Kendi rahatları için değil, toplumun ve ulusunun rahatı için yola çıkanlar, hayatta büyük zorluklar ile karşılaşırlar ki pek azı bu zorlukların üstesinden gelebilmiştir.
Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro da işte bu tanıma uygun bir şahsiyettir. 1926’da Küba’da dünyaya gelmiştir. Dünyaya geldiği Küba, tek üretebildiği ürünler olan olan şeker ve turizm ile kumarhane işletmeciliği sayesinde kısmen büyüme göstermiş ancak gelir dağılımı dengesiz olan ve halkının büyük çoğunluğu fakirlik çeken bir ülkeydi. Yüksek işsizlik oranının yanı sıra dışa bağımlı bir ekonomiye sahip olan ülkede ekilebilir alanların %70i, hizmet sektörünün %90ı ve şeker üretiminin %40ı başta ABD olmak üzere yabancı sermayenin elindeydi.1 Şu çok açıktır ki ABD, arka bahçesi olan Latin Amerika ülkelerinde diktatörlük rejimlerini destekleyerek kendisine bağlı diktatörler vasıtasıyla halkı fakirleştirmekte ve ülkelerin ekonomik gelirlerine United Fruit Company gibi şirketler vasıtasıyla el koymaktaydı. Böylece kendi kıtasının beyi olarak hem ekonomisini kalkındırmakta, hem de kendi gücünü tehdit edecek bir gücün kıtasında var olmasını engellemekteydi. Aynı politika günümüzde de devam etmektedir.
1940’da Küba’da iktidara aslen bir general olan Fulgencio Batista gelmiş ve döneminde ABD yanlısı politikalar izlenerek rüşvet yaygınlaşmıştır. Hatta bir dönem Florida’ya yerleşerek elde ettiği servet ile burada yatırımlar dahi yapan Batista’nın 1944-1952 arasında iktidarda olmadığı dönemde de Küba’da ekonomik kriz ve rüşvetçilik derinleşmiş, yozlaşma zirve yapmıştır.2 Bu dönemde Küba içerisinde gençler ve aydınlar arasında Batista diktatörlüğünü hedef alan çeşitli gruplar da ortaya çıkmıştır. Castro, işte bu ortamda büyümüş ve ülkesindeki yozlaşmaya yakından şahit olmuştur. 1947’de henüz Hukuk fakültesi öğrencisi iken Küba Halk Partisi’ne girerek siyasete atılmıştır.
1952’de Küba’da kötü gidişatı bahane ederek iktidarı tekrar ele geçiren ve ABD yanlısı bir diktatörlük kuran Batista’ya karşı harekete geçen Castro, 26 Temmuz 1953’te 125 arkadaşı ile Santiago’daki Moncada kışlasına baskın düzenlemiş ancak başarısız olarak yakalanmıştır. Ekim 1953’de Küba Yüksek Mahkemesi tarafından yargılanmış ve bu yargılamada sonradan meşhur olacak “La historia me absolvera’ – Tarih beni aklayacaktır” sözünü söylemiştir.3 Savunmasında hükümeti anayasaya aykırı hareket etmek, baskı rejimi kurmak, rüşvet ve yolsuzluk ile suçlamıştır. Buna rağmen 16 yıl hapse mahkum olmuştur. Pinos Adasında 21 ay hapis yattıktan sonra affedilmiştir.
1955’de Meksika’ya geçen Castro, burada 26 Temmuz Hareketi adlı bir örgüt kurarak İspanya İç Savaşı’na katılmış Kübalı Alberto Bayo tarafından gerilla savaşı eğitimi görmüştür. 1956’da kardeşi Raul ve arkadaşı Ernesto Che Guevera ile Küba’ya dönmüş ve hükümet güçleri ile çatışmaya başlamıştır. Oriente’nin güneybatısındaki Maestra Dağlarına çekilerek gerilla savaşı başlatan Castro, Batista’nın kuvvetlerine önemli darbeler indirmiş ve 1958’de Batista Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmıştır.4
Burada şunu açıklamak da yerinde olacaktır ki, Castro’nun hareketi komünist-marksis
1959’da devrimci birlikleri ile Havana’ya giren Castro, Başbakan olarak hükümetini kurarak fiyatları ve kiraları düşürmüş, ardından toprak reformunu yürürlüğe sokmuştur. Buna göre 40 hektarı geçen topraklar bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırılmış ve halk çiflikleri adıyla işletilmeye başlamıştır.7 Bu icraat, bazı muhalefetleri beraberinde getirmekle birlikte Castro’nun kabinesinde daha çok sosyaliste yer vermesi ile çözülmüştür.
Pek tabii ki ABD bu uygulamaya tepki göstermiştir. Kamulaştırmadan zarar gören ABD şirketlerinin baskısı ile ABD, Küba’ya ambargo uygulamıştır. Castro, ambargoya tepki olarak ABD’ye satılan şekeri 1960’da yapılan bir anlaşma ile SSCB’ye satmaya başlamıştır. Bu sefer de ABD’nin elinde bulunan rafineriler, SSCB’ye satılan şeker karşılığı alınan petrolü işlemeyi reddedince Castro rafinerileri devletleştirmişt
Bu hamleler karşısında J. F. Kennedy başkanlığındaki ABD yönetimi, Castro’nun iktidarında çıkarları zedelenen ve ABD’ye sığınan yaklaşık 1500 Kübalıyı silahlandırarak CIA vasıtası ile Küba’ya saldırtmıştır. 15 Nisan 1961’de Kübalı pilotlar tarafından kullanılan üç ABD uçağı Küba üslerini bombalar. İki gün sonra ABD tarafından eğitilerek silahlandırılan muhalif Kübalılar, Küba’nın orta güney kıyılarında yer alan Domuzlar Körfezi’nden çıkarma yaparlar. Ancak 19 Nisan’da 1.100 esir vererek mağlup edilirler.9 Castro, başarısız çıkarma girişiminin ardından yayınladığı Havana Bildirisi ile Küba’nın sosyalist politikalar izleyeceğini tüm dünyaya duyurmuştur. Tarihe Domuzlar Körfezi Çıkartması olarak geçen bu olay şüphesiz Castro’nun SSCB’ye daha fazla yakınlaşmasına yol açmış ve 1962 Füze Krizine sebep olmuştur. Aynı zamanda ABD, Küba hareketinin diğer Latin ülkelere yayılmasını engellemek amacıyla 1961’de Gelişme İttifakı’nı (Alliance for progress) kurmuş ve bu ülkelere 9 ay içerisinde 908 milyon dolar yardım yapmıştır.10
1950’lerde Soğuk savaşın tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde ABD, SSCB’ye karşı nükleer avantaj elde etmek amacıyla Türkiye’ye Jupiter Füzeleri yerleştirir. Yine Türkiye üzerinden U-2 casus uçaklarını SSCB topraklarına sokarak istihbarat faaliyetlerinde bulunur. Bu noktada Kruşçev liderliğindeki SSCB, Küba’daki devrimi fırsat bilerek Castro yönetimi ile yakınlaşmış ve Rus füzelerinin ABD kıyılarına çok yakın olan Küba’ya yerleştirilmesin
Açıklamaya SSCB yönetiminin sert tepki göstermesi ve Küba halkının silahlanması bir nükleer savaş ihtimalini doğurmuştur. Tüm dünya nefesini tutmuş gelişmeleri izlerken SSCB yönetimi yumuşar ve 12 gemisinin rotasını değiştirir. Geri kalanlar da ABD kontrolüne itiraz etmemiştir. SSCB, Türkiye’de bulunan Jüpiter füzelerinin kaldırılması karşılığında Küba’daki füzeleri kaldırmayı taahhüt etmiş ve ABD’nin bunu kabul etmesi ile kriz çözülmüştür.
Küba Füze Krizi, soğuk savaşın taraflarını sıcak savaşın eşiğine getirmiş ancak karşılıklı görüşmeler neticesinde kriz aşılabilmiştir. Bundan sonra ABD ve SSCB, nükleer silahların sınırlandırılmas
Castro, Füze krizi sonrasında SSCB’nin her halükarda kendisine destek vermeyeceğini anlamış ve 1962’den itibaren Çin ile yakınlaşmaya başlamıştır. Aynı süreçte Güney Amerika ve Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine de (1975’te Angola ve Etiyopya gibi ülkeler) askeri destek vermiştir. (1980’lerde Küba’nın yurt dışında 40 bin askeri bulunmaktaydı.)12 Castro, Bağlantısızlar Hareketi’nin de önderlerinden biri haline gelmiştir.
Ülkesinde de önemli devrimler yapan Castro, eğitim reformu yaparak okur yazar oranını %90 ların üzerine çıkarmış, sağlık hizmetlerini geliştirerek Küba’yı sağlık sektörünün önemli aktörlerinden biri haline getirmiştir. İşsizliği ortadan kaldırarak herkese çalışma yükümlülüğü getirmiştir.
1996’da Habitat Zirvesi sebebiyle ülkemize de gelen Castro, sağlık sorunlarından dolayı 2008’de yönetimi kardeşi Raul Castro’ya bırakmıştır.
26 Kasım 2016’daki vefat eden Fidel Castro, şüphesiz 20.yy.ın unutulmayacak simalarından birisidir. Defalarca CIA tarafından tertiplenen suikast girişimlerinden kurtularak13 küçük ülkesi Küba ile ABD’ye gösterdiği büyük direniş sayesinde ismini unutulmayacaklar arasına yazdıran bu halk adamı, enerjik ve karizmatik yapısı, hitabet gücü ve güçlü sezgileri ile elde ettiği güçlü önderliği ile halkının desteğini arkasına alarak büyük işler başarmış bir liderdir. Ülkesi Küba ise bundan sonra Castro’nun politikalarını mı sürdürecek yoksa kendisini kapitalist sistemin kollarına mı bırakacak hep birlikte göreceğiz.
Armaoğlu, Fahir “20.yy. Siyasi Tarihi” Alkım Yayınevi, İstanbul, 2005
Ana Britannica, 15.baskı, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1993
http://xpatnatio
Görseller:
https://tr.wikip
1 Britannica, ‘Küba’,C.14 S.158
2 Britannica, ‘Batista, Fulgencio’, C.3, S.444
3 Britannica ‘Castro, Fidel’, C.5, S.391
4 Britannica, a.g.m. C.5, S.391
5 Armaoğlu, Fahir “20.yy. Siyasi Tarihi”, S.605
6 Armaoğlu, a.g.e. S.605
7 Britannica, ‘Castro,Fidel’, C.5, S.391
8 Britannica, A.g.m., S.391
9 Britannica, ‘Domuzlar Körfezi Çıkarması’, C.7, S.420
10 Armaoğlu, a.g.e., S.607
11 A.g.e. S.610
12 Britannica, a.g.m. S.391
13 http://www.ntv.c
Yorumla