Toplumsal cinsiyetin başat öznesi olarak kadın cinselliğinin kullanılmasının ilk örneğini, Gılgamış destânında görürüz. Burada Enkidu’nun aldatılarak medenî yaşamın yozlaşmış içeriğine çekilmesi bir fâhişenin devlet tarafından kendisine gönderilip iğfâl edilmesiyle gerçekleşmiştir. Bu muhteva bize fâhişeliğin o zamanlar da kurumsal bir yapısı olduğunu göstermektedir. Nitekim Sümer metinlerinde tanrıça İnanna’dan “Göğün Fâhişesi” olarak bahsedilmesi ve tapınak fâhişeliği olgusu bu düşünceyi daha da güçlendirmektedir. Kültepe Kaneş’te ele geçen ve Lamassi’nin Asurlu tüccar kocası Pusekene’ye yolladığı mektupta da yedi yaşındaki kızlarını Tanrı Asur’un kucağına yerleştirdiği yazılıdır.
Herodotos’ta da bir Babil uygulaması olarak bu kurumla ilgili bir kayıt bulunmaktadır. Tarihçi bundan utanç verici olarak bahsettiğine göre yaşadığı dönemde böylesi bir uygulamanın Yunan dünyâsı için kabûl edilebilir olmadığı anlaşılmaktadır. Târihçinin anlatımına göre Babil’de doğmuş olan her kadın Asur dilinde Mylitta olarak adlandırılan Aphrodite tapınağına giderek bir yabancıyla cinsel ilişkide bulunmak zorundadır. Başlarında ipten çelenkler bulunan kadınlar tapınağın kutsal alanına oturarak kendilerini seçecek olan erkeği beklerler. Erkek, seçtiği kadının üzerine “tanrıça Mylitta seni onurlandırdı” diyerek bir gümüş para atar ve kadının bunu reddetme hakkı yoktur. Güzel olanlar bu görevi çok çabuk bitirirken çirkin kadınlar uzunca bir süre burada beklemek zorunda kalabilmektedir. Babil’deki tapınak fâhişelerinin hiyerarşisi hakkında, eldeki kayıtlar sâyesinde bilgi edinebiliyoruz. Entu ve kaditu en yüksek râhibelerdi. Onları tâkiben kadiştu’lar ve kendilerini İştar’a adayan iştaritu’lar geliyordu. Bunların dışında yarı dünyevî fâhişeler olarak adlandırılan ve olasılıkla hem sokakta hem tapınakta çalışan ve Sümerler’deki kar-kid’e karşılık gelen harimtu’lar bulunmaktaydı. Tüm fâhişeler kendilerine verilen değerli mallarla tapınak sunularına katkıda bulunuyorlardı.
Herodotos’ta geçen bir diğer kayıt Lydialılar’la ilgilidir: Lydia Kralı Alyattes’in tümülüsünün yapımına katılan meslek gruplarının kayıtlı olduğu taş bloklarda en yüksek katkıyı fâhişelerin yaptığını belirten ünlü târihçi, Lydialılar’la Yunanlılar’ın pek çok konuda benzeştiğini; ama Lydialılar’ın genç kızlarını fâhişeliğe bırakmakla Yunanlılar’dan ayrıldığını ifâde ederek yukarıdaki yargıyı, yâni bu uygulamaların kendi dünyâsına yabancılığını vurgular. Antik Yunan’da Herodotos’un yabancılamasına rağmen, Aphrodite tapınakları içinde kendilerine hieroduli adı verilen “kutsal köle”ler bulunmaktaydı ve antik gezgin Strabon, bunlardan Korinth’te (Güney Yunanistan) çok sayıda bulunduğunu kaydetmiştir.
Fâhişelikle ilgili ilk kurumsal uygulama ise meşhur nomothet, yâni yasa koyucu, Solon döneminde gerçekleşmiştir. Atina’da fâhişelerin artması ve bu sektörden elde edilen gelirin çoğalması, o dönemde şehre düzenli bir orduyu kuracak ekonomik geliri sağlamaya çalışan Solon’u bu durumdan yararlanmaya itmiştir. Böylece bu sektörden vergi alınması yasayla tekit edilmiştir. Bu durumun o dönemde hicvedildiğini Naukratisli Athenaios’un “Deipnosophistai” adlı eserindeki ifâdelerden anlamaktayız. Solon bu uygulamadan devlet adına epey kazançlı çıkmış ve Pire limanı da bu gelirlerle inşâ edilmiştir.
Atina’da genelev, devletten çalıştırma izin belgesi alan ve pronoboskeion adı verilen bir görevli tarafından açılabiliyordu. Elde edilen gelirin bir kısmı yılın belli zamanlarında gelen vergi tahsildarlarına veriliyordu. Genelevde deikteriades denilen fâhişe köleler çalışmaktaydı. Ayrıca Solon yasaları kimi Ön Asya uygulamalarında görüldüğü gibi bu kadınların saçlarını sarıya boyatarak kendilerini diğer kadınlardan ayıran özel bir elbise giymelerini de düzenlemişti. Solon’un uygulamalarıyla şehir içinde kötü bir görüntü oluşturan fuhuş sektörüne mekânsal bir düzen getirilmiştir. Atina’nın ünlü Kerameikos mezarlığının da fâhişelerle müşterileri için bir haberleşme yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Yunan toplumunda deikteriades’lerden başka auletrides denilen bir fâhişe zümresi bulunmaktaydı. Bunlar diğerlerine göre daha nitelikli fâhişelerdi. Çeşitli müzik âletleri çalabiliyor, dans edebiliyor, ayrıca eğitimli oldukları gibi istedikleri yerde yaşama ve beğenmedikleri erkekleri reddetme hakkına da sâhip oluyorlardı. Bir diğer zümre de “erkeklere eşlik edenler” anlamındaki hetaira olarak isimlendirilen kadınlardan oluşuyordu. Büyük prestijleri olan ve meşhur symposion sahnelerinde betimlenenler de bu gruptaki kadınlardı. Üst sınıf kadınların bile gıpta ile baktığın hetaira’lar erkeklerden sonra en yüksek statüye sâhip eğitimli kadınlardı.
Kadının daha özgür ve kamusal hayâtın içinde olduğu nispeten liberal sayılabilecek Antik Roma’da fâhişelik, Solon’un uygulamalarında olduğu gibi hiçbir zaman devlet güdümünde bir sektöre dönüşmemiştir. Buna karşılık fâhişe ve muhabbet tellallarından vergi alınmasının Severus Alexander döneminde yasaklandığına dâir bir kayıt daha önce böyle bir vergilendirmenin söz konusu olduğunu anlamamızı sağlamaktadır. Fâhişelerin kendilerini aedile denilen görevlilere kaydettirmesi zorunluluğu bu anlamda ilk fişlemelerin de Roma’da yapıldığını ortaya koymuştur. Bu şekilde kayıt altına alınan kadınlara meretrikes, bu kayıtların dışında kalanlara da prostibulae denilmiştir. Bu listelerden adını sildirmek neredeyse imkânsız olduğundan çoğu kadın kaydolmaya yanaşmamıştır. Bununla birlikte Augustus döneminde getirilen evliliğe ilişkin zorunluluklardan kaçmak amacıyla kimi kadınların öyle olmadıkları hâlde bu listelere gönüllü olarak yazıldıkları da vâkidir.
Roma’da birer zümre/sınıf oluşturmamakla birlikte çeşitli fâhişe gruplarına dâir zengin bir linguistik çeşitlilik vardır. Kapı eşiklerinde bekleyip önlerinden geçenleri tavlamaya çalışanlara doride, kurtlar gibi uluyup zevk çığlıkları atarak müşteri toplayanlara lupae, Venüs veya Priapos’a adanmak üzere fallik (penis biçimli) çörekler yapıp satarak müşteri arayanlara aleicariae adı verilirdi. Taberna gibi eğlence yerlerini mesken edinenlere bilitum denen ucuz bir şaraba nispetle bilitidae (ucuz fahişe) adı verilirdi. Gallinae (tavuklar) denen bir diğer gruba mensup fâhişelerin de genelde eli uzun olup hırsızlıkla geçinirlerdi. Dışarıdan gelip fâhişelik yapan ve taşralı müşterileri ayarlamak için onların yolarlı üzerinde bekleyen kadınlara ise forariae adı verilirdi.
Romalılar’da Ön Asya ve Yunan uygulamalarında olduğu gibi fâhişelerin giyimine dâir yasalar mevcuttu. İffetli kadınlar gibi giyinemez ve tahtırevana binemezlerdi. Bir onur sembolü olan kadın stolası yerine erkek togası giymek mecburiyetindeydiler. Ayrıca yine Yunanlılar’da olduğu gibi saçlarını sarıya veya kırmızıya boyatmak zorundaydılar. Roma, fâhişelerin stola giymesini yasaklayıp onları onursuz olarak vasfetse de diğer yandan tıpkı başta yaptığımız açıklamada olduğu gibi tuhaf bir mürâîlikle onları kamu yaşamının önemli bir unsuru olarak görmüştür.
Göktürk Ömer ÇAKIR
Yorumla