakımdan çok çeşitli Türk toplulukları arasında da uygulanmaktadır.
Arkeolojik buluntular sayesinde tarihin ilk devirlerinden itibaren Türkler tarafından uygulandığı sabit olan mezara bu dünyaya ait eşyaların konulması âdetinin de günümüzde Anadolu Türkleri, Gagauzlar, Çuvaşlar, Yakutlar, Altay Türkleri, Tuvalılar, Sagaylar ve Kazaklar gibi çok çeşitli Türk toplulukları tarafından uygulanmaktadır ki yine bu gelenek, Kıbrıs Türklerini, tarihî ve kültürel olarak Türk dünyasının geriye kalanına bağlamaktadır.
Aynı şekilde, Kıbrıs Türklerinin uyguladığı ölünün ardından ağıt yakma geleneği de Türk dünyasının geriye kalanı ile büyük bir benzerlik göstermektedir. Ağıt yakma geleneği çok canlı bir şekilde Anadolu ve Azerbaycan Türkleri, Kazaklar, Kırgızlar, Yakutlar, Kumandiler, Tuvalılar, Tofalar, Telengitler ve Teleütler başta olmak üzere, yaşam tarzı ve dinî olarak birbirinden çok farklı Türk toplulukları arasında yaşamaktadır. Bir diğer yas alameti olan saçların kesilmesi de Anadolu Türkleri, Sagaylar, Beltirler, Teleütler, Kazaklar ve Kırgızlar arasında canlılığını korumaktadır.
Açık bir şekilde ortadadır ki ölümle ilgili inanç ve âdetler, Kıbrıs Türklerini, Türk dünyasının geriye kalanına hem tarihî olarak hem de kültürel olarak sıkı sıkıya bağlamaktadır. Hâl böyle olunca, Kıbrıs Türklerine başka etnik köken aramanın hiçbir bilimlik temelinin olmadığı ortaya çıkmaktadır.
- Kaynaklar
4.1. Sözlü Kaynaklar
KK 1: Şaziye Arif, 75, Lefkoşa
KK 2: Göksel Soylu, 65, Baf
KK 3: Zehra Tahsiner, 78, Magosa
4.2. Yazılı Kaynaklar
Abdurrazak Peler, Gökçe Yükselen (2013). The Tense – Aspect – Mood/Modality System of the Turkish Spoken in Cyprus: Sociolinguistic Factors in the Formation of the Finite Verbal System of Turkish Dialects of Cyprus. Saarbrücken: Scholars’ Press.
Aday, Erdal (2017). Bolvadin İlçesi Karabağ Köyleri Folklorunda Eski Türk İnançlarının İzleri. Kesit Akademi Dergisi 12: 217-239.
Ahundov, Ehliman (1994). Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Artun, Erman (1998). Tekirdağ Halk Kültüründe Geçiş Dönemleri. Doğum – Evlenme – Ölüm. Bir, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi 9-10: 85-107.
Ayaz, Fatih Yahya (2016). Memlük – Kıbrıs İlişkileri. Kıbrıs’ta İlk Türk Hâkimiyeti. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Bağışkan, Tuncer (1997). Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm. Ankara: K.K.T.C. Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları.
Balcı, Fatih (2013). Kuzey Kıbrıs Türk Halk Kültüründe Geçiş Dönemleri ve Bunlara Bağlı İnanışlar. Girne Amerikan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Halk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı Öğretimi Yüksek Lisans Programı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2013, Girne.
Bayar, Muharrem (1996). Arşiv Vesikalarına Göre: Bolvadin ve Civarında İskân Edilmiş Türk Aşiretlerinden Karabağlı Aşiretinin İskânı. I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Ekonomik Yapısı (YÖRÜKLER) Sempozyumu Bildirileri içinde (s. 63-126). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Beybutova, Irıs (1997). Eski Türklerde Atalara Tapma Felsefesinin Orta Asya ve Sibirya Türk Dillerine Yansıması. Emine Gürsoy-Naskali (Ed.), Sibirya Araştırmaları içinde (s. 306-309). İstanbul: Simurg.
Bostantzi, Chousein (2008). Yunanistan Gümülcine İli Mehrikoz Bölgesindeki Doğum, Sünnet, Evlenme ve Ölüm ile İlgili Örf ve Adetlerin Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008, İzmir.
Buharalı, Eşref (1995). Kıbrıs’ta İlk Türkler veya Kıbrıs’ın Memluk Hâkimiyetine Girişi. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi 95: 82-120.
Demir, Özkan ve Bakar, Nur (2014). Silifke Yörüklerinin Doğum, Evlenme ve Ölüm Gelenekleri Üzerine Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 35: 111-133.
Divitçioğlu, Sencer (1987). Kök Türkler (Kut, Küç ve Ülüg). İstanbul: Ada Yayınları.
Durmuş, İlhami (1993). İskitler (Sakalar). Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
Eberhard, W. (1996). Çin’in Şimal Komşuları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Ergin, Muharrem (1989). Dede Korkut Kitabı I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Ergin, Muharrem (1999). Orhun Abideleri. İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Eröz, Mehmet (1991). Yörükler. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Yayınları.
Gülensoy, Tuncer (1988). Kütahya Yöresi ve Ağızları. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Güngör, Harun (1994). Gagauz İnanış ve Adetleri ile İlgili Bazı Notlar. Türk Dünyası Tarih Dergisi 87: 21-26.
Güngör, Harun (1998). Türk Bodun Bilimi Araştırmaları. Kayseri: Kıvılcım Kayınları.
Güngör, Harun ve Argunşah, Mustafa (1998). Gagauzlar. Gagauz Türklerinin Etnik Yapısı, Nüfusu, Dili, Dini, Folkloru Hakkında Bir Araştırma. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Halaçoğlu, Yusuf (2001). Osmanlı Döneminde Kıbrıs’ta İskân Politikası. A. Ahmetbeyoğlu ve E. Afyoncu (Ed.), Dünden Bugüne Kıbrıs Meselesi içinde (s. 39-46). İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları.
Halaçoğlu, Yusuf (2006). XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Hançerlioğlu, Orhan (2000). Dünya İnançları Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi.
İnan, Abdülkadir (1995). Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
İnan, Abdülkadir (1998). Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları. Makaleler İncelemeler I içinde (s. 462-479), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
İslamoğlu, Mahmut (2004). Kıbrıs Türk Folkloru (Genişletilmiş 2. Baskı). Ankara: Ürün Yayınları.
Kalafat, Yaşar (1996). Orta Toroslar ve Makedonya Yörükleri Halk İnançları Karşılaştırması. I. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Ekonomik Yapısı (YÖRÜKLER) Sempozyumu Bildirileri içinde (s. 153-177). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Keskin, Yusuf Ziya (2006). Şanlıurfa Halk Kültüründe Ölüm. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 16: 7-41.
Ketene, Cengiz (1990). Kerkük Halk Edebiyatından Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Malta-Muhaxheri, Nuran ve Hudaverdi, Esin ( 2016). Kosova – Mamuşa Türk Halk Kültüründe Geçiş Dönemleri: Doğum-Evlenme-Ölüm. Dede Korkut 9: 55-62.
Mear, Hüray (1992). Kıbrıs Türk Toplumunda Doğum, Evlenme ve Ölüm ile İlgili Âdet ve İnanışlar. Ankara: K.K.T.C. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları.
Nuredin, Mensur ve Yakupova Domazet, Nazife (2017). Makedonya Türklerinde Ölüm Adetleri. Hikmet 30: 18-25.
Ögel, Bahaeddin (1991). İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yaynları.
Ögel, Bahaeddin (1995). Türk Mitolojisi II. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Öger, Adem ve İnayet Alimcan (2013). Uygur Türklerinde Ölüm ile İlgili İnanış ve Adetler. Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi 1/2: 49-64.
Örnek, Sedat Veyis (1979). Anadolu Folklorunda Ölüm. Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınlar.
Peler, Gökçe Yükselen Abdurrazak (2013). Doğumla İlgili Bazı Âdetler Bağlamında Kıbrıs Türklerinin Etnik Kökeni Üzerine Düşünceler. Turkish Studies – International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 8/8: 2041-2952.
Peler, Gökçe Yükselen (2018). Kıbrıs’ta Osmanlı Öncesi Türk Varlığı. H. Yalap (Ed.), 2. Uluslararası İpek Yolu Akademik Çalışmalar Sempozyumu Tam Metin Kitabı içinde (s. 739-746). Nevşehir.
Perçemli, Valentina (2011). Gagauz Türklerinde Doğum, Evlenme ve Ölüm Âdetleri. Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dünyası Araştırmaları Anabilim Dalı, Türk Halk Bilimi Bilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2011, İzmir.
Potapov, L. P. (2012). Altay Şamanizmi. (M. Erfun, Çev.) Konya: Kömen Yayınları.
Roux, Jean-Paul (1999). Eskiçağ ve Ortaçağ Altay Türklerinde Ölüm. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Saraç, Ömer (2017). Geçmişten Günümüze Boyabat Ölüm Âdetleri. Studies of the Ottoman Domain 7/13: 185-198.
Sümer, Faruk (1992). Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri – Boy Teşkilatı – Destanları. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları.
Şeşen, Ramazan (1975). Onuncu Asırda Türkistan’da Bir İslam Seyyahı İbn Fazlan Seyahatnamesi. İstanbul: Bedir Yayınevi.
Tavkul, Ufuk (1994). Karaçay-Malkar Geleneklerinde Ölüm. Anayurttan Atayurda Türk Dünyası 6: 23-27.
Tryjarski, Edward (2012). Türkler ve Ölüm. (H. Er, Çev.) İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Turan, Osman (1964). Orta Çağlarda Türkiye Kıbrıs Münasebetleri. Türk Tarih Kurumu Belleten 27/110: 209-227.
Türkay, Cevdet (2001). Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar. İstanbul: İşaret Yayınları.
Yalman (Yalgın), Ali Rıza (1993). Cenupta Türkmen Oymakları II. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Yeşil, Yılmaz (2014). Türk Dünyası’nda Geçiş Dönemi Ritüelleri Üzerine Tespitler. 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum 3/9: 117-136.
Yıldız, Naciye (1995). Manas Destanı (Radloff) ve Kırgız Kültürü ile İlgili Tespit ve Tahliller. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
* Dr. Öğr. Üyesi, Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü. Elmek: gokcepeler@erciyes.edu.tr
[1] Osmanlı öncesinde adada mevcut olan Türk nüfusu için Peler (2018)’e, Kıbrıs’la ilgilenen Anadolu dışı bir Türk devleti için Ayaz (2016) ve Buharalı (1995: 82-120)’ya bakılabilir. Osmanlı öncesinde Kıbrıs’taki Anadolulu Türk varlığı için ise Turan (1964: 209-227)’a bakmakta fayda var.
[2] Kıbrıs’ın Osmanlı devleti tarafından fethini müteakip adaya yapılan nüfus nakilleri hakkında ayrıntılı bilgi için Türkay (2001)’a ve Halaçoğlu (2001; 2006)’na bakılabilir.
[3] Çeşitli tarihçilerin Kıbrıs Türklerinin etnik kökenleri üzerine ileri sürdükleri görüşlerin karşılaştırılması için Abdurrazak Peler (2013: 186-195)’e bakılabilir.
[4] M.Ö. 3000’li yılların son dönemlerinden kalma Altay dağlarındaki Kurat Kurganı’ndan, Minusinsk bölgesinde yer alan Afanasyevo Kültürü’ne (M.Ö. 2500-1700) ait kurganlardan, yine Altay dağlarındaki Kamişenka ve Kızıl-Yar Kurganlarından (M.Ö. 1200-700), aynı döneme ait Tanrı Dağları’ndaki Kargalı Kurganı’ndan, Mayemir Bozkırlarındaki kurganlardan (M.Ö. 7.-6. yy.), yine aynı dönem ve kültür sahasına ait olan Buhtarma Nehri üzerindeki Solonehnaya-Belka buluntularından, Tanrı Dağları’ndaki Çergetal Kurganlarından (M.Ö. 7.-4. yy.), Altaylı savaşçılara ait Aragol Kurganları’ndan (M.Ö. 3.-1. yy.) çeşitli materyallerden üretilmiş birçok eşya, savaş aletleri ve yemek kalıntıları çıkmıştır (Ögel 1991: 17-38).
[5] Göktürkler devrinden kalma Altay bölgesindeki Kudırge, Tuyahta ve Kuray Kurganlarından; Tanrı Dağları civarındaki Gök-Bulak, Altın Arık, Issık Göl ve Alamışık Kurganlarından; Kazakistan’da bulunan Yakalıg’dan; Sukuluk’taki mezarlardan ve Yenisey bölgesindeki Göktürk kabirlerinden oldukça fazla balbal, savaş araç gereci, at kalıntıları, çeşitli madenlerden üretilmiş eşyalar, giyecekler ve paralar çıkmıştır (Ögel 1991: 140-197; İnan 1995: 177).
[6] 6-7. yüzyıllara ait Kırgız yöneticilerinin kabirleri olan Kopen ve Uybat Kurganlarından ve 7-9. yüzyıllara ait Kapçal Kurganlarından bol miktarda at, sığır, geyik, kuş etleri, balık ve muhtelif eşyalar çıkmıştır (Ögel 1991: 211-212).
[7] Kiev civarındaki mezarlardan, Konki Suyu boyundaki kurganlardan, Orenburg’daki Çkalovsk Kurganlarından, Harkov ve Asrtahan bölgelerindeki kabirlerden ve Başkurdistan’da bulunan Kuman kurganlarından bol miktarda at kalıntıları, silahlar, balballar, savaş araç gereçleri ve süs eşyaları çıkmıştır (Ögel 1991: 292-2924).