Araştırmacı-yazar Dr. Rüstem SULTEEV- Londra
Giriş
Abdullah Tukay (1886-1913) çeşitli yönleriyle bilinen şahsiyetlerden biridir. C. Velidi, Y. Agişev, H. Gosman, G. Halit, İ. Nurullin, R. Nefıygov, N. Yuziev, R. Ganieva vb. gibi fedakâr araştırmacılar geçen yüzyılda Abdullah Tukay’ın mirasına yönelik ilmî çalışmalar, monografyalar, anılar ve pek çok edebî eserle katkıda bulundular. Bütün bu çalışmalar araştırıcıları ortak bir maksatta birleştirmesine rağmen Abdullah Tukay mirasını değerlendirmede, onun Tatar edebiyatı, medeniyeti ve millet tarihindeki yerini belirlemede farklı yaklaşımlarda bulundular. Bu araştırmacıların ilmî-pratik çalışmaları Abdullah Tukay mirasının keşfedilmesine öncülük etti. Türkiye’de de Abdullah Tukay üzerine Prof. Dr. Fatma Özkan, Doç. Dr Mustafa Öner, Dr. Gülhan Atnur’un yaptığı çalışmalar dikkat çekmektedir. Bu makalemizde ise Abdullah Tukay’ın folklorcu kimliği, halk edebiyatına, özellikle de türkülere ve Tatar müziğine yaklaşımı, türkülerden ilham alarak yazdığı şiirleri, bunların özellikleri ile şiirlerin taşıdığı mesajlar ele alınarak değerlendirilecektir.
Tukay’ın Folklorla Tanışması
Tatar-Türk dünyası Abdullah Tukay’ı şair olarak tanımış ve bağrına basmıştır. Oysaki Abdullah Tukay’ın folklordan siyasete kadar uzanan çok geniş bir faaliyet yelpazesi vardır. Bunu kendisi “Ben sadece saf, dökülmüş şair değilim, diplomatım da, siyasi, cemaat hadimiyim de…”sözleriyle açıkça ortaya koymuştur. Bu ifadeye “halk edebiyatçısı da, folklorcu da” sözlerini de ilave etmek yerinde olacaktır. Zira XIX. yüzyılın ikinci yarısında Tatar folklor biliminin ayrı bir bilim dalı olarak oluşumu Kayyum Nasiri ile başlamışsa da, bu vazifeyi XX. yüzyılın başında Abdullah Tukay devam ettirmiştir ve ilerletmiştir. Hakikaten Tukay, Tatar halk edebiyatı eserlerini derlemekle kalmayıp, onların ilmî inceleme çalışmalarında önayak olan araştırmacı ve folklorcudur. Araştırmacılara göre, XX. yüzyıl Tatar edebiyatında “Halk”ı ve “Şiir”i bu derece birbirine yaklaştıran ve birbirine sevdiren başka bir yazar yok gibidir.
Tukay, halk edebiyatına çocukluğunda merak salar. Halk masalları ve şarkıları dinleyerek yetişir. Onun ilk defa halk edebiyatı örnekleri ile tanışması 1895 yılı olarak kaydedilmiştir. Meraklı yetim Tukay, Kuşlavıç köyünde, Bedri amcasının evinde oturduğunda, kitapların arasından yukarıda adı geçen Kayyum Nasirî’nin “Fevâki-hül-cülesâ Fil-Edebiyat” kitabını bulur. O kitabın özellikle de son bölümündeki şiir ve türküler küçük Tukay’ın dikkatini çekmiştir.
Daha küçük çocukken, Tukay “bütün türküleri” bilmesiyle övünürmüş. Bununla beraber, hatıralarında “Ben medresedeyken “Heftiyek” hece ve suresini çok çabuk öğrenince, “Bedevam”, “Kesikbaş”lara girdim. Kendi ödevimi çabuk öğrenip, bana çok zaman boş durmam icap ettiğinde bana öğretmem için kendimden daha bilgisiz çocukları vermeye başladılar.” (Tukay 1997: 22). Yani daha altı yaşındayken türkü söylemiş ve Tatar folklorunun geleneksel müzik folklorunun bir parçası olan “Bedevam”, “Kesikbaş” ve“Muhammediye” leri severek okuduğunu kaydetmiştir.
Güzel de bir sese sahip olan Tukay, “halkkederinin bahçesinde sallanıp yetişir” demiştir. Bu mevzu ile ilgili olarak o, “Ben çocukluğumdan türkücü idim. Nerede duysam, sesi soğuk kanla dinleyemezdim” diyor. Çocukluktan yetim kalmış, hayatın zorluklarını görmüş olan Tukay’ın bu ince ruha sahip olmasında,yaşadığı zorlukların önemli bir katkısı olduğunu yukarıdaki veciz sozleriyle ne güzel de ifade etmiştir. Tukay, türkülerini en hüzünlü zamanlarında okumuştur. Böyle zamanlar ise bir yetim çocuğun hayatında az olmasa gerektir:
“Cilbir-cilbir yörgen çakta
Cil açadır kuyınımnı;
Kunilsiz çakta cırlasan,
Cır açadır kunilni
(Sallana sallana yürürken
Rüzgâr açar koynumu;
Hüzünlüyken türkü söylesen,
Türkü açar gönlümü)” diye kendisi de eklemiştir
(Nurullin 1986: 66-67).
Abdullah Tukay’ın hayatını incelerken, hiçbir yerde onun Tatar köylerinde türküler derlemesiyle ilgili malumata değinilmemiştir. Fakat çağdaşları onun medresede okurken, yaz tatillerinde memlekete gelen arkadaşlarına masallar, genellikle halk sözlü edebiyatı örneklerini yazıp getirmelerini rica ettiğini kaydetmişler. Kendisi de bu mevzuyu şöyle kaleme almıştır: “Ben, şu satırları yazan kişi, bu Sak-Sok diye adlandırılmış “millî fantezi” miz hakkında birçok kişilerden birçok istifsarlarda bulundum.“Sak-Sok” beyitini [1] biliyor musunuz? Biliyorsanız, yazıp getirsenize” diye rica ettim”.
“G.Tukay Turında Hatireler” (1976) adlı eserde o zamanlardan beri türküleri ve beyitleri derleyip yazıya geçirdiği ifade ediliyor (33-36). “Cırlar Defteri” (Türküler Defteri) işte o derlenmiş hazinenin günümüze ulaşmış bir kısmını teşkil etmektedir. İleride sözünü edeceğimiz “Halık Monnarı”, “Halık Edebiyatı”, “Avıl Cırları”bu defterle bağlantılıdır.
1946 senesinde Tukay’ın bir okul defteri bulunur. Kapağına “Tetrad’ dlya spisıvaniya uçenika 1 klassa A.M.Tukayeva” diye yazılı bu defterde 27 türkü yer almıştır. [2] Tukay Rusça’yı Cayık (Uralsk)’ta kaldığı zamanlarda öğrenmeye başlamıştır.
“Cırlar Defteri”nin kapağına Şeref Kardeşler şirketinin “Kontora 1-ogo t-va Br. Şaraf I Ko, Kazan” yazılı yuvarlak mührü vurulmuş. Mührün ortasında “22 Ocak 1911 yıl” tarihi de vardır. Malum olduğu üzere, Abdullah Tukay’ın şiir kitapları işte bu şirket tarafından yayımlanmaktaydı. Tukay, Şeref Kardeşler ile çok uzun zaman mektuplaşarak irtibatını devam ettirir ve aralarında bir antlaşmaya da imza atmışlardır. Bundan yola çıkarak, şairin kendisinin bu türküler derlemesini kitap olarak yayınlama planı olduğunu ve bu amaçla “pişmemiş halde” de olsa onlara eserlerini tanıtmak için sunmuş olduğunu düşünmekteyiz. Tam o sıralarda, Abdullah Tukay’ın etkisiyle olsa gerek, farklı isimler altında peyderpey türkü kitapları yayınlanıp, piyasayı doldurmuştur. Tukay’ın bunu eleştirdiğini biliyoruz. Bu vaziyetin neticesinde, elyazmasını kitap olarak yayınlatmaktan vazgeçmiş ve Şeref Kardeşler’den geri almış diye düşünülebilir.
Burada şu gerçeği de belirtmek gerekir ki,“Cırlar Defteri”nin kapağındaki yazı kesinlikle Tukay’a ait olsa dahi (bunun böyle olduğu 1975 yılında Kazan Devlet Üniversitesi’nin kriminaloji laboratuvarı tarafından tasdik edildi), defterin içerisindeki yazılar başka bir şahsa aittir. Bu durum Tukay’ın kendi eserlerini temize çekmek için sık sık başkalara, özellikle de maddî yardım etme amacıyla medrese talebelerine yaptırması ile anlatılabilir. Bizim bu düşüncemizi destekleyen şöyle bir kanıt da mevcuttur: Günümüzde Kazan’da G. İbrahimov ismini taşıyan Enstütü’nün arşivinde “Tukay’ın elyazmaları” olarak muhafaza edilen eserlerin yarısından fazlası yabancı elyazısıdır. Abdullah Tukay, ölmeden önce, acele olarak matbaaya hazırladığı kitabı için, eserlerini orijinallerinden, dergi ve gazetelerinden toplamak için başkaların yardımını almış. “Cırlar Defteri”nin kapağında Tukay”ın kendi el yazısı olup da, defterin içindeki yazıların hattat olan biri tarafından yazılmış olması bu sebeple izah edilebilir.
“Cırlar Defteri” ilk defa “G.Tukay Halk Edebiyatı” adlı kitapta (Haz. G. Halit, H. Yermi, M. Gaynullin’in giriş makalesi ile, Kazan, Tatgosizdat, 1946) yayınlanmıştır. Sonrasında 1955 senesinde ise bütün eserlerinin toplandığı 4 ciltlik külliyatının 2 cildinde yer almıştır. Bu türküler Tatar Türkleri arasında nadir rastlanan eserler olma itibariyle de çok ehemmiyetlidir. “Cırlar Defteri”nde her türkünün melodisi gösterilmiştir.
Abdullah Tukay, türküleri özellikle de sosyal içerikli olanlarını tam olarak incelemeye ve derlemeye firsat bulamamasına rağmen, kendi çağına değin Tatar türküleri ile ilgilenen araştırmacılardan daha üsün olmuştur.
Tukay ve Tatar Halk Müziği
Tatar profesyonel müziğinin temelini atan kompozitor Salih Seydeşev için “Tatar müziğinin Tukay’ı” tabiri yaygındır. Bu tabiri Abdullah Tukay için de uyarlayıp “Tatar edebiyatının Seydeşev’i denmesi yanlış olmaz. Zira Tatar edebiyat ve medeniyetinin iki dehası olarak kabul edilen Tukay ve Seydeşev medeniyet tarihinde halkın gönlünde yer almışlar ve Tatarlar ikisini de eşit şekilde ana gelmişlerdir. Bununla birlikte, Tukay’ın faaliyetlerini sırf edebiyatla sınırlandırmak da pek doğru olmaz. Zira Tukay’ın çok genç yaştan ömrünün son günlerine kadar müziğin, türkülerin ve sosyal hayatın problemlerine ışık tutan düşüncelerin ona eşlik ettiğini görürüz.
Abdullah Tukay, müziğin içtimaî rolünü takdir etmiştir. Cayık şehrinde ilk edebî müzik gecesi yer aldığında, o da orada salonda bulunmuştur. Tatar aydınlarının icat faaliyetlerinin yeni şeklini selamlayarak, o şöyle yazmış: “Milletin terakkisine ve başka milletlerin ayakları altında ezilmemesine gerekli şeyin hepsi de sevaplı ve hayırlı bir iştir. Zinaya çağıran müzik haram olsa da, ileri gitmeye, terakkiye çağıran müzik müstehap, hatta vacip bile” (Edebiyat Ahşamı, Yeki Literaturno-Muzıkalnıy Veçer ‹http://www.gabdullatukay.ru›).
Aynı yazıda o, kendi deyimiyle “mânia terakki” ve “şekilci” müslümanlardan kinayeli bir dille söz ederek şöyle mesaj vermektedir. “Tatar kardeşlerimize millî müzik ve türkü söylemeler sesi duyulduğunda: “Ah, Deccal çıkmışmış artık” diye soba başına çıkıp, kulaklarına pamuk sokup, gözlerini bağlayıp, üstlerine de dokuz kat yorgan, beş kat gocuk örtünüp, Kehf suresini okuyup yatmamalılar”.
Abdullah Tukay, Kazan’da “Şark Kulübü”nün açıldığı günden beri oradaki edebi gecelere ve konserlere sık sık katılmıştır. Bu kulüpte Tatar türkülerini iyi bilen meşhur kompozitör, müzisyen ve orkestra şefi A.A. Eyhenvald ile tanışmış ve müzik alanındaki problemlerle ilgili olarak fikir teatilerinde bulunmuştur. Araştırmacı Fenzile Cevhereva onun ünlü Rus şarkıcısı Şalyapin ile de bizzat tanışıp görüştüğünden bahsediyor (Cevhereva 2011: 26-27).
Abdullah Tukay’ın Tatar müzik folklorunu derinden anlaması, türkülerin inceliklerini ve özelliklerini profesyonel dilde izah etmesi ve “türküleri “moda” akortlarla halkın melodisini bozarak icra edenlere” hoşnutsuzluğunu ifade ederek, “millî müzikte orijinalliği muhafaza etmek” gerektiğini söylemesiyle A. Eyvenhald’ı şaşırtmıştır. O, Tukay’ın millî müzik ve türkülere olan bakışına hayran olup, şöyle yazmıştır: “1907-1911 yıllarında Kazan Universitesi’nin fonetik deney odasında çalıştığımda, Tukay’la sık karşılaştım… Tukay, profesyonel müzisyen olmamasına rağmen, Tatar ve Başkurt müziği için kullandığım o ahengi dikkatlice dinler, ona nasıl uyum sagladigini fevkalâde güzel bir şekilde hissederdi. Tukay, bana Avrupa tekniğine dayalı müzikle ilgili birçok bilmedigim seyi bilgi ve çalışmalarıni benimle paylaşarak keşfettirdi… Eğer Tukay müzik öğrenmiş olsaydı, ondan fevkalâde iyi bir müzisyen çıkmış olurdu, zira onun söylediği birçok türkü halkta derin intiba bıraktı” (Vopsosı 1997: 22).
Abdullah Tukay’ın çocukluğunda olduğu gibi daha sonraki hayatında da hüznün devam ettiği malumdur. Dostlarıyla sofra sohbetlerinde de, yalnızlığını içine attığı günlerde de bu böyle olmuştur. Tukay, yalnızca pencere kenarında, dizlerini kucaklayıp oturarak da, yazı işleri idaresinin gazete serili masasının üstüne dinlenmek için uzandığı zamanlarda da hüzünlü türkülerini okumuştur. “O, his insanıydı. Sevindiğinde, bütün kalbinden türkü okurdu. üzüldüğünde canını yakan ağrıdan ağlardı. Sevinci de, gözyaşları da gerçekti” diye kaydetmiş çağdaşı şair M. Gafuri.
1905-1907 senelerinde G. İbrahimov bir makalesinde Abdullah Tukay’ı “yazarlık aktifliğini azalttı” diye eleştirir ve o zamanın bir başka ehemmiyetli şairi olan S. Remiyev ile ikisini sönmüş mumla kıyaslar. “Kazan’a dönüş” isimli yazısında Tukay ona tehekküm ile cevap verir ve “şimdilik şiir yazmasam bile, türkü okumaktan çekinmiyorum” diyerek, türkü örneğinde bir beyit de eklemeyi ihmal etmez:
“Cırlasan da, yigit, açı cırla,
Uyav yatkan kızlar coklasın;
Terezeler açtım, göller saçtım,
Asıl koşlar kilep çüplesin”
(Türkü söylersen, yiğit, keskin söyle,
Uyanık yatan kızlar uyusun;
Pencereleri açtım, güller saçtım,
Asil kuşlar gelip yesin) (Tukay: www.gabdullatukay.ru)
Tukay’ın Şiirleri ve Türküler
Türkülerin şair için ne kadar değer taşıdığı, bu şiir satırlarında açıkça görülmektedir:
“Vallahi, canday kürem min iskilernin cırların,
Kükregimde saklıym, eytirsin, Resülnin tırnagın”
(İshakova-Vamba 1997:6).
(Vallahi, can gibi görürüm ben eskilerin türkülerini,
Göğsümde saklarım, sanki Resul’un tırnağını)
Abdullah Tukay, şiir başlıklarının altında veya dipnotlarla, şiirlerin hangi havayla söyleneceğini de belirtmektedir. Meselâ, “Gosudarstvennaya Duma’ga” (“Ay, begrim, Negıyme” havasına), iki kısımdan oluşan “Maktanışu” hicviyesinin ikinci kısmı “Dönya” havasına (şiirin adı da böyle), “İşten çıgarılgan Tatar kızına” ve “Milli Monnar” (“Zileylük” havasına). “Poezd bargan köyge” (Tren Giderken) şiiri:
“Ah, düdek, düdek, düdek,
Basma östinde balürdek”
(Ah, toy kuşu, toy kuşu, toy kuşu,
Tahta köprü üstünde yavru ördek) nakaratından “Düdek” havasına olduğu anlaşılmaktadır.
Manzum ve mensur eserlerinin çoğunda türküler ve onların makamlarından söz edilmekte ve halk edebiyatından misaller getirilmektedir. Kısacası, Abdullah Tukay’ın ömrü boyunca derlediği zengin folklor hazinesi kendini belli etmektedir. “Halk ezgilerinden halkın hisleri ile hislenip, ben de gönlümden taşıp çıkmış “şiir” dediğim mazbut hissiyatlarım ile halkın gönlünü Şüreli [3] gibi gıdıklamaya çalışıyordum” diyor şair “Halk Monnarı”nda. Tukay’ın “okuyucuları gelecek mecmualarda halk edebiyatıyla daha da esaslı olarak tanıştırmaya” söz vermesi çok yerinde bir niyet idi. Ayrıca “Halk Edebiyatı”nda “Teftilev” havasının onunla ortaya çıkmasından söz edilir, “Salkın Çişme”, “Ellüki”, “Epipe” vb. havalardan bahsedilir.
Tukay ve “Halk Edebiyatı”
Abdullah Tukay’ın folklorla ilgili çalışmaları 1910 ve 1912 yıllarında yazılmıştır. Tukay’ın 1910 yılının Nisan’ında “Şark Kulübü”nde yaptığı meşhur “Halk Edebiyatı” konuşmasında Tatar halk edebiyatı, folkloru, halk müziğiyle ilgili ciddi teorik fikirleri dile getirmiş olması, onun folklor derlemeleri ile ne kadar içiçe olduğunu göstermektedir.
Daha sonra o, “Halık Monnarı” (Halk Ezgileri) ve “Halk Edebiyatı” adları altında iki tane eserini kitap olarak yayınlamıştır. Yazarın kendisi tarafından “bu iki risale birbirine taallukta biri anahtar ve ikincisi kilit kabilindendir” olarak değerlendirilmiş bu iki eser, Tatar müzik folkloru ile ilgilenen her araştırmacının elkitabı olarak kullanıla gelmektedir.
İlkinde Abdullah Tukay, giriş hariç, “Halk Monnarı” adı altında 51 türkü, uzun makamlı 13 türkü ve “iyi pişmemiş, kötü yapılmış türkülerden örnekler” şeklinde daha birkaç tane türkü sunmuştur. Derleme ilk defa “G. Tukay. Halık Edebiyati” isimli kitaba dâhil ederek yayımlanmış (Tukay 1946), daha sonra 1955 senesinde Tukay eserlerinin 2. cildinde ve 1985 senesinde ise ikinci baskının yine 2 cildinde yayınlanmıştır. Abdullah Tukay, türküleri “halkımızın hiç pas tutmaz, temiz ve parlak aynası” olarak nitelendirmektedir. Folkloru hazine ile mukayese eder. Ondan, kendi eserlerinde de edebî dil zenginliği olarak istifade eder.
Halkın müzik dünyasını araştıran, profesyonel sanatın inkişafını inceleyen Tukay, halkın folklor dilinin zengiliğine vurgu yaparak: “Halk büyüktür, güçlüdür, dertlidir, kederlidir, edipdir, şairdir” der. Türkülerin esas özelliklerine ve halk edebiyatının gelişimine dair önem taşıyan ve XIX. yüzyılın başlarında folklorun kaderi gibi problemlere değinen konuşmaları, geniş yankı buluyor ve birçok münakaşayı da beraberinde getiriyor. Bazı yazarlar halk edebiyatı, özellikle de türkülerin tahrip olduğu, eski güzelliğini kaybettiğini iddia etmişlerdir. Bu şüphecilerin yakınmalarına karşın Abdullah Tukay, halkın kabiliyetinin hiçbir zaman tükenmeyeceğini ve güzel eserlerin gelecekte de ortaya koyulacağına emin olduğunu dile getirmiştir: “Mamur Bulgar şehirleri, Bulgar köyleri, hiç olmamış gibi, tahrip oldu da bittiler, izleri de kalmadı. Fakat bu pahalı miras dediğimiz halk şiirlerini toplar da kırmadı, oklar da saplamadı. Onlar hâlâ da halkın gönlünde her türlü belâ ve kazadan mesun ve mahfuz olarak kaldılar, onlar hâlâ selâmet, hâlâ seslendiriliyor”.
Bu konuşmasında şair müzik ve halk edebiyatıyla ilgili meseleleri gün ışığına çıkarıyor, halkın müzikle ilgili geleneklerinden bahsediyor, profesyonel gelişmenin yollarını aralıyor ve folklor dilinin zenginliğini vurguluyor. Bu konuşma günümüzde de aktüelliğini kaybetmemiştir.
Abdullah Tukay halk edebiyatı derlemelerinin çok ehemmiyetli olduğuna, bu değerlerin insanların meneviyatına etkili olduğuna inanmış ve “türkülerin cevher ve yakutlardan da değerli bir şey olduğu için, onlara ehemmiyet verilmeli” sözüyle bu tavrının ehemmiyetine vurgu yapmıştır.
“Halk edebiyatı” konulu konuşmasında, Tatar halk edebiyatinın karakterini belirleyip, ayrı türlere, özellikle de türkülere tam açıklama yapmaktadır. Abdullah Tukay, halk edebiyatını “ta yazı sanatı olmayan zamanlardan, dilden dile söylenip, atadan babaya, babadan çocuğa duyulup, kuşaktan kuşağa kalıp gelen edebiyattır” diye açıklar ve halk edebiyatının, türkülerin ilk başta kollektif olarak değil, şahıslar tarafından ortaya koyulduğunu söylüyor. “…Türküler dikkatle okunursa, halkın gönlünde neler muhafaza edildiği, hepsini görmek mümkündür” der.
Abdullah Tukay’ın folklora teşviki ve çağrısı hemen duyulmuş ve karşılığını bulmuştur. O zamanlarda 11 yaşında olan meşhur Tatar folklorcusu, yazar N. İsenbet, onun bu konuşmasını duyar duymaz halk edebiyatı eserlerini derlemeye koyulur. Meşhur Tatar yazar ve şairleri H. Taktaş, M. Celil, H. Tufan ve S. Hekim’in de Tukay’ın halk edebiyatı ile ilgili bu geleneğini elverişli şekilde devam ettirmişlerdir.
Tatar Müziğinde “Tukay Folkloru”
İlk Tatar müzisyenleri Abdullah Tukay’ı bizzat tanımış ve şiirlerini ezbere bilmişler ve bu sevgilerini kendi müziklerine yansıtmışlardır. Buna örnek olarak, Z.Yarullin’ın “Tukay Marşı”nı ve M.Muzafferov’un “G. Tukay Hatırasına” eserlerini getirebiliriz. A. Eyvenhald’ın şarkıcı F. Şalyapin’in tavsiyesi üzerine “Su Anası” şiiri motiflerine uyarlayıp yazdığı operası, C. Feyzi’nin tamamlanmamış “Kesikbaş” komedi librettosu, N. Cihanov’un “Kırlay” senfonik poemi, A. Bakirov’un “Su Anası” balesi, F. Yarullin’in “Şüreli” balesi, R. Gobeydullin’in “Kesikbaş”ı ve Z. Hebibullin’in “Sihirli Oğlan”ı Tukay’a olan sevginin misalleridir.
Abdullah Tukay’ın şiirlerine yazılmış birçok türkü mevcuttur. Tatar folklorunun klasik örneklerinden bahsederken ilk akla gelenler “Tugan Til”, “Zileylük”, “Teftileü”, “Ellüki” olacaktır. Bunlar çok derin içeriğe ve sanatça yüksek değere sahip eserlerdir. “Tugan Til” veya “Teftilev”in değer biçilmez olmalarını inkâr etmeden, onların Tukay’ın sayesinde daha da yükselmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Abdullah Tukay çok genç yaştan ömrünün son günlerine kadar halkla, halk edebiyatıyla içiçe olmuştur. Tukay için folklor bir ilham kaynağıdır. Onun ortaya koyduğu düşüncelerde ve eserlerde, halk edebiyatından geniş bir şekilde yararlandığı bir gerçektir. Meselâ, Tatar okuyucuları“ Şüreli, Su anası” adlı mitolojik yaratığı, çocukluklarında ebeveynleri tarafından okunan Abdullah Tukay’ın şiirsel masalından tanırlar. Edebiyatta folklor ürünlerinin kullanılması çok yaygın bir görünüş olup, Abdullah Tukay dabuna büyük katkıları olan edebiyatçılardan biridir. Yazarın bu faaliyeti ile Tatar folkloru daha da yükselmiştir. Folklorun değişen ve dönüşen toplum hayatında yeniden üretilerek varlığını devam ettirebilmesi de kanaatimizce böyle şahsiyetlerin çabalarıyla gerçekleşir.
Dr. Rüstem SULTEEV
(Editör: İrfan Tiryaki)
1. Tatarlarda “beyit” sözünün Türkiye Türkçesinde kullanılmakta olananlamı 1930 lu yıllara kadar kullanılmış. Fakat sonradan ilk mânâsı arkaplana geçmiş olup evvelâ düzenli bir şiir, sonradansa halkın sözlü ürünlerinin bir türü için kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde Tatarların yaşadığı bazı yörelerde, meselâ Sibirya Tatarlarında, eski anlamı kullanılagelmekte olmasına rağmen, Tatar edebiyat biliminde “Beyit” daha çok trajik bir konuyu ele alarak manzum şekilde anlatan, bir nevi Anadolu’daki “ağıt”lara benzeyen bir türdür. Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Urmançiev 1974: 3.
2. İçerikte 28 türkü gösterilmiş olup, 17 sayılı “Han Kızı” Beyiti yırtılmıştır. Tahminimizce, bu Stalin’in şahıs kültü yıllarında Tukay’ı “halklaştırma”, “burjuva edebiyat”tan uzaklaştırma amacıyla yokedilmiş olsagerek.
3. Şüreli: Çoğunlukla ilkbaharda ortaya çıkan, ormana gelenlerin yolunu kaybetmesini sağlayan ve gıdıklayarak öldüren efsanevi varlık.
Arat, Reşit Rahmeti, “Abdullah Tukay”, Türk Kültürü, Sayı 19, 1964.
Atnur, Gulhan ‘Abdullah Tukay’ın Şiirlerinde Efsane ve Masal Unsurları1”, Bilig Dergisi Güz 2009. http://yayinlar.yesevi.edu.tr/files/article/ 292.pdf
Boratav, PertevNaili, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İstanbul: K Kitaplığı, 2003.
Cevhereva, Fenzile, “Tukay Tormışı Bilen Beyli Kaybir Sehifeler”, Tügerek Uyın Dergisi, Kazan, Sayı 1, 2011.
“G.Tukay Turında Hatireler”, Kazan, Tataristan Kitap Neşriyatı 1976.
İshakova-Vamba R.A., Tukay İ Tatarskaya Muzıka, Kazan, 1997.
Nurullin, İbrahim ve R.Yakupov, “Tukay Turında Istelikler”, Tataristan Kitap Neşriyatı, 1986.
Öner, Mustafa, “Tukay ve Tatarlık”, http://www. tatar.ro/articole/tukay_ve_tatarlik.php
Özkan, Fatma, Abdullah Tukay’ın Şiirleri, İnceleme- Metin-Aktarma, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay, 1994.
Tan, Nail, Folklor (Halkbilimi)-Genel Bilgiler.İstanbul, Halk Kültürü Yay, 1988.
Taymas, Abdullah Battal, “Kazanlı Şair Abdullah TukayÜzerine”, Türk Kültürü9, 1963.
Temir, Ahmet, “Edebiyat Tarihçisi Abdurrahman Sadi’ye Göre Tatar Şairi Abdullah Tukay”. Kök Araştırmalar III (1), 2001.
Tukay, Gabdulla, “Edebiyat Ahşamı, Yeki Literaturno- Muzıkalnıy Veçer”, ‹http://www.gabdullatukay.ru›
Eserler, 2.Cilt, Kazan, 1985.
HalıkEdebiyatı, Haz: G. Halit, H. Yermi. Kazan, Tatgosizdat, 1946.
İsimdeKalgannar, Kazan, TataistanKitap- Neşriyatı, 1997, s. 22.
“KazangaKaytış”, www.gabdullatukay.ru
SaylamaEserler, Kazan: TatarstanKitap- Neşriyatı, 1996.
Şigırler, Ekiyetler, Poemalar, Kazan, 1990.
Urmançiev, Fatih, HalıkAvazı. Tatarstan Kitap Neşriyatı, Kazan 1974.
Vopsosıİstorii, Muzıki İ Muzıkalnogo Vospitaniya, Kazan, 1997.
Zülfikar, Hamza, “Abdullah Tukay”. Türk Kültürü VI (66), 1967.