DÜŞÜNCE Tarih Yaşam

İstanbul’un İlginç Sokak İsimleri

Yazar: Buket Kemiksiz (Anadolu Tarih)


Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul…

Bu şehir ki tarihi boyunca efsanelere konu olmuş, zengin coğrafyasında birçok mücadelelere sahne olmuştur. Şüphesiz İstanbul’un tarihi ile ilgili en göze çarpan özelliği Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapmış olmasıdır.

Ayrıca İstanbul, hilafetin Osmanlı İmparatorluğu’na geçtiği 1517’den kaldırıldığı 1924’e kadar İslam dünyasının da merkezi oldu. Osmanlı döneminde bilimin, kültürün ve sanatın merkezi haline gelen İstanbul; cami, sinagog ve kiliselerin yan yana yaşadığı muhteşem bir hoşgörüye kavuşmuştur.

Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul, içinde birçok semt, cadde, mahalle, sokak, meydan, park, tarihî yapılar barındırıyor. Bu yazıda, İstanbul’da yaşamayanların da en az yaşayanlar kadar ilgisini çekeceğine inandığımız İstanbul’daki en ilgi çekici sokak isimlerinin nereden geldiklerine yer verdik. Eminiz ki herhangi bir yapının önünden geçerken veya bir tabelada gördüğünüz yer ismi için “Bu isim de nereden geliyor, anlamı ne acaba?” diye içinizden geçirmişsinizdir. Şimdi merak ettiğiniz tuhaf yer isimlerinin geçmişine yolculuk yapacağız.

Dönme Dolap Sokağı:

Gündoğumu Caddesi’ni Karacaahmet Mezarlığı’na ve Tunusbağı Caddesi’ne bağlayan sokaktır. İnadiye Mektebi ve Namık Kemal sokakları ile de kesişmektedir. Sokak adını muhtemelen evlerin haremlik ve selamlık olarak ikiye bölündüğü devirlerde, erkeklerin oturduğu odayla, kadınlara ayrılan yer arasında bir çember üzerinde dönen iki gözlü dönme dolaplardan almaktadır. Bir diğer ihtimal de o yıllarda bayram yerinde kurulan dönme dolaplardan bu ismin alınması ihtimalidir. Çünkü o yıllarda tıpkı atlıkarıncalar ve salıncaklar gibi dönme dolaplar da bayram yerlerinin en gözde eğlence araçları idi. Sokağa bu adın verilmesinde bu aracın da etkisi olabilir. Gizli bir iş yaptığına inandığımız arkadaşımıza şöyle sesleniriz: “Hayrola, ne dolaplar çeviriyorsun?” İşte bu deyim, haremlik ve selamlık arasında gün boyu dönen o dolaplardan kalmadır. Yalnızca “dolap çevirme” deyimi mi? Hayır! Üsküdar’da bir sokağa adını veren “dönme dolap” da adını, sözünü ettiğimiz dolaptan almaktadır. Sokağa “dönme dolap” adının verilmesi, bir zamanlar bu bölgeye kurulan bayram yeriyle açıklanabilir. Tıpkı atlıkarıncalar ve salıncaklar gibi dönme dolaplar da bayram yerlerinin en gözde eğlence araçlarıydı.

Fodlacı Sokağı: 

Ramazan pidesine benzer biçimde ince, fazla mayalanmış özsüz hamurdan yapılan ve kolay kopma özelliğine sahip olan fodula (fodla) daha ziyade imaretlerde, saray mutfağında, İstanbul’daki diğer bazı saraylarda ve yeniçerilere ait fırınlarda pişirilir, bir kısım görevlilere maaşları ile birlikte sepet içinde istihkakına göre tayın olarak dağıtılırdı. Fodula kelimesinin nereden geldiği ve bunun ne zamandan beri pişirilip dağıtıldığı bilinmemekle birlikte Evliya Çelebi’nin bu kelimeyi -eğer bir istinsah hatası değilse- “oruç açılan yiyecek” anlamına gelen “fatûre” (فطوره) şeklinde yazması fodula kelimesinin bununla ilgili olduğunu düşündürmektedir. Bugün “fodulacı, fodlacı” tabirleri halk arasında hâlâ kullanılmakta, İstanbul Fatih’te bu adı taşıyan bir de sokak (Fodlacı sokağı) bulunmaktadır. Yine halk arasında bazı fırınlar hâlâ fodla fırını şeklinde adlandırılmaktadır.

Karyağdı Sokak: 

Eyüp ilçesi sınırları içerisinde bulunan bu sokakta eskiden Karyağdı Baba Tekkesi bulunurdu. Eskiden, bu tekkenin yukarı taraşarında, büyük kar kuyuları vardı. Bu yerler bugün mezarlık olmuştur. Tekkenin Horasan erenlerinden olup İstanbul’un fethine iştirak eden Karyağdı Baba lakaplı Horasanî Seyyid Mehmet Ali Baba (ö. 1544) tarafından kurulduğu rivayet edilmektedir. Menkıbeye göre, çok sıcak bir yaz mevsiminde kuraklıktan bizar olan halk Ali Baba’dan bir keramet göstermesini istemiştir. O da yaz mevsiminde kar yağdırmıştır. Bu sebeple Seyyid Mehmet Ali Baba’ya Karyağdırdı Baba lakabını vermişler ve bu lakap daha sonra Karyağdı Baba’ya dönüşmüştür. Bununla birlikte tekkenin yakınında bir zamanlar kar kuyularının bulunması ve yaz aylarında İstanbul’un buz ihtiyacının buradan karşılanması, ayrıca 1779 tarihli bir arşiv kaydında şahitler arasında Karcıbaşı Halil Ağa’nın yer alması münasebetiyle Karyağdı Baba yakıştırmasının buradaki kar kuyularından ileri gelmiş olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca bu düşünceyi kuvvetlendiren bir husus tekkenin bulunduğu bölgenin arşiv kayıtlarında “Karlık Bayırı” ve “Kışkırı” olarak isimlendirilmesidir. Karyağdı Baba lakaplı Es-Seyyid Mehmet Ali Baba’nın kabri, tekkenin haziresindedir. Etrafı parmaklık ile çevrili lahdinin baş tarafına elifi sikkeli, kısa ve kalın silindirik bir şahide yerleştirilmiştir. Karyağdı Baba efsanesi dilden dile dolaşmıştır. Daha sonra ise bu lakap sokağa isim olarak verilmiştir.

Misk-i Amber Sokak: 

Kadıköy’de, Kurbağalıdere’nin yanı başındaki sokaklardan birinin de adı Misk-i Amber Sokak! Ama şu tersliğe bakın ki, yazları özellikle lodoslu günlerde, dereden yükselen pis kokudan geçilmiyor! Besbelli, çok eskiden derenin iki yanında zarif evlerin, kahvelerin, gazinoların, tiyatroların sıralandığı, Neyzen Tevfik’in sabaha karşı ney üflediği o huzur dolu günlerde, derenin suyu tertemiz iken bahçelerdeki çiçeklerden de mis gibi kokular yayılmaktaymış! Ya şimdi? Her yer H2S kokuyor!

Mumhane Sokağı: 

Karaköy sahil aksına paralel uzanan Mumhane caddesi kuzeydoğuda Kılıç Ali Paşa Hamamı’na çıkarken güneybatıda ikiye ayrılarak sahile ve Karaköy meydanına uzanır. Caddenin tarihî limana yakınlığı dolayısıyla gelenekselleşmiş ticaret işlevine, son birkaç on yılda kafe, galeri, otel gibi kullanımlarla turizm fonksiyonu da eklemlenmiştir.  Eskiden aydınlanma işinde mum ve değişik lambalar kullanılırdı. Bu nedenle şehrin çeşitli yerlerinde mum üretilen ve mumhane denen yerler vardı. Mumhanelerin anısına bugün bu sokağa bu ad verilmiştir.

Mumhane caddesi barındırdığı geniş yelpazeli mimari değişkenliğin yanı sıra yüzyıllardır değişmeyen mekânsal özelliklere de sahiptir. Bu özelliklerin en önemlilerinden biri caddenin 1580 yılında tamamlanan Kılıç Ali Paşa külliyesine açılıyor olmasıdır. Bu külliye yaklaşık 450 yıllık geçmişiyle bölgenin en önemli yapılarından biridir ve bölgedeki toplumsal hafızanın önemli  bir parçası; kentsel dokunun yüzyıllardır değişmeyen sabit bir noktasıdır. Az kıvrımlı, çizgisel bir karakteri olan Mumhane caddesinde güneybatı yönünden kuzeydoğu istikametine yürürken alınan röper noktası, yüzyıllardır Kılıç Ali Paşa Külliyesi’dir. Bu rotada sokağın hemen her noktasından görülebilen bu büyük kütleli anıt, yakınlaştıkça kütlesini hissettirmekte, sokağın üzerinde mekânsal bir hâkimiyet kurmakta ve caddeye özgün bir karakter katmaktadır.

Taktaki Sokak: 

Beyoğlu Çukurcuma’da bulunan Taktaki Sokak’ın isminin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler bulunuyor. Kimileri, bu sokakta eskiden ayakkabı tamircileri yaşadığı için onların çıkardıkları “tak tak” seslerinden sokağa bu ismin verilmiş olabileceğini düşünüyor. Kimileri ise de burada toplandığı iddia edilen “Taktaki” tarikatından sokağın bu ismi aldığını düşünüyor.

Peykhane Sokak: 

Farsça olan “Peyk” kelimesinin hızlı yürüyen, haber getiren, uydu gibi anlamları vardır. Nitekim Osmanlı sarayında mesajları uzak mesafelere koşarak iletmekle görevli koşucuları çatısı altına alan bir de peyk teşkilatı bulunmaktaydı. Peykler, Osmanlı saray teşkilatında, sarayın dış kısmını oluşturan ve saray haricinde oturan Bîrun halkının müteferrik hizmet bölüklerinden biriydi. Mensup oldukları kuruluşa Peykhâne-i Hassa Ocağı denilmekte ve Peykhâne olarak adlandırılan kışlaları, Sultanahmet Cami civarındaki bugün de aynı adı taşıyan mevkide bulunmaktaydı. Peyk Teşkilatının ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber Uzunçarşılı, Fatih’in Kanunnâmesinde Peykbaşı’dan bahsedildiğinden 15. yüzyıl ortalarında mevcut olduğunun anlaşıldığını ifade etmektedir.

Peykân-ı Hassa Ocağı tören ve haberleşme amaçlı kurulmuş bir ocaktır. Ocak mensupları özellikle kamuya açık olarak yapılan törenlerde altın, gümüş, bakır, sırma, dökme ve sorguçlarla bezenmiş kıyafet ve aksesuarlar giyerek törenlerin gösterişini artırmışlardır. Ocak mensupları için mevsimine göre muhtelif kumaşlardan elbise ve aksesuar imal edilmiştir. Ocak için yapılan bütün masraflar İstanbul Duhan Gümrüğü Mukataası’ndan karşılanmıştır. Ocak mensuplarının başlarında tas denen kask ile destar-ı bendi denen sarık ve kavuk, üzerilerinde ise Musul orijinli don, Bursa orijinli entari ve İngiliz orijinli dolama bulunmaktadır. Ellerinde teber, bellerinde kuşak ve hançer, kask ve tabancalarında ise sorguç bulunmaktadır.

Koşma yeteneklerinden dolayı ilk zamanlar padişahların buyruklarını tebliğ için istihdam edilen peykler, habercilikte bir tür acele posta hizmeti görmüşlerdi. Atlı gezintilerinde padişaha atının önünde koşarak refakat etmek, hac kafilesinin dönüşünü padişaha müjdelemek de peyklerin görevleri arasındaydı. 16.-18. yüzyıllar arasında saray teşkilatındaki peyklerin sayıları 30 ila 150 arasında değişen rakamlardaydı. Peyklik teşkilatı 1828’de kaldırılmış, becerikli ve yeteneklilerinden Hademe-i Rikâb-ı Hümayûn-u Hassa adı ile yeni bir kuruluş ortaya çıkarılmıştır.

Yüksek düzeyde dayanıklılık performanslarıyla 15.-17. yüzyıllarda Osmanlı saray teşkilatında uzun mesafelerde bir tür “acele posta” görevi yapan peykler, bu görev için küçük yaşlardan itibaren hazırlanmakta ve sürekli antrenman yapmaktaydılar. Vücutça zayıf görünümlü ve çeviktiler. Seyahatnamelerde tasvir edilen peyklerin görünüş ve davranışlarından bunların uygun fiziksel niteliklerde, seçilmiş ve antrenmanlı oldukları anlaşılmaktadır. Galland’ın 1673’de Edirne’de gözlemlediği peykler, benzer fiziksel yapıları ve yaşları ile seyri hoş bir manzara oluşturuyor, yürüyüşlerindeki ahenk ve emin adımlarıyla dikkat çekiyorlardı. Padişaha eşlik ettiklerinde yalın bir koşu formuyla koşmuyor, bunu oldukça tuhaf sıçramalar ve muzip sayılabilecek bir dansla biçimlendiriyorlardı. 16. yüzyıl sonlarına kadar, koşularını daima yalın ayak gerçekleştirmişlerdi. Kızgın kumlar üzerinde çıplak ayaklarla değişik koşuları içeren antrenmanlar yapıyorlardı. Bunun neticesi olarak ayak tabanlarında neredeyse bir nal işlevi gören, çok sert, nasırlı ve hissiz bir tabaka oluşmuştu.

Osmanlı Devleti’nde uzak yerlere acele haber göndermekte yararlanılan peykler, gece istirahati nedeniyle ara vermeksizin koşabildiklerinden daha çabuk hedefe ulaşabiliyor ve daha güvenilir sayılıyorlardı. Tam günlük performansları 25-30 fersah olarak bildirilen peykler, İstanbul-Edirne arasındaki 156 km’lik mesafe için bir gün ve bir geceye ihtiyaç duyuyorlardı. Peykler, sultandan aldıkları bir buyrukla, “Savulun! Savulun!” nidalarıyla harekete geçmekte ve gece-gündüz sürekli korudukları bir hızla koşmaktaydılar. Peykler uzak mesafelere yürüyerek veya koşarak gittiği için ağızları kurudukça susuzluklarını gidermek amacıyla taşıdıkları şekerlerden yemişlerdir. Kannaturaların sadece bayramlarda alınması bayramlarda yapılan törenlerde vatandaşlara peykler tarafından şeker ikramları yapıldığını da düşündürmektedir.

Peyklerin en belirgin özellikleri ise ağızlarındaki delikli demir toplarla koşmaları. Delikli demir topun düzenli burun solunumu sağlaması ve “dalaklanma” olayı üzerinde etkili olduğu düşünülmekte. Aynı zamanda bu top, ağızdaki tükürük salgısının devamlılığını sağlaması açısından da önemliydi. O dönem ve günümüz koşucularında da gözlenen ve kesin bir çözüm getirilememiş olan “dalaklanma” veya “dalak tutması” tabirleri ile anlatılan olay büyük bir soru işaretidir. Rivayetlere göre, peyklerin küçük yaşta özel bir operasyonla dalaklarının alındığı yazılır. Dizlerinin altında bağlı bulunan çıngıraklar, sesler çıkararak yol üstündeki küçük hayvanatın kaçışarak zarar görmemesini sağlar. Bu çıngıraklar belirli bir süre sonra kudüm, tef gibi ses çıkarmaları özelliği ile Peyklerin bir nevi tam konsantrasyona geçmelerine yardımcı olmakta, belirli bir ritmi yakaladıktan sonra manevi güçlerini de kullanarak uzun süre koşabilmelerini sağlamaktaydı.

Tennure Sokak: 

Beyoğlu’nda bulunan bir sokağın adıdır. Sokağa ismini vermiş olan “Tennure”, Mevlevi dervişlerin giydikleri sema töreninin ayrılmaz bir parçası üst tarafı dar, aşağısı geniş, kolsuz bir elbisedir. Sema tennuresi ve hizmet tennuresi olarak ikiye ayrılır. Sema tennuresinin beyaz renkte olması kefeni ve ölümü simgelemektedir.

Mevlevilerde çok önemli olan giysilerden birisi de sema yaparken giyilen tennure’dir. Asıl tennure içe giyilen kolsuz ve yakasız, göğse kadar önü açık, bel kısmı dar, etek kısmı geniş olan mevsime göre beyaz ve fıstık yeşili renkte bir entaridir. Tennûre’nin bel kısmına tığ bent denilen ince bir kuşak, bunun üstüne de Elifi nemed denilen üç metre uzunluğunda ve yedi sekiz parmak genişliğinde bir kuşak sarılmaktadır. Tennure yalnız giyilmez, üstüne deste-gül denilen uzun kollu gömlek ile giyilmektedir. Deste-gül tennurenin renginde ve boyu bele kadardır. Bir de siyah renkte hizmet tennuresi denilen tennure vardır ve günlük işlerde giyilmektedir.

Yaşmak Sıyıran Sokak: 

Yaşmak, kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü demektir. Kasımpaşa’daki Yaşmak Sıyıran Sokak’ın adı, bu yokuşta sıcak havalarda bulunan kadınların etraflarını önemsemeden başörtülerini sıyırmalarından geliyor. Bizce adı bakımından en ilgi çekici sokakların başında, Kasımpaşa’daki Yaşmak Sıyıran Sokak geliyor. Bakmayın adının sokak olduğuna, aslında Şişhane’ye doğru yükselen dimdik bir yokuş! Kaçgöç devrinde, sıcak yaz günlerinde bu yokuşu tırmanmak zorunda kalan kadınlar kim bilir ne kadar bunalıyorlarmış ki, geleneği göreneği bir kenara atıp yaşmaklarını sıyırıveriyorlarmış!

KAYNAKLAR

AKIN, Sunay, “Dönme Dolap Ölçeği…”, Sabah Cumartesi, 3 Mart 2007.

AKTAŞ, Arife, Mevlana Müzesinde Bulunan Mevlevilere Atfedilen Giysilerin Model ve Kesim, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 2007.

BİLGİLİ, Bekir, Üsküdar Sokak İsimleri Tarihçesi, Üsküdar Belediye Başkanlığı Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayınları: 24, İstanbul, Kasım 2013.

CANBERK, Eray, ÖZKÖK, Rüknü, Ömür biter İstanbul Bitmez, Heyemola Yay., İstanbul, 2005.

EMECEN, Ferudun, “Fodula”, DİA, c.13, İstanbul, 1996, s.167-170.

“Karyağdı Tekkesi”, Eyüp Sultan Belediyesi, erişim tarihi: 30.05.2020.

KOÇAL, Ece, “İstanbul’un Sokak Tabelaları Konuşuyor!”, Sabah Aktüel Pazar, 30 Ekim 2004.

MADEN, Fahri, Eyüp-İdrisKöşkü’nde Bir Erenler Durağı: Karyağdı Baba-Hafız Baba Bektaşi Tekkesi”, Alevilik Araştırmaları Dergisi, sayı: 8, Ankara, 2014, s. 49-115.

ÖZLÜ, Zeynel,“Osmanlılarda Haberleşme ve Tören Ocağı: Peykan-ı Hassa”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara, 2013, s. 188-201.

ÖZORAL, Kutsal, “Rota-Mumhane Caddesi”, Mimari Tasarım ve Eleştiri, 03.06.2017.

SARRAFOĞLU, Fahri,“Osmanlı’da Hızlı Posta Servisi ‘Peykler’ Vardı”, Sarrafoğlu Kişisel Sayfası, erişim tarihi: 02.06.2020.

ŞENYAPILI, Önder, İsim İsim İstanbul, Boyut Kitapları, İstanbul, 2008.

TUTEL, Eser, “İstanbul’un Sokakları”, İstanbul, Temmuz 2004, sayı:50, s. 38-42.

YILDIRAN, İbrahim, “Osmanlı Saray Teşkilatında Haberci Uzun Mesafe Koşucuları: Peykler”, Osmanlı, cilt.5, Ed.: Güler Eren, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 1999.

İçerikler