İsmail Gaspıralı Bey, bazı kaynaklara göre 8 Mart bazı kaynaklara göre ise 21 Mart 1851’de Kırım’da babası Mustafa Ağa-Bey ve annesi köklü bir aileye sahip olan Sultan Fatma Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Gaspıralı soyadını Gaspıra köyünün ileri gelenlerinden oldukları için almış oldukları bilinmektedir. İsmail Bey’in doğumundan sonra, ailesi Bahçesaray’a taşınmıştır. İsmail Bey yaşamının ilk on yılını burada geçirmiştir.
Öğrenimini bir süre mahallesindeki okulda devam ettirse de sonrasında Akmescit Erkek Gimanzuyum’unda sürdürmüştür. Mezuniyetinin ardından başta Voronej sonrasında ise Moskova Askeri Okulu’na devam etmiştir. Moskova’dayken Rus fikir hayatını, milliyetçiliğini ve politik akımları tanıma fırsatı bulmuştur. Böylece birçok fikir adamını da okumuştur. Bu kişilerden Belinski ve Herzen’den oldukça etkilenmiş olup aklına Rusya’daki Türklerin milliyetçilik fikirlerini açığa çıkarma düşüncesi gelmiştir.
Yakın arkadaşı Litvanya Tatarı olan Mirza Davud ile Türkiye’ye giderek Girit’te savaşan Türk ordusuna katılıp yardım etmeyi düşünmüşlerdir. Ancak gerekli olan belgeler (pasaport vs.) olmadığı için evlerine gönderilmişlerdir. Bu olaydan sonra ise askerî okuluna dönmeyip bir süre Zincirli Medresesi’nde Rusça öğretmenliği yapmıştır.
Kırım’dan 1872 yılında ayrılıp Paris’e gitmiş ve buradaki iki yılda Babalar ve Oğullar, İlk Aşk gibi romanları ile tanıdığımız İvan Turgenyev’in yanında asistanlık dahil birçok işle meşgul olup geçimini sağlamıştır. İsmail Bey’in en baştan beri Osmanlı zabiti olabilmek gibi bir hayali vardı. Bunun için de İstanbul’a taşınabilme planları yapıyordu. Fakat İstanbul’daki eşten dosttan bunun ancak Fransızca öğrenmesi şartıyla mümkün olabileceğini duymuş ve bunun için Fransa’ya giderek Fransızcasını geliştirmiş ve tüm çabalarına rağmen müracaatı reddedilince tekrardan Kırım’a dönmek zorunda kalmıştır. Bu sırada çok fazla bilginin olmadığı kısa bir evliliği gerçekleşmiştir. Sonrasında, ikinci evliliğini sanayici olan Akçuralardan İsfendiyar Bey’in kızı Zühre Hanım ile evlenmiştir.
Zühre Hanım’ın Yusuf Akçura’nın halası olması münasebetiyle Türk aydınlarının iki yüce ismi artık bir araya gelmiş ve hısım olmuşlardır. Bazı tarihlerde (1875-1878) elimizde çok az bilgi mevcuttur. Yusuf Akçura’nın ifadesine göre: “O, bu yıllarda fiilen çalışmadı, milli hayatı derinlemesine tetkik etti.”[1]
Başka bir kaynak ise, bir okulda Rusça dersler verdiğinden hem hitabetiyle hem de yaratılış itibarıyla ve Türkçülük bilinciyle kahvelerde olsun, insanların toplu şekilde bulundukları alanlarda olsun gazete ve dergilerden tercüme çevirilerle çevresindeki birçok insanın gönlünü fethetmeyi başarmıştır. Yine Yusuf Akçura onun için “fevkalade yaratılmış” bir insandır diye bahsetmiştir.[2]
TÜRKÇÜLÜK FAALİYETLERİ
Gaspıralı Bey tüm Türklerin rahatça kullanabileceği, konuşup anlaşabileceği müşterek bir lisanın olması gerektiğini düşünüyordu. Bunun için de yazar, şair, gazeteci yani tüm aydınların hemfikir olması gerekiyordu. Elbette ki Çarlar boş durmuyor, Türk boylarının olsun Türk dilinin olsun bir araya gelmemesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Amaç, dili de dini de asimile etmekti.
İsmail Bey de bunun farkında olduğu için hep “sü uyur, düşman uyumaz” düşüncesiyle hareket etmiş, ihtiyatlı davranmıştır. Hedefe ulaşabilmek için –Rusya Türkleri arasında İslamiyeti doğru bir şekilde aktarabilmek, Rusya’daki Türkleri birleştirip milli bilinci uyandırmak, Osmanlı Türkçesini (ortak bir Türkçe) yayabilmek- sakin ama kararlı adımlar atılması taraftarı olmuştur.
Sloganı daima “Dilde, Fikirde, İşte Birlik”tir. Öyle ki Türkçülüğün adını anmadan en güzel şekilde Türkçülük yapmıştır. Çünkü Rus hükûmetinin dikkatini çekmemelidir. Gaspıralı için Türk ve Müslümanlık etle tırnak gibi ayrılmaz, ayrılamaz bir bütündür. Halkların kaynaşması için Müslümanlık bilinci şarttır. Türk’ü ezen, hafife alan olduğundan aşağı gösteren zihniyete düşman olmuştur. Türkler üzerinde milli şuurun uyanmasına zemin hazırladığı gibi Osmanlıda da ses değil yankı olmuştur.
Türklük üzerine yaptığı çalışmalardan sadece biri olan “Türkistan Uleması” adlı eseri ile de Türklerin ne kadar değerli bir millet olduğunu bir kere daha gözler önüne sermiştir.
Hayatı hep soru-cevap üzerine geçen İsmail Bey Gaspıralı sürekli Türklüğün, Türk dünyasının, Türk dilinin içinde bulunduğu durumdan ne zaman kurtulup yükselişe geçeceğini düşünmüştür. Buna cevap olarak da uyuyan halkı uyandırma, örümceklenmiş olan zihinleri değiştirme, milletin hâlinden haberdar olma, çok dinleyip az konuşma, dili yabancı kelimelerden arındırma olarak nakletmiştir.
TERCÜMAN GAZETESİ
Gaspıralı Bey’in fikirlerini ortaya koyabileceği bir yayın organına ihtiyacı vardı. Bu yoldaki birçok mücadelesi yanıtsız kalsa da asla pes etmemiştir. Tüm zorlukları yenip sonunda 1883’te gerekli izinleri alarak “Tercüman” adıyla bir gazete çıkarmıştır. Gazete milli bilinç üzerinde çok fazla tesir etmiştir.
Türk dünyasında ve Rusya’daki Müslümanların birlik ve beraberliği adına bir yazı dili oluşturulması gerekiyordu. Bu dil de gayet sadeleştirilmiş bir Osmanlı Türkçesi idi. Dil Kırım’dan Türkistan’a, Kazan’dan Kafkasya’ya kadar tüm Türk dünyasında rahat bir şekilde anlaşılmaktaydı. Zaten gazetenin her sayfasının bir kısmı Türkçe bir kısmı da Rusça olacak şekilde yayımlanmıştır.
Türkçe kısmı “Tercüman”, Rusça kısmı “Perevotçik” olarak geçmektedir. Şöyle ki Tercüman’ın ilk zamanlarında 320 kadar alıcısı varken İsmail Bey’in sonsuz gayretleri ile bu sayı altı binlere kadar çıkmıştır. Gazete özellikle Kırım ve Azerbaycan aydınları tarafından büyük ilgi görmüştür. Resmen Kırım’da doğan ikinci güneş olmuştur. Hatta aydınlardan biri olan Osman Akçoraklı bu gazete için “Tercüman bizim millî edebiyat, millî maarif, millî tarihî ceddimizin hâzinesidir.”[3] demiştir. Artık Rusya Müslümanlarının en etkili iletişim aracı bu gazetedir. Sonrasında abone sayısı on binlere kadar ulaşır.
Gazetenin böyle uzun ömürlü olmasındaki en büyük sebeplerden biri de temkinli davranılmış olup Rus hükûmetini kızdıracak kelimelerden uzak durmaktı. Gazeteyi o kadar çok sevmişlerdir ki İsmail Bey vefat ettiğinde bile 30 gün boyunca yas tutulmuştur. Ama maalesef uzun yıllar (altı yıl) Osmanlı ülkesine girememiş istibdadın kalkması ve Gaspıralı’nın gayretleri sonucu sansür kaldırılmış gazete yayın sürecine kaldığı yerden devam etmiştir. İlk sayının içeriğinde şu kısımlar mevcuttur: İdareden, yüz yıl başı, Rusya’da Matbuat-ı İslamiye, Munacaat (İdareye Mektuptan), Ahbar-ı Mahalliye, Ahbar-ı Dahiliye, Ahbar-ı Hariciye, ilanat.
Kısacası bu gazete 1905 yılına kadar Rusya’daki Türklerin uzun soluklu tek gazetesi olmuş tam 35 yıl boyunca yayın hayatına devam etmiştir. Bir bakıma şöyle de denebilir ki Rusya Türkleri, Türklük bilincini Gaspıralı Bey’e borçludur.
Özetlemek gerekirse İsmail Gaspıralı Bey dünyaya geldiği dönem ve coğrafyadaki sıkıntıları görmekle kalmamış bu sıkıntıların çözümüne çare ararken Türkçülük fikrini zihin dünyasında olgunlaştırarak bütün Türk halklarının sorunlarına çare olarak görmüştür. Bu çareyi “Dilde, fikirde, işte birlik.” söylemi ile ilkeselleştirirken yayımladığı Tercüman Gazetesi ile esir Türklere, ortak bir alfabe/lisan birliğine dikkat çekmiş ve bir anlamda makro düzeydeki ilk kültürel Türkçülük hareketini başlatmıştır. Ortaya koyduğu ilke, Türkçülere ufuk olmaya devam etmektedir.
KAYNAKÇA
1.https://www.tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2020/03/14_Yal%c3%a7%c4%b1ner-G%c3%bcnd%c3%bcz-N.-Gasp%c4%b1ral%c4%b1-%c4%b0smail-Bey-ve-Dilde-Birlik.pdf
2.https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1070284
3.https://islamansiklopedisi.org.tr/gaspirali-ismail-bey
4.Devlet Nadir, Gaspıralı İsmail, Türk Büyükleri.
5.Hablemitoğlu Necip, Gaspıralı İsmail.
6.Dergi Türkiz, Sayı 17.
[1] Akçura: Aynı eser, s. 339, Kırımer: Aynı yerde, s. 20.
[2] Yusuf Akçura: aynı eser, s.337.
[3]Osman Akçoraklı: Milli Hâzinemiz. Tercüman, nu: 202, 1915 Bahçesaray,
Kınmal: Kınm Türkleri’nin Millî-Kurtuluş Hareketi. Dergi, sayı: 47, s. 63, 1967, Münih.
Yorumla