Dil DÜŞÜNCE TOPLUM

Turukkular Üzerine Birkaç Düşünce

Bilim kitapları ve makalelerinde en tehlikeli ifadelerin, “Eldeki verilere göre…”, “Bilginlerin düşünceleri doğrultusunda…”, “Deliller gösteriyor ki…”, “Hiç kuşku yok ki…” gibi ifadeler olduğunu düşünürüm. Bu ifadelerin bir kısmı doğruyu gösteriyor olabilir. Diğer yandan bu ifadelerin birçoğunun içi boştur. Oysa bilimsel çalışmalarda hissiyat, genel kanaat ve şahsî kanaat birbirine karıştırılırsa ortaya çarpık sonuçlar çıkabilir, okuyucuların kafası karışabilir.

Peter B. Golden’ın “Türk Halkları Tarihine Giriş” isimli eserinden küçük bir örnek vereyim. Golden, Altay ve Hint-Avrupa dil ilişkilerini incelerken birtakım kelimelerin kökenlerini Hint-Avrupa dillerine bağlar. “Elma” sözcüğünü alır, “Türkçesi amlu biçiminden ödünçlenmiş olmalıdır” der. “Bu kelimelerin alınış kaynağı ve Altaycaya giriş tarihi belirsizdir. Ancak, Hintçe, İranca ve Toharcaya atfedilebilecek aynı eskilikte diğer kelimeler de vardır” der. Burada şu iki soru sorulabilir:

1- “Amlu” kelimesini ödünçleyen taraf neden Türkçedir? Türk coğrafyasında elma mı yoktu? Oysa Türkistan, özellikle Kazak bozkırları elmanın ana vatanı kabul edilir. Üstelik bazısı ekşi bazısı tatlı bir meyve olan elmayı “am / em” sözcükleriyle ilişkilendirmek, sonuna Türkçe “-lı, -li, -lu, -lü” getirmek de pek âlâ kolaydır. Golden, “ödünçlenmiş olmalıdır” diyor ama analizini paylaş(a)mıyor.

2- Elma ve at sözcüklerinin alınış kaynağı ve tarihleri belirsizse Golden’ın kanaatinin neye dayandırıldığını merak etmemek elde değildir. Daha sonra “Hintçe, Toharca, İranca”ya atfedilebilecek kelimelerin de hangileri olduğunu, tarihlerini ve ödünçleme üzerine analizi okuyamıyoruz fakat anlaşıldığı kadarıyla Golden, kendinden emindir.

Eğer Golden gibi düşünenlere “Elmanın ana vatanı neresidir?” diye sorarsanız size “Bir zamanlar bizim yaşadığımız, sonra gelip bizden medeniyet öğrendiğiniz Orta Asya” diyeceklerdir. İşin kilit noktalarından birisi budur, zira “Bütün dünya Türk mü?” ezber sorusunu soranlar, Türklerden boşalan veya boşaltılmak istenen noktalara neden istisnasız olarak Hint-Avrupalılığın yerleştirildiğini sormazlar. Bütün dünyanın Türk olduğu tezinin anti tezi bütün dünyanın Hint-Avrupalı olduğudur. İşte, tüm dünyanın belleğini alt üst edip zihinleri kaosa sürükleyen hassas nokta budur.

“Elmanın ana vatanı neresidir?” sorusuyla ilgili verdiğin farazi cevabı destekler nitelikte bir örnek de Barthold’tan verelim. Vasiliy Barthold’un “Geçmişte Türkistan” isimli makalesini incelerken kafasında bir “üstün ve alçak medeniyetler” düşüncesi olduğunu anlamanız zor olmayacaktır. Öyle ki makalesini çeviren ve yakın zamanda kaybettiğimiz rahmetli Ahsen Batur dahi dipnotlarla tepki göstermekten kendini alamaz. Barthold’un adı geçen makalesindeki anlayışı özetle şudur (asıl konumuz bu olmadığı için ayrıntıya girmiyorum): Grekler gelir, Orta Asya ve çevresinde medeniyet kurar. Bu medeniyet yüksek bir medeniyettir. Onlarla aynı kültür ve soy dairesi içinde olan İranlılar, Grekler kadar olmasa da iyi bir medeniyete sahiptir. Buna karşın “göçebeler” öyle değildir. “Göçebeler” sonradan gelmişler, ne öğrenmişlerse onlardan öğrenmişlerdir. Hatta Doğu Romalı elçilerin Türk Kağanlığının çadırına gelip gördükleri görkem, Türkler tarafından değil de Orta Asyalı İranlılar tarafından yapılmış “olmalıdır”.

Neden? Cevabı ve analizini Barthold da paylaş(a)maz. Araştırmacıları başta olmak üzere Batılıların ustalıkla yaptıkları şey, Hint-Avrupa / Aryan ırkçılığını bilim ve hümanizm üslubu ardına gizleyip bilinçaltına “aşağı medeniyet / üstün medeniyet” anlayışını hâkim kılmaktır. Bunu anlayışı acemice yaşayanlar Naziler ve Adolf Hitler’di[1]. Kendilerini gizlemiyorlardı.

Turukku Üzerine Birkaç Düşünce

Türk adının geçtiği en eski kaynak söz konusu olduğunda çoğunlukla şunların ayırdına varılamadığı görülür:

1- Türk adının geçtiği ilk Türkçe kaynak başkadır, Türk adının geçtiği ilk Çince, ilk Farsça, ilk Arapça, ilk Batılı vs. kaynak başkadır.

2- Türk adının ilk defa ortaya çıkışı, bir topluluğun adı hâline gelişi ve sonra (muhtemelen böyle oldu) Türk dünyasının ortak adı hâline gelişi ilk maddede yazdıklarımdan başkadır.

Çok yalın bir gerçektir: Bir milletin meydana gelişinde çeşitli süreçler olur. Millet meydana gelirken son derece doğal olarak siyasî, iktisadî, coğrafî, dinî, ırkî etkenler söz konusu olur. Bu noktada Golden’ın bahsi geçen kitapta yaptığı boyların meydana gelişine dair yorumları isabetlidir ve bizi aynı zamanda Turukku meselesine götürür. Bu yazıda bu konuya da değineceğim.

Çeşitli kaynaklarda adı “Turukku krallığı” (Turukkaeans / Turukku kingdom) olarak geçen topluluğu “krallık” olarak adlandırmayacağım çünkü tabletlerin verdiği bilgilere bakılacak olursa Mezopotamya’daki krallıklardan ziyade boylar birliği hâlinde yaşadıkları anlaşılıyor.

1933-1939 yılları arasında Fransız Arkeoloji Enstitüsü tarafından yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan antik Mari şehrinde birçok tablet ele geçmiştir. Mari şehri, Fırat’ın batısında yer almaktadır. Tabletlerde bahsi geçen halklardan biri de doğuda Zağros Dağları (ki şahsî kanaatimce bunların asıl kaynağı Zağros’un doğusu, Batı İran’dı) batıda Fırat’ın batısına kadar olan bölgede boylar hâlinde yaşamış Turukkulardır.

Toharca ve Tohar halkıyla ilgili kıt bilgileri kesin sonuçlara vardırabilen Batılı zihni, Türk adının eskiliği konusunda son derece nazik davranmaktadır. Bu nazik bakış açısına göre “Turkae”, “Türraget” gibi isimler Türk adının eskiliğine dair yetersiz verilerdir. Onların üstüne “Turukku”yu da ekleyip “Yeter mi?” diye sorarsanız önce bu toplulukla ilgili bin türlü farazi söylemiş aşmanız gerekecektir.

Öncelikle Yusuf Kılıç, Hüsrem Çelik, Cemal Yılmaz’ın “Turukkular (Çivi Yazılı Kaynaklar Işığında” makalesini okumanızı rica edeceğim. Turukkular üzerine ayrıntılı bilgi veren bu kaynaktan hareketle maddeler hâlinde görüşlerimi aktaracağım.

1- İlk olarak topluluğun adı kaynaklarda “Turuk”, “Turuku”, “Turuki”, “Turukki” biçimlerinde yer alır. Bu adı “Türk”, “Türük”, “Türki”, “Tork” ile ilişkilendirmek hakkımızdır. Burada ispat çabası olmasında gerekenler, herhangi bir ilişki olmadığını düşünenlerdir.

2- Yabancı araştırmacılar arasında Turukkuların “semitik halk” olduğunu ifade edenler vardır. Ne var ki bu da “Semitik” deyip geçmekten ibarettir. Nedenini bilmiyorum.

3- Ermeni araştırmacı Sjur Papazian da Turukkular için Sami bileşenlerinden ibarettir, diyor. O bileşenleri merak ediyorum ama bulamıyorum. Eğer yazılı kaynaklarda geçen Turukku krallarının ve yöneticilerin adları ya da unvanlarına, şehir adlarına dayanarak söylenen bir şeyse -ki yine çok zor- “eyvah” demek gerekir. Nitekim bu sefer tarihte Türk kalmayacaktır. Doğu Roma kaynaklarındaki “Khazi”, “Gazi” olmaktan çıkıp Türklüğünü yitirecektir. Dahası Çin kaynaklarındaki şekliyle Türk’ün kendisini de Türklükten çıkarmamız, adı Çin kaynaklarında Çince şekliyle geçen atalarımızı Çinli saymamız gerekecektir.

4- Kaynaklarda çok net bir biçimde bu halkın son derece savaşçı oldukları, şehirleri yağmaladıkları anlatılmaktadır. Hatta Turukkulara düşman olan krallardan biri, kaybettiği şehirlerden birine giren Turukkuların erzağını ve teçhizatını yaktırdığını ifade etmektedir ki bu durum bende sabotajla görevli casus veya casuslar kullandığı kanaatini uyandırmaktadır. Buradan da şehir yaşamına alışık olmayan Turukkuların şölende olduklarını, esridiklerini ve sabotaja maruz kaldıklarını düşündürmektedir. Bu farazi düşüncenin size hangi milleti hatırlattığını sormayacağım.

5- Asıl mesele ise bu halkın göçebe olup olmadığıdır. Kaynakların çoğundan yerli ve yabancı araştırmacıların çıkardığı sonuca göre Turukkular göçebedir. Buna karşın şehirlerde yaşadıklarına dair de kanıtlar vardır. Papazyan bunu, onların Türk olmadığı sonucuna bağlayarak “karmaşık bir sistem” olarak nitelendirir. Oysa tam bu noktada Türklerin yapısına ulaşıyoruz. “Şehir bizi bozar” deyip şehirden kaçanlar, şehre yerleşip benliğini unutanlar, şehre yerleşip yozlaşmaya uğramayanlar ve nihayet direkt şehir kuranlar… Hepsi Türk’tür. Kaynaklardan Turukkuların yapısına dair şu iki sonuç çıkmaktadır: Ya Turukların bir kısmı şehirli bir kısmı göçebeydi ya da bir dönem göçebe oldukları coğrafyada daha sonra yerleşik hayata geçtiler.

6- Wikipedia’nın Türkçe sayfası Turukkular hakkında çok yetersiz bilgilere sahiptir. Buna karşın İngilizce sayfasında daha fazla bilgiye erişilebilmektedir. Wikipedia’ya bilgileri giren yabancı yazarlar, onlardan “Dağ insanı”, “yaylalılar” gibi sıfatlarla söz edildiğinden bahseder.

7- Turukkuların asıl insan kaynağının Batı İran olduğu, Zağros’un sur gibi kullanıldığını düşünüyorum. Bir zamanlar eski Türklerin “Kögmen” dedikleri Sayan Dağları Türkler için sur görevi görüyordu. Benzer bir yaşam tarzı söz konusu olabilir.

8- Bir topluluğun Türklerin atası olmasıyla adının Türk olması başka şeylerdir. Bunları birbirine karıştırmak ciddi hatalara neden olmaktadır. Mesela Elamlar için “Bizim atalarımız mı?” sorusunu sorabiliriz. Aynı soruyu Subarlar hatta Hurriler (Hurri / Gurri / Guzi) için de sorabiliriz. Çok eski devirlerde Türk adı olmayabilir veya kullanılmamış olabilir. Turukkular için söz konusu olansa Türk olup olmadıklarıdır.

9- Türk adının eskiliği konusundaki bilgiler artık güncellenmelidir. Bilim dünyası Demokritos’un modelinde kalsaydı veya onu eski bulup yok saysaydı bugünkü teknolojimizin ancak çok az bir kısmına sahip olabilirdik. 552’de diretmenin, “Turkae”, “Türraget”, “Türküt”, “Turukku” denilince çekingen davranmanın bilime uygun bir tarafı yoktur.

10- Ermeni bir yazar hiç çekinmeden Turukkulardan yola çıkıp Togarma, Arma, Armania gibi alakasız sonuçlara varabilmekte, eski Hint efsanelerinden Aryan hikâyelerini alıp kendince tarih yazabilmektedir. Yeni bir bilgi ortaya çıktığında herkes kendince bir sonuca varmak ister. Biz neden çekinelim? Neden geri kalalım? Doğrusu, bağnazlık, eskimekle kalmayıp çürümüş bakış açılarında diretmek ve “Gerçeğin ne faydası olacaktır” diye sormak, bunu da bilim maskesi giyerek söylemektir.

Evet… Batılı olmanın geçmiş sömürge dönemlerinden gelen avantajıyla zihinlere emreden, “olmalıdır”, “değildir”, “faşistliktir” gibi ifadelerle insan zihnini karmaşaya iten araştırmacıları bir defa sorgulamak, insanlık için yaratılan sanal dünyayı temelinden sarsmaya yetecek ilk adımdır.

Hiç öyle gücenmeye, çekinmeye, kaygılanmaya, dışlanmaktan korkmaya gerek yok. Bilimsel jargonun değil aklın getirdikleriyle hükme varmak gerekir ki akıl; göçebe, savaşçı bağımsızlığına düşkün Turukkuların Türk olduklarını söylemektedir.

Türklerin türeneğini ararken bu halka değinmemek, tüm türenek ve ana yurt araştırmalarını sekteye uğratacaktır.

 

Yararlanılan Kaynaklar 

Yusuf Kılıç, Hüsrem Çelik, Cemal Yılmaz, “Turukkular (Çivi Yazılı Kaynaklar Işığında” Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 11, Mayıs 2017, ss. 58-75.

Papazyan’ın yazısı için: https://aratta.wordpress.com/2013/11/30/turkic-peoples-name-etymology-2/

Wikipedia’daki ilgili sayfa: https://en.wikipedia.org/wiki/Turukkaeans

Yabancıların bakış açısını merak edenler için bir forum başlığı: https://historum.com/t/turukkum.78638/

Ayrıca bknz. Haluk Berkmen, “Turukku Kavmi”, https://studylibtr.com/doc/884738/turukku-kavmi—haluk-berkmen

[1] “Adolf” adı “athal” + “wolf” kelimelerinin birleşimine dayandırılır. “Atakurt” gibi bir anlamı vardır ama biz yine de “athal” ve “ata” sözcüğünü Türkçe kabul etmeyip önce hepimizin Adem ve Havva’dan geliyor olmasına sonra üstün Aryan ırkına bağlayalım ki bilimsel olalım.

İçerikler

Yusufhan Güzelsoy

Manisa Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Öğrencisi

Yorumla

Yorum yazmak için buraya tıklayın...