Sosyoloji Tarih

Eski Türklerde “Kadın”

Hafızalardan sıklıkla silindiği ve çok çabuk unutulduğu için, bazı konuların sık sık hatırlanması/hatırlatılması gerekmektedir. Bu konulardan biri de Türklerde “kadın”ın geçmişte ne olduğu(!), şimdi ne olduğu(?)dur.

Eski Türklerde kadınlar, at binen, ok atan, kılıç kuşanan, savaşçı, yiğit kimlikleriyle görülmektedir. Aynı zamanda Eski Türklerde kadınların, devlet yönetiminde de söz sahibi olduğu, birçok mecrada kağanla yan yana durdukları, hatta karar mercii olarak yetki kullandıkları da bilinmektedir. Bu eşitlik evlenme aşamasında ve aile hayatında da geçerlidir. Kadın, kendiyle eş değerde bir erkekle evlenir, töreye göre baba da kızını isteyen denk durumdaki erkeğe kızını verirdi. Aile hayatında da erkekle eşitlik devam etmiş, ana – baba olarak; kadın-erkek çocuklardan aynı derecede sorumlu olmuştur.

Zaten kadına verilen değer yazılı kaynaklarda çok net görülmektedir. Bilge Kağan Yazıtı’nda aynen şöyle bir cümle bulunmaktadır: Türük bodun yok bolmazun tiyin, bodun bolcun tiyin, kangım İlteriş Kaganıg ögüm İlbilge Katunug tengri töpüsinte tutup yügerü kötürti erinç. “Türk halkı yok olmasın diye, halk olsun diye, babam İlteriş Hakanı ve annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinde tutup daha yukarı kaldırdılar şüphesiz.” Bu cümle Köktürklerde kadına verilen değeri tek başına göstermeye yeterlidir. Türklerde sadece baba değil; anne ve baba yan yana eşdeğerdedir ve birbirlerine bir üstünlükleri yoktur. Soyluluk için de sadece babanın soylu olunması yetmemekte, ana tarafından da soylu olunması gerekirdi. Ancak bu şekilde bir kişi tamamen soylu sayılabilirdi. (Gökalp: 2015)

Kadına kutsallık katan töreye göre, dövülmesi, horlanması veya itilip kakılması mümkün değildir ki zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum da göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın daima erkeğinin yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır. (Gündüz: 2012)

Köktürklerde, sağlam bir aile hayatı vardı. Fuhuş nedir bilmezlerdi. Evli bir kadına tecavüzün cezası idamdı. Bir genç kıza tecavüz ise, genç kız evlenmeyi kabul etmezse aynı ceza ile karşılık görürdü. Evlilikte de aranılan en büyük şart denklik şartı idi. (Özdener)

Eski Türklerde poligami-tek eşlilik vardı. Ancak bazen hanların ve beylerin gerçek eş dışında “kuma”ları bulunabilirdi. Fakat Türk töresi bu kumaları yasal eş olarak kabul etmezdi. Kumaların çocukları kendi öz annelerine anne diyemez, “teyze” diye hitap ederlerdi. Kumalar başka ilden, gerçek eş ise hakanın kendi ilindendi. Kumaların çocukları mirastan pay alamaz, gerçek eşin çocuklar mirastan yararlanabilirdi.

Boşanma Türklerde çok az olsa da keyfi sebeple baba evine dönmesi dışında kadınların boşanma hakkı vardır. Ancak bunun,günümüzde de olduğu gibi geçerli sebepleri olması gerekirdi: kocasının kötü davranması, başka bir kadınla zina yapması, cinsel sebepler gibi. Aynı durum erkek için de geçerli olup, aile hukuku kavramı altında çiftlerin eşitliği söz konusuydu. Ayrıca kadının ilk kocası için “tun beg” denmesi, kadının boşandıktan sonra başka evlilikler de yapabildiğini göstermektedir.

Eski Türk kadınlarının, mal-mülk edinme ve miras hakları da bulunmaktaydı. Kadın evlenirken getirdiği çeyizin tek sahibiydi. Bununla beraber, hatunlara özel otağlar da mevcuttu. (Ögel: 1991)

Kocanın vefatından sonra karısı, kocasının malından 1/4 almaktadır, bazı topluluklarda bu hissenin 1/5 olduğu da görülmektedir. Kızların hisseleri de 1/10 olarak tespit edilmiştir. Evlendiği zaman çeyiz alıp giden kız çocuklarının mirasta hisse sahibi olamadıkları gibi, babasından mal alarak ayrılıp müstakil bir ev kurmuş olan oğullar da mirastan pay alamazdı. Görüldüğü üzere genel hatlarıyla birkaç örnekle belirttiğimiz miras konusunda da kadının erkekten çok büyük bir farkı yoktur. Cinsiyet üzerine yapılmış haksızlık derecesinde bir uygulama bulunmamaktadır ve mümkün olduğunca kadın erkek ayrımı yapılmadan her bireye eşit davranılmaya çalışılmaktadır. (Açıl: 2016)

Gökalp (2015) gelecekte Türk ahlakının nasıl olması gerektiğine dair şöyle demektedir: “Başka uluslar, çağdaş uygarlığa girmek için geçmişlerinden uzaklaşmak zorundadır; oysa Türklerin çağdaş uygarlığa girebilmeleri için, yalnız eski geçmişlerine dönüp bakmaları yeterlidir.”

Bu cümle, “kadın” konusunda da geçerlidir. Aynı dönemdeki diğer toplulukların “kadınları”na bakıldığında yukarıda kısaca değinilen Eski Türklerde “kadın”ın değerinin çok daha iyi anlaşılacağı muhakkaktır.Kadını “bazı ihtiyaçları giderici” bir olgu olarak görmek değil; aynen Eski Türklerde olduğu gibi bir “insan”, bir “birey” olarak görmek gerekmektedir. Günümüzde yaşanan kadın katliamlarını durdurabilmek için, “yalnız eski geçmişimize dönüp bakmamız yeterli”dir! Tabii “bakmak” ve beraberinde “uygulamak” şartıyla!


Kaynakça

AÇIL, Okan (2016), “İlk Türk Devletlerinde Kadın Algısı ve Kadın Hakları”, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (RTEÜ Journal of Social Sciences) 3 : 63-72.

GÖKALP, Ziya (2015), “Türkçülüğün Esasları”, Ötüken Neşriyat.

GÜNDÜZ, Ahmet (2012), “Tarihî Süreç İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi”, International Journal of Social Science Volume 5 Issue 5, p. 129-148, October 2012.

ÖGEL, Bahaeddin (1991), “Türk Kültür Tarihine Giriş VII”, T.C Kültür Bakanlığı Yayınları/638.

ÖZDENER, Kadri Süreyya, “İslâm Öncesi Türklerde Kadının İçtimâî Yeri”.

 

Selin BAYRAK

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi

İletişim: selinsenaysoy@gmail.com , sebayrak@ogu.edu.tr

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...