DÜŞÜNCE

Kozmik Yasaların Bağımsızlığı

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İktisat Kürsüsü Profesörü Wilhelm Röpke’nin bir saptamasını işleyeceğiz bu yazımızda: “Hiçbir bilim burjuva bilimi ya da proleter bilimi olamaz; ve yine hiçbir bilim ulusal olamaz.” [İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 36, İstanbul 1978, Sabri Ülgener; Bilim, İdeoloji ve Marksizm]

Bu cümlenin devamı da var fakat şimdilik bu kadarını ele alacağız ve gerekirse devamını aşağıda yazacağız. Öncelikli olarak TDK Türkçe Sözlük bilim sözcüğünün tanımını nasıl yapıyor bir bakalım: “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim.” Orhan Hançerlioğlu ise Felsefe Sözlüğü’nde bilimi kısaca “yöntemli bilgi” olarak tanımlıyor.

Matematik bilimini örnek gösterecek olursak; matematik, evrenin genel bir olgusudur. İki kere iki dört ediyorsa, bu kural çağlara, ırklara, toplumlara ve dinlere göre değişmeyen bir kuraldır. Bu kural gezegenden gezegene ya da galaksiden galaksiye de değişmeyecektir. Dünyamızın çok uzağındaki bir galakside iki kere ikinin beş etmesi evrenin genel yasaları uyarınca mümkün değildir. Bizim bilimsel veya popüler bilgilerimiz zamanla değişebilir. Eski insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Ne var ki atalarımız dünyanın düz olduğuna inanıyorlarken bile dünya düz değildi. Zaman içerisinde değişen şey dünyanın biçimi değil, bizim dünyaya yönelik bilgimizdir. Dünyanın biçimini bizim bilgimiz değiştirmedi. Tam tersine, bizim bilgimizi dünyanın gerçekliği değiştirdi. Şayet ki kutsal kabul edilen bir metin dünyanın düz olduğunu söylüyorsa, metnin kutsal kabul edilmiş olması, dünyanın biçimini değiştirmeye, dünyanın yuvarlaklığını düzleştirmeye yetmeyecektir. Hiçbir bilim burjuva bilimi ya da proleter bilimi olamaz sözünden toplumsal sınıflara ilişkin bilim olamayacağını anlıyoruz. Belki ancak toplumsal sınıfların birtakım elverişli koşulları bilim adamlarının önünü açabilir. Hiçbir bilim ulusal olamaz sözü de bize ırk ve milliyet esasına dayalı bilim yapılamayacağını bildirmektedir. Bugünümüzde bilimsel çalışmaların öncülüğü Batı’dadır. Öncülüğün Batı’da bulunması yerçekimi olgusunu Ari ırkın yarattığı anlamına gelmiyor. Söz konusu sembolik elma bir Sümerlinin de başına düşebilirdi.

Kendi deneyimlerimden bir örnek vereceğim. Yakın geçmişte bir şehrimizdeki bir İmam-Hatip Lisesi’ne davet edilmiştim. Sohbet konumuz edebiyat ve kitaplardı. Öğrencilere niçin kitap okumaları gerektiğini anlatmaya koyulduğumda arka sıralardan bir öğrenci bana şu soruyu yöneltmişti: “Kuran’da her şey yazıyor. Neden kitap okuyayım?” Öğretmen kürsüsünden bu öğrenciye şöyle seslenmiştim: “Hasta olduğunda doktora gidip de reçete alıyor musun?” Alıyorum demişti öğrenci. Ben de hemen kendi tepkimi yumuşak bir sesle göstermiştim: “Doktordan reçete almana gerek yok çünkü Kuran’da her şey yazdığına göre reçete de yazıyor demektir.” Yanı başımda oturmakta bulunan okul müdürü “Metin ağabeyiniz doğru söylüyor arkadaşlar” demişti. Benim bu ufacık hayat dersim sanıyorum ki sınıftaki bütün öğrencilerin kafalarında bir soru işareti oluşmasını sağlamıştır.

Ulusal bilim olamaz çünkü ulusların kendi dogmaları vardır. Bu dogmalara tabu da diyebiliriz. Ziya Gökalp da “bilimde milliyetçilik olmaz” diyor. Kendi milletimizi diğer milletlerin üstüne taşımak tutkusuyla bilime sımsıkı sarılabiliriz ama bizim ulusal duygularımız evrenin yasalarını değiştirmez. Dinlere dayalı bilim de olmaz çünkü dinlerin de kendi dogmaları vardır. Toplumsal sınıflara göre de bilim olmaz çünkü toplumsal sınıfların kendi çıkarlarını gözeten öncelikleri vardır. Bu öncelikler daha doğru bilgiye ulaşmamızı sağlayabilirse de evrenin yasalarına müdahalede bulunamazlar. Bizler yaratıcı ve yıkıcı zekâmızla dünyaya müdahale edebiliriz, çevreyi kirletebiliriz veya çevreyi temizleyebiliriz; gelgelelim bizim müdahalemiz kozmik yasaları değiştiremez. İşte bütün bu nedenlerden ötürüdür ki örneğin İslami bilimler de olmaz. Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim üzerine çok yönlü incelemelerde bulunmak bağımsız bir bilim değildir. Kutsal kabul edilen diğer kitaplar üzerine de çok yönlü incelemeler yapılıyor. Demek ki kutsal metin incelemelerinin toplamı bir bilim dalıdır. Çünkü kutsal kitapların mukayeseli (karşılaştırmalı) incelemeleri de yapılmaktadır. Kaldı ki bir kutsal metin muhtelif disiplinler bağlamında da araştırılıyor. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Budizm, Yahudilik ve diğer inanç sistemleri disiplininin ortak adı teoloji (ilâhiyat)tır. Ve haliyle Budist matematiği, Yahudi fiziği, İslam anatomisi diye adlandırılmış bilim dalları yoktur ve olamaz da. Geçenlerde sosyal medyada tuhaf bir konu gündeme getirilmişti. Ortadoğu giyimli bir kişi canlı yayında Rahmani Psikoloji programı yapıyormuş. Ben bu programın dondurulmuş görüntüsünü alaycı bir üslupla paylaştığımda bir meslektaşım (bir yazar vatandaşımız) “ben bunda gülünecek bir şey göremiyorum” tarzında eleştiride bulunmuştu. Gereksiz bir tartışmaya yol açmamak için bu arkadaşımın eleştirisine yanıt vermemiştim. Rahmani teriminin karşıtı Şeytani’dir. Psikoloji ise bir bilimdir. Rahmani Psikoloji kavramını meşru kabul edecek olursak bu durumda Şeytani Psikoloji kavramını da meşru kabul etmek zorunda kalırız.

Kuşkusuz ki bilimi kötü amaçlar uğrunda kullanmak mümkündür. Oryantalist çalışmaların Batılı olmayan toplumlara zarar verdiğini biliyoruz. Benim kötü amaçlarla psikoloji bilimini kullanmam Şeytani Psikoloji adında bir bilim dalı olduğu anlamına gelmez. Burada suçlu olan psikoloji bilimi değil, psikoloji bilimini kötü amaçlarla kullanandır. Aksi takdirde Rahmani Parçacık Fiziği ve Şeytani Parçacık Fiziği gibi saçma sapan yerlere varırız. Bilimi bu şekilde karşıtlıklara sürüklemek düalizmdir. Evrende Tanrı’nın koyduğu yasalar ve iblisin koyduğu yasalar bulunduğunu varsaymaktır. Rahmani Psikoloji kavramının meşru olduğunu savunan müslüman yazar vatandaşımız bu tepkisiyle Tek Tanrı inancına ters düştüğünün bilincinde bile olamamıştır.

Birtakım bilimsel çalışmalar olumsuz sonuçlar doğurabilir. Genlere müdahale etmenin insanlık için iyi ve kötü sonuçları olabilir. Fakat bu çift ihtimale bakarak İyi Tıp Bilimi ve Kötü Tıp Bilimi diye iki ayrı tıp bilimi tasnifine gitmemizi gerektirmiyor. İyi amaçlı bilimsel çalışmalar ve kötü amaçlı bilimsel çalışmalar ayrımına gidebiliriz yalnızca. Alman ulusunun daha üstün ya da Türk milletinin daha üstün olduğunu kanıtlamaya yönelik birtakım bilimsel çalışmalara eğilim gösterilebilir. Fakat bu türden maksatlı çalışmalar Almanları da Türkleri de aynı bilim disiplinlerine mahkûm edecektir. Wilhelm Röpke’nin yarım bıraktığımız cümlesini şimdi burada tamamlayalım: “Hiçbir bilim burjuva bilimi ya da proleter bilimi olamaz; ve yine hiçbir bilim ulusal olamaz, yani ulusa yararlık olsun diye gerçek olmayan şeyleri söylemeye mecbur tutulamaz. Bilim adamını cebretmekle hiçbir zaman ulusun menfaatine hizmet edilmiş olmaz; bilakis bilimin zedelenmesi ulusun ziyanınadır.” Muhtelif bilim dallarını Türklüğün hizmetine koşabiliriz, bu bizim becerimize kalmıştır, ne var ki Türkler uçmak istiyor diye yerçekimi yasası özveride bulunmaz. Şayet ki Türk bilim adamları kendi ulusunun düşmanlarına zarar vermek amacıyla savaş alanında kısa süreliğine yerçekimini iptal etmeyi başarsalar bile bu bir mucize değildir; yerçekimi yasası böyle bir iptal etmeye uygun ise yerçekimi bir anlığına kaldırılabilir; ama bu kaldırma da zaten bilimsel çalışmayla mümkündür. Bir insan bir süreliğine görünmez olabiliyorsa bu onun kozmik yasaların olanaklarını kullanabildiği anlamını taşır. Bize mucize gibi görünen şey aslında kozmik yasaların sağladığı olanaklardır. Kimi kozmik yasaları henüz bilmiyor olabiliriz. Bizim henüz bilmiyor olmamız o yasaların bulunmadığı anlamına gelmiyor.

Metin Savaş