DÜŞÜNCE Eğitim Bilimleri Sosyoloji

Bir Toplumsal Hareketlilik Aracı Olarak Kız Çocuklarının Eğitimi

Eğitim ve İşlevleri

Sosyoloji, psikoloji ve pedagoji gibi bilim dalları eğitimi mercek altına almıştır. Tüm bu bilim dallarının eğitim konularına nasıl yaklaştığından bahsedilmiştir. Söz konusu bilim dallarının eğitim hakkındaki yorumlarını;

-bireye beceri kazandırması

-yeniden üretimi sağlaması

-bireyin yeteneklerini geliştirmek

-toplumsal gelişmeyi sağlamak

-sosyo-kültürel ihtiyaçları karşılamak olarak sıralayabiliriz.

Bireylerin içinde yaşadıkları toplumla uyumlu bir şekilde yaşaması için kültür mirasının birikimi eğitim yoluyla yeni nesillere aktarılmalıdır. Eğitimin siyasal işlevi de vardır. Devlet mekanizmasına, sisteme bağlı bireyler yetiştirmelidir. Bireyler eğitim sayesinde başlarına geçecek olan yöneticileri seçerler ve yöneticileri de eğitim yoluyla donanımlı, liyakatli bireyler haline getirirler. Eğitim ekonomik işlev olarak ekonomiye üretici ve bilinçli tüketici kazandırmada katkıda bulunur. Eğitimin gizil işlevleri “eş seçme”, “tanıdık sağlama”, “konum kazandırma”, “çocuk bakıcılığı”, “işsizliği önleme”, “çocuğun ekonomik sömürülmesini önleme” ve “temizleyicilik” başlıkları altında ele almaktadır. Bu başlıklar eleştirel olarak yorumlanmıştır. Eğitim kurumlarını çocuk bakıcılığı görevini yürüten kuruma benzetmişlerdir. Okulda olan gençlerin iş talep etmediği için işsiz sayısının daha düşük çıktığı belirtilmiştir. Okulda bulunan gençlerin ve çocukların pek çok kötü alışkanlıktan korunduğu düşünülmektedir.

Eğitim ve Toplumsal Hareketlilik

Eğitim kız çocuklarının dikey hareketliğe katılmasını sağlayan en önemli aktör sayılabilir. İçinde bulunduğumuz ve adına “bilgi toplumu” denen bu düzen bütün bireylere bilgi, beceri ve yetenekleri oranında yaşayabileceği bir yaşam alanı vaat etmektedir; bu vasıflar bakımından yetersiz kalan birey ise bilgi toplumunda en alt toplumsal gruplar içerisinde yer almak zorunda kalmaktadır. Eğitim bu sebeple bilgi toplumunda statü kazanmanın en temel kaynağı, en önemli aktörü olarak işlev görmektedir.

“Genel anlamda eğitim alma, özelde ise ilköğretimde okullaşma ve okuryazarlık oranları bakımından nüfus içerisinde dezavantajlı konumda bulunanlar ise kadınlar olmaktadır. Bir başka deyişle, eğitim söz konusu olduğunda cinsiyet temelli bir eşitsizlik göze çarpmaktadır.”

EĞİTİMDE CİNSİYETE DAYALI EŞİTSİZLİKLER

Okuryazarlıkta Cinsiyete Dayalı Eşitsizlikler

Toplumsal gelişmişliği gösteren en önemli kıstas nüfusun okuryazarlık oranıdır. Toplum nüfusunun çoğunun okuryazar olduğu toplumlarda kadın ve erkek okuryazarlığı birbirine denktir. Fakat okuryazarlığın az olduğu bir toplumda kadın okuryazarlığı erkeklere göre çok azdır. Kadınların arasından daha fazla okuma yazma bilmeyenlerin çıkması kadın nüfusunun eğitim konusunda dezavantajlı olduğunu göstermektedir.

Dünyada tüm okuryazar olmayanların yaklaşık olarak üçte ikisi kadındır. Ülkemizde ise okuryazar olmayanlar içerisinde kadınların oranı %84 ile dünya ortalamasından bile yüksektir. Ülkemizde kadın okuryazar oranının düşük olması çok fazla genç nüfus olması ve okullaşma oranının az olmasıyla da ilgilidir. Fakat kız çocuklarının arasında daha fazla okuma yazma bilmeyenlerin olması, Türkiye’deki kızların çocuklarının erkek çocuklar sahip olduğu haklara erişemediğini, ayrımcılığa uğradığını gösterir.

Türkiye’de ilköğretim düzeyinde net okullaşma oranlarına bakıldığında, cinsiyetler arasında bir farklılaşma göze çarpmaktadır; erkek çocuklarının ilköğretimde net okullaşma oranı %93,5 iken; bu oran kız çocukları için %92,3 seviyesindedir. Rakamlara baktığımız zaman kız çocuklarının eğitimde dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Eğitimde fırsat eşitliğinin kız çocukları açısından uygulamaya geçirilmesindeki eksikliklerin temel nedenleri arasında gelenekler, kültür, ekonomik koşullar vb. yer almaktadır. “Kız çocuklarının okula kaydettirilmemesi veya kayıttan birkaç yıl sonra okula devam ettirilmemesi şeklindeki geleneksel davranış biçimlerinin günümüzde de düşük gelir gruplarında ve/veya kırsal alanlarda devam ettiği görülmektedir.” Kız çocuklarının okula kaydı ve devam durumu; kır ve kentte oldukça farklılaşmış durumdadır. Özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının ilköğretime katılım oranlarının düşük düzeylerde olmasına neden olan başlıca faktörler kültürel ve ekonomik nedenler olarak ele alınabilir.

Okula gitmeyen kız çocuklarının sebepleri arasında ataerkil toplum yapısı, maddi gelirin yeterli olmaması, kırsal kesimde yaşayan kız çocuklarının iş gücüne katılmasını görmekteyiz. Ayrıca çalışmada spesifik bir çalışma olan Erzurum’un Büyükgeçit Köyü’nde yapılan çalışmaya değinilmiş ve kız çocuklarının okutulmamasının sebepleri arasında namus meselesinin, erken yaşta yapılan evliliklerin, kız çocuklarını okutmanın bir getirisinin olmadığı düşünülmesi, kız çocuklarının anneye yardımcı olarak düşünülmesi kızların 10-11 yaşında okuldan alınması gibi nedenler kadın okuryazar oranın fazlalaşmasını etkileyen faktörler olarak sıralanmıştır. Erzurum’un Büyükgeçit köyündeki bu durum aslında Türkiye’nin batıdan doğuya, kuzeyden güneye pek çok bölgenin gerçeğidir. Geleneksel toplumlarda kültürel olarak erkek çocuğun ailenin temeli, kız çocuğunun varlığının ise geçici olarak görülmesi nedeniyle, dar gelirli geleneksel ailelerde eğitim tercihinin erkek çocuk yararına kullanılmaktadır.

KIZ ÇOCUKLARININ EĞİTİMİ VE TOPLUMSAL HAREKETLİLİK İLİŞKİSİ

Eğitim seyrine ilişkin tüm bu süreçlerin dışında kalmaları nedeniyle, 15 yaş üstü kadınlar içerisinden bütün sektörler bazında ekonomik aktiviteye katılanlar, %30,3’lük bir dilimi teşkil etmektedir. Bu da her 10 kadından ortalama 7’sinin kendinden başka birine ekonomik olarak bağımlı olmasını gerektirmektedir. Yani kadınlar eğitimden uzak kaldıkları için, eğitim fırsatından yararlanamadıkları için iş hayatına katılmakta güçlük çekmektedir. Bu sebeple de evlendikleri zaman eşlerine bağımlı kalmaktadırlar. Hatta birçoğu maddi bağımlılık, ataerkil yapı sebebiyle mutsuz evlilikler yürütmekte, boşanma hakkını bile kullanamamaktadır. Eğitim almamış, mesleği-okuryazarlığı olmayan bir kadın her şeyden önce kendine güven problemi yaşar. Bu kadınlar ekonomik olarak bağımlı oldukları eşlerinden boşanıp kendi ayakları üzerinde duramazlar. Çünkü eğitimdeki kritik evre geçmiştir. Gerekli dönemde okula gidip eğitim almadıkları için sistemin dışında kalmışlardır.

Kadın nüfus ancak eğitim alarak dikey toplumsal hareketliliğe katılabilir. Bilgiye sahip, teknolojiyi kullanıp, hükmedebilen, ekonomik bağımsızlığını sağlayan bir birey haline gelebilir. “Kız çocuklar sahip oldukları yeteneklerden azami biçimde yararlanabilecekleri özgüvene, ekonomik ve toplumsal güce ancak eğitimle ulaşabilirler” (Hablemitoğlu, 2005: 120). Hem kız hem de erkek çocuklarının yeteneklerine göre eğitim aldığı toplumlar yükselebilir, refah seviyesini artırabilir. Kadınların eğitime dahil edilmeleri ekonomiyi dahi olumlu etkilemektedir. Fakat ülkemizdeki özel sektör, parlamento, üst düzey yöneticiler ve memurlar arasında kadın nüfusu maalesef çok azdır.

Sonuç

Toplumların kalkınması, ekonomik olarak refahı, toplumsal huzura kavuşmaları için kız çocuklarının okula gönderilmesi, eğitilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir.


*Bu yazı Belgin ARSLAN CANSEVER ve Pelin ÖNDER EROL’un “BİR TOPLUMSAL HAREKETLİLİK ARACI OLARAK KIZ ÇOCUKLARININ EĞİTİMİ” adlı makalesinden yorumlanarak özetlenmiştir.

**Makalenin Künyesi: Belgin ARSLAN CANSEVER ve Pelin ÖNDER EROL, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Yıl 9, Sayı 1, Haziran 2016.

***Makalenin tam ve orijinal metnini okumak için buraya tıklayınız.