Kitap

Bir Kebikeçin Okuduğu Kitaplar: “OBLOMOV”

Yazan: Füsun MENŞURE

Rus Edebiyatının önemli yazarlarından İvan Aleksandroviç Gonçarov 1812’de Simbirsk’te doğmuş, 1891 yılında Petersburg’ta ölmüştür. Varlıklı bir ailenin çocuğudur. Eğitimini Moskova ve Petersburg üniversitelerinde tamamladıktan sonra bir süre devlet görevlisi olarak çalışır. Sekreterliğini yaptığı bir Rus Amiralle Japonya’ya seyehati onun hayatındaki en önemli olaylardan biridir. Yaklaşık üç yıl süren bu geziyi Fregat Pallada adlı kitabında anlatır.

Yaşadığı dönemde Rusya’da sanayileşmenin etkisiyle değişen toplum yapısını oldukça akıcı bir dille aktarmayı başarmış önemli yazarlardandır. Soylular sınıfının, geleneklerle, yenileşen iş dünyasının hızlı ve pratik tutumu arasındaki çelişkileri romanlarının temel konusunu oluşturur. Obiknovennaya İstoriya, 1847, (“Olağan Bir Öykü”); Fregat Pallada, 1856; Oblomov, 1858, Obriv, 1869, (“Uçurum”) romanlarıyla tanınır.

Yazar, onu üne kavuşturan eseri Oblomuv’u aslında 1846 yılında bir dergide “Oblomov’un Rüyası” adlı bir öykü dizisi olarak yayınlamaya başlamıştır. Öykülerde Oblomovka adında bir yerin üzerinden Rusya’nın taşrasını bütün ayrıntıları ile anlatmaktadır. Gonçarov, sonraki yıllarda bu öyküleri büyük bir eserin parçası haline getirir ve 1857’de “Oblomov” bir roman olarak yayınlanır. Öte yandan “Hayırlı bir Hata” adlı öyküsü de romanın habercisi niteliğindedir. Öykülerle kurguladığı dünya ile adım adım romana ulaşmış, sadece bir ay gibi bir sürede yazdığı roman, gerçekte on yıllık bir süreçte şekillenmiştir.

Köleliğin kaldırılmak üzere olduğu, kapitalizmin batıdan bütün dünyaya yayılmaya başladığı ve Rusya’nın da bu değişim sürecine girdiği yıllarda yayınlanan Oblomov romanı, Rusya’da neredeyse herkes tarafından okunmuştur. Oblomov, Rus insanının temsilidir. O dönemin Rusya’sı, batılı ülkeler gibi değildir. Avrupa’da büyük sınıf mücadelelerinin yanı sıra bilim, teknoloji, kültür ve ekonomi sürekli ve hızlı bir ilerleme içindeyken doğu geri kalmıştır. Bu hızlı ilerlemenin sonucunda batı insanı çalışmayı bir yaşam tarzı, hatta erdem kabul etmişken, Rusya toplumsal yapı farkı yüzünden hiçbir zaman böyle bir dinamizme sahip olamamış, sanayileşmeyi ve ülkeyi değiştiren bütün ideolojileri batıdan ithal etmiştir.

İvan Aleksanroviç Gonçarov’un Oblomov’u bu toplumsal dönüşüm sürecinin özetidir. Kitapta, Rusya’nın değişmekte olduğunu fark edip babasından kalan arazisini kahyasına devreden İvan İlyiç Oblomov’un büyükşehire göç edişi anlatılır. Köyden gelen parayla tembellik içinde yaşayan Oblomov değişime ayak uyduramaz. Giderek bilinçli bir tembellik, şuurlu bir atalet durumunu yaşam biçimi haline getirir. Hiçbir şey yapmadan sürekli uyumak, her şeyi ertelemek temel davranış şekli haline gelir. Ancak onu anlatırken sadece tembellikten bahsetmek yetersizdir. Çünkü aslında durumunun farkındadır, tembelliğinden hoşnut değildir. Geçmişte bir devlet dairesinde bulduğu işi bile sudan bir bahaneyle bırakmıştır. Boş boş oturmaktan hoşnut olmamasına karşın neden tembellik yapmaktadır sorusu belki de kitabın temel vurgusudur.

Oblomov, sorunun da çözümün ne olduğunu gayet iyi bilmektedir. Hayatını değiştirmek için sürekli birbirinden güzel planlar yapar fakat o planları asla uygulamaz. Her geçen gün bu durumun olumsuz sonuçlarını daha ağır yaşar. Yaptığı planları giderek artan tembelliği yüzünden uygulamayınca bu işleri başkalarına havale eder.  Bu defa çevresindeki insanlar onu dolandırmaya kalkışır. Köyündeki işlerini emanet ettiği kahyası ona belli aralıklarla para gönderirken sürekli işlerin kötü gittiğine dair yalanlar söyler, güvendiği kişiler onu aldatır.

Gonçorov, kendi toplumunun insanını batılı toplum insanı ile kıyaslar yaparak eleştirir. Yazarın karakter yaratmadaki başarısı mükemmeldir. Her karakter adeta yeni bir buluştur onun için. Tam bu noktada doğulu karakteri Oblomov’un karşısına batılı bir karakter Ştoltz’u çıkarır. Ştoltz, Rusya’da doğup büyümüş Alman bir ailenin çocuğudur. Alman gelenekleriyle yetiştirilmiş, çocukluğundan beri sürekli sorumluluk almaya teşvik edilmiş ve kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiştir. Sürekli yenilenen dünyaya kolaylıkla uyum sağlayabilen, hiç yorulmadan çalışan, hayatını bir düzen içinde yaşayan, sürekli planlar yapıp bunları başarılı şekilde uygulayan Ştoltz ile Oblomov birbirine tamamen zıt karakterler olsa da çok iyi arkadaştırlar. Birbirlerini çocukluktan beri tanıyan bu iki karakterin ailelerinden aldığı eğitimin farkı, iki toplumu en küçük sosyolojik birimde kıyaslama imkanını sunar.

Oblomov’un kadınlarla alakası Olga karakterine tutkunluğuyla işlenir. Böylesi tembel bir adamın bir ilişkisinin olması bile adeta bir mucize gibi nakledilir. Yazar, bu bölümlerde aşk üzerine fikirlerini aktarır karakterlerinin dilinden. Ancak aşk da tek başına hiçbir sorunun çözümü değildir. Evden çıkmayan, hiçbir iş yapmayan bir insanın, bir ilişkiyi sürdürmesi de olası değildir zaten.

Roman’da diğer karakterler kadar önde olmasa da Zakhar karakteri yazarın kendi insanlarına karşı bir başka eleştrisidir. Oblomov’un uşağıdır. Bir yandan efendisinden nefret ederken bir yandan da ondan vazgeçemez. Sık sık onun ölmesini ister ama onsuz da yapamaz. Efendisinin arkasından hakaretler yağdırırken asla yüzüne gerçek duygularını söyleyemez. Esasen tam da Oblomov’a yakışan bir uşaktır. Çünkü her ikisinin de düşündükleri ve yapmak istedikleri ile söyleyip yaptıkları şeyler farklıdır. Zakhar’da efendisi Oblomov gibi değişmesini istediği şeyler için hiçbir şey yapmaz.

Kitap, bazen sayfalar süren betimlemelerine, karakter analizlerine ve yoğun hacmine karşın akıcı bir uslupla yazıldığından oldukça ilgi çekici. Kitabın bir başka önemli özelliği ise romandaki karakter üzerinden, bilinçli tembellik veya şuurlu atalet anlamlarında kullanılan “Oblomovluk” diye bir sosyolojik terimi ortaya çıkarmış olmasıdır.

Zevkle okuduğum akıcı ve keyifli kitabın içinde çok güzel betimlemeler yanında göze çarpan aforizmalardan çok hoşuma giden bir kaçını yazımın sonuna bırakıyorum.

  • Aşk hayatın en zorlu okuludur. (Sayfa:240)
  • Aşk ruhun kangren olması demektir; öyle bir hızla ilerler ki…’’ (Sayfa:255)
  • Kurnazlık bozuk para gibidir; onunla fazla bir şey alınmaz. (Sayfa:265)
  • Kötü olan infaz değil buna hazırlıktır, infazdan önceki saatler işkencedir. (Sayfa:291)
  • Borç bir şeytandır, yalnızca parayla kovulabilen kötü ruhtur. (Sayfa:365)