Tarih

Türkistan Mücadele Hareketlerinde Osmanlı Basınının Etkisi

Yazar: Şahruhbek OLIMOV [1]

Özet

Türkistan ceditçilik hareketi bölgedeki siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların çoğaldığı, bölgeyi yönetenlerin duyarsızlığı sonucunda ortaya çıktı. Fakat yeni fikrin, reform mühitinin ortaya çıkışında iç nedenlerle beraber dış nedenler de çok önemliydi. Dış nedenlerin başında da İslam aleminde çıkarılmakta olan bir takım gazete ve mecelliler gelmektedir. Müslüman dünyasının en önde gelen devleti Osmanlı İmparatorluğu hilafet olduğu sürece ayrı bir ilgi ve değere sahipti. Ayrıca Avrupa’ya en yakın Şark toplumu olarak hemen hemen her konuda ileri gelen toplumlardandı. Basının ortaya çıkışı ve gelişiminde de Osmanlı devleti Müslüman aleminde birincilerdendi. Çalışmamızda Osmanlı basını ve Rusya sınırları içinde çıkan bazı basınların Türkistan’a etkisi üzerine fikir yürüteceğiz.

Giriş

Dünya Türkleri arasında matbuatın ortaya çıkışı ilk önce Osmanlı’da gerçekleşmiştir. Aslında Osmanlı da bu konuda Batı’dan çok geç kalmıştır. Alman Johann Gutenberg tarafından 1436 yılında matbaa icat edilmişti ve 1440 yılında ilk kitap basılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu o dönemde en parlak zamanlarını yaşadığı hâlde ilk Türk matbaası yaklaşık 300 yıllık gecikmeyle 1727 tarihinde kurulur. Bazı kaynaklarda Osmanlı’da matbaanın geç gelişmesine dönemin dini uleması tarafından gösterilen tutuculuk neden gösterilir. Nurettin Güz ve diğer bir çok bilim adamı bu varsayımlara karşı çıkmaktadır. “Matbaanın ülkeye geç girmesiyle ve gelişememesiyle dinin ve ulemanın bir ilgisi yoktur. Meslek loncalarının dışında matbaaya karşı çıkan olmadığı gibi kurulması da ulema tarafından desteklenmiştir. Matbaanın gelişmemesinin birinci sebebi olarak loncaları, ikinci sebep olarak teknik gelişmenin yetersizliğini (bunun bir sonucu olarak 1742’de kâğıt sıkıntısının baş göstermesini ve Polonya’dan iki ustanın kâğıt üretim atölyesi kurmak üzere ülkeye getirilmesi gösterilebilir), üçüncü sebep olarak da teknik eleman sıkıntısını göstermek daha doğru olacaktır. Bunlarla birlikte diğer alanlardaki gelişmelerin yavaş oluşunun da büyük etkisi vardır.”[2]

İbrâhim Müteferrika tarafından 1727’de ilk Osmanlı resmî matbaasının kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Mısır vâlisi Mehmet Ali Paşa tarafından Kâhire’de 1828 yılında Türkçe ve Arabça olarak Vakâyi-i Mısriyye adlı resmî vilâyet gazetesi çıkarılmıştır. Söz konusu gazete Osmanlı topraklarında çıkarılan ilk Türkçe gazete olarak tarihe yazılmıştır. Gazetede yer alan haberlerin yarısından fazlası Türkçe, geri kalanı da Arapça’dır. Gazete haftalık olarak yayımlanmıştır.[3]

Osmanlı’da İlk Basın

Bugünkü Türkiye sınırları içinde çıkarılan ilk gazete ise II.Mahmûd Han tarafından 11 Kasım 1831 yılında İstanbul’da çıkarılan Takvîm-i Vekâyî adlı resmî gazetedir. Matbaa ve diğer birçok yenilikte olduğu gibi başkentte Türkçe ilk gazetenin kurulması da devlet eliyle yapılmıştır. Yenileşme hareketlerine büyük önem veren Sultan II.Mahmut’un emriyle çıkarılan gazete ile yönetim, devlet tarafından yapılanları ve yapılmak isteyenleri halka doğru olarak anlatacak, halkı bilgilendirecek ve haberler verecektir. Gazete uluslararası ilişkilerde de bir araç olacak, diğer devletlere Osmanlı Devletinin görüşlerini iletecektir. Haftalık olarak çıkarılan gazete devlet teşkilatına gönderildiği gibi isteyenler olduğu takdirde abone de olunabiliyor veya doğrudan gazete idarehanesine gelinmesi durumunda ücret karşılığı gazete alınabiliyordu.[4] Türkiye’de basın, diğer ülkelerde olduğu gibi siyasal, sosyal ve ekonomik olaylar karşısında halk kitlesini aydınlatmak, kamuoyunu etkilemek yolunda, toplumca duyulan isteklerden doğmaz. Hükümetin yaptığı işleri halka duyurmak amacıyla özel buyrukla ortaya çıkar; halkı aydınlatma, kamuoyunu etkileme niteliğini ise zamanla kazanır.

Takvim-i Vekayi’den 9 yıl sonra yarı özerk özelliğiyle yeni bir gazete, Ceride-i Havadis gazetesi yayın hayatına başlar. Gazete William Churchill adında bir İngiliz tarafından çıkarılır.[5] Gazete ekibi yerlilerden oluşmaktaydı. Devlete bağlı olduğundan bağımsız hareket etmesi, istediği konuda yazılar yazması imkansızdı. Fakat yurtdışında yaşanan durumu Türk okuyucularına aktarması, dünyadaki yeni icatlar, bulgulardan bahsetmesiyle ilgi yaratabilmiştir. 1854 yılında Kırım’da Churchill’ın kimi İngiliz gazetelerinin muhabiri olarak görev alması ile bölgeden havadisler aktarması, gazeteye canlılık getirmiştir. Osmanlı’da basın organlarının batılı anlamda işlev görmesi ve devletten bağımsız olarak ortaya çıkması ancak 1860’tan sonra olmuştur.[6] 1860 sonrası devlet yardımı olmadan, kişisel çabalarla Tercüman-ı Ahval gibi gazeteler çıkarılmaya başlar.

Daha sonraki yıllarda basın farklı farklı dönemlere şahit oldu. Kimi zaman Osmanlı sultanları tarafından sansür uygulandı, kapatıldı; kimi zaman gelişme yolunu izledi. Osmanlı tarihinde II.Meşrutiyet (1908-1918) olarak anılan dönemde basın gerçek anlamda gelişti ve günümüz Türkiye’si gazetecilik geleneğinin temellerini atmış oldu.

  1. Meşrutiyet 23 Temmuz 1908’de (10 Temmuz 1324) ilan edildi. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte basında sansür yasağı kalktı ve bir yayın patlaması yaşandı. Osmanlı Devleti’nde yaşayan farklı dilden ve dinden her ulus, kendi fikirlerini dile getirdiği gazeteler ve dergiler çıkardı. Basın, Meşrutiyet döneminde toplumun sesi haline geldi. Ayrıca, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ve padişahın Meşrutiyet konusunda benimsedikleri görüşleri ve yürüttükleri siyaseti kamuoyuna duyuran en önemli araç haline geldi. Halk, basın aracılığıyla Meşrutiyet yönetimini tanıdı. Basın, bu yüzden Meşrutiyet dönemini anlamak için başvurulacak en önemli kaynaklardan biri haline geldi.[7]
  2. Meşrutiyet’in ilk üç senesinde 607 süreli yayın çıkarıldığı görülmektedir. Bu yayınların piyasadaki ömürleri ise değişiklik göstermiş, çok az bir kısmı uzun süreli olabilmiştir. Meşrutiyet Dönemini kapsayan 1908-1918 yılları arasında 918 süreli yayın çıkarılmıştır. Oral, 1908’den 1922’ye kadar Osmanlı devletinde 722 Türkçe, 49 Fransızca, 42 Fransızca-Türkçe, 11 İngilizce, 67 Ermenice, 5 Ermenice-Türkçe, 70 Rumca, 3 Almanca, 11 Arapça, 1 Arapça-Türkçe, 5 Farsça, 1 Farsça-Türkçe, 1 Arnavutça, 5 Türkçe-Kürtçe, 3 Türkçe-Çerkeşçe, 1 Orduca, 8 İbranice, 1 Sırpça-Türkçe, 1 Bulgarca, 1 Rusça ve daha 25 kadar yabancı dil ve Türkçe olmak üzere toplam 1038 gazete ve dergi yayınlandığını nakletmektedir.[8] Çeşitli görüş ve davalarla ortaya çıkan basın türleri arasında İslamcı ve Türkçü (veya Turancı) dergi ve gazeteler ayrı yere sahiptir.

Pek çok dergi ve gazetenin yayın hayatına girdiği II. Meşrutiyet döneminde neredeyse her yayın, Osmanlı ülkesi dışındaki Türk ve İslam dünyasında olup bitenlere yer ayırmıştır. Zaman zaman bölge ile ilgili haberler, zaman zaman da Türkçü-Turancı ve yenilikçi İslamcı yazarların, aydınların makaleleri görülmektedir. Bunda elbette Türkistan’da çok hareketli bir döneme girilmiş olmasının, Rusya’nıın değişen yönetiminin ve hiç değişmeyen ve hatta giderek ağırlaşan “Ruslaştırma” siyasetinin etkisi büyüktür. [9]

Türkistan’da Yaygın Olan Osmanlı Yayınları

Dönemin en önemli İslamcı yayını kuşkusuz Hürriyet ilanından hemen sonra 24 Ağustos 1908’de ilk sayısı çıkan Sırat-ı Müstakim dergisidir. Sırat-ı Müstakim’in yayını 1 Mart 1912 yılına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra da Sebilürreşad ismiyle Eşref Edip Fergan ve Mehmet Akif Ersoy tarafından sürdürülmüştür. Sırat-ı Müstakim dönemin ilk yenilikçi-İslamcı (modernist İslam) yayın organı olmuştur. Belli başlı yazarlarının büyük çoğunluğu İttihad ve Terakki merkeziyle yakın ilişki halindedir.[10] Sırat-ı Müstakim’in Müslüman toplumlarının birliği, ortaklığı ve İstanbul merkezli bir güce sahipliğini savunan yayındı, ki bu yönde fikri ve fiili değişimi de inkar etmiyordu. Derginin yazarları, Avrupa gibi gelişmiş topluma yetişmenin yolu eğitim, yenilik ve elbette İslam üzerine olduğu görüşündeydiler. Genel olarak, “Sırat-ı Müstakim” dergisi İslâmcılık (Pan-İslamizm) akımının yayın organı sayılmaktadır.[11] 1925 yılında kapatılan dergi, 1948 yılından itibaren yine Eşref Edip Fergan tarafından çıkarılmaya başlandı ve 1966’ya kadar Sebilürreşad ismiyle yayında kaldı. Derginin Osmanlıca olarak 1925 yılına kadar yayınlanan 641 sayılık ilk dönemi İstanbul Bağcılar Belediyesi tarafından günümüz alfabesine aktarılarak okuyuculara sunuldu.[12]

Sırat-ı Müstakim’in bir diğer önemli yanı Rusyalı Türklere sayfalarında geniş yer vermesi olmuştur.[13] Özellikle Türkistanlı aydınlar, örneğin Türkistan ceditçilerinin önderi Mahmud Hoca Behbudi gibi aydınların yazılarını görebiliyoruz.[14] Buhara hakkındaki yazılara da sık sık rastlanmak mümkündür. Dahası Sırat-ı Müstakim’in özel Buhara muhabiri de vardı, Giyaseddin Hasani adında bir yazarın Buhara’yla ilgili bazısı imzalı bazısı imzasız bir çok yazısı mevcuttur. Hatta Buhara’da yaşanan tarihi olaylar, örneğin, Şubat 1910 yılında Sünni ve Şii arasında yaşanan çatışma da “Buhârâ Muhâbir-i Mahsûsumuzdan:” başlığıyla detaylı hikaye edilmiştir.[15]

Sırat-ı Müstakim, ilgi alanını geniş tutarak büyük kitleye seslenme fırsatını buldu. Türkistan, Balkan, Kafkas gibi bölgelerde ilgi gördü ve kısa sürede tanıldı. Örneğin, Türkistan’da söz konusu yayın bir fikir kaynağı, yeni fikrin lokomotifi değerindeydi. Behbudi’nin söz konusu mektubundan anlaşılan Türkistan aydınları Sırat-ı Müstakim mecellesine bir kaç kitap ve hediyeler yollamış ve Sırâtımüstakīm hey’et-i tahrîriyyesinin devâm-ı ömr ü âfiyeti ve sebât-ı mesleğini istid’â ve ellerini öpmeyi Cenâb-ı Bârî’den temennî etmekle hatm-i makāl eylemıştır[16]Buhara ceditçileri için bunun gibi dergileri okumak her ne kadar tehlikeli olmasına rağmen çok büyük ilgiyle okuyorlardı. Emir hükümetinden gizlice bir yerlerde, örneğin birilerinin evinde, usul-i cedit okullarında ve ya çayhana (çay ocağı) gibi mekanlarda toplanır, sohbetler, söyleşiler düzenlerlerdi. Söz konusu sohbetlerin ana teması eğitimi geliştirmek ise de, siyasi konuların tartışılması kaçınılmazdı. Bazı toplantılarda ceditçi liderlerin teşvik konuşmaları ve en önemlisi gazethanlık diye adlandırdıkları gazete okuma geceleri yapılırdı. Toplantılarda çoğunlukla yurt dışından gelen gazeteler, örneğin, Türkiye’de çıkan Sırat-ı Müstakim, Hindistan’da çıkan “Hablü-l-metin” ve Afganistan’da çıkan “Siracü-l-Ahbar” gibiler okunur ve tartışılırdı.[17] Ceditçiler Sırat-ı Müstakim gazetesi sayesinde Türkiye ve tüm İslam dünyasındaki sosyal, siyasi durumu öğrenir, kendi faaliyetlerinde yararlı olabilicek yönleri uygularlardı. Bu konuda Sadrettin Ayni’nin hatıralarında bazı özetleyici cümleleri görebiliriz. Türkiye’de inkilaptan sonra neşredilen “Sırat-ı Müstakim” mecellesini mütalaa etmeye muvaffak olduk. İşbu yayın dini, ilmi, ictimai, siyasi ve edebi bir yayın olup, merkez hilafetinin en büyük ve ulu kişilerinin iştirakıyla çıkardı. Bu yayında siyasi ve ictimai inkilaplar ayet ve hadislerle tetbik edilerek yazıldığından, bizim fikrimizde de esas değişimler yaşandı.[18]

İstanbul ve Rusya’ya bağlı Müslüman şehirlerden gelen gazetelerin etkisi ceditçi görüşlü gençlerde görülmeye başlayınca emir hükümeti Rusya yönetimiyle işbirliğinde gazetenin okunmaması yönünde önlemler almaya başlar. Sırat-ı Müstakim’in faal yazarlarından ve Asya’nın bir çok yerini bizzat gezip Alem-i İslam adında kitap yazan Abdürreşid İbrahim, Buhara medreselerinde gördüğü bir manzarayı şöyle anlatmıştı: “Ben Buhara’dayken, Rusya’nın Kazandan gelen memürü Buhara medreselerini teftiş etmeye başladı. Bu günün talebeleri arasında “zararlı” yayınlar yayılmış ve bazı mecellelerde heyacanlandırıcı makaleler de yazılmıştır”.[19]

Görüldüğü üzere Sırat-ı Müstakim dergisi Türkistan’da yeni fikrin ortaya çıkışı ve yaygınlaşması, milli ve dini birlik düşüncesinin uyanması ve güçlenmesinde önemli rol oynamıştır. Ceditçiler için ayrı bir değere sahip olan dergi Osmanlının Meşrutiyet modelinin sindirilmesine vesile oldu.

Yukarıda söz ettiğimiz gibi II.Meşrutiyet döneminde bir çok basın farklı konular ve kitlelere yönelerek faaliyet yürütüyordu. İslamcı  ve Turancı görüşlü yayınlar arasında en yaygını Sırat-ı Müstakım ise, Ceride-i Suffiye, Mibban, Tasavvuf, Tearüf-i Müslimin, İslam Dünyası ve Hikmet gibi dergiler de aynı dönemin tasavvufi eğilimleri ağır basan yayınları olmuştur. Fakat Türkistan’da etki yaratan yayınları belirlemek hayli zordur, ki bu yönde dönemin Türkistanlı tarihçi, yazar ve aydınlarının yazılarından yola çıkarak bazı sonuçlara ulaşabiliriz. Öyle ki, Sırat-ı Müstakim’den sonra Türkistan’da ilgi gören bir diğer yayın Tearüf-i Müslimin dergisi olduğu varsayılabilir. Rusya Müslümanları ve çoğu Tatar menşeli İslamcı aydınlar tarafından çıkarılan dergi 16 Nisan 1910 tarihinde yayın hayatını başlamıştır.[20] Teârüf-i Müslimîn, Kazanlı, Sibiryalı ve Kırımlı Tatarların Rusya dışında çıkardıkları ilk dergidir.[21] 2 Şubat 1911 tarihine kadar 32 sayı çıkararak yaklaşık bir yıl faaliyet gösteren dergi İstanbul merkezli bir İslam birliğinin savunucusu pozisyonunda okuyucularına seslenmiştir.

Daha önceleri sorunlarını büyük ölçüde Sırat-ı Müstakim sayfalarında dile getiren Abdürreşid İbrahim, Osman Cudi, Yakup Kemal ve Terviskili Ahmet Taceddin gibi Rusyalı Müslümanlar Tearüf-i Müslimin adlı yeni bir dergi çıkarmaya karar verdiler. Bu derginin amacı İslam alemini birbirinden haberdar etmek ve daha da önemlisi Hilafet makamının bütün Müslümanlar tarafından saygıyla tanınmasını sağlayarak Osmanlı devleti çerçevesinde İslam kardeşliği ve birliğini geliştirmek (uhuvvet ve rabıta-i diniyyeyi takviye) olarak belirlenmişti.[22] Lakin yazar kadrosunun kökenleri ve o dönemde İstanbul-Kazan arasındaki yayın faaliyetlerinin yoğunluğu göz önüne alındığında Teârüf-i Müslimîn esas olarak Rusya Müslümanlarının kurtuluş mücadelesi ile alakadar olmuştur. Dolayısıyla dönemin diğer basınlarına nispeten daha az tanınır bir dergi olmuştur.

Teârüf-i Müslimîn’i çekip çeviren kişinin aslen Buhara kökenli bir ailede dünyaya gelen Sibiryalı Abdürreşid İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Hemen her sayıda yer alan başyazılar ona aittir. Derginin yazar kadrosunun önemli bir kısmı onun akraba, hemşehri ve tanıdıklarından oluşmaktadır.[23] Rusya’dan gelerek İstanbul’a yerleşen Rusya Müslümanlarının çoğu bu gazeteyi takip ettiklerini tahmin etmek zor değil. Türkistan’da Abdürreşid İbrahim seyahetleriyle ilgili yazdığı yazılarından dolayı çok meşhürdü. Yazarın Farsçaya çevirilen “Seyahetname-i İbrahimbek” adlı eseri Buhara’da yaygın olduğunu Sadrettin Ayni özellikle kaydetmektedir. İran’ın o dönemki durumunu ele alan kitapta yazar İran’ı bir çok açıdan eleştiriyordu ve tüm eleştirileri Buhara için de geçerliydi. Dolayısıyla kitap çok yaygın olmuş ve Buhara’da fikri değişime katkı sağlamıştır. [24]

Yazarlarından dolayı gazetede Rusya’ya ait bölgelerle ilgili yazılar sık sık yer almıştır. Bazı bölgelerde derginin gönüllü muhabirleri de vardı. Örneğin, Buhara’dan yazanlar içinde sadece Abdurrauf Fıtrat kendi açık imzasıyla yazmıştır. Diğerleri ya mahlas kullanmış (mesela “Şerik”) ya da sadece “Buhara Muhabiri” adıyla yazmışlardır. Hive’den Şah Ahmed ve Molla Berdikul Kâri Muhammed, Yarkend’den Rahim Hoca Azimbayef ve tam olarak nereli olduklarını tespit edilemeyen Mustafa Yangaliçef, Arif Tevkilev, M. Kırımbayef “Bir Rusyalı” dergiye yazılar göndermişlerdir. Bunlardan başka Kazakistan, Kırım, Buhara, Hive, Kazan, Sibirya ve Çin Türkistan’ı gibi yerlerden gelen haberlere ve mektuplara da dergide yer verilmiştir.[25]

Türkistan’ı konu alan yazılarda bölgenin Rusların elinde kaldığı ve eziyet gördüğü büyük kaygıyla dile getirilmiştir. Kimi yazarlar Buhara emiri ve diğer yetkilileri duyarsızlıkta suçlarken, kimi yazarlar yöneticilerin yaptığı hayır işlerden bahseder. Onun dışında,  Türkistan’dan Hicaz’a doğru yola çıkan kişilerin sorunları, özellikle Osmanlı devletinde karşılaştıkları problemleri, memurların davranışlarını okuyuculara anlatmaya yer verilmiştir. [26]

Türkistan meselelerini sık sık gündeme getiren yayın tabi ki bölgede büyük ilgi görmüştür. Zira Buhara ceditçilerinin liderlerinden biri, Abdurrauf Fıtrat’ın Buhara Veziri Nasrullah bi-Pervaneci Efendi Hazretlerine Açık Mektup’u[27] özellikle bu gazetede yayınlandığı tesadüf değildir. Nasrullah beyin sadrazm olarak tayın edilmesine münasebet olarak Farsça (Tacikçe) yazılan mektup Türkçeye çevirilmeden aslınca basılmıştır. Fıtrat burada yeni baş vezirden ıslahatlar yapmasını umar, önerir, talep eder. Dünyanın en mutsuz, yolsuz milleti olan Buharalıların bahtiyar olması için vezir ve emirin bir an önce hareket etmesi gerektiğini dile getirir. Etki alanı ve itibarı yüksek olduğundan ve daha da önemlisi Buhara’da takip edildiğinden Fıtrat mektubunu bu gazetede yayınlamaya karar vermiştir. Ayrıca Buhara memuriyeti gazeteyi okuyacağından emin olarak vezire söyleyeceklerini bu gazetede yayınlamış olabilir. Fıtrat Buhara’ya döndüğünde bir çok kişinin tanıdığı, takip ettiği ve ardından yürüdüğü şahsiyetti. Tabi ki tanınmasında İstanbul’da yazdığı eserleri  ve Tearüf-i Müslimin gibi gazetelerde yayınladığı yazıları vesile olmuştur.

Türkistan’da yenilikçi fikirlerin yaygınlaşmasına katkı sağlayan bir başka Osmanlı yayını İstanbul’da Filibeli Ahmet Hilmi tarafından çıkarılan Hikmet gazetesidir. Son dönem Osmanlı fikir adamlarından Şehbenderzade Ahmet Hilmi tarafından neşredilen Hikmet, körü körüne Batı hayranlığına düşmüş sözde aydınlara karşı mücadele eden İslamcılığın önemli yayın organlarındandır. “İttihad hayattır, tefrika memattır” sloganı ile yayımlanmıştır. Hikmet’in ilk sayısı 21 Nisan 1910 (8 Nisan 1326 rumi) tarihinde çıkmıştır. Bu tarihten, 21 Eylül 1911 (8 Eylül 1327) tarihine kadar haftalık olarak yayın hayatını sürdürmüştür. Gazete, 74.sayısındaki “Açık Arzuhal” başlıklı padişaha hitaben yazılan mektup nedeniyle 21 Eylül 1911 tarihinde kapanmıştır. Ahmed Hilmi önce Kastamonu’ya, ardından da Bursa’ya sürgüne gönderilir. Filibeli, afla İstanbul’a dönmüş ve 22 Eylül 1912 yılında “ Hikmet ” gazetesini tekrar yayınlamaya başlamışsa da uzun ömürlü olamayarak 77. sayıyla birlikte 28 Eylül 1911 yılında kapanmıştır[28].  Hikmet’te edebiyattan tarihe, felsefeden siyasete kadar birçok konu ele alınmıştır. Ayrıca İslâm dünyasında yaşanan olaylar ile Orta Asya, Afrika, Balkanlar ve diğer müslüman coğrafyasında yaşayan müslümanlar hakkında okuyuculara bilgi verilmiştir. Hikmet gazetesinde, Osmanlı ve İslâm coğrafyasında yaşanan olaylar karşısında uyarılar dikkat geçmektedir.

Hikmet’in yayımlanmasındaki amaç, başta Osmanlı devleti olmak üzere bütün İslam âleminin birliğini sağlayacak doğru yolu göstermektir. Bu doğrultuda vatan ve milletini seven, dinine bağlı herkes Hikmet’in hamisi olarak gösterilmektedir. Ahmet Hilmi, bu amacına ulaşmak için, Hikmet’i belli bölümlere ayırarak yurt içi ve yurt dışındaki olaylardan bahsetmiştir. Böylece okuyucuyu bilgilendirerek, memleketin gelişmesini ve İslam âleminin tevhidini sağlamak için olayların asıl sebeplerini okuyucuya vermeye çalışmıştır.

Ahmet Hilmi gazetede Türkistan’a ait meselelere de dikkat etmiştir. Abdurrauf Fıtrat’ın bir çok yazısına yer verdiği de Orta Asya’da okuyucu kitlesini arttırmak amacıyla yapılan hareketti. Burada da Farsça yazmasına rağmen Ahmet Hilmi Fıtrat’ın makalelerine her zaman yer vermiştir. Bir sene kadar faaliyetini sürdüren gazetede Fıtrat’ın toplam yedi yazısı basılmıştır. Ayrıca Fıtrat’ın 3 kitabı da gazete bünyesindeki Hikmet Matbaa-i İslamiyye’de neşredilmiştir.

Türkistan’a ilgi duyan ve sık sık konu eden bir diğer basın Türk Yurdu dergisidir. Yukarıda dile getirdiğimiz yayınlara benzer bir şekilde bu yayının da Türkistan’da nasıl  itibar kazandığını ispatlayıcı hiç bir malumatımız yoktur. Fakat Türk Yurdu’nun 12.sayısında verilen bir yazı bu konuda ipucu olabilir. 2 Mayıs 1912 tarihli 12. sayıda Buhara’da Buhara-i Şerif adlı bir gazetenin yayımlanmaya başladığı haber verilmiştir. Söz konusu haberde; “Biz halkı hemen kâmilen Türk oğlu Türk olan Buhara-i Şerif’in ilk gazetesinin Türk dilinde olmasını bekler ve isterdik. Buhara-i Şerif ise Farsçadır. Öz dilimize itibarsızlık, Türk dünyasının her tarafına yayılmış bir noksan olduğu cihetle muharrir kardeşlerimizi tahtieye (hatalı görmeye) dilimiz varmıyor. Ancak Türkistanlı Türklerin, yakın zamanda, Buhara’da çıkan Türkçe bir gazeteleri olmasına dua ile iktifa ediyoruz”[29] denilmiştir.  Buradan Türk Yurdu ekibinin Buhara’daki güncel değişimlerden haberdar oldukları, sıkı iletişimde oldukları görülmektedir. Büyük ihtimalle bu derginin de gönüllü muhabirleri ve takipçileri vardı ki, söz konusu gazeteden haberdar etmişlerdir. Nadir Devlet, Türkiye’de Rusya’daki Türk soylarına karşı ciddi ilgi 1910’lu yıllarda Türk Yurdu’nun yayın hayatına başlamasıyla uyandığını kaydetmektedir.[30]

Yukarıda adı geçen gazete ve dergilerin hepsi Hacı adayları, İstanbul’daki ceditçi öğrenciler, tüccarlar tarafından bölgeye götürülürdü. Buhara Emirliği’nde bu işin daha sistemli bir şekilde yapıldığını tahmin edebiliriz. Buhara’da ceditçiler şehir merkezinde kütüphane ve kitap dükkanları açarak yukarıda bahsi geçen yayınları okuyuculara temin etmekteydi. Terbiye-i Etfal cemiyeti tarafından İstanbul ve diğer yurtdışı şehirlerine tahsile gönderilen talebelerin görevlerinden biri de Cedit okulları ve Cedit kütüphaneleri için sürekli olarak kitap, derslik ve basın çeşitlerinden göndermekti. Bu konuda Ayni’nin hatıraları kanıtlayıcı özelliğe sahiptir. Buhara ceditçileri yarım açık bir şekilde çalışan “Marifet” adlı şirket kurdular. Şirketin şehir pasajinde İbn-i Sina adlı kitap dükkanı ve kütüphanesi mevcuttu. Orada emirliğe ve siyasetine zıt olan kitaplar da gizlice satılır veya kütüphane içinde okumaya verilirdi. Kütüphanede İstanbul ve Rusya’da çıkmakta olan gazete ve dergiler dışında İstanbul, Bakü ve Rusya’da basılan ve devamlı olarak basılmakta olan eserler bulunurdu. İstanbul’daki Buhara talebeleri de eserleri seçerek geciktirmeden her türlü yollarla Buhara’ya gönderirlerdi.[31] Abdurrauf Fıtrat bir makalesinde söz konusu kütüphaneler hakkında bahsederken, kütüphanede gazete ve dergilerin yanı sıra Hadis, Tefsir ve medrese öğrencileri için ders kitapları da satılmakta olduğunu yazar.[32] Ayni ise bir başka eserinde de buraya eklenebilecek bilgileri yazmıştır. Bu gazete ve dergiler Buhara’ya az gelse de, emirin orta çağ usulü ağır idaresi ve mutaasıp mollalar etkisi altında geride kalan Buhara toplumuna faydalı etki yaratmaya başlamıştı.[33]

Aydınlar ve gençler arasında yaşanan değişim toplumda kendini belli etmeye başladı. Yenilikçi görüşlü kişilerin çoğalması, özgürlük, ıslahat isteyen grupların artması ya da çoğu zaman yönetimin eleştirildiği gazethanlıkların artması Emir yönetimini de, Türkistan’daki Rus yönetimini de rahatsız ediyordu. Bu duruma seyirci kalamazlardı. Dolayısıyla, Türkiye’den gelen her türlü kitap, belge, yayını durdurmaya, engellemeye çalışırlardı. Baysun bunu şöyle nakletmektedir: Ruslar; Türkiye’de çıkan herhangi bir gazete, mecmua, kitap ve hatta padışah ve Türk kumandan, şair ve edip resimlerinin Türkistan’a gelmesinden kuşkulanıyorlardı. Ufak bir şüphe ile baskınlar yaparak bu gibi resim ve yazılar buldukları takdirde sahiplerine ağır cezalar veriyorlardı. Bilhassa Harbi Umuminin devam ettiği senelerde bu tazyikin şiddeti çok artmıştı. Hatta Türkiyeli bir Türkün Türkistan topraklarına girmesinin kat’iyen istemezlerdi.[34] Böyle bir baskı altında bile Türkistan ceditçileri Türk basınını okumaya gayret etmişlerdir. Yayınlar toplumda İslam birliği, Türk birliği gibi hayalleri güçlendirmekteydi ki yukarıda saydığımız yayınların ana hedefi tüm dünya müslümanlarının hilafet – Osmanlı merkezli birliğe kavuşmasıydı. Onun haricinda Türk soyları birliği meselesi de sıkça gündeme getirilen konulardı. Türkistanlıların Türkiye’ye karşı merakı daha çok meşrutiyet süreçleri ve Anayasal yönetim tecrübesiydi. Kısa bir zaman sonra Türkistanlı ceditçiler Rusya’dan bağımsız ve ya hiç olmazsa Muhtar ama milli bir yönetime kavuşma hayaliyle uzlaşmaya başladılar. Milli Basının ortaya çıkışında da Osmanlı basının doğrudan etkisi olmuştur. Zira Çarlık Rusyası’nın Türk basınından kuşku duyduğu husus da buydu, yani Türkistan halkında bağımsızlık hayalinin uyanmasıydı.

Türkistan’da yenilikçi fikirlerin yayılmasına katkı sağlayan yayınlar sadece bunlarla sınırlı değildi. Yukarıda bilgi vermeye çalıştığımız yayınlar Türkistanlı ceditçilere fikri açıdan yol gösterici özelliğe sahipti. Ama Rusya Müslüman toplumları tarafından çıkarılan basınlar da vardı ki, Türkistan’ı doğrudan etkiledi. Ceditçiler söz konusu basınlar yardımıyla fikirlerini sistemli bir şekilde oluşturdular, gazetenin ve dergilerin toplum üzerindeki etkisini kendi gözleriyle görme imkanı buldular. Daha da önemlisi Çar yönetimi altında da bazı meseleleri gündeme getirme örneğini gördüler. Her şeyden önce 1883 yılından beri Kırım’da ceditçiliğin kurucusu Gaspıralı İsmail Bey tarafından çıkarılmakta olan Tercüman gazetesi yaygındı ve merakla okunurdu. Gaspıralı İsmail Bey 1893 yılında Türkistan’a geldiğinde ceditçilerle görüşmüş ve büyük ihtimal Tercüman’ın daha çok tanınması meselesini de gündeme getirmiştir. Ayni Buhara’ya yabancı basınların gelmesi konusunda söz ederken, Tercüman’dan özellikle bahsetmektedir: Rus-Japon savaşı başladı. Savaş sebep ara sıra gelmekte olan “Tercüman” gazetesi Buhara’da daha çok yayılmaya başladı. Hindistan’dan “Hablalmatin”, Mısır’dan “Çehranema” ve “Perveriş” adında Farsça gazeteler gelip, savaş havadisleri için gazete okumak isteyenlere farklı fikirler de sundu. Rusya Müslümanları arasında mühtelif ismler ile Türk-Tatar gazeteleri çıkmaya başladı ve o gazeteler Buhara’ya da geldi.[35] Fıtrat ve diğer ceditçiler işte bunun gibi gazetelerin etkisi altında Ceditçiliğe katılmış ve büyük ihtimalle gazetenin tesiriyle İstanbul’a gelmeyi tercih etmiştir.

Ceditçiliğin kurucusu Gaspıralı İsmail Bey Rus yönetimi altında milli görüşlere sadik kaldı, Türk boylarının birliği için sözlü mücadele sürdürdü. Çıkarttığı Tercüman gazetesi tüm Türkistan’a yayılarak yeni bir hareket başlatılmasına vesile oldu. Türkistanlılar Rus sansürü altında bile basın faaliyeti yürütülebileceğine kanaat getirdiler. Tercüman harıcında Orenburg’da Kazan Tatarları tarafından çıkarılan Vakit gazetesi de vardı ki, Türkistan’da gazetecilik tecrübesi ve geleneği bu iki basın sayesinde oluştu ve gelişti. Ziya Said’e göre ceditçiler bir çok konuda Tatarlardan örnek aldık almışlar; Gaspıralı İsmail Bey’in Tercüman’ından ilhamlanarak tüm Türk dillerini birleştirme çabasına girişmişlerdi.[36]

“Tercüman” gazetesi (Rusça adı Perevodçik) Kırım’ın Bahçesaray şehrinde 22 Nisan 1883 – 23 Şubat 1918 tarihleri arasında genellikle haftada bir gün dört sayfa halinde yayımlanmıştır. Türk dünyasında en çok okunan gazete olan “Tercüman” 1905 yılına kadar Rusya Türklerinin tek süreli gazetesi olmuş ve 23 Şubat 1918 tarihine kadar 35 yıl sürecinde yayınına devam etmiştir.[37] Gaspıralı gazeteyi çıkarmak için Petersburg’a gidip yetkililerle dört defa görüşmesinin ardından nihayet Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasının 100.yıl dönümü dolayısıyla 5 (17) Ağustos 1882’de izin alabilmiştir. Rus yetkilileri Türkçe ve Rusça sayfalarının birbirinin aynı olması ve sansürün onayı ile çıkarmak şartıyla izin vermiştir. Gazetenin Rusça ve Türkçe içeriği arasında fark olduğu ve Türkiye’ye gönderilen sayıları arasında da değişiklikler olduğu tespit edilmiştir.

İsmail Bey Petersburg’dan eski bir matbaa makinesi satın alarak hurufatı İstanbul’dan temin etmiş, oradan bir mürettip getirtmiştir. Gazete basılmadan önce Petersburg’e gönderilir ve sansürün onayı alınırdı, dolayısıyla çoğu zaman dört haftaya kadar onay beklenirdi. Gazetede açık bir anlatım ve kısa cümleler dikkati çeker. “Tercüman”ın dili çok sadeleştirilmiş Osmanlı lehçesinden ibaretti. “Tercüman’ın lisanı, Kazan’dan Kafkasya’ya, Kırım’dan Türkistan’a kadar anlaşılıyordu.[38] Gazetenin çıktığı otuz beş yıl boyunca dil konusunda bilinçli bir tavır sergileyen Gaspıralı, Türk dünyasında ortak bir edebî dil oluşturmaya gayret etmiş ve bunda da sanıldığından daha büyük bir başarı elde etmiştir. Gaspıralı İsmail Bey, “Türk Birliği” ülküsünü ortaya atan ve fiiliyata döken ilk Türk ideoloğudur. [39] İsmail Bey tıpkı Almanya’da yapıldığı gibi çeşitli Türk boylarının ortak edebi dil oluşturmalarını ister ve bu yönde çaba gösterirdi. Çabalarının neticesi olarak ilk Özbek matbuatının dili ve anlatım uslubünde Tercüman’ın etkisi açıkça görülmekteydi.

“Tercüman” ilk çıktığı zaman 320 alıcısı vardı. Fakat bu okuyucu nispeti Gaspıralı’nın fedakarane çalışması yüzünden öylesine arttı ki, bu sayı birkaç yıl içinde 6 bini bulmuştu. İlk yıllarda Tercüman’ın Türkistan’da ve Buhara’da 200’e yakın abonesi vardı. Buhara’dan yazılan yazılara göre Tercüman elden el dolaşarak okunurdu.[40] “Tercüman”ı Kırım’dan başlayarak Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin Türkistan’ı, İran, Mısır hatta Hindistan ve II.Abdülhamit’in izni ile Türkiye’de okunurdu. “Tercüman” Gaspıralı İsmail Bey’in olağanüstü zekası ve kabiliyeti sayesinde kısa zamanda bütün Türk dünyasına yayıldı ve sürümü 20 bine yükseldi. Türkçe konuşulan ve anlaşılan her yerde, Mısır’dan Hindistan’a kadar bu ceride tutundu. [41]

Türkistanlılar için Gaspıralı Bey bir liderdi, Milli şuurun güçlü savunucusu, hayatı ve faaliyetiyle örnek olan bir şahıstı. Dolayısıyla İsmail Bey’in kendisi de, çıkarttığı Tercüman da büyük ilgiye sahipti. Özbek matbuatı tarihine ilişkin eser yazan ilk müelliflerden sayılan Ziya Said 1927 yılında yazılan bir eserinde Türkistan ceditçilerinin “Tercüman”ı çok sevip okuduklarını ve muharriri İsmail Bey’e sonsuz sevgi beslediklerini hatta kendisinin vefatında ceditçilerden birçoğunun 30 güne kadar göğüslerinde matem alameti taşıdıklarını kaydetmektedir.[42]

“Tercüman” gazetesinin okuyucuları çoğalınca ceditlerde matbuata heves artar; yani ceditler “Tercüman”ı okumakla yetinmeyip, önlerindeki önemli görevleri yerine getirmek, çoğunluğun fikrini kendilerine çekmek yolunda uğraşmaya başladılar. 1905 yıl Ekim manifestosundan sonra bu hareket daha da güçlendi. [43] Gaspıralı her ne kadar Rus yönetimiyle yakın olmaya çalışmasın işin asıl gerçeği Ruslara malumdu ve imkan kadar toplumu bu tür gazetelerden uzak tutmaya çalışırlardı. Örneğin, Türkistan’da devlet tarafından çıkarılan Türkistan Vilayeti Gazetesi’nin editörü Nikolay Ostroumov faaliyeti boyunca Tercüman’a bir yaptırım düzenlemeye çalışırdı. Editörlüğünde çıkan gazetede “Tercüman’ı okumayınız, kafir olacaksınız”[44] tarzındaki çağırımlarda bulunurdu. Ona rağmen gazeteye karşı ilgi hiç azalmadı, tam tersine milli basınlar ortaya çıktığında bir çok yazı Tercüman’dan alınarak yerel basınlarda basıldı.

Tercüman dışında yine Rusya Müslümanları tarafından daha doğrusu Kazan Tatarları tarafından çıkarılan bir takım basın çeşitleri mevcuttu ve onlar da büyük ilgiyle okunurdu. Örneğin Orenburg’da 1906-1918 yılları arasında çıkan Vakit gazetesi. Feyzullah Hocayev Tatar yayınlarında bahsederken Kırım’da çıkan Tercüman ve Orenburg’da çıkan Vakit gazetelerini özellikle dile getirmiştir. “Onların “Tercüman”, “Vakit” gazeteleri ve sonraki yıllarda mizah dergisi “Molla Nasrettin” Orta Asya halklarında terakki ve milli hürriyet mefkurelerinin güçlenmesinde büyük rol oynadılar”.[45]

Vakit gazetesi milli görüşe sahip bir yayındı. İlk sayısı 21 Şubat 1906 yılında Tatar zenginlerinden olan Zakir Rameyev tarafından çıkarılmıştı. Siyaset ve tehlikeli konulara değinmeden milli görüşü savunmaya çalışan gazetenin muharriri Fatih Kerimi idi. Gazete Türkistan’da büyük ilgi görüyor ve yerel basınlar bu gazetenin tecrübesinden yararlanırdı. Gazete bünyasinde açılan yayınevi sayesinde bir çok ceditçilere ait olan bir çok derslik ve bedii eserler basılmıştır. 1918 yılında 2309.sayısından sonra kapatılmıştır.

Vakit’in ilavesi olarak çıkan bir diğer yayın da Şura dergisiydi. Dergi 10 Ocak 1908’den 31 Aralık 1917 tarihine kadar toplam 240 sayı çıktı. R.Fahrettinov muharrirliğinde çıkan dergide Fatih Kerimi, Yusuf Akçura gibi önemli yazarlar bulunuyordu. Siyasi ve dini konulara değinmeden Rusya Müslümanları, özellikle Tatarların modernleşmesi için yazılar verirdi. Daha çok Tatarların yaşamını ileri seviyeye götürmek, ilim, eğitim, kültürü geliştirmek, Müslümanların dostluğu, Türklerin kültürel anlamda beraber olması hedefiyle çalışırdı. Siyasi bir bölümü yoktu, Rus basınından gelen nadir baskılarla sınırlıydı. Müslüman topluluğunun modernize olması, İslam’ın ve ilerlemenin, bilim ve dinin uyumluluğunu savundu. Şura, Müslüman kültürünün geçmişi ve İslam’ın özünün yorumlanması üzerine tarihsel ve felsefi makaleler yayınladı. Pedagoji, okul hijyeni ve öğretim yöntemlerinin sorunlarına çok dikkat edildi. Eğitim materyallerinde, Avrupa ve her şeyden önce Rus kültürünün etkisi açıkça izlendi. “Ünlüler ve Öne Çıkan Etkinlikler” bölümünde, ünlü bilim adamlarının eserlerinin özellikleri ve tarihi eserlerin açıklamaları verilmiştir. Dergide Tatarların etnogenezi, Volga Bulgaristan, Altın Orda, Kazan Hanlığı’nın (Z. Validi, H. Atlasi, R. Fakhretdinov, vb.) tarihi hakkında da yazılar verilmişti. Yabancı yazarların Türkçe, Arapça, Farsça ve Avrupa dillerinden tercümelerinin yanı sıra yeni başlayan yazarların ve ünlü edebiyat bilginlerinin yazılarına daha yer veriyordu. Fıtrat’ın da makaleleri basılmıştı. Türkistan’da ortaya çıkan bir çok yayında olduğu gibi 1914 yılında yayın hayatına başlayan “Sedai Türkistan” gazetesine Tatarlardan Abdurrauf Muzaffarrov baş yazar olarak atanmıştır. “Vakit” gazetesi ve ilavesi “Şura” dergisini takip etmiş ve yolu üzerinden ilerlemiştir. Makale ve haberlerinden yararlanmış ve tekrardan basmıştır.[46]

Türkistan’da ceditçilik hareketinin gelişmesinde Kazan Tatarlarının önemli katkısı olmuştur. İlk usul-i cedit okullarında öğretmenlerin çoğunluğu Tatar menşeiliydi. Ceditçilikte Tatarlar Türkistan ceditçilerinden bir tik ilerideydi ki, Türkistanlılar yardım istemek zorunda kalmışlardı. Aynı şekilde ilk milli basınların faaliyete başlamasında Tatarların büyük katkısı olmuştur. Ziya Said’ın Özbek Basın Tarihi üzerine yazılan eserinde bu konuda bir çok bilgi verilmiştir. Tatarlar ilk Özbek basınlarının açılışında editörlük görevine üstlenmişler.

 

Sonuç

Osmanlı devleti tarihinde II.Meşrutiyet (1908-1918) olarak anılan dönemde basın gerçek anlamda gelişti ve günümüz Türkiye’si gazetecilik geleneğinin temellerini atmış oldu. Osmanlı Devleti’nde yaşayan farklı dilden ve dinden her ulus, kendi fikirlerini dile getirdiği gazeteler ve dergiler çıkardı. Basın, Meşrutiyet döneminde toplumun sesi haline geldi. Bu dönemde İslamcı, Türkçü, Milliyetçi görüşlü bir çok yayın ortaya çıktı ve İslam aleminde özellikle Rusya’ya bağlı Türk-Müslüman toplumlarında büyük ilgi gördü.

Osmanlı yayınları Türkistan ceditçilerinin fikir edindiği, görüşlerini şekillendirdiği en birinci kaynaklardandı. Yayınlar Türkistan ahalisini dünya havadislerinden haberdar etmekle beraber, İslam dünyasında yaşayan dindaş, soydaş toplumların durumlarından örnekler vererrek  fikir oluşturmaya çalışırdı. Ayrıca Mahmudhoca Behbudi, Abdurrauf Fıtrat, Giyasiddin Hasani  gibi ceditçi aydınların yazılarını yayınlandığı adeta bir “minber”di. Türkistan’da çıkarılmakta olan bir çok yayın Osmanlı yayınlarının tecrübelerinden yararlanırdı, görüşlerini o yönde geliştirirdi. Ayrıca makalelerden alıntı yaparak ve ya tekrardan yayınlardı. Genel olarak, 20.yüzyılın başlarında Osmanlı yayınları Türkistan’da ilham kaynağı olarak hizmet etmiştir.

 

Kaynakça: mamer.biz 

Süreli Yayınlar:

1.      Tearüf-i Müslimin, 2.cilt, 25.sayı, 8 Aralık 1910

  1. Sırat-ı Müstakim, Buhara Vak’a-i Elimesi, 76.sayı, 17 Şubat 1910
  2. Sırat-ı Müstakim, Mekatib, 108.sayı, 29 Eylül 1910
  3. Sırat-ı Müstakim, Mekatib, 108.sayı, 29 Eylül 1910
  4. Türk Yurdu dergisi, 12.sayı, 2 Mayıs 1912
  5. “Şura” dergisi, 15 Ocak 1917

Basılı Kitaplar:

  1. Abdiraşidov Zeynabiddin, XX.yüzyıl Başlarında Türkistan: Sosyal, Siyasi ve Akli Süreçler, Sonçağ Akademi Yayınları, Ankara, 2019
  2. Ayni Sadrettin, Buhara İnkilabı İçin Materyaller. Seçilmiş Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963
  3. Ayni Sadrettin, Kısaca Tercüme-i Halim, Seçilmiş Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963
  4. Baysun Abdullah Recep, Türkistan Milli Hareketleri, İstanbul, 1943
  5. Devlet Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Türk Tarih Kurumu Basımevi – Ankara 1999 (2.baskı), s.1
  6. Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif yayınları, 2.baskı, İstanbul, 2015, s.89
  7. Hilmi Ahmet Filibeli, Hikmet Yazıları, Hazırlayan: Ahmet Koçak, İnsan Yayınları, İstanbul, 2005, s.63
  8. Hocayev Fayzulla, Buhara İnkılabının Tarihine Materyaller, Taşkent, Fen yayınevi, 1997, s.63
  9. Komatsu Hisao, 20.Yüzyıl Başlarında Orta Asya’da Türkçülük ve Devrim Hareketleri, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s.8
  10. Oral Fuat Süreyya, Türk Basın Tarihi 1728-1922 1831-1922: Osmanlı İmparatorluğu Dönemi, Oral Yayınları, Ankara, 1970, s.215
  11. Özkaya Sevda, Meşrutiyet Dönemi Basınından Örneklerle Türkistan, Kesit Yayınları, İstanbul, 2016, s.152
  12. Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s. 21
  13. Topuz Hıfzı, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2014

Bilimsel Makaleler:

  1. Dağlar Oya, Meşrutiyet’in İlanının İstanbul Basını’ndaki Yansımaları (1908), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:38 (Mart 2008)
  2. Güz Nurettin, “Türkiye’de Matbaanın Kurulması”, Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu Dergisi, 1986-1987/8-9, Ankara, 1989
  3. Güz Nurettin, Osmanlı Basını, Selçuk İletişim Dergisi, cilt 1, Sayı 3, 2000
  4. Hélène Carrère d’Encausse, Gizli Cemiyetler Dönemi(1910-1914), makale H.Boltaboyev’in Fıtrat ve Ceditçilik kitabına ek olarak verilmiştir, Özbekistan Milli Kütüphanesi Yayınevi, Taşkent, 2007
  5. İbrahim Abdürreşid, Asrın Başlarında İslâm Dünyası, İstanbul 1987
  6. Kanlıdere Ahmet, Hilafet Merkezinde Pan-İslamist Bir Tatar Dergisi Teârüf-i Müslimîn (1910-1911), “İslam’ı Uyandırmak” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslamcı Düşünce ve Dergiler, 1.cilt, editör: Lütfi Sunar, 2018, pp.425-456
  7. Özbek Nadir, Abdürreşid İbrahim’in İkinci Meşrutiyet Yılları: Tearüf-i Müslimin ve İslam Dünyası Dergileri, Toplumsal Tarih, v.4, n.20, August 1995, pp.18-23

Digital Kaynaklar:

http://katalog.idp.org.tr/dergiler/60/tearuf-i-muslimin

http://www.bagcilar.bel.tr/kategori/1137/6/siratimustakim.aspx

https://dijitalmevkuteplatformu.org/bonn-universitesi-dijital-kutuphanesi-dergi-mirasimizi-tasiyor/

[1] Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Gazetecilik Bölümü doktora öğrencisi,  shohruxbekolim@gmail.com

[2] Güz Nurettin, “Türkiye’de Matbaanın Kurulması”, Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu Dergisi, 1986-1987/8-9, Ankara, 1989, s.166

[3] Ayrıntılı bilgi için bk. Topuz Hıfzı, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2014

[4] Topuz Hıfzı, 2. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2014, s.44

[5] Topuz Hıfzı, a.g.e. , 2014, 17

[6] Güz Nurettin, Osmanlı Basını, Selçuk İletişim Dergisi, cilt 1, Sayı 3, 2000, s.45

[7] Dağlar Oya, II. Meşrutiyet’in İlanının İstanbul Basını’ndaki Yansımaları (1908), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:38 (Mart 2008), s. 141

[8] Oral Fuat Süreyya, Türk Basın Tarihi 1728-1922 1831-1922: Osmanlı İmparatorluğu Dönemi, Oral Yayınları, Ankara, 1970, s.215

[9] Özkaya Sevda, Meşrutiyet Dönemi Basınından Örneklerle Türkistan, Kesit Yayınları, İstanbul, 2016, s.152

[10] Özbek Nadir, Abdürreşid İbrahim’in İkinci Meşrutiyet Yılları: Tearüf-i Müslimin ve İslam Dünyası Dergileri, Toplumsal Tarih, v.4, n.20, August 1995, pp.18-23, s.18

[11] Komatsu Hisao, 20.Yüzyıl Başlarında Orta Asya’da Türkçülük ve Devrim Hareketleri, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993, s.8

[12] http://www.bagcilar.bel.tr/kategori/1137/6/siratimustakim.aspx

[13] Özbek Nadir, Abdürreşid İbrahim’in İkinci Meşrutiyet Yılları: Tearüf-i Müslimin ve İslam Dünyası Dergileri, Toplumsal Tarih, v.4, n.20, August 1995, pp.18-23, s.18

[14] Sırat-ı Müstakim, Mekatib, 108.sayı, 29 Eylül 1910

[15] Sırat-ı Müstakim, Buhara Vak’a-i Elimesi, 76.sayı, 17 Şubat 1910

[16] Sırat-ı Müstakim, Mekatib, 108.sayı, 29 Eylül 1910

[17]Hélène Carrère d’Encausse, Gizli Cemiyetler Dönemi(1910-1914), makale H.Boltaboyev’in Fıtrat ve Ceditçilik kitabına ek olarak verilmiştir, Özbekistan Milli Kütüphanesi Yayınevi, Taşkent, 2007, s.268  

[18] Ayni Sadrettin, Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963, s.184

[19] İbrahim Abdürreşid, 20. Asrın Başlarında İslâm Dünyası, İstanbul 1987, s.50

[20] http://katalog.idp.org.tr/dergiler/60/tearuf-i-muslimin

[21] Kanlıdere Ahmet, Hilafet Merkezinde Pan-İslamist Bir Tatar Dergisi Teârüf-i Müslimîn (1910-1911), “İslam’ı Uyandırmak” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslamcı Düşünce ve Dergiler, 1.cilt, editör: Lütfi Sunar, 2018, pp.425-456, s.426

[22] Özbek Nadir, Abdürreşid İbrahim’in İkinci Meşrutiyet Yılları: Tearüf-i Müslimin ve İslam Dünyası Dergileri, Toplumsal Tarih, v.4, n.20, August 1995, pp.18-23, s.19

[23] Kanlıdere Ahmet, Hilafet Merkezinde Pan-İslamist Bir Tatar Dergisi Teârüf-i Müslimîn (1910-1911), “İslam’ı Uyandırmak” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslamcı Düşünce ve Dergiler, 1.cilt, editör: Lütfi Sunar, 2018, pp.425-456, s.427

[24] Detaylı bilgi için bakınız: Ayni Sadrettin, Buhara İnkilabı İçin Materyaller. Seçilmiş Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963, s.200

[25] Kanlıdere Ahmet, Hilafet Merkezinde Pan-İslamist Bir Tatar Dergisi Teârüf-i Müslimîn (1910-1911), “İslam’ı Uyandırmak” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslamcı Düşünce ve Dergiler, 1.cilt, editör: Lütfi Sunar, 2018, pp.425-456, s.428

[26] Kanlıdere Ahmet, Hilafet Merkezinde Pan-İslamist Bir Tatar Dergisi Teârüf-i Müslimîn (1910-1911), “İslam’ı Uyandırmak” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslamcı Düşünce ve Dergiler, 1.cilt, editör: Lütfi Sunar, 2018, pp.425-456, s.433

[27] Buharalı Abdurrauf, Buhara Veziri Nasrullah bi-Pervaneci Efendi Hazretlerine Açık Mektup, Tearüf-i Müslimin, 2.cilt, 25.sayı, 8 Aralık 1910

[28] Hilmi Ahmet Filibeli, Hikmet Yazıları, Hazırlayan: Ahmet Koçak, İnsan Yayınları, İstanbul, 2005, s.63

[29] Türk Yurdu dergisi, 12.sayı, 2 Mayıs 1912

[30] Devlet Nadir, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Türk Tarih Kurumu Basımevi – Ankara 1999 (2.baskı), s.1

[31] Ayni Sadrettin, Buhara İnkilabı İçin Materyaller. Seçilmiş Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963, s.246

[32] Fıtrat Abdurrauf, Cahilane Taassubğa Misal, Orenburg’da çıkan “Şura” dergisi, 15 Ocak 1917

[33] Ayni Sadrettin, Tercime-i Halim, Seçilmiş Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963, s.65

[34] Baysun Abdullah Recep, Türkistan Milli Hareketleri, İstanbul, 1943, s.17

[35] Ayni Sadrettin, Eserler. 8 ciltlik, 1.cilt, Taşkent, 1963, s.200

[36] Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s.34

[37] Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif yayınları, 2.baskı, İstanbul, 2015, s.89

[38] Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif yayınları, 2.baskı, İstanbul, 2015, s.85

[39] Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif yayınları, 2.baskı, İstanbul, 2015, s.48

[40] Abdiraşidov Zeynabiddin, XX.yüzyıl Başlarında Türkistan: Sosyal, Siyasi ve Akli Süreçler, Sonçağ Akademi Yayınları, Ankara, 2019,  s.407

[41] Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif yayınları, 2.baskı, İstanbul, 2015, s.84

[42] Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s.21

[43] Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s. 33

[44] Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s. 21

[45] Hocayev Fayzulla, Buhara İnkılabının Tarihine Materyaller, Taşkent, Fen yayınevi, 1997, s.63

[46] Said Ziya, Özbek Vakitli Matbuatı Tarihine Materyaller (1870-1927), Seçilmiş Eserler, Özbekistan Neşriyatı, Taşkent, 1974, s. 43

bilimdili

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...