DÜŞÜNCE

Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi’nin 18. Sayısı Yayınlandı

“Türkçe ile bilim yapılabilir mi?” sorusu, maksatlı olsun safça olsun, günümüzde tümüyle gereksizdir. Başka gereksizliklerden olduğu gibi, bu sorudan da kurtulamıyoruz. Takıntılarımız var. Ezberlerimiz var. Halkın böyle takıntıları da sıkıntıları da olmadığına ve yüzyıllardır kendi dilini kullandığına göre sıkıntı “okumuş”lardadır. Yarı aydın, okumuşların en tehlikelisidir. Çünkü bunlar, kendi bildiklerinin doğruluğundan asla şüphe etmezler. Onun için de her zaman ve her ortamda kolayca konuşurlar. Türk dili konusunda konuşabilmek için bir bilim adamı günlerce hazırlanır ama, bir yarı aydın ayak üstü ahkâm kesebilir. Bunların Herhangi bir kitap ya da makale okuması gerekmez.

Ömrü dilbilimi araştırmalarıyla geçmiş, Türkçenin gücünü anlatmak için cilt cilt kitaplar yayımlamış bir bilgin olan Prof. Dr. Doğan Aksan diyor ki: “Elli yıldan uzun bir süreden beri, dilbilimin ışığında Türkçeye eğildikçe, anadilimizin zenginlikleri, anlatım gücü ve incelikleri, günden güne beni daha çok şaşırtmaya ve hayranlığımı artırmaya başladı. Evet, yabancı dillere tutkunluğumuz ve yüzyıllar boyu kendi dilimizi küçük görerek ona, gereken ilgiyi göstermememizden ötürü, kimi kavramlarda eksikliklerimiz ve dili yozlaşmaya götüren tutumlarımız oldu. Bugün de aynı yöndeki kimi gelişmelere tanık oluyoruz. Ama, dilimizin geçmişine, günümüz Türkçesinin derinliklerine eğilenler, ne engin bir deniz karşısında bulunduklarını kolayca anlayacaklardır.”

Doğan Hoca’nın bu sözleri, Türkçeye karşı beslediği büyük saygı ve sevgiyi ifade ettiği gibi, bilim adamının bilimsel kavrayış sağlamlığını da bünyesinde taşıyor. Türkçenin yetersizliğini ileri sürebilenlerde bunların hiçbiri yoktur. Türkçe ile Türklük arasındaki sıkı bağ, Türk’üm diyemeyenler için eskiden beri sorun olmuştur.

Türkçe ile bilim yapılamayacağını ileri sürenler Fuat Köprülü’den, Mümtaz Turhan’dan, Süheyl Ünver’den, Erol Güngör’den, Mithat Enç’ten, Hilmi Ziya’dan, Süleyman Hayri Bolay’dan, Uzunçarşılı’dan, Agâh Sırrı’dan, Oktay Sinanoğlu’ndan ve daha yüzlerce Türk bilgininden bir makale okumuşlar mı acaba? Onların hepsi Türkçe yazdılar ve kütüphanelerimizde boy boy kitapları var. Saydığımız isimlerden sadece Köprülü’nün dünya üniversitelerinden görmüş olduğu saygı bile, Türkçenin bilim dili olduğunu kabul için yeterlidir.

Türkçenin bilim dili olarak yetersiz olduğunu ileri sürenler, Osmanlı dönemi Türkçesinin terk edilmesiyle “bütün düşünme setlerimizin yok edildiği”ni de savunuyorlar. Türk düşüncesi, destan devirlerinden bu yana Türk diliyle yaşayagelmiştir. Yesevi’den Yunus’a, Dedem Korkut’tan Nasrettin Hoca’ya, Abay’dan Mehmet Akife basamak basamak gelişen Türk kültürü ve düşüncesi, “düşünme set(!)lerimizin yok olmadığını” gösteriyor.

Ziya Gökalp, Cumhuriyet kurulmadan önce, “Güzel dil Türkçe bize / Başka dil gece bize / İstanbul konuşması / En saf, en ince bize” derken, Türkçenin aydınlığını yakalamamız gerektiğini hatırlatıyordu. Geniş kitlelerin rahatça anlayabildiği bir Türkçe, bilimsel bazı terimler bir yana, yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Türkçe esaslı bir bilim dilidir, bunda kuşku yok. Türkiye’de yüzlerce bilim dergisi çıkıyor ve bunlarda “Türkçe yazılmış” binlerce ciddi makale var. Uluslararası Beşerî Bilimler ve Eğitim Dergisi olarak biz de kaç yıldır çok ciddi makaleler yayımlıyoruz. Türkçe düşünüyoruz, Türkçe düşünenlerin sesi olma çabasını sürdürüyoruz. Dilimiz, atalarımızın bize armağan ettiği meşaledir; ona sahip çıkmalıyız.


Yeni sayımızla karşınızdayız. Azarlarımız düşünüp yazmaya, dergi ailesi olarak biz de yayımlamaya devam ediyoruz.

Bu sayının yazarlarına, hakemlerimize, çalışma arkadaşlarımıza teşekkürler. Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle.

Prof. Dr. Saadettin Yıldız

Editör

Dergiye erişim için tıklayınız: Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi