Yazan: Arkeolog Dilek BİÇER
Neolitik Dönem’den (M.Ö. 7.bin) 14. yy’a kadar kesintisiz yerleşimin 9 bin yıl boyunca aynı alanda devam ettiği tek yerleşim yeri olan Yumuktepe, Mersin Merkez Toroslar ilçesinde yer almaktadır. Denizden yaklaşık 7 km. uzaklıktaki höyük, kaynağını Toros Dağları’ndan alan Soğuk Su Nehri’nin yakınlarında, 12 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Asurluların “Que” adını verdiği Çukurova’da, M.Ö. V. Yüzyıldan sonra Kilikia olarak anıldığı bölgede konumlanmıştır. Çukurova üzerinden Mezopotamya’ya ve Torosları aşan geçitler aracılığıyla Anadolu’ya bağlanan yollar üzerinde önemli bir konuma sahiptir. (Strabon –XIV-V, s.197, vd)
Yumuktepe; Anadolu, Suriye, Akdeniz kronolojisinin kurulmasına olanak sağlamıştır. Kesintisiz bir tabakalaşmanın Anadolu’da Tarsus Gözlükule dışında hiç görülmemesi bu yerleşimin önemini arttırmıştır. Ayrıca Calycadnos (Göksu) Vadisi’ndeki bir yol ile Batı Anadolu ve Suriye arasındaki trafiği gözetler. Kilikya Ovası’na batıdan geçişte bir gözcü özelliğine sahip olması açısından da önemlidir. J. Garstang başkanlığında başlatılan kazılarda Erken Neolitik Dönem’den Orta Çağ’a kadar XXXIII. tabakadan oluşan kesintisiz bir stratigrafi ortaya çıkarılmıştır. (Garstang, 1963)
İlk tarım ve hayvancılık etkinlikleri Dicle ile Fırat Havzası arasındaki “verimli hilal” denilen bölgede başlamıştır. Buralara birincil bölgeler denir. Tarım ve hayvancılığın yayıldığı diğer yerlere ise ikincil bölgeler deniliyor. Tarımın başlaması ile yerleşik düzene geçiş de başlar. İşte Yumuktepe tarım ve hayvancılığı, bu yayılım alanına denk düşer. Burada atılan adımlar gelecekteki teknolojik ve kültürel gelişmelerin temelini oluşturmuştur.9000 yıl önce Çukurova’ya gelen insan topluluklarının önceleri kıyı şeridi üzerine serpiştirilen küçük köylerde oturdukları, ancak bir süre sonra bunların Yumuktepe, Gözlükule gibi daha büyük merkezlerde kümelendiği düşünülmektedir. (I. Caneva-Ayrı Basım)
“Bugün ne olduğumuzu bilmek istiyorsak Yumuktepe’ye iyi bakmamız gerekiyor” diyen I.Caneva, tarım ve hayvancılığın yayılmasında önemli bir rol oynayan yerleşmenin coğrafi konumundan dolayı kültürel ve ekonomik bir köprü niteliği taşıdığından da bahseder. “Yumuktepe; Mezopotamya, Kuzey Suriye, Doğu Akdeniz ile Anadolu arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır.”
Tarım ve hayvancılık Yumuktepe’den batıya, Ege Bölge’sine, oradan da Avrupa’ya yayılır. Kavşak noktasında olması itibariyle Neolitik kültürün yayılımında önemli bir geçiş noktası oluşturan yerleşimde 9000 yıl önce ilk tarım başlamış, toplumda sınıflaşma ortaya çıkmıştır. Açığa çıkarılan silolardan birinde binden fazla mercimek tanesi bulunmuş, bir başka siloda da ilk kez badem çekirdeğine rastlanmıştır. Badem yetiştirilmesi için Akdeniz iklimine ihtiyaç duyulmakta, iklimin yazlarının sıcak ve kurak olduğu, ılıman bir kış mevsimi gerekmektedir. Bugün yine badem yetiştiriciliğinde Mersin, ülkemizde ilk sıralarda yer almaktadır. Höyükte iki tür buğday türü tespit edilmiştir. Buğday tüketimi de, Anadolu’nun beslenme kültürü hakkında önemli ipuçları verir.
Kazılarda Suriye bölgesindeki buğday türüyle birlikte Kafkasya bölgesi ve Yunanistan’dan buğday türlerine de rastlanılmıştır. Tohumlar, ıslah edilip batıya gönderilmiştir. İlk incir ve zeytinin ıslah edilerek üretiminin yapıldığı en eski merkezlerden biri, yine Yumuktepe’dir.
M.Ö. 7000-6500 yılları arasına tarihlendirilen bir mührün bulunması özel mülkiyete geçiş olarak değerlendirilebilir.
En eski mühür kullanan toplumlardan biri olma özelliğini Yumuktepe’ye atfeden bu mühürde, geometrik desenler yer alır. (Caneva-Köroğlu 2013: 220)
Höyük, Kalkolitik Dönem’de M.Ö. 4500-3000 yıllarına tarihlenen zaman diliminde köy görünümünden kentleşmeye doğru adım atmıştır. İlk madencilik faaliyetleri bu dönemde başlamıştır. Kale olarak kullanılan dönemde, yedi adet iğne ve iki adet balta en eski metal buluntulardır. Yumuktepe kalkolitik döneminin en önemli gelişmesi, bakırın eritilmesinin ilk kez burada ortaya çıkmış olmasıdır. Madenin işlenerek günlük yaşama girmesinin yanında silah ve mühür yapımında da kullanıldığı görülmüştür.
Bu zamana kadar Anadolu’da saf bakır olarak bulunan “nabit” bakır kullanılmaktaydı. Yumuktepe’den itibaren “izabe” yoluyla cevherden kazanılmıştır.
Kalıplara dökülen bakıra, çekiçlenerek istenilen şekil verilmiştir. Dünyada ilk kez burada uygulanan teknoloji, bakırın ihtiyaç oranında elde edilmesini sağlamıştır. (T. Cumhuriyeti’nin 75. Yılında İçel-Mersin Valiliği Yayını 1998- S: 28, Ünsal Yalçın’dan)
Tunç Çağı’yla birlikte Hititler gibi ilk büyük devletlerin ortaya çıkışına tanıklık ediyoruz. Bu dönemde, Yumuktepe’de ortaya çıkan yapılar Hititler’e ait başka yerleşmelerdeki yapılarla benzerlik içindedir.
Bu dönemi tarihleyen Troya ile özdeşleşmiş “Depas” denilen çift kulplu içki kabı III. Bin yılda bütün Kilikia’ya yayılım göstermiştir. Kültürel ve ticari gereksinimlerdeki yenilikler, batıda Troya’ya kadar uzanan ilişkiler ağını gösterir.
Kalkolitik Çağ ve Hitit Dönemi’nde etraflı surlarla çevrili kale, farklı bir işlev kazanmıştır. Askeri bir garnizon kalesi olan yapı, Hititlerin buradan Akdeniz’e açılmasını sağlamıştır. Yumuktepe, Akdeniz kıyısında bir Hitit karakolu görevini üstlenmiştir. Ayrıca, Suriye ve Meopotamya’dan gelip Anadolu üzerinden Ege ve Yunanistan’a uzanan yolun denetimini sağlamıştır. Kral Hattuşili, başkent ve Kilikia Kapıları(Gülek Boğazı) arasındaki şehirleri fethetmiştir(M.Ö.1650) . Kültürlerin buluşma noktası haline gelen yerleşme, ticari yolların kesişme noktası olmuştur. (Prf. Dr. Kemalettin Köroğlu- Türk Tarih Kurumu-Türklük Araşt. Dergisi 19 (2006)-Özel Sayı- 33-40)
M.Ö. 1500-500 yıllarını tarihleyen Demir Çağı tabakalarının izlerine rastlandığı kazılarda hem doğu hem de batı ile olan kültürel alışverişin devam ettiği görülür. Bu çağda doğunun batıyı etkilemeye başladığı anlaşılıyor. Batı Anadolu’da ve Greklerde, doğu üslubundan izler taşıyan eserler yapılmaya başlanmıştır. Giysiler, elbiselere ait kıvrımlar, saç betimlemeleri, mitolojik figürlerin ortaya çıkması Helen üslubunun şekillenmesine yol açmıştır. Doğulu üslubun seramik eserlerinde kendine yer bulduğu oryantalizan dönem, pişmiş toprak heykelciklerde kendini göstermiştir.
Yumuktepe’ye ait önemli buluntular arasında, 10.yy sonu 11.yy başlarına tarihlenen ekmeği damgalamak için kullanılan mühürler yer almaktadır. (Köroğlu 2007: 433-444)
Bir pagan inancı olan tanrıya sunulan ve damgaların kullanıldığı kutsal ekmek, Hristiyanlık öncesi döneme kadar uzanan bir inançtır. Böylece insanlar, tanrıya sunulan boğa için çok fazla güç harcamamış, ekonomik olarak zorlanmamışlardır. (Galavaris 1970:6-7-24)
Soli Pompeipolis kentinin deniz ticaretini ele geçirmesi ile Yumuktepe geri plana düşer. Liman olarak önemini yitirsede Geç Orta Çağ’da hala kale kentidir. Kale işlevini sürdürmektedir. Köylerin üstünden yükselen ilk yokuş sokak düzenlenmiştir, ilk donanımlı kale inşa edilmiş, kale kent örgütlenmesine öncülük edilmiştir.
Yumuktepeliler, yaşam alanlarına ekmek pişirmek için ocaklar koymuşlardı. Yaptıkları metalürji çalışmalarıyla ilk silah endüstrisini başlatmışlardı.
“Uygarlıkların Beşiği” Yumuktepe, yerleşim süreğenliğinin olması ve bunu 14. yüzyıla kadar devam ettirmesiyle bağrında her döneme ait buluntuları saklamıştır. Mersin’in 9 bin yıllık tarihinin yattığı, konumunun sağladığı avantajlardan dolayı tüccarların buluşma noktası olan yerleşim Anadolu, Ege ve Avrupa’ya uzanan yolda her dönem kilit taşı rolünü üstlenmiştir.
Kaynakça
Umar, Bilge- Türkiye’deki Tarihsel Adlar (1993).
İçel Sanat Kulübü, Aylık Bülteni Ekim 1995- 40. Sayı
Caneva, I.- G. Köroğlu, Yumuktepe, Dokuz bin Yıllık Yolculuk(2010).
Köroğlu,Kemalettin- Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Tarih Kurumu, Türklük Araştırmaları Dergisi 19 (2006).
Yalçın, Ünal- 75. Yılında İçel, Mersin Valiliği Yayını (1998).
İçel Sanat Kulübü, Aylık Bülteni, 215. Sayı
Akurgal, Ekrem- Anadolu Kültür Tarihi (2014)
Vural, Semihi- Prehistorik Mersin Yumuktepe (1993)
Galavaris, George-Bread and the liturgy (1970)
Macqueen, J.G- Hititler ve Hitit Çağında Anadolu (2019)
Caneva, I.- Sevin,V. Mersin-Yumuktepe (2004)
Yorumla