Tarih TOPLUM Yaşam

Tibet’te Yaklar

Fotoğraf: 27 Temmuz 2015, Çin’in Çinghay eyaleti Yuşu kırsal alanı, Tibet yaylasında bulunan bir kampta Yak sürüsünün arasında duran konargöçer etnik Tibetli kadınlar. Kevin Frayer/ GettyMatthew Wills

Çin, 1930’ların sonunda Tibet içlerine doğru yayılmaya çalıştığı sırada, Tibet kültürünü ‘modernleştirmenin’ bir yolu olarak yak’lara önem verdi.

Tibet Yak’ları Tibet öküzü veya Tibet sığırı olarak bilinmektedir. ‘’ Yak’’ belki de bildiğiniz tek Tibetçe kelimedir. Himalaya bölgesinin tüylü sığırları iki gruba ayrılır: Vahşi ve evcilleştirilmiş.  Her ikisi de Bos cinsinden ayrılmış türler olarak kabul edilir. “Yak” aslında evcilleştirilmiş türün erkeği anlamına gelir, ancak İngilizce’ye başka dillerden geçtiği için her iki cinsiyet için de kullanılır. Doğu Asya Dilleri ve Kültürleri uzmanı Mark E. Frank’e göre, bu hayvanlar 1930’ların siyasi olarak değişken Çin-Tibet sınır bölgelerindeki kültürel değiş-tokuşun taşıyıcıları”ydı.

Frank, Doğu Tibet’te bulunan Kham bölgesini Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı bir yerleşim yerine dönüştürme planları, …. yak’ı etnik Tibet kültürel bağlamından ayırmak için ortak bir çabayla birlikte, Çin’in endüstriyel yak yetiştiriciliği konusunda yoğun bir araştırma yapmasına yol açtı.

Bu kültürel durum, özellikle yak hayvancılığı olarak bilinen olguyu yaşatan göçebe Tibetliler için anlamlı ve yakındı. Süt tedarikçilerine ilaveten zor ambalajlanan hayvanlar olarak bilinen yaklar, ilk etapta insanların Tibet ve Nepal’in yüksek irtifa ve az oksijenli bölgelerini kolonize etmesine yardımcı oldu.

Tibetlilerin kendi hayvanlarıyla birlikte vahşi hayvanlara da farklı adlar verdiklerini kaydeden Frank, evcilleştirilmiş yak’ın kesinlikle uysal olmadığını ve tipik bir çiftlik hayvanı olan vahşi atalarından genetik olarak bir farkının olmadığını kaydetti.

Çin, yak’ı sığıra benzer bir hayvan türü gibi evcilleştirmek istedi. Frank, “Tibetli olmayanların Tibetlilere ve yaklara nasıl baktıkları arasında bir ilişki” olduğunu ileri sürüyor. Ona göre, Tibet kültürünü ilkel görenler, yakı da evcilleştirilmemiş bir hayvan olarak da görme eğilimindedirler. Diğer taraftan kavim bilimciler ve bilim insanları, yak yetiştiriciliğinin teknik karmaşıklığını ve başarılarını vurguladılar.

Çoban hayatı yaşayan Tibetlilerin göçebeliği bir anlamda transhümanistti, yani Tibetliler “belirli sayıda önceden seçilmiş yerler arasında mevsimlere göre metodik bir şekilde hareket ettiler”. Hayvanlar ve onların sahipleri, sıcaklık yükseldikçe yüksek yerlere ve düştükçe alçak yerlere gittiler.

Ancak Tibetliler gibi konar göçer halk, yerleşik halkla genelde pek uyuşmaz. Yayılmacı bir devlette sınırlar konusunu eklendiğinde sürtüşmenin daha da güçlendiği görülür. Çin’in Kham üzerinde kurduğu devlet kontrolünü pekiştirme çabası coğrafi olduğu kadar kültüreldi de: Kham’ı kapsayan yeni bir Çin eyaleti olan Xiking’in 1939’da kurulması, yak’ı “yok etme” çabasıyla aynı zamana denk geldi (Komünist Parti ile Çin, 1951’de Tibet’i birleştirecekti.)

Çinlilere göre evcilleştirme, sığırlarla melezleştirme ve yaktan elde edilen ‘kıl, et, süt, yağ, kemik ve boynuz’ gibi ürünleri metalaştırma anlamına geliyordu. Yak’ı ‘‘geliştirme’’ üzerine çalışmayla görevlendirilen Çin tarım ve araştırma merkezi bazı başarılar elde etti – günümüzde yak eti Çin’in her yerinde bulunmaktadır- fakat Frank bu başarıların Tibet yöntemi ile ve Tibetlilerin yardımı ile mümkün olduğunu belirtti.

Kaynak