DÜŞÜNCE Tarih

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarında Dağlık Karabağ Sorunu

Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün kurulması, uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktasıdır. BM’nin kuruluşuyla üye devletler, uluslararası sorunları barışçıl yollarla çözülmesini ve böylece güç kullanımı ile sınırların değiştirilemeyeceğini kabul etmişlerdir. Ancak buna rağmen bugün Ermenistan devleti, Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmını işgal altında tutarak 1945 sonrası uluslararası toplumca benimsenen değerleri hiçe saymaktadır. Bu yönüyle Dağlık Karabağ sorunu sadece Azerbaycan ve Türk Dünyası için değil, tüm uluslararası toplum açısından kanayan bir yaradır.

İşte bu nedenle Dağlık Karabağ, pek çok kez BM oturumlarında gündem olmuş, hatta bu konuyla ilgili çeşitli BM kararları alınmıştır. Bu yazıdaki amacımız, başta BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararlar olmak üzere, Dağlık Karabağ sorununu ele alan BM kararlarının uluslararası hukukta ne ifade ettiğini tartışmaktır.

1.Dağlık Karabağ’da Çatışmanın Geçmişi

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmalar aslında hiç de yeni değildir. Bu sorunun geçmişi üzerine kısa bir inceleme yapılınca çatışmaların bölgede aralıklarla başlayıp durduğunu görürüz.

1905-1907 yılları arasında, Taşnak komitacıları, Azerilere karşı “öldürebildiğin kadar öldür, yağmala, kimseye acıma” sloganını kullanarak bir imha hareketine girişmiştir. Diğer Ermenileri de galeyana getirmek için katliam propagandaları yapan Taşnak tedhişçileri, yağmalar yapmış, sivilleri öldürüp köyleri ateşe vermişlerdir(Perinçek, 2015, s. 59).

Çatışmalar, Rus İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında çökmesinin ardından yeniden alevlenmiş, Karabağ’da çatışmalar başlamıştır. Hatta o zamanlar Nuha’da öğretmen olarak görev yapan Şevket Süreyya Aydemir de Nuha’da kurulan gönüllü birliğine komutanlık yapmış ve bu birliği Karabağ’da çatışmalarda bizzat idare etmiştir(Aydemir, 2020, s. 137-140). Azerbaycan’ın Bolşevik idaresine girmesi ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ne katılmasıyla bölgede çatışmalar bir süreliğine son bulmuştur.

Karabağ’da SSCB dönemi, 7 Temmuz 1923 tarihinde, Ermeni ve Azeri nüfusun birlikte yaşadığı Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Merkezi Yürütme Komitesi kararnamesi ile kurulmasıyla başlar. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçasıydı. Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde yaşayan Ermenilerin, 1920’li ve 1930’lu yıllarda, kendi talepleriyle bölgeye yerleştirilmeleriyle, Karabağ’da Ermeni nüfus ani şekilde artmıştır.(Paşayeva, Bağirova, Maliki-Aliyev, & Mehdiyev, 2013)

Ancak SSCB’de birlik bağlarının ciddi oranda gevşediği 80’li yılların sonunda, çatışmalar şiddetli biçimde yeniden alevlenmiştir.Böylece 20.yüzyılın başlarında Ermeni-Azeri çatışmalarına sahne olan Karabağ, 20.yüzyıl kapanırken de yine aynı çatışmalara sahne olmuştur.

Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması adına 1945, 1964 ve 1968 yıllarında Moskova’ya başvurmuşsa da bu başvuruların hepsi sonuçsuz kalmıştır. Birliğin dağılmaya başladığı 1980’li yılların sonlarındaysa Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a katılması adına çeşitli girişimler başlamıştır. (Paşayeva, Bağirova, Maliki-Aliyev, & Mehdiyev, 2013) Tüm bu adımlar Ermenistan’ın topraklarını genişletmek ve bir Büyük Ermenistan’ı kurma fikrinden Sovyet döneminde bile vazgeçmediğini gösterir.

Bölgede çatışmalar Ermeni çetelerce 1988 yılının Şubat ayında Azeri köylerine yapılan baskınlarla yeniden başlamıştır. 22 Şubat 1988 tarihinde Karabağ’daki Özerk Yönetim’in Ermenistan’a katılmak yönünde aldığı karar SSCB tarafından reddedilmiştir. Bunun ardından 16 Haziran 1988 tarihinde Ermenistan Meclisi, bölgenin Ermenistan’a katılması adına bir karar almış ve Ermenistan’da yaşayan Azerileri sınır dışı etmeye başlamıştır(Derman). SSCB’nin ve Azerbaycan’ın tüm itirazlarına rağmen, Ermenistan ve Dağlık Karabağ Özerk Yönetimi tarafından alınan ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü hedef alan bu gibi kararlar, gösterilere ve çatışmalara neden olmuştur.(Paşayeva, Bağirova, Maliki-Aliyev, & Mehdiyev, 2013)Görüldüğü gibi tüm Sovyet otoritelerince reddedilmesine rağmen Ermenistan ve Dağlık Karabağ Özerk Yönetimi aldıkları kararlarla kışkırtmalara neden olsalar da SSCB’nin varlığı Karabağ’ın fiilen Azerbaycan’dan kopartılmasına engel olmuştur.

Fakat SSCB’nin dağılmasına aylar kala, 2 Eylül 1991 tarihinde Dağlık Karabağ Özerk Yönetimi aldığı kararla Azerbaycan’dan bağımsızlığını ilan etmiş ve sözde “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin” kuruluşu ilan edilmiştir. Bu sözde devlet sadece Dağlık Karabağ’ı değil Azerbaycan’ın Şaumyan bölgesini de kapsamaktaydı. Buna karşılık olarak 23 Kasım 1991 tarihinde Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın özerk statüsünü kaldırmıştır. (Paşayeva, Bağirova, Maliki-Aliyev, & Mehdiyev, 2013)

Bu gelişmeleri 1992-1994 yıllarında artan silahlı çatışmalar izlemiştir. Bu çatışmalar ilan edilmemiş bir savaşa dönüşmüş ve Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’ın yedi bölgesi (Lacin, Kelbecer, Ağdam, Cebrayıl, Fizuli, Kubadlıve Zengilan) yani Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte biri işgal edilmiş ve bu işgal sonucu 1 milyon insan mülteci olmuştur(Paşayeva, Bağirova, Maliki-Aliyev, & Mehdiyev, 2013).

2.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi

BM Güvenlik Konseyi kararları niçin önemlidir? BM Sözleşmesi’nin 25.maddesi uyarınca Konsey’in aldığı kararlar tüm BM üyeleri için bağlayıcıdır. Bu nedenle Güvenlik Konseyi kararları uluslararası hukukun en önemli kaynaklarından kabul edilir.

Bundan dolayı Güvenlik Konseyi’nin Karabağ üzerine aldığı kararlar da tüm BM üyeleri için bağlayıcı nitelikte olacaktır. Güvenlik Konseyinin kararlarına özellikle eğilmemizin nedeni de budur. Ancak bu kararların ayrıntılı incelenmesine geçmeden önce Güvenlik Konseyi’nin işleyişi ve yapısı ile ilgili bilgi sahibi olmak gerekir.

2.1- BM Güvenlik Konseyi’nin Bileşimi

Tüm BM organları içinde ayrı bir yere sahip olan Güvenlik Konseyi’nin bileşimi BM Anlaşmasında düzenlenmiştir.Buna göre Güvenlik Konseyi, beşi daimi ve onu geçici olmak üzere, toplam on beş üyedenoluşur. Beş daimi üye; Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Rusya[1] ve Çin Halk Cumhuriyeti[2]’dir. Bu beş ülkenin veto ettiği yani karşı oy verdiği bir karar, diğer tüm üyelerin oyunu alsa bile düşer.

Geçici üyeler ise, BM Genel Kurulu tarafından, iki yıllık dönemler için seçilirler. Seçiminde ise aday ülkenin BM amaçlarına yaptığı katkı ve coğrafi dağılımın adaletli olması göz önünde tutulur[3].

Geçici veya daimi olup olmadığına bakılmaksızın konseye üye tüm ülkelerin birer oy hakkı vardır. Oturumlarda ise üyeler sadece bir temsilci bulundurabilirler[4]. Ayrıca Konsey’de kararlar en az on beş üyenin dokuzunun lehte oyu ile alınır[5].

2.2- BM Güvenlik Konseyi’nin Görev ve Yetkileri

Güvenlik Konseyi, adından da anlaşılabileceği gibi, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının başlıca sorumlusudur. Güvenlik Konseyi, resmi internet sayfasında, görev ve yetki başlığı altında çeşitli maddeler sıralanmıştır(Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İnternet Sitesi). Bunların hepsi BM Anlaşmasının çeşitli bölümlerindeki hükümlerden derlenmiştir.

Buna göre Güvenlik Konseyi, BM’nin amaçları doğrultusunda küresel barışın ve güvenliğin temin edilmesi ve korunması adına görevlidir. Bunun için herhangi bir uluslararası çatışmaya yol açabilecek uyuşmazlıkları soruşturmaya ve bu sorunlara çözümler bulmaya yetkilidir. Küresel barışa karşı tehditleri ve saldırgan eylemleri tespit edip bunlara karşı hangi tedbirlerin alınacağına karar vermek de Güvenlik Konseyi’nin yetkileri arasındadır. Bu nedenle, Güvenlik Konseyi, güç kullanımı içermeyen, ekonomik, diplomatik vb. hususlarda yaptırımlara karar vermeye ve üye ülkeleri bunlara uymaya davet etmeye de yetkilidir. Ayrıca Konsey, bu tedbirleri yetersiz bulursa, saldırgan güce karşı güç kullanımına da karar verebilir. (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İnternet Sitesi)

BM üyesi devletler için bu yetkiler ne ifade etmektedir? Bir üye devletin Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı davranma, direnme hakkı var mıdır?

Güvenlik Konseyi’nin kararına uymayan devletlere karşı, Güvenlik Konseyinin bizzat kendisinin, başka bir kararla yaptırım belirlemesi mümkündür. Fakat bunun yanı sıra BM Anlaşmasını ısrarla çiğneyen bir üye devlet Güvenlik Konseyi’nintavsiyesi üzerine alınacak bir Genel Kurul kararı ile üyelikten çıkartılabilir[6]. Ayrıca zaten BM anlaşmasını kabul edip usulünce onaylayarak BM’ye üye olan bir devlet, Güvenlik Konseyi’nin yetkilerini önceden kabul etmiş olur. BM sistemi içinde, kararları tüm üyeler için bağlayıcı olan tek organ, Güvenlik Konseyi’dir. Nitekim üye devletlerin, Güvenlik Konseyi’nin kararlarının kabulü ve uygulanması konusunda hemfikir oldukları kabul edilir[7].

Güvenlik Konseyi, yukarıda açıklandığı üzere gibi, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının başlıca sorumlusudur. Öyle ki BM üyesi devletler, böylesine kritik konularda kararların daha hızlı ve etkin alınabilmesi için başlıca sorumluluğu Konsey’e bırakmış, ayrıca Konsey’in aldığı kararlarla kendileri adına hareket ettiğini kabul etmişlerdir[8].

Güvenlik Konseyi’nin sahip olduğu bu yetkilerin, yakın tarihte uygulanmasına Körfez Savaşı doğrudan bir örnektir. Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesi üzerine aynı gün toplanan Güvenlik Konseyi, Irak’a Kuveyt’ten çekilmesini talep eden bir karar aldı[9].Ancak Irak’ın buna yanaşmaması üzerine Güvenlik Konseyi bir dizi karar[10]daha alarak güç kullanımı içermeyen tedbirler aldı. Bu tedbirler Irak’a karşı ticari ambargo, deniz ablukası gibi tedbirleri içeriyordu.Bunlara rağmen Irak, Kuveyt’ten çekilmeyince, Güvenlik Konseyi aldığı 678 sayılı karar ile karardaki ifadeyle; Irak’a “iyi niyet göstergesi ve son bir şans olarak” 15 Ocak 1991 yılına kadar Kuveyt’ten çekilmesini yoksa bunun sağlanması adına tüm gerekli yollara başvurulacağını bildirmiştir. Böylece Irak’a karşı, eğer verilen sürede karara uymazsa, güç kullanımının önü açılmış oldu. Nitekim bu talep de yerine getirilmeyince, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, 17 Ocak 1991 tarihinde “Çöl Fırtınası” harekatını başlatmışlardır. Bu savaşın Uluslararası Hukuka uygunluğunu yani meşruiyetini sağlayan husus, 678 sayılı Güvenlik Konseyi kararıdır.

Görüldüğü üzere BM Güvenlik Konseyi’nin kararları, bir ülkenin, barışı bozması ya da tehdit etmesi halinde, uluslararası toplumdan kesin olarak izole edilmesi, hatta işgal edilmesine kadar bir dizi yaptırımın temeli olabilmektedir.

3.Dağlık Karabağ ile İlgili Güvenlik Konseyi Kararları

3.1- BM Kararlarının Biçimi

Konsey’in Dağlık Karabağ ile ilgili kararlarına geçmeden önce bu kararların biçimi ve yazım süreçlerine değinmek gerekir. Hangi BM organınca alınıyor olursa olsun, bir BM kararı aslında tek bir cümledir. Karar, başlıktan sonra kararın verildiği merciin adıyla başlar(örneğin; kararı Güvenlik Konseyi veriyorsa, karar,“Güvenlik Konseyi,” ibaresi ile başlar). Daha sonra alt alta maddeler sıralanır. Maddeler “girişmaddeleri” (preambularyclauses)[11]ve “eylem maddeleri”(operativeclauses)[12]olarak ikiye ayrılabilir. Bunlardan ilkinde, yani giriş maddelerinde, kararın çözmeyi amaçladığı soruna işaret edilir ve bu sorun tanımlanır. İlgili durumun uluslararası toplum için neden bir sorun teşkil ettiğine, sorunun geçmişine değinilir.

İkinci kısım olan eylem maddelerinde ise bu sorunun çözülmesi için alınacak tedbirler yazılır. Giriş maddeleri alt alta yazılır vebirbirlerinden virgül ile ayrılır. Eylem maddeleri numaralandırılıp alt alta yazılır ve birbirlerinden noktalı virgül ile ayrılır. Kararın son maddesi ise bir noktayla biter, böylece kararın sonu belli olur.

3.2- BM Güvenlik Konseyi’nin Dağlık Karabağ Kararları

1993 yılı Dağlık Karabağ’da savaşın en sert geçtiği yıldır. Nitekim Dağlık Karabağ ile ilgili tüm Güvenlik Konseyi kararları da bu yılda alınmıştır. Savaştaki gelişmeler, kararların birini izleyen metinlerine ve gelişimlerine doğrudan yansımıştır.

Bu kararlar alındığı sırada Güvenlik Konseyi’nin üyeleri beş daimi üye olan Fransa, Birleşik Krallık, ABD, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin yanı sıra Pakistan, Macaristan, Fas, Japonya, İspanya, Venezuela, Yeni Zelanda, Cibuti, Yeşil Burun Adaları ve Brezilya ise geçici üyeler olarak konseyde bulunmaktaydı. Aşağıda her birini ayrı ayrı inceleyeceğimiz bu dört kararın dördü de on beş üyenin lehte oyuyla kabul edilmiştir.

3.2.a- 822 Sayılı Karar

1993 Nisan ayı Ermenistan güçlerinin Kelbecer’i işgaliyle başlamıştır. Böylece Kelbecer ve işgale uğrayan diğer bölgelerle beraber Azerbaycan’ın %10’u işgale uğramış, yine 1993 Nisan’ında Ermenistan güçleri ağır silahlar ve tanklarla Fuzuli’ye saldırmıştır(Gün Gün Modern Savaşlar, 2006, s. 169).

Bu gelişmeler üzerine, 30 Nisan 1993 tarihinde toplanan BM Güvenlik Konseyi,aynı tarihte 822 sayılı kararını almıştır.

Kararın ilk bölümündeki giriş maddelerinde bazı endişeler dile getirilmiş ve önemli vurgular yapılmıştır. Güvenlik Konseyi’nin Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin bozulmasından ve artan silahlı çatışmalardan, özellikle de Kelbecer bölgesinin işgalinden endişe duyduğu belirtilmiştir. Kelbecer ve tüm bölgede yurtlarından sürülen insanların durumunun endişeyle izlendiğine de yine burada değinilmiştir.

Bu bölümdeki önemli hususlardan birisi de uluslararası sınırların güç kullanımı ile değiştirilemeyeceğinin vurgulanmasıdır. Güvenlik Konseyi, güç kullanımıyla toprak edinilmesinin hükümsüz olacağını beyan etmiştir.  Böylece Ermenistan’ın sınırlarını Azerbaycan topraklarına yönelik herhangi bir genişleme girişiminin uluslararası hukuka aykırı olacağı, uluslararası hukukun en önemli kaynaklarından birinde ifade edilmiştir.

Kararın ikinci bölümündeyse beş eylem maddesi bulunmaktadır. Bunlardan ilkinde sürdürülebilir bir ateşkesin sağlanabilmesi için ivedi şekilde tüm çatışmalara son verilmesi ve Kelbecer ile diğer Azerbaycan topraklarındaki işgallere son verilmesi talep edilmiştir. Fakat ne yazık ki bu talep karşılığını bulmamış hatta işgal genişletilmiştir.

Diğer maddelerde ise kendilerinden barışa engel olabilecek adımlardan sakınmaları istenen taraflara, diyalog çağrısı yapılmış, bunun için de Minsk Grubu[13] adres gösterilmiştir. Ayrıca taraflardan çatışmadan etkilenen bölgelere insani yardımın engelsiz ulaşabilmesinin sağlanması da istenmiş, tarafların uluslararası insancıl hukuk[14]’un ilke ve kurallarına uyma zorunluluğunun altı çizilmiştir.

3.2.b- 853 Sayılı Karar

Güvenlik Konseyi’nin işgale son verilmesine yönelik çağrılarına rağmen Ermenistan’ın saldırıları son bulmamıştır. 17 Haziran’da Ağdam Ermenistan uçaklarınca bombalanmıştır. 23-24 Temmuz’unda Azerbaycan’ın Ağdam Rayonu[15]ve 26-28 Ağustos’ta ise Ağdere Rayonu işgale uğramıştır(Caferov & Aslanlı, 2016, s. 248). Bu işgallerden, 5 gün sonra, 29 Temmuz’da, Güvenlik Konseyi bir kez daha toplanmış ve bölgeyle ilgili ikinci bir karar almıştır. 853 sayılı bu kararın birinci kısmında önceki karar (822 sayılı) tasdik edilmiş, artan gerilimden özellikle de Ağdam’ın işgalinden duyulan endişe dile getirilmiştir. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, sınırlarının dokunulmazlığı ve yurtlarından sürülen insanlarla ilgili endişeler gibi pek çok husus yeniden vurgulanmıştır. Tarafların, 822 sayılı kararın uygulanması için atacakları adımların memnuniyetle karşılanacağına da yer verilmiştir.

İkinci kısmında ise 14 eylem maddesi düzenlenmiştir. Bu maddelerden ilkinde AğdamRayonu ve Azerbaycan topraklarındaki diğer tüm işgaller kınanmıştır. İkinci maddede ise özellikle meskun mahallerin bombalanması ve sivillere yapılan saldırılarla tüm düşmanca hareketler kınanmıştır. Üçüncü maddede ise tüm düşmanlıklara son verilmesi ve işgal güçlerinin, derhal, tamamen ve koşulsuz biçimde Azerbaycan topraklarının tamamından çekilmesi talep edilmiştir. Takip eden maddelerde tıpkı 822 sayılı karardaki gibi ateşkes ve diyalog çağrıları yapılmıştır. Minsk Grubu’nun barışçıl bir çözüme ulaşılabilmesi adına yürüttüğü çalışmaların desteklendiği belirtilmiştir. insancıl hukuka uyulma zorunluluğu tekrarlanmıştır.

Bunların yanı sıra onuncu madde ile üye devletler, işgalin devamına veya çatışmanın yoğunlaşmasına neden olabilecek askeri malzemeleri tedarik etmeme konusunda uyarılmışlardır. On ikinci maddede Genel Sekreterlik ve ilgili uluslararası kuruluşlar, savaştan dolayı yurdundan sürülen nüfusa gerekli yardımlarda bulunmaya ve bu nüfusun yerine dönebilmesi için yardımcı olmaya çağrılmıştır. Ancak dokuzuncu madde içeriği açısından ayrıca önemlidir.

Dokuzuncu maddede ise Ermenistan Hükümeti, Dağlık Karabağ Ermenilerinin önceki 822 sayılı karara uymalarının sağlanması için nüfuzunu kullanmaya çağrılmıştır. Bu çağrı, Güvenlik Konseyi’nin, Ermenistan Hükümeti’nin bölge Ermenilerini etkileyebilecek güce sahip olduğuna inandığını gösterir.

3.2.c- 874 Sayılı Karar

Fakat Ermenistan’ın saldırıları yine de durmamıştır. Üstelik artarak devam etmiş ve yeni bölgeler de işgal edilmiştir. Ermenistan, 1993 yılı 23 Ağustos’unda Fizuli’yi, 25-26 Ağustos’ta Cebrayil’i ve 31 Ağustos’ta ise Gubatlı’yı işgal etmiştir(Caferov & Aslanlı, 2016).

Bu gelişmeler üzerine Güvenlik Konseyi, 14 Ekim 1993 tarihinde bir kez daha toplanmış ve bölgeyle ilgili üçüncü kararını almıştır. Bu karar 874 sayılı karardır. Bu kararın her iki kısmında da genel olarak önceki iki karara atıf yapılmış ve bu kararlara uyulma çağrısı yapılmıştır. Önceki kararlarda dile getirilen endişelere yeniden yer verilmiştir. Ayrıca taraflardan sorunun çözümü için uluslararası mercilere başvurmaları, arabuluculuk faaliyetlerine yönelmeleri talep edilmiştir. Bu yönden 874 sayılı karar, içerik itibariyle, önceki iki kararın tekrarı niteliğindedir, önceki kararlardaki talepler, bu kararda da yenilenmiştir.

Ancak bu talepler de sonuçsuz kalmıştır. Nitekim 23 Ekim’de Horadiz ve 1 Kasım’da Zengilan işgal edilmiştir. Böylece Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ’da fiili hâkimiyeti son bulmuştur(Caferov & Aslanlı, 2016).

3.2.d- 884 Sayılı Karar

Tüm bu endişe verici gelimeler üzerine, Güvenlik Konseyi, 12 Kasım 1993 tarihinde yeniden toplanmıştır.Bu toplantıda alınan 884 sayılı karar bölgeyle ilgili dördüncü ve son Güvenlik Konseyi kararıdır.Bu kararın giriş maddeleri, önceki üç kararın tasdik edilmesiyle başlar. İlk kısmın diğer maddeleri ise içerik olarak, üç kararın giriş maddeleriyle aynıdır.

Kararın toplam dokuz eylem maddesi içeren ikinci kısmı ise Azerbaycan’ın Zangelan bölgesi ve Horadiz şehrinin işgali kıyan ilk madde ve onu izleyen Ermenistan Hükümetini bölge Ermenileri üzerindeki nüfuzunu kullanmaya davet eden ikinci madde ile devam eder. İkinci kısmın devamında ise önceki kararların eylem maddelerindeki hususların tekrarlandığı görülmektedir.

3.3. Güvenlik Konseyi Kararlarında Öne Çıkan Hususlar ve Önemi

Karabağ konusunda alınan dört karar da incelendiğinde aslında 822 sayılı ilk kararın tüm esasları belirlediği, sorunun çözümü için bir çerçeve çizdiği ve diğer üç kararın ise bu kararın uygulanması adına alındığı görülmektedir. Tabi ki bu kararlar öncesinde alındıkları karardan sonra gerçekleşen gelişmelere de değinmişlerdir.

Tüm kararlarda Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarındaki işgalinin haksız olduğu ve kayıtsız şartsız, derhal işgale son verilmesi gerektiği kararlaştırılmıştır. Ayrıca bölgeden sürülen insanlara değinilmiş, Ermenistan bölge Ermenileri üzerinde nüfuzunu kullanmaya çağrılmıştır.

Bu kararların önemi, Azerbaycan’ın haklılığının, BM üyesi tüm devletler için bağlayıcı şekilde ortaya koymasıdır. Azerbaycan Ordusunun, bu kararlarda defalarca tespit olunduğu üzere kendi toprağı olan Karabağ’ı işgalden kurtarmak adına yapacağı her harekat meşrudur. İşgali sürdürmekte ısrarlı olan Ermenistan ise uluslararası hukuku açıkça ihlal etmektedir. Bu kararlardan hareketle Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı saldırı suçu işlediği dahi ileri sürülebilir.

Bugün jeopolitik çıkarları için Ermenistan’ı desteklemeye ya da mevcut durumun devamını sağlamaya çalışan devletler, uluslararası hukuku açıkça ihlal etmiş olacaktırlar.  Çünkü böyle bir tavır işgalci devleti desteklemek anlamına gelir. Bu yönde girişimlere engel olunması için bu Güvenlik Konseyi kararları gündeme getirilmeli, hatta etkin bir kamu diplomasisi de izlenerek, bu kararlar üzerinden Azerbaycan’ın haklılığı teknik yönleriyle dünya kamuoyuna ısrarla açıklanmalıdır.

Günümüzde gelişen iletişim araçları da göz önüne alınırsa, Azerbaycan’ın ne kadar büyük bir dezenformasyon ile karşı karşıya kalabileceği ortadadır. Ancak Azerbaycan’ın lehine alınmış olan bu kararların,devletler açısından bağlayıcılıkları ve işgale karşı net şekilde Azerbaycan’ın haklılığını tekrar tekrar vurguladıkları göz önüne alınınca, Azerbaycan’ın her türlü dezenformasyona karşı koyabilmesinde vazgeçilmez kaynaklar oldukları görülecektir.

3.4. Güvenlik Konseyi Kararlarının BM Genel Kurulu’na Yansıması

Güvenlik Konseyi Kararları, BM Genel Kurulu üzerinde de etkili olmuştur. Genel Kurul, BM’nin başlıca organlarındandır. Genel Kurul’un toplanma usulü, amaçları gibi hususlar yine BM Anlaşmasınca düzenlenmiştir. Buna göre üye devletlerin en fazla beş temsilci bulundurabildiği[16] ve sadece bir oy hakkına sahip olduğu[17] Genel Kurul, uluslararası dostça ilişkileri tehlikeye düşüren herhangi bir durum görürse, bu durumun barışçıl yollarla çözülmesi için gerekli önlemlerin alınmasını tavsiye edebilir. Yani Genel Kurulu, uluslararası barışı korumak adına her türlü konuda karar alabilir. Ancak bu kararlar sadece tavsiye niteliğinde olacaktır. Buna rağmen Genel Kurul kararlarının hiçbir gücünün olmadığını söylemek hata olur. Çünkü bu kararlar, uluslararası ilişkilerde atılacak adımlar için vazgeçilmez bir meşruiyet zeminidir.

Karabağ’a dair Güvenlik Konseyi tarafından alınan ve yukarıda incelediğimiz dört kararın yanı sıra Genel Kurul’un 2008 yılında aldığı 62/243 sayılı kararı da çok önemlidir. 39 lehte, 7 karşı ve 100 çekimser oyla kabul edilen bu kararın ilk kısmında, yukarıda değinilen, 1993 yılında alınmış olan Güvenlik Konseyi kararları tasdik edilmiştir. Azerbaycan’a ait olan Dağlık Karabağ bölgesindeki işgalin uluslararası barış ve güvenlik açısından bir tehdit oluşturduğu, insani açıdan ihlal yarattığı açıkça dile getirilmiştir.

Bu kararın dokuz eylem maddesi içeren ikinci kısmına bakıldığında, ilk beş madde içerikleriyle öne çıkar. İlk maddede, uluslararası toplumun, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygı duyduğu ve destek verdiği belirtilmiştir. Bu maddeyi, Ermeni güçlerinin işgal altında tuttukları Azerbaycan topraklarından derhal ve tamamen, kayıtsız-şartsız şekilde çekilmelerini talep eden ikinci madde izlemiştir.

Üçüncü ve dördüncü maddelerse krizin insani boyutuna eğilmiştir. Üçüncü maddede, çatışmalar nedeniyle yurdundan sürülen insanların yurtlarına dönme haklarının saklı olduğu ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Dördüncü maddede ise Dağlık Karabağ’da Azeri ve Ermeni toplumlarının eşit ve güvenli şekilde yaşamlarını sürdürmeye hakları olduğu vurgulanmıştır.

Beşinci maddede ise dünya devletleri, bu işgali hukuka uygun olduğu yönünde bir kabulde bulunmamaya ve hiçbir şekilde bu durumun sürdürülmesine destek olmamaya çağrılmaktadır. Bu maddeleri izleyen diğer maddelerde ise genellikle önceki barış görüşmelerine atıf yapılmıştır.

Böylece Karabağ’ın hukuksuz işgali dünya devletlerinin tamamının bir araya geldiği Genel Kurulu tarafından da tespit olunmuş oldu. Bu noktada Uluslararası Hukuk açısından Azerbaycan’ın Karabağ sorunundaki haklılığının BM organlarınca da onaylandığı gün ortada olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

4.Karabağ Kararlarının Uygulanmasındaki Çelişkiler

Gerek Güvenlik Konseyi kararlarında gerekse Genel Kurul kararında daha ziyade çeşitli çağrılarda veya taleplerde bulunulduğunu ya da durumun kınandığı görülmektedir. Her ne kadar bu tespitler uluslararası hukukta kesin bir niteliğe sahip olsa da kendi kendilerine uygulanamazlar. Bunun için Güvenlik Konseyi’nin yukarıda Kuveyt örneğinde değindiğimiz gibi bir dizi tedbire başvurması gerekirdi. O halde bu tedbirlere neden Karabağ için başvurulmamıştır? Kuveyt konusundaki hassasiyet niçin Karabağ için gösterilmemiştir? Tüm bunlar, uluslararası hukukun niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Toplumsal hayatta pek çok kural vardır. Ancak hukuk kuralları bunların içinden yaptırımları yönüyle ayrılırlar. Hukuk kuralı, ihlali halinde hukuk düzenince öngörülen bir cebri yaptırımla karşılaşılan kuraldır. Bu cebri yaptırım hapis cezasından para cezalarına, kişinin mallarına el konmasından hatta bazı ülkelerdeki ölüm cezası ya da diğer bedensel cezalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.(Gözler, 2014, s. 33)Bu yaptırımlar yetkili ve görevli devlet görevlilerince kamu gücüne dayanılarak uygulanır.

Örneğin suç işleyen bir kişiye karşı devletin kolluk güçleri kamu düzenini korumak adına harekete geçecektir. Ya da borcunu ödemeyen bir borçluya karşı cebri icra yollarına başvurulabilir. Bu halde borçlunun malları devlet gücünü kullanan icra memurlarınca haczedilecektir. İki halde de hukuk kurallarının ihlal edildiği tespit edilmiş ve gereği kamu gücünü uygulayan devlet görevlilerince yapılır. Yani hukuk kuralının ihlalinin yaptırıma bağlanması için sadece yaptırım öngörülmüş olması yeterli değildir. Bunu uygulayabilecek bir mekanizmanın, kurumların ve buralardaki görevlilerin varlığı gerekir.

İşte tam da bu yüzden bazen uluslararası hukukun ihlali yaptırımsız kalabilmektedir. Çünkü uluslararası hukuku ihlal edenlere yaptırım uygulayacak bir dünya polisi ya da başka devletlerin topraklarını işgal edenleri dışarı çıkaracak bir uluslararası icra teşkilatı yoktur. Yani uluslararası hukukta, devletlerin alınan kararlara uymayı taahhüt ettikleri durumlarda bile bu taahhütlerine sadık kalmaları adına iç hukukta olduğu gibi onları zorlayabilecek bir mekanizma yoktur. Bu yüzden uluslararası hukuku, onun hem yaratıcısı hem de muhatabı olan devletler uygular.

Yukarıda örneğini verdiğimiz Körfez Savaşı’nda Irak’a karşı koalisyon kuran ABD öncülüğündeki devletlerin bu koalisyonda yer alma nedeni sadece uluslararası hukuka olan saygı ve bağlılıklarıyla açıklanamaz. Koalisyonun kurulmasında bu devletlerin jeopolitik çıkarlarının etkisi çok daha büyüktür. O halde bir devlet, uluslararası hukuktan doğan haklarını uluslararası ilişkilerindeki etkinliği ile koruyabilir. Uluslararası camiada etkin adımlar atabilmek ise o adımları meşru bir zemine oturmakla başlar. Uluslararası hukuk bunun için vazgeçilmez bir kaynaktır. İşte bu nedenle uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk birbirini tamamlar niteliktedir.

Sonuç

Azerbaycan’ın Karabağ sorunundaki haklılığı, uluslararası hukukun en üst mercii olarak nitelendirebileceğimiz Güvenlik Konseyi’nce dört kez kabul edilmiştir. Üstelik Genel Kurulu da bu yönde bir karar alarak Azerbaycan’ın haklılığını bir kez daha vurgulamıştır. Tüm bu nedenlerden dolayı, bu konuda, Azerbaycan’ın haksızlığı yönündeki bir iddia uluslararası hukuk açısından ancak bir gaf olarak nitelendirilebilir.

Fakat Azerbaycan’ın haklılığı sorunun kendi lehine çözümünü garantilememektedir. Çünkü uluslararası hukukun yapısı gereği uluslararası hukuktan doğan haklar ancak etkin diplomasi ile mümkündür. Bu nedenle Azerbaycan Ordusu’nun kendi topraklarını kurtarmak adına giriştiği harekatların haklılığını dünyaya duyurmak adına sadece Azerbaycan diplomatlarına değil, uluslararası toplumun benimsediği barışçı değerlere inanan herkese önemli görev düşmektedir. Bu açıdan bakıldığında Karabağ sorunuyla ilgili alınacak tavır, uluslararası hukukun uluslararası ilişkilerde etkin ve egemen olmasını savunanlarla, haydutluk üzerine kurulu dış politikaların izlenmesini destekleyenler arasında bir turnusol kağıdı olacaktır.


Kaynakça

Aydemir, Ş. S. (2020). Suyu Arayan Adam. İstanbul: Remzi Kitapevi .

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İnternet Sitesi. (tarih yok). Ekim 11, 2020 tarihinde https://www.un.org/securitycouncil/content/functions-and-powers adresinden alındı

Caferov, N., & Aslanlı, A. (2016). Karabağ Sorununda Ateşkes ve Rusya. Ermeni Araştırmaları(53).

Çeçen, A. (tarih yok). İnsancıl Hukuk Nedir. Ekim 12, 2020 tarihinde Türk Hukuk Kurumu İnternet Sitesi: https://www.turkhukukkurumu.org.tr/sitemizde-yazilar/37-insancil-hukuk-nedir.html adresinden alındı

Derman, G. S. (tarih yok). Avrasya İncelemeleri Merkezi. Ekim 11, 2020 tarihinde https://avim.org.tr/tr/Bulten/DAGLIK-KARABAG-SORUNU adresinden alındı

Gözler, K. (2014). Hukuka Giriş. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.

Gün Gün Modern Savaşlar. (2006). İstanbul: Boyut Kitapları.

Paşayeva, G., Bağirova, I., Maliki-Aliyev, K., & Mehdiyev, F. (2013). SSCB’de Yarı-Özerkliğin Hukuki Durumu: Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Örneği. Uluslararası Suçlar ve Tarih, 69-103.

Perinçek, M. (2015). Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni. İstanbul: Kaynak Yayınları.

Dipnotlar

[1] 1991 yılında yıkılan SSCB’nin yerine geçmiştir.

[2] 1949 Çin Devrimi ile Tayvan adasına kaçan ve artık bugün dünyanın çoğu tarafından artık tanınmayan Çin Cumhuriyeti’nin yerine 1971’de geçmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, Tayvan’a fiilen (defacto) hakim olmasa da bu adayı hukuken (de jure) bir parçası saymaktadır.

[3] BM Sözleşmesi Madde 23

[4] BM Sözleşmesi Madde 23

[5] BM Sözleşmesi Madde 27

[6] BM Sözleşmesi Madde 6

[7] BM Sözleşmesi Madde 25

[8] BM Sözleşmesi Madde 24

[9] 660 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı

[10] 661, 662, 664, 665, 666, 667, 669, 670, 674 ve 677 sayılı Güvenlik Konseyi Kararları

[11] “Preamble” İngilizce “önsöz, giriş, başlangıç” gibi anlamlara gelir. Kararın girişi ve ön açıklamaları içerdiği için “Giriş Maddeleri” ifadesini kullanmak yerinde olur.

[12] “Operative” İngilizce “etkin, faal” gibi anlamlara gelir. Kararın önerdiği eylemleri ifade ettiği için bu maddeleri  “Eylem Maddeleri” olarak adlandırmak uygun olur.

[13] Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından Karabağ sorununa barışçıl çözüm bulunması adına kurulan uluslararası bir kuruluştur.

[14]İnsancıl hukuk, hem uluslararası hem de uluslararası olmayan nitelikte, silahlı çatışmalardan kaynaklanan insani sorunları düzenlemeye yönelik oluşturulmuş hukuktur.(Çeçen, tarih yok)

[15]Rayon: Türkiye’deki karşılığı ilçe olan idari birim

[16] BM Sözleşmesi Madde 9

[17] BM Sözleşmesi Madde 18

Av. Celil Aktaş

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...