Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Rabia Ergin. Boğaziçi Üniversitesi’ne TÜBİTAK’ın 2232 Lider Araştırmacılar Programı çerçevesinde geldim. Projeme Bilişsel Bilimler Programı ev sahipliği yapıyor. Projem en genel tabiriyle dil evrimini, dillerin sıfırdan ortaya çıkışını ve daha sonra nasıl evrildiğini konu alıyor. Kendiliğinden ortaya çıkan işaret dilleri üzerinden dil evrimi çalışıyorum.
Daha önce Hollanda’da psikodilbilim üzerine olan Max Planck Enstitüsü’ndeydim. Ondan önce de doktoramı Amerika’da Tufts Üniversitesi’nde psikoloji üzerine tamamladım. Lisansım ve yüksek lisansım ODTÜ’den.
Neden bu alanı seçtiniz, özel bir hikâyesi var mı?
Bazen hayat size beklenmedik yollar çiziyor, benim akademik çalışmalarım da böyle oldu. Amerika’ya aslında Türkçe üzerine çalışmaya gitmiştim, doktora tezimi Türkçe’nin psikodilbilimsel süreçleri üzerine yazmayı planlamıştım. 2012 yılında doktora birinci sınıfta, doktoraya başlayalı henüz iki ay olmuşken, bir seminer sırasında duyan ve konuşan bireylerden oluşan ailelere doğmuş sağır çocukların kendi kendilerine oluşturdukları işaret sistemleri üzerine bir makale tartışılıyordu. O sırada ben de “Sağır çocukların oluşturdukları diller niye bu kadar dikkat çekiyor? Benim annemin doğup büyüdüğü köyde çok sayıda sağır insan var ve sıfırdan kendi oluşturdukları bir dil mevcut. Türk işaret diline maruz kalmadan ve duymadıkları için Türkçe’ye de çok fazla maruz kalmadan oluşturdukları bir dil var,” diyerek görüşlerimi paylaştım. Bunu söylediğim zaman seminere katılanlar çok şaşırdı. Zira bu tür diller çok önemli bir veri tabanıymış.
Bahsettiğiniz kişiler nerede yaşıyordu?
Türkiye’nin güneyinde, Toroslar’ın dağlık bir köyünde yaşıyorlar. Coğrafi anlamda izole bir bölgede yaşayan ve daha çok tarımla geçinen bir topluluk, bu anlamda dışarıya biraz kapalı ve finansal, sosyal ve coğrafi koşulların oluşturduğu bir izolasyon söz konusu. Bu gibi sebeplerle okula gidemedikleri için Türk işaret diline ya da başka bir işaret diline maruz kalmıyorlar, dolayısıyla kendi aralarında bir dil oluşturuyorlar. Bu önemli çünkü gözümüzün önünde bir dil sıfırdan oluşmaya başlıyor. Bunun gibi dünyada 10-12 dil keşfedilmiş durumda. Ben bu dile coğrafi oluşumundan kaynaklı Orta Toroslar İşaret Dili adını verdim. Bu kendiliğinden ortaya çıkmış köy işaret dili literatürde “Central Taurus Sign Language” (CTSL) diye biliniyor şu anda.
Eğer konuşulan diller üzerinden dil evrimi çalışmaya kalkarsanız orada bir çıkmaz sokağa giriyorsunuz. Elimizde konuşulan diller olarak Türkçe, İngilizce var diyelim. Bu gibi konuşulan dillerin binlerce yıl boyunca birbirlerinden nasıl türediğini, birbirlerini nasıl etkilediğini bilmiyoruz. Dil dediğiniz şey fosil bırakan bir şey değil. Elimizdeki en eski yazılı kayıtlar olan Hitit ya da Sümer tabletlerinden bildiğimiz üzere binlerce yıl önce bugünkü konuşulan dillerin sahip olduğu dilbilimsel kompleks yapılara sahipler o zamanki diller de. Bir dilin henüz oluşma aşamasındaki sıfır noktasını tarih öncesi tabletlerden öğrenemiyoruz. Dolayısıyla konuşma dillerinin tarihçelerini takip edemiyoruz ama örneğin CTSL 1970’lerde oluşmaya başlayan bir dil ve bu dili ilk oluşturmaya başlayan insanlar bugün hayattalar. Dolayısıyla dilin sıfır noktasına erişimimiz var.
Peki, bu dil ile diğer işaret dili arasında nasıl farklılıklar var?
Çok farklı. Türk işaret dili kullanan ve CTSL kullanan sağır bireyler birbirini rahatlıkla anlamıyorlar. Türk işaret dili ile örtüşen bazı işaretler var, belki o sayede anladıkları bazı şeyler yok değil ama çoğunlukla birbirlerini anlamıyorlar.
Peki, bahsettiğiniz bölgede yaşayan sağır bireyler ile sağır olmayan bireyler arasındaki iletişim nasıl gerçekleşiyor?
CTSL, köyde Türkçe’den sonra en yaygın kullanılan dil, Köyde aşağı yukarı herkes birbiriyle akraba ya da tanıdık, dolayısıyla az çok birbirlerini anlıyorlar. Köyde işaret dilini kullanan sadece sağırlar değil, o işaret diline belirli bir hakimiyet zaten o toplumda var, çünkü sağırlık bu toplumda çok da sıra dışı bir durum değil. Dolayısıyla konuşan bireyler arasında da CTSL kullanımı son derece yaygın ama köyden çıkıyorsunuz ve başka bir şehre gidiyorsunuz, orada sağırlarla hiçbir deneyimi olmayan duyan insanlarla bu sağır bireyler karşılaştığı zaman, ciddi bir dil engeline takılıyorlar.
Köyün nüfusu ne kadar?
Sadece annemin köyünden bahsedersek, toplam nüfus şu an yaklaşık 300 kişi ve 18 işitme engelli kişi bu köy kökenli (yaz ve kış aylarında nüfusta farklılıklar olabiliyor). Civar köylerde de yine sağır nüfusu var, bunların hepsine ortak bir şekilde Orta Toroslar İşaret Dili demeyi uygun gördük. Bunun sebebi de zaten bizim köydeki ve civar köylerdeki sağır bireyler ya kan bağıyla ya da evliliklerle birbiriyle akraba. Dolayısıyla sağırların hemen hemen hepsi aynı sülalenin mensubu. Sağırlık geninin kalmasının en önemli sebebi akraba evlilikleri, zaten küçük bir toplum, son zamanlara kadar dışarıya kapalı oldukları için kuzenlerin birbirleriyle evlenmesi gibi sebepler toplumda bir sağır nüfusu oluşturmuş
Sadece coğrafi nedenlerden dolayı mı dışa kapalı bir topluluk?
Sadece coğrafi nedenler değil, aynı zamanda ekonomik nedenler var. Uzunca bir süre sağırlar için olan en yakın okul Adana’daydı. Köyden Adana’ya toplu taşımayla 6-7 saat sürüyor, köylülerin pek çoğu oraya gidip yerleşip orada çocuk okutacak bir gelir düzeyine sahip değiller. Onun dışında zaten tarım toplumu, bundan 15-20 öncesine kadar okula çocuk göndermek hayatlarının çok da önemli bir parçası değildi.
Temel olarak bu dilde günlük iletişimi nasıl sağlıyorlar?
Onların hayatlarıyla ilgili her şeyi bu dille ifade edebiliyorlar. Örneğin tarımla ilgili her şeyi ya da peynirin nasıl yapıldığı, buğdayın nasıl biçildiği gibi deneyimledikleri kavramların hepsini çok güzel anlatabiliyorlar. Politika gibi soyut konularda da konuşabiliyorlar, ama tutup da bilim konuşamazsınız. Hayatlarıyla ilgili her şeyin CTSL karşılığı mevcut, köy hayatıyla ilgili olmayan hiçbir şeyin dilde bir karşılığı yok. Mesela sinemaya gitmek, bir alışveriş merkezinde alışveriş yapmak gibi kavramlar hayatlarının bir parçası olmadığı için dillerinde de karşılığı yok.
Bu dilin yazılı bir karşılığı var mı?
Yazılı dil hiç yok. Zaten Türkçe onlar için bir bakıma yabancı bir dil. Türkçe hayatlarında dudak okuyabildikleri kadar ya da bazılarının çok az duyabildiği kadar var. Pek çok sağır birey okula gitmedikleri için okuma yazma da öğrenmiyorlar ama zaten okuma yazma dediğimiz şey de yabancı bir dilin anlaşılması güç soyut sembollerle ifade edilmiş hali anlamına geliyor bu bireyler için.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yürüteceğiniz projeniz bu topluluğu mu kapsayacak?
Evet, ancak şu anda yürüttüğüm projenin tek ayağı Orta Toroslar İşaret Dili değil. Bu dil projenin bir parçası, aslında projeyi bir toplumdaki nüfusun büyüklüğünün, küçüklüğünün ve bu toplumdaki insanların birbiriyle olan sosyal ağının bir dilin ortaya çıkışı ve evrilmesi üzerindeki etkisi üzerine yazdım. Bir dilin kaç kişi tarafından kullanıldığı ve/veya bireyler arasındaki sosyal ağın güçlü olup olmamasının o dilin ortaya çıkışını ve evrilmesini nasıl etkilediği anlamaya çalıştığımız bir proje olacak.
Orta Toroslar İşaret Dili bir köy işaret dili, burada insanların çok fazla ortak deneyimi var. Dile bunun yansımasıyla bazı dilbilimsel ögeleri kısalttıklarını ya da basitleştirdiklerini görüyoruz, çünkü anlamı ortak geçmişten getirebiliyorlar, daha çok pragmatik araçlara yükleyebiliyorlar. Gramerden ziyade bunun gibi pragmatik-semantik kaynaklardan anlam için faydalandıklarını görüyoruz. Birbiriyle hiç ilişkisi olmayan insanların dil kullanımları ise gramere daha çok dayanıyor olabilir. Arka plan bilgisine güvenmeden olabildiğince açık ve net bir şekilde dil bilimsel ögelerin daha belirgin ortaya çıkıyor olabilir, ama birbiriyle çok şey paylaşan gruplarda gramere değil, paylaştıkları bağlama güvenerek daha basit dilbilimsel yapılar kullanmaya yöneltiyor olabilir. Projem aslında bu sorular üzerine.
Bazı yerel söyleyişler birey tarafından uzun süre kullanılmasa da o yöreden biriyle tekrar karşılaşınca hızla hatırlanabiliyor. Sizin anlattığınız durum biraz bunu anımsattı. Bu bağlamda düşünülebilir mi?
Evet, belki ama bizim bu projede özellikle baktığımız bu durumun gramere nasıl yansıdığı. Gramerin kompleks ya da kompleks olmayışı insanlar arasındaki “karşılıklı bağlanmayı” nasıl etkiliyor ya da etkilemiyor diye bakıyoruz. Buna bakmak için de CTSL gibi küçük bir toplum tarafından kullanılan bir dili aldık, Türk İşaret Dili’ne de bakacağız. Türk İşaret Dili çok daha büyük bir nüfus tarafından kullanılıyor ve CTSL gibi bir köy dili değil. Burada farklı geçmişlerden gelen çok sayıda birey var ve daha büyük bir toplum tarafından kullanılıyor. Dolayısıyla toplumsal yapının gramere etkisinin ne olduğunu görmek istiyoruz.
Ne gibi çıktılar bekliyorsunuz?
Öngörümüz Orta Toroslar İşaret Dili gibi birbiriyle yakın insanlar tarafından kullanılan dillerin gramerinin daha basit olması, bunun bir faktör olduğunu düşünüyoruz ama daha büyük toplumlar ve birbirini tanımayan bireyler tarafından kullanılan dillerde ise gramerdeki sistematik ve/veya kompleks yapıların çok daha erken çıkmak zorunda kaldığını düşünüyoruz.
Bu karmaşıklık iletişimsel sorunlara da yol açıyor mu?
Daha büyük toplumlarda ortaya çıkan dilleri kullanan bireyler, mesela literatürde hakkında çokça makale yazılmış olan Nikaragua İşaret Dili’ni kullananlar, ortak bir geçmiş paylaşmıyorlar, farklı yerlerden geliyorlar, daha çabuk standart bir dil oluşturmak zorundalar. Onlardaki kültürel baskı diğerinden çok farklı. Küçük toplumlar ise zaten çok sayıda bilgiyi ortak paylaştıkları için gramere yüklenmektense bağlama yükleniyorlar. Sonuçta ikisi de derdini anlatıyor çünkü dil bir hayatta kalma yetisidir ve sadece insanlar için değil diğer türler için de ne kadar net iletişim kurarsanız doğada hayatta kalma şansınız o kadar artar. Örneğin Nikaragua’daki bir işaret dilinde kompleks yapıların daha erken çıktığını görüyoruz. Daha erken derken örneğin orada 2. jenerasyonda çıkıyorsa CTSL’de benzer mekanizmaların 3. jenerasyonda çıkacağını öngörmek yanlış olmaz. Daha büyük ve benzer geçmişe sahip olamayan bireylerin oluşturduğu diller çok daha çabuk sistematik hale ulaşmak zorundalar ki iletişim kopukluğu ve/veya yanlış anlaşılmalar en az düzeye insin.
Aile işaret dillerinden söz ettiniz, bu diller nasıl ortaya çıkıyor?
Ailenin iki veya üç bireyi sağır ve onların kendi aralarında oluşturdukları dillere “family sign”, yani aile işaret dilleri deniyor. Üç kişinin oluşturduğu dil, 25 kişinin oluşturduğu dil ya da 100 kişinin oluşturduğu dil farklı sosyal yapılar içeren ve dolayısıyla da farklı dil evrimi süreçlerinden farklı kültürel baskılardan etkilenen oluşumlar. Bunların dışında bir ailede tek başına sağır olan bireyler de var, buna “Homesign” yani ev işaret dili deniyor. Kullanan birey sayısı ve kültürel oluşum yapısı farklı. Bu tür işaret sistemlerini test etmek üzere haziran ayında bir saha çalışması yürütmeyi planlıyorum.
Ayrıca laboratuvarda yürüttüğümüz deneyler de var. Laboratuvar deneyleriyle konuşan insanların jest ve mimikleri ve kendiliğinden ortaya çıkan işaret dilleri arasında ne fark olduğunu araştırıyoruz.
Sıkça karşılaştığım sorulardan bir tanesi ise ‘’Bu dil diye tanımladığınız işaret sistemleri acaba improvize birtakım jest ve mimiklerden mi ibaret?’’ sorusu. Biz bunun böyle olmadığını biliyoruz ve böyle olmadığını göstermek için de bir kontrol grubu olmak zorunda. Bu dillerin kendi içinde oluşum gösteren dilbilimsel sistemler olduğunu göstermek için konuşan insanları da aynı deney dizaynlarını kullanarak test etmemiz gerekiyor. Böylece aradaki benzerlik ve farklılıkları gösterebiliyoruz. Hiçbir işaret diline maruz kalmamış konuşan insanlardan hiçbir sözlü ifade kullanmadan deney sürecinde yalnızca jest ve mimikleriyle kendilerini ifade etmelerini istediğimizde, ne cevap vereceklerini düşünmek zorunda kalıyorlar. Hatta çoğunlukla donup kalıyorlar. Sonra improvize ediyorlar, ama onların improvize ettikleri cevaplarla kendiliğinden oluşan işaret sistemlerini kullananlardan aldığımız cevaplar çok farklı oluyor.
Bizim buradaki iddiamız bu işaret dillerinin gerçekte bir dil olduğu, rastgele jest ve mimiklerden oluşan rastgele sistemler olmadığı yönünde. CTSL’de ilk jenerasyonun kullandığı belki biraz daha temel ve dilbilimsel olgunluğa erişmemiş düzeyde kalıyor ama ikinci jenerasyonun kullandığı dil gerçekten bir dil olma eğiliminde ve kendi içinde sistematik gramer kurallarının oluşmaya başladığını görüyoruz. Dolayısıyla laboratuvarda konuşan insanlar üzerinde aynı deneyi yaparak aradaki farkı gösteriyoruz. Aynı zamanda Türk İşaret Dili gibi daha gelişmiş diller de bizim için bir kontrol grubu. Yelpazeyi düşünecek olursak hiç işaret diline maruz kalmamış insanların jest ve mimikleri var, asıl davranışını tespit etmeye çalıştığımız kendiliğinden oluşan işaret dilleri var ve gelişmiş olarak Türk İşaret Dili sistemi var. Kendiliğinden oluşan sistemlerde gelişmiş sistemlerdeki olgunluğu beklemiyoruz ama jest ve mimiklerden de çok daha sistematik bir yapı bekliyoruz. Bu bize ne veriyor? Sıfır noktasındaki diller ilk ortaya çıktığında bir sistem içeriyor mu, eğer içeriyorsa o sistem zamanla ne tarafa doğru eviriliyor?
Yeni işaretler nasıl ortaya çıkıyor?
Derdinizi anlatamadığınız yerde çözüm üretmek zorundasınız. Bir dil öğrenmek ya da sıfırdan yaratmak demek, en basit tabiriyle dünyadaki kavramları sınıflandırmak ve bu kavramlara bir isim takmak demek. Örneğin, Facebook CTSL’i oluşturan yaşı ilerlemiş grubun hayatına girmedi ve onlar için bu kavramın bir işareti yok, ama üçüncü jenerasyonun Facebook için icat ettiği bir işaret var.
Peki, ilk kullananlarla diğer jenerasyon arasında kelime sayısı açısından bir artış var mı?
Aslına bakarsanız sistematik kelimeler birinci jenerasyonda da var, iki obje arasında net bir ayrım yapabilmek temel bir sorun. Bir dil ortaya koyuyorsanız ilk yaptığınız şey bu gibi problemlere çözüm üretmek. CTSL-1 dediğimiz ilk jenerasyonun da buna çözümü var ve onu ikinci jenerasyona aktarıyor ama CTSL-2’de asıl görmeye başladığımız şey kelimelerdeki artıştan ziyade gramerin ortaya çıkmaya başlaması. İkinci jenerasyonun birinci jenerasyonun ürettiği dile eklediği şey gramer.
Duyguların ifadesinde yeni jenerasyonun yeni katkıları var mı dile?
Duyguları ilk jenerasyon da çok güzel ifade ediyor. Örneğin sinirlenmek ve dellenmek arasında bir fark var ve bunu yüz ifadeleriyle yapıyorlar. Konuşulan dillerdeki kelimeler arasındaki nüansları işaret dillerinde de bulabilirsiniz.
Bahsettiğiniz dili ilk kuranlarla ikinciler arasında yaş farkı nedir?
Yaklaşık 8-10 yaş var. Bu şekilde olan beş kardeş ikilisi var (CTSL-1 ve CTSL-2), bir de bunların çocukları (CTSL-3) var ve 2-8 yaş arası dört CTSL birey daha var (Muhtemelen CTSL-4 diye sınıflandıracağız).
Sahada da çalışmalarınız olacak mı?
Evet, çalışmamın saha boyutu da olacak. Sadece Orta Toroslar İşaret Dili değil yine yakın zamanda tespit ettiğimiz Adana yakınlarında bir işaret dili var. Bu proje kapsamında o dili ilk kez tanımlayacağız ve literatüre umarım böyle bir katkımız olacak.
Türk İşaret Dili için de sahaya çıkacağız, bunu Adana’da bir okulda gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Bunlar dışında aile işaret dilleri (family sign) ve ev işaret dilleri (homesign) de saha çalışmaları sırasında araştırmayı planladığımız sistemler arasında.
Yorumla